๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => İhya-u Ulumiddin 3-4 => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 15 Ocak 2010, 20:31:06



Konu Başlığı: Af ve İhsan´ın Fazileti
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 15 Ocak 2010, 20:31:06
Af ve İhsan´ın Fazileti

Affın mânâsı, kısas veya bir tazminattan dolayı meydana gelen bir hakka müstehak olduğun halde o hakkı almaman ve borçluyu ondan affetmendir. Af, hilim ve öfkeyi yutmadan ayrı birşeydir. Bunun için de biz onu müstakil bir konu olarak zikretmiştik.
Sen bağışlama yolunu tut! İyiliği emret ve cahillerden yüz çevir!(A´raf/199)

Sizin bağışlamanız takvâya daha yakındır!(Bakara/237)

Üç şey vardır, nefsimi kudret elinde tutan Allah´a yemin ederim ki, eğer ben yemin etmiş olsaydım onlar için yemin ederdim:
1. Hiçbir mal, sadaka vermekten eksilmez. Bu bakımdan siz sadaka veriniz!

2. Bir kişi Allah nzası için kendisine yapılan bir zulmü affederse Allah Teâlâ kıyamet gününde onu şeref yönünden, yükseltir.

3. Bir kişi nefsi için dilencilik kapısını açarsa Allah da onun için fakirlik kapısını açar.67

Tevâzu göstermek, kulun derecesini yüceltir. Bu bakımdan mütevazi olunuz ki Allah da derecelerinizi artırsın. Affetmek ise kulu şeref yönünden geliştirir. Bu bakımdan affediniz ki Allah sizi aziz kılsın. Sadaka ancak malı çokluk bakımından etkiler. Bu bakımdan sadaka veriniz ki Allah size rahmet ve şefkat versin.68

Hz. Âişe (r.a) şöyle diyor: ´Hiçbir zaman Hz. Peygamber´in şahsına yapılan bir zulümden dolayı intikam aldığını görmedim. Meğer ki Allah Teâlâ´nın haram kıldığı şeyler yapılmış olsun´.

Bu bakımdan Allah Teâlâ´nın yasaklarından biri işlendiği zaman Hz. Peygamber, herkesten daha şiddetli kızardı. Hz. Peygamber ne zaman iki şey arasında muhayyer bırakılsa, günah olmadığı takdirde kolayını seçerdi.

Ukbe (r.a) der ki: "Birgün Hz. Peygamber ile bir araya geldik. Ben acele ederek onun elini tuttum veya o acele ederek benim elimi sıktı ve şöyle dedi:

Ey Ukbe! Dünya ve âhiret ehlinin en üstün ahlâkından sana haber vereyim mi? Seni mahrum edene ihsanda bulunmak! Sılayı rahmini kesen akrabana sıla-yı rahim yapmak, sana zulmedeni affetmektir,69

Hz. Musa (a.s) şöyle münacâtta bulundu:
-Yarab! Senin nezdinde hangi kulun daha şereflidir?

-O kulum ki kudreti olduğu halde affeder.70

Ebu Derda´ya ´insanların en şereflisi´ sorulduğu zaman cevap olarak ´Gücü ve kuvveti yettiği zaman affeden kimsedir. Bu bakımdan siz affediniz ki Allah da sizi aziz kılsın´ demiştir.
Bir kişi Hz. Peygamber´in huzuruna gelerek şikayette bulundu. Hz. Peygamber onu oturttu. Adam kendisine reva görülen zulmün karşılığını almak istedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber kendisine şöyle buyurdu:

Kıyamet gününde mazlum kimseler felâh bulan kimselerdir.71

Kişi, bu hadîsi dinlediğinde artık intikam almaktan vazgeçti. Hz. Âişe Hz. Peygamberin (s.a) şöyle söylediğini rivayet eder:
Kim, kendisine zulmedenin aleyhinde bedduada bulunursa, ondan intikamını almış sayılır.

Enes Hz. Peygamberin (s.a) şöyle söylediğini rivayet eder:
Allah Teâlâ kıyamet gününde, mahlukâtı haşrettiği zaman arşın altından bir dellâl üç defa şöyle bağırır: ´Ey ehl-i tevhid zümresi! Muhakkak Allah Teâlâ sizi affetmiştir. Bu bakımdan siz de birbirinizi affediniz.72

Ebu Hüreyre´den şöyle rivayet ediliyor: Hz. Peygamber (s.a) Mekke´yi fethettiği zaman, Kâbe´yi ziyaret edip iki rek´at namaz kıldı. Sonra Kâbe´ye geldi. Kapının iki eşiğine yapışarak şöyle dedi: ´Ey Mekkeliler! Ne diyorsunuz? Ne yapacağımı düşünüyorsunuz?´ Hepsi bir ağızdan dediler ki: ´Bize kardeşsin, amca oğlusun, rahim ve kerim bir kimsesin, deriz´. Bunu üç defa tekrar ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

Ben de Yusuf´un dediği gibi derim: ´Bugün size ayıplama yok! Allah sizi bağışlasın! O merhamet edenlerin en merhametlisidir´. (Yusuf/92)

Ravi der ki: ´Onlar sanki kabirlerinden çıkarcasına İslâm dinine girdiler´.

Süheyl b. Amr´dan şöyle rivayet edilir: Hz. Peygamber Mekke´ye geldiği zaman ellerini Kâbe kapısının yanlarına koydu. Etrafında da ashab-ı kîram bulunuyordu. Bu esnada şöyle buyurdu:
Allah´tan başka ilah yoktur. O birdir. O´nun ortağı ve şeriki yoktur. Va´dini doğruladı, kuluna yardım etti. Tek başına ahzab (Medine´yi basmak üzere toplanan Arab kabileleri) ordusunu püskürttü.

Sonra şöyle dedi:

Ey Kureyş topluluğu! Ne diyorsunuz ve size ne gibi bir muamele yapacağımı sanıyorsunuz?´ Süheyl der ki: "Ben ´Biz hayr deriz. Hayırlı şeyler söyleriz ve hayırlı olacağını sanıyoruz. Kerim bir kardeşsin. Merhametli ve şefkatli bir amca oğlusun! Şimdi gücün ve kuvvetin bize yetiyor (Elbette affedersin)´ dedim". Bu söz üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: ´Ben kardeşim Yusuf´un dediği gibi derim: ´Bugün size ayıplama yok! Allah sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir´. (Yusuf/92)73

Enes Hz, Peygamber´in (s.a) şöyle söylediğini rivayet eder:

Kullar Allah´ın huzurunda (kıyamet gününde) durdukları zaman bir dellâl şöyle bağırır: ´Allah´ın katında ecir ve sevabı olan bir kimse ayağa kalksın ve cennete girsin!´
Bu söz üzerine biri Hz. Peygamber´e ´Allah katında ecir ve sevabı olan kimdir?´ diye sordu. Hz. Peygamber (s.a) ´Halkı affedenlerdir! Bu yüzden şu şu kadar bin kişi kalkar ve hesaba çekilmeden cennete girer´ dedi.74

İbn Mes´ud der ki: Hz. Peygamber (s.a) ´Herhangi bir konuda idareci olan bir kimseye bir suçlu getirildiği zaman mutlaka onu cezalandırmak gerekmez. Çünkü Allah affedicidir ve affı sever´ dedikten sonra şu ayeti okudu:

Kusurlarını bağışlasınlar! Aldırmasınlar! Allah´ın bağışlamasını sevmez misiniz?
(Nûr/22)75 Câbir, Hz. Peygamber´in (s.a) şöyle söylediğini rivayet eder:

Üç haslet vardır. İmanla beraber o üç haslete sahip olan bir kimse cennetin hangi kapısından isterse girer, elâ gözlü hûrîlerden hangisiyle isterse evlenebilir:

1. Gizli (delilsiz ve şahidsiz) bir borcunu ödeyen kimse,

2. Her namazın akabinde İhlâs suresini okuyan kimse,

3. Kendisiyle savaşanı affeden kimse.76

Ebubekir ´Bu üç hasletten birine sahip olana da aynı mükafat var mı?´ deyince, Hz. Peygamber ´Veya onlardan birini yapana..´ diye cevap verdi.

Ashab´ın ve Âlimlerin Sözleri

İbrahim et-Teymî şöyle demiştir: ´Bana zulmeden kişiye ben merhamet ederim. Bu ise affetmenin ötesinde bir ihsandır. Çünkü o, zulmetmek suretiyle kalbini Allah´ın masiyetine maruz bırakır. Kıyamet gününde sorumlu tutulur. Oysa verilecek cevabı da olmaz´.

Biri şöyle demiştir: Allah Teâlâ bir kuluna ihsan etmeyi irade ettiği zaman, ona zulmeden birini kendisine musallat kılar´.

Bir kişi Ömer b. Abdülaziz´in huzuruna girip kendine zulmeden birinden şikayet ederek aleyhinde bulundu. Bunun üzerine Ömer ona: ´Senin sana yapılan zulümle Allah´ın huzuruna gitmen, o zulmün intikamını zâlimden alarak Allah´ın huzuruna gitmenden daha hayırlıdır.
Yezid b. Meysere der ki: ´Eğer sen sana zulmedene beddua edersen, Allah Teâlâ, ulûhiyet lisanıyla sana şöyle der:

Muhakkak başkası da, sen ona zulmettiğin için sana beddua eder. Eğer sen dilersen, hem senin bedduanı, hem de aleyhinde yapılan bedduayı kabul edelim. Eğer dilersen ikisini de kıyamet gününe tehir edelim ki benim affım ikinizi de kapsamış olsun.77

Müslim b. Yesar kendisine zulmedilen bir kişiye şöyle dedi: ´Zâlimi zulmüne havale et. Böyle yapman, onun aleyhinde yapacağın bedduadan daha süratle kabul olunur. Ancak zâlim onu sâlih bir amele telafi edip bir daha yapmamaya niyetlenirse o zaman başka´.

İbn Ömer, Hz. Ebubekir´den şöyle rivayet eder: ´Kulağımıza geldiğine göre Allah Teâlâ kıyamet gününde bir dellâla emreder. Dellâl şöyle çağırır: ´Kimin Allah nezdinde bir hakkı varsa ayağa kalksın´ Böylece dünyada affedenler ayağa kalkarlar. Allah Teâlâ dünyada insanlara göstermiş oldukları aflarına karşı onları mükafatlandırır´.

Hişam b. Muhammedi´den şöyle rivayet ediliyor. Numan b. Münzir´in78 huzuruna iki kişi getirildi. Bunlardan biri büyük bir suç işlemişti. Hükümdar onu affetti. Diğeri ise hafif bir suç işlemişti. Hükümdar onu cezalandırdı. Bunun üzerine bir şair şöyle dedi. Padişahlar büyük suçları, faziletli olduklarından dolayı affederler. Küçük suçu ise, karşılıksız bırakmaz! Böyle yapmaları da cahilliklerinden değildir. Ancak bunun hikmeti şudur: Padişahların hilmi bilinsin. Müdahalenin şiddetinden korkulsun!´

Mübarek b. Faddale der ki: Abdullah´ın oğlu Suvar79, Basralılardan bir heyetin başında beni Ebu Cafer´in huzuruna gönderdi. Ben halifenin huzurunda iken bir kişi huzura getirildi. Onun öldürülmesini emretti. Ben kalbimden ´müslümanlardan bir kişi benim hazır bulunduğum bir cemaatte öldürülür de ben nasıl durabilirim?!´ dedim ve halifeye hitaben şunları söyledim: ´Ey mü´minlerin emîri! Hasan Basrî´den dinlediğim bir hadîsi size nakledeyim mi?´ Halife ´Nedir o hadîs?´ dedi. Dedim ki: ´Hasan Basrî´den şöyle duydum: ´Kıyamet günü olduğu zaman Allah Teâlâ (c.c) insanları bir yerde toplar. Öyle ki çağıran onlara duyurur, göz onları görebilir. Bu sırada bir dellâl ayağa kalkıp şöyle seslenir: ´Kimin Allah katında bir hakkı ve iyiliği varsa ayağa kalksın!´ Dünyada insanları affedenlerden başka kimse ayağa kalkamaz". Halife ´Allah´a yemin ederim ben de bu hadîsi Hasan Basrî´den dinledim´ dedi. Ben ´Ben de Allah´a yemin ederim ki bu hadîsi Hasan Basrî´den dinledim´ dedim. Bunun üzerine halife ´O halde biz bu adamı affettik´ dedi.

Muaviye şöyle demiştir: ´Fırsat elinize düşünceye kadar hilm ve eziyetlere karşı göğüs germekten ayrılmayınız. Fırsatı elde ettiğiniz takdirde de affetmek ve faziletli olmaktan ayrılmayınız´.

Rivayet ediliyor ki, bir rahib, Hişam b. Abdulmelik´in huzuruna girdi. Hişam, rahibe ´Sen Zülkarneyn´i biliyor musun? Peygamber midir acaba?´ dedi. Rahib şöyle cevap verdi: Hayır! Peygamber değildir. Fakat ona verilen saltanat ve hüküm, kendi-sinde bulunan dört hasletten dolayı verilmiştir:

1.Gücü yettiği zaman affederdi.

2.Söz verdiği zaman sözünü yerine getirirdi.

3.Konuştuğu zaman doğru söylerdi.

4.Bugünün işini yarına bırakmazdı.

Biri şöyle demiştir: ´Kendisine zulmedilince hilm gösterip (sabredip) sonra gücü ve imkânı olduğunda intikam alan kimse halîm değildir. Aksine hâlim o kimsedir ki kendisine zulmedildiği zaman hilm gösterir, gücü yettiği zaman da intikam almaz, affeder´.

Ziyad şöyle demiştir: ´Kudret (gücün yetmesi), kin ve nefreti siler´.
Hişam´ın huzuruna bir kişi getirildi. O kişinin Hişam´ın aleyhinde dedikodu yaptığı halifenin kulağına gelmişti. Adam halifenin huzuruna getirildiği zaman kendisini müdafaa etmek sade dinde delillerini serdetmeye başladı. Bu durum karşısında Hişam kendisine ´Sen bir de konuşuyorsun ha!´ dedi. Kişi "Ey mü´minlerin emiri! Allah Teâlâ ´O gün herkes gelir, kendi canını kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının karşılığı tamamıyla ödenir. Hiçbirine de zulüm yapılmaz´ (Nahl/111) buyurmuştur. Bu bakımdan biz Allah´ın huzurunda kendimizi müdafaa eder, nefsimizi kurtarmaya uğraşır da senin huzurunda bu haktan nasıl mahrum oluruz?" dedi. Hişam ´Evet haklısın! Allah sana merha-met etsin, konuş!´ diye karşılık verdi.

Rivayet ediliyor ki, bir hırsız Sıffîn´de Ammâr´ın çadırına girdi. Hz. Ammar´a denildi ki: ´Onun elini kes! Çünkü o bizim düşmanımızdır´. Ammar ´Hayır! Ben onu Allah kıyamet gününde beni teşhir etmesin diye gizlerim´ dedi.

İbn Mes´ud pazardan yiyecek satın alıyordu. İsteğini satın aldıktan sonra sarığın bir kenarına bağladığı paraları vermek istedi, fakat sarığın açılıp paraların düştüğünü gördü ve şöyle dedi: ´Ben oturduğumda da paralar yerinde duruyordu´. Bu söz üzerine etraftakiler parayı çalana beddua etmeye başlayıp şöyle dediler: ´Ey Allahım! O parayı alan hırsızın elini kestir. Ey Allahım! Onun başına şunu getir, bunu getir!´ Bunun üzerine İbn Mes´ud şöyle dedi: ´Ey Allahım! Onu parayı çalmaya zarurî bir ihtiyacı sevketmişse, o paraları onun için bereketli kıl! Eğer günaha dalmak cesareti ve cüreti onu böyle yapmaya sevketmişse bunu ona en son günah olarak kıl!´

Fudayl şöyle demiştir: "Ben Horasanlı olan bir kişiden daha zâhid bir kimseyi görmedim. Benimle beraber Mescid-i Haram´da oturdu. Sonra Kâbe´yi ziyaret etmek üzere kalktı. Beraberinde bulunan dinarları (paraları) çalındı. Başladı ağlamaya... Ben kendisine ´Sen para için mi ağlıyorsun?´ diye sorunca şu cevabı verdi: ´Hayır! Para için ağlamıyorum. Fakat kendimle o adamı Allah Teâlâ´nın huzurunda düşündüm. Baktım ki aklım onun delilini çürütmeye galebe çaldı. Ona merhamet ve şefkatimden dolayı ağladım´ dedi".

Mâlik b. Dinar şöyle anlatıyor: Geceleyin Hakem b. Eyyub´un evine geldik. O zaman Basra valisi idi. Hasan Basrî de korkmuş olarak oraya geldi. Hasan Basrî ile beraber valinin huzuruna girdik. Biz Hasan´a nisbetle ancak tavuklar mesabesinde idik. Bunun üzerine Hasan başlayıp Hz. Yusuf un kıssasını ve kardeşlerinin kendisini nasıl sattıklarını ve nasıl kuyuya attıklarını izah etti ve dedi ki: ´Onlar kardeşlerini sattılar, babalarını üzdüler´ ve devamla Yusuf (a.s) için kadınların hilelerini anlattıktan sonra şöyle dedi:
Ey emir! Acaba Yusuf (a.s) hakkında Allah ne yaptı?! Onun için kardeşlerinden intikam aldı. Onun şânını yüceltti. Onun sözünü geçerli kıldı. Onu yeryüzünün hazinelerine bekçi kıldı. Acaba onun işini kemâle erdirdiği ve aile efradını çölden Mısır´a getirdiği zaman o ne yaptı? O ancak şöyle dedi: ´Bugün size ayıplama yok! Allah sizi bağışlasın! O, merhamet edenlerin en merhametlisidir!´ (Yusuf/92)

Hasan Basrî bunu nakletmekle Hâkem´e ´arkadaşlarını affetmesini´ târiz yoluyla bildirmek istedi. Bunun üzerine vali Hâkem dedi ki: "Ben de ´Bugün size ayıplama yok´ diyorum. Eğer ben sırtımdaki bu elbiseden başka birşey edinmeseydim, muhakkak sizi bu elbisenin altında örterdim".

İbn Mukaffa bir dostuna mektup yazarak bir kısım arkadaşlarını affetmesini kendisinden talep etti ve ´Filan adam hatasından ötürü senin affına sığınıyor. Senden sana sığınıyor. Bil ki günah ne kadar büyürse af da fazilet bakımından o kadar büyür´ dedi.

Abdülmelik b, Mervan´ın huzuruna Eş´as´ın80 oğlunun adamları esir olarak getirildiğinde Abdülmelik, Reca b. Hayat´a şöyle sordu:

-Senin görüşün nedir?

-Allah Teâlâ senin sevdiğin zaferi sana ihsan etmiştir. Bu bakımdan sen de Allah´ın sevdiği affı Allah´a ver! Bunun üzerine Abdülmelik onları affetti.

Rivayet ediliyor ki Ziyad, Hâricîlerden bir kişiyi yakaladı. Bu kişi Ziyad´ın elinden kurtuldu. Bunun üzerine Ziyad onun kardeşini yakaladı ve ona dedi ki: ´Eğer sen kardeşini getirirsen ne âlâ! Aksi takdirde senin boynunu vururum!´ Bu söze karşılık olarak adam şöyle sordu: ;Acaba mü´minlerin emîrinden sana bir mektup getirirsem beni serbest bırakır mısın?´ Ziyad ´Evet!´ dedi. Kişi İşte ben sana Hakîm ve Azîz olan Allah´ın Kitabı´nı getireyim ve onun üzerine Musa ve İbrahim´i de şahid kılayım´ deyip sonra şu ayeti okudu: ´Yoksa kendisine haber mi verilmedi? Musa´nın sâhifelerinde bulunan ve çok vefakâr İbrahim´in sahifelerinde bulunan ki hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez!´ (Necm/36-38) Bunun üzerine Ziyad ´Onu serbest bırakın. Çünkü bu kişi, kendisine delili telkin edilen bir kişidir´ dedi.

İncil´de şöyle yazılıdır: ´Kim kendisine zulmeden bir kimse için af talebinde bulunursa muhakkak o kimse şeytanı mağlup etmiştir´.

_____________________
67)Tirmizî
68)İsfehanî
69)Tirmizî
70)Taberânî, Beyhâkî
71)İbn Ebî Dünya
72)Ebu Said Ahmed b. İbrahim el-Mukrî
73)Daha önce geçmişti.
74)Taberânî
75)İmam Ahmed, Hâkim
76)Taberânî
77)İbn Ebi Dünya
78)Münzir, Gassânî soyuna mensup asr-ı saadetten evvel yaşamış bir Arab
emîridir.
79)Teymî soyundan olan bu zat Basra kadısı idi.
80)Bu zat Abdurrahman b. Kays b. Muhammed b. Eşas´tır. Dedesi Eşas sahabîdir. Hz. Ali ile beraberdi. Hz. Ebubekir (r.a) kızkardeşi Ferve´yi kendisine nikâhlamıştır. Onlardan Muhammed doğup dünyaya geldi. Bu zat, Haccac-ı Zalim´e karşı kıyâm etmiş, sonra mağlup olarak kaçmış ve daha sonra ele geçirilmiştir. Sicistan valisi Ammara b. Temim´in yanına gönderilmiş, orada büyük bir köşkten atılmak suretiyle öldürülmüştür. Ammar diğer arkadaşlarını da öldürüp başlarını Haccac´a, o da Abdülmelik´e göndermiştir.