> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 1-2 > Vecd´in Kısımları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Vecd´in Kısımları  (Okunma Sayısı 1348 defa)
04 Şubat 2010, 14:07:39
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 04 Şubat 2010, 14:07:39 »



Vecd´in Kısımları

Vecd de hacim (tekellüfsüz gelen) ve mütekellef (zorla gelen) diye iki kısma ayrılır. Bu son kısma tevâcud ismi de verilir. Bu zo raki tevacud´un bir kısmı kötüdür. Kötü olan kısmı, kendisiyle riya ve iflasla beraber şerefli hallerin açıklaması kastolunan kısımdır, Bir kısmı da mahduddur. O da şerefli halleri çağırmak, hile yoluyla çalışıp celbetmek için vecde tevessül etmektir! Zira çalışmanın şerefli hallerin kazanılmasında tesiri vardır. Bunur içindir ki Hz. Peygamber (s.a) Kur´an okuyup ağlaması gelmeyer bir kimseye kendisini ağlar ve üzüntülü göstermesini´ emretmiştir. Çünkü bu hallerin, bazen başlangıçlarında zorakilil vardır. Fakat sonradan, bilfiil tahakkuk ederler. Tekellüf zorla ge tirilen halin sonunda kişide tabiileşmesine nasıl sebep olmasın Oysa Kur´an´ı öğrenen bir kimse önce onu ´zorla´ hıfzeder. Tan düşünmekle, zihnini hazır etmekle beraber onu ´zorla´ okuyabilir Sonra Kur´an okumak onun dilinin daimi bir âdeti haline gelir Hatta kalbi gafil olduğu halde, ister namazda ister başka yerlerde dili kendi kendine Kur´an okur. Bazen surenin tamamını okuyu] sonuna vardığı zaman adam kendine gelir ve bilir ki, bu sureyi gaflet halinde okumuştur.

Yazar da böyledir. Başlangıçta zorlukla yazar, sonra eli yazıy alışır. Yazmak onun için tabiileşir. Kalbi başka birşey düşünürken ve tamamen kendisini o şeyi düşünmeye kaptırdı halde eli birçok sayfa yazar. Bu bakımdan nefsin ve azaların yük lendiği bütün sıfatları elde etmenin yolu ancak tekellüf ve zorluk tan geçer. Başta tasannu yapar, sonra âdet ile kendisi tabiileşi İşte seleften birinin ´Âdet beşinci bir tabiattır´ demekten maksaı budurr. Böylece şerefli hallerde olmadıkları zaman, ümitsiz olma uygun değildir. Aksine teganni dinlemek ve başka yollaı başvurmak sûretiyle onlara sahip olmak için çeşitli zorlukları denemesi gerekir. Zira âdetler cümlesinden olarak görülmüştür ki, biri bir şahsa aşık olmak ister Fakat bir türlü kalbinde onun sev gisi yoktur. Buna rağmen nefsinde onu anlar, ona daimi bir şekilde bakar ve güzel vasıflarını görür. Ona aşık oluncaya kadar, onun güzel ahlâklarını nefsinde hazır bulundurur. Böylece kendi iradesinin sınırını aşacak kadar kalbinde bunu yerleştirir, fakat bundan sonra ondan kurtulmak istese de artık kurtulamaz.

İşte Allah Teâlâ´nın sevgisi ve onun mülakatına karşı duyulan şevk de böyledir. O´nun kahrından korkmayı ve diğer şerefli halleri insan kaybettiği zaman bu hallerle sıfatlanmış kimselerin meclis lerinde oturmak sûretiyle onların hallerini müşahede etmek, sıfatlarıyla nefsini güzelleştirmek, teganni dinlerken onlarla bera ber oturmak, Allah´a yalvarış ve duada onların beraberinde bu lunmak sûretiyle kendisini zorlayıp yitirdiği o sıfatları kazanmaya çalışmalı ve Allah Teâlâ´dan bunların sebeplerini kendisine ko laylaştırmak sûretiyle o hali kendisine nasip etmesini dilemelidir.

Salihler, korkanlar, iyilik yapanlar, Allah´a iştiyak duyanlar ve kalbi huşu ve huzur içinde bulunanlarla oturmak bu halin ol masının sebeplerindendir. Bu bakımdan bir şahısla oturan bir kimseye, farkında olmadan o şahsın sıfatları sirayet eder. Sevgi ve diğer hallerin sebeplerle kazanılmasının imkânlarına Hz. Peygamberin (s.a) şu duası delâlet eder:

Ey Allahım! Bana kendi sevgini ve seni sevenin sevgisini ve beni senin sevgine yaklaştıranın sevgisini rızık olarak ihsan et.49

İşte görüldüğü gibi Hz. Peygamber (s.a) sevginin istenmesi hu susunda duaya başvurmuştur. Buraya kadar vecdin keşiflere ve hallere ayrılmasının izahı ile ifade edilmesi mümkün olan ve ol mayana ayrılmasının ve zorla elde edilen ile tabî olarak elde edilen kısma ayrılmasının açıklaması yapılmıştır.

İtiraz: Bu vecde tutulanlar neden Kur´an´ı dinledikleri zaman vecde kapılmıyorlar? Oysa Kur´an Allah´ın kelâmıdır. Fakat te ganni anında vecde kapılıyorlar. Oysa teganni şairlerin kelâmıdır.

Eğer hakîkaten vecd iddia edildiği gibi, Allah´ın lütfundan gelen bir hakîkat olsaydı, şeytandan gelen bir bâtıl olmasaydı muhakkak ki ancak yaratıkların sevgisinden, mahlukun aşkından gelen bir vecd olurdu.
Cevap: Hakîkî vecd Allah Teâlâ´nın sevgisinin çokluğundan ve salikin doğru iradesinden ve Allah ile kavuşmanın şevkinden kaynaklanır. Böyle bir vecd Kur´an´ın dinlenilmesiyle harekete geçmeyen vecd ise, ancak yaratıkların sevgisinden, mahlukun aşkından gelen vecddir Nitekim iyi bilin ki Allah´ın zikriyle kalp ler itminana kavuşur´ ve ´Allah, sözün, en güzelini, birbirine ben zer, ikişerli bir kitap halinde indirdi. Rablerinden korkanların de rileri ondan ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah´ın zikrine yumuşar´ (Zümer/23) ayetleri de buna delâlet eder.

Dinlemenin sonunda, dinlemekten ötürü nefiste oluşan herşey vecd´dir. Bu bakımdan nefisteki itminan, ürperme, korku, kalbin yumuşaması, bütün bunlar vecddir.

Mü´minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri korkar.
(Enfa1/2)

Eğer biz bu Kur´an´ı bir dağın üzerine indirseydik kesinlikle o dağın Allah korkusundan paramparça olduğunu görür dün!
(Haşr/21)

Bu bakımdan korku ve huşû, hallerin türünden olan bir vecd dır. Her ne kadar keşifler kabilinden olmasa da... Fakat bazen keşiflerin sebebi olur. Bu sırra binaen Hz. Peygamber şöyle bu yurmuştur:´Kur´an´ı seslerinizle süsleyin´.50

Hz. Peygamber Ebu Musa el-Eş´arî hakkında şöyle demiştir ´Ona Âl-i Dâvud´un mizmarlarından bir mizmar verilmiştir´.51

Kalp sahiplerinin Kur´an´ı dinledikleri zaman vecd kapıldıklarına delâlet eden hikayelere gelince, bunlar çoktur Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Hûd suresi ve kardeşleri bulunan diğer (sureler) beni ihti yarlattı.52

Zira ihtiyarlık korku ve üzüntüden olur. Bu ise vecdin ta kendi sidir. Rivayet ediliyor ki, İbn Mes´ud (r.a) Hz. Peygamberin (s.a) huzurunda Nisa sûresini okudu. ´Her ümmetten birer şahid ge tirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahid yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak?´ ayetine vardığı zaman Hz. Peygamber İbn Mes´ud´a ´yeter´ dedi. Hz. Peygamberin iki gö zünden yaşlar akıyordu.
Başka bir rivayet şöyledir: Hz. Peygamber (s.a) şu ayeti oku yunca (veya Hz. Peygambere okununca) bağırarak yere düşmüştür:

Zira bizim yanımızda bukağılar ve (içine girecekleri) bir ateş, boğaza takılıp kalan bir yiyecek ve ayrıca bir azap da vardır.(Müzemmi1/12-13)

Yine bir başka rivayette Hz. Peygamberin şu ayeti okuyup ağladığı bildirilmektedir:
Eğer onlara azap verirsen, muhakkak ki onlar senin kullarındır.(Mâide/118)

Hz. Peygamber (s.a) bir rahmet ayetini okuduğu zaman, dua eder ve sevinirdi. Sevinmek ise vecdin ta kendisidir. Allah Teâlâ vecd ehlini Kur´an ile överek şöyle buyurmuştur:
Peygambere indirileni dinledikleri zaman hakkı an ladıklarından ötürü gözlerinin yaşla dolup boşaldığını gö rürsün. Onlar şöyle derler: Ey rabbimiz! İman ettik! Şimdi bizi şehâdet getirenlerle beraber yaz´.
(Maide/83)

Rivayet ediliyor ki, Hz. Peygamber (s.a) göğsü kaynayan kazan gibi ses çıkardığı halde namaz kılardı.53 Kur´an ile sahabe ve tabi inin vecde kapılması hakkında nakledilen hâdiseler çoktur. Onların bir kısmı Kur´an´ı dinlediği zaman gayri ihtiyari olarak bağırırdı. Bir kısmı ağlar, bir kısmı bayılırdı. Hatta bir kısmı da ve fat etmiştir.

Rivayet ediliyor ki Zürare b. Ebi Evfa54 Rakkâ şehrinde halka imamlık yapıyordu. Bir ara ´Sur´a üfürüldüğü zaman´ (Müddes sir/8) ayetini okudu. Gayr-i ihtiyari olarak bağırdı ve mihrabda düşüp öldü.
Hz. Ömer (r.a) birinin ´Muhakkak ki, senin rabbinin azabı vaki olacaktır. Ona mâni olacak hiçbir kuvvet yoktur´ ayetini okuduğunu işitti. Dehşetli bir ses çıkararak yere yuvarlanıp bayıldı. Evine götürüldü. Bir ay kadar hasta yattı.

Tabiinden Ebu Cerir´in yanında Salih b. Beşir el-Merî Kur´an okudu, bu zat bağırdı ve düşüp öldü.
İmam Şâfiî (r.a) bir hafızın ´Bugün o gündür ki, konuşamazlar ve kendilerine özür dilemek için de izin verilmez´ ayetini okuduğunu işitti. Derhal düşüp bayıldı.

Ali b. Fudayl ´İnsanların rabb´ul-âlemîn´in huzuruna kalktıkları gün..´ (En´am/83) ayetini okuyan birini dinledi, derhal düşüp bayıldı. Babası Fudayl b. İyaz ona şöyle hitap etti: ´Allah Teâlâ senden bildiğini senin için kabul eylesin´.

Selefin bir cemaatinden de bu tür menkıbeler nakledilmiştir. Sûfiler de böyle idi. Zira Şiblî Ramazan´ın bu gecesinde mescidde, imamın arkasında namaz kılıyordu. İmam ´Yemin olsun ki, eğer dilesek sana vahyettiğimiz Kur´an´ı kalplerden ve yazılı satırlardan gideririz´ (İsrâ/83) ayetini okuduğu zaman Şiblî´den öyle bir ses çıktı ki, cemaat onun ruhunu teslim ettiğini sandı. Yüzü kıpkırmızı kesildi. Azaları titremeye başladı ve dedi ki: ´Bu hitaplarla Allah Teâlâ dostlarına hitap ediyor!´ Bu sözünü birkaç defa tekrar etti.

Cüneyd-i Bağdadî şöyle demiştir: Sırrı es-Sakatî´nin huzuruna girdim. Huzurunda baygın bir kişi gördüm. Bana dedi ki: ´Bu kişi Kur´an´dan bir ayet dinledi, bayıldı´. Dedim ki: ´Aynı ayeti (o baygın iken de) okuyunuz!´ Aynı ayeti okudular. Bu sefer adam ayıldı. Sırrı ´Bunu nerden biliyorsun?´ diye sordu. Cevap olarak dedim ki: ´Gördüm ki, Hz. Yakub´un iki gözünü kaybetmesi, bir mahluk (Hz.yusuf) için olduğundan bir mahluk ile (Hz. Yusuf´un iç gömleği ile) gözüne kavuştu. Eğer onun körlüğü Allah Teâlâ´dan ötürü olsaydı, bir mahluk ile gözünü yeniden kazanamazdı´. Sırrî benim bu nüktemi güzel gördü.

Cüneyd´in bu nüktesine şairin şu sözü de işaret eder:
Bir kadehi lezzet üzere içtim, İkinci bir kadehle daha önceki kad...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Vecd´in Kısımları
« Posted on: 29 Mart 2024, 11:02:34 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Vecd´in Kısımları rüya tabiri,Vecd´in Kısımları mekke canlı, Vecd´in Kısımları kabe canlı yayın, Vecd´in Kısımları Üç boyutlu kuran oku Vecd´in Kısımları kuran ı kerim, Vecd´in Kısımları peygamber kıssaları,Vecd´in Kısımları ilitam ders soruları, Vecd´in Kısımları önlisans arapça,
Logged
04 Şubat 2010, 14:09:38
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 04 Şubat 2010, 14:09:38 »

4. Edep

Nefsine hâkim olduğu halde ayağa kalkmamak ve sesli ağlamamaktır. Fakat hâzır bulunanlara gösteriş yapmak mak sadını taşımadığı zaman, raksetmesi veya ağlamaklı görünmesi mübahtır. Çünkü ağlamaklı görünmek, üzüntüyü getirir. Raks ise, sürur ve neşenin tahrikine sebeptir. Bu bakımdan her sürur mübahtır ve onu tahrik etmek de caizdir. Eğer sürur haram ol saydı, muhakkak, Âişe Hz. Peygamber ile beraber Habeşlilerin oyu nunu seyretmezdi. Oysa Habeşliler raksedelerdi. Bazı rivayet lerde; Aişe validemizin Habeşlilerin raksettiğini söylediği kayde dilmektedir.62

Sahabenin (r.a) bir cemâatinden rivayet ediliyor ki, kendilerini raksa mecbur eden bir sürur olduğunda raksederlerdi. Bu hadîse Hz. Hamza´nın kızı Umâme hakkında rivayet edilmiştir. Umâme´yi terbiyesi altına alıp büyütmek için amcası oğlu Hz. Ali ile kardeşi Câfer b. Ebi Tâlib ve Zeyd b. Hârise münakaşa ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), Hz. Ali´ye şöyle dedi:
Sen bendensin, ben de sendenim.

Bu sözden ötürü Hz. Ali heyecana kapılıp raksetti. Câfer´e de şöyle dedi:

Senin yaradılışın ve ahlâkın benim yaradılışıma ve ah lâkıma benziyor.
Bunun üzerine Câfer de Hz. Ali´nin arkasından raksa başladı. Zeyd´e de şöyle dedi:

Sen bizim kardeşimiz ve âzâd edilmiş kölemizsin.
Bu söz üzerine Câfer´den sonra Zeyd de heyecana kapılıp rak setti. Sonra Hz. Peygamber (s.a) ´Umâme´nin büyütülmesi Câfer´e aittir. Çünkü Umâme´nin teyzesi Câfer´in hanımıdır. Teyze ise anne demektir´ dedi.
Başka bir rivayette, Hz. Peygamber Aişe validemize (r.a) şöyle demiştir:

Habeşlilerin raksına bakmayı seviyor musun?
Hadîsin ibaresinde geçen zefn ve hacel raks etmek demektir. Bu raks da bir sevinme ve şevkten doğar. Raksın hükmü ise, onu tahrik edenin hükmüne bağlıdır. Eğer rakseden adamın sevinmesi meşrû ve güzel ise, onun raksı o sevgiyi artırdığı için güzel olur. Eğer mübah ise, raksı mübah olur. Eğer kötü ise, raksı kötü olur.

Evet! Raksı âdet edinmek, büyüklerin ve önderlerin sânına yakışmaz. Çünkü raks, ekseriyetle, oyun ve eğlenceden ileri gelir. Halkın gözünde, oyun ve eğlence sayılan bir şeyden ise, önderlik mevkiini işgal eden bir kimsenin sakınması uygundur ki halkın gözünde küçülmesin ve kendisine uyulmaktan vazgeçilsin.
Elbiselerini yırtmak ise, iş çığırından çıkıp irade kaybol madıkça caiz olmaz! Fakat vecdin elbiseyi yırtacak kadar galebe çalması da uzak bir ihtimal değildir. Zira kişi vecdin sarhoşluğuna şiddetli bir şekilde mağlûp olduğundan dolayı ne yaptığından habersiz olur veya yaptığını idrâk eder, fakat kendi nefsini zaptetmeye güç yetiremeyecek derecede mecbur kalabilir. Zâhirde böyle bir kimse, mecbur olan bir kimsedir. Bu bakımdan hasta bir kimsenin inlemeye mecbur olup inlemekten dolayı nefes aldığı gibi, böyle bir kimse de hareket etmekte ve elbiselerini yırtmakta tıpkı inlemeye mecbur olan hasta gibidir. Eğer kendisine ´böyle yapmaktan sakın´ diye teklifte bulunulursa, buna güç yeti remez. Oysa böyle yapması ihtiyarî bir fiildir.

Eğer insanoğluna ´bir saat nefesini tut, dışarı bırakma´ teklifi yapılırsa, içinde nefes alıp verme mecburiyetinde olduğunu hissedecektir. Bağırmak ve elbiseyi yırtmak da bazen böyle olur. Bu bakımdan bu tür hareket lerden ve galebe çalan vecdden konuşuldu ve bunun hududu Sırrî´ye soruldu. Şöyle cevap verdi: ´Evet, böyle bir vecd vardır. Bu vecde kapılan bir kişinin yüzüne keskin kılıçla vurulduğu halde bilmez´.

Bu hususta birkaç defa Sırrî es-Sakatî´ye soruldu ve bir insanın bu dereceye gelmesi uzak göründü. Fakat
Sırrî es-Sakatî dediğinde ısrar edip sözünden dönmedi. Bunun mânâsı ´Bazı hallerde bazı insanlarda vecd, bu raddeye kadar varır´ demektir.

Soru: Semâ´dan ve vecd´den sonra sûfilerin yepyeni elbiseyi yırtmaları hakkında ne diyorsun? Zira sûfiler yepyeni elbiseleri küçük küçük parçalar halinde yırtıp cemaate dağıtıyorlar ve buna hırka adı veriyorlar.

Cevap: Eğer elbise ve seccadelerin yamanmasına elverişli ve dörtgen bir şekilde parçalanırsa mübahtır. Zira bezler, kendilerin den iç gömlek yapılsın diye yırtılır ve bu yırtma, malı ziyan etmek ve israf değildir. Çünkü bunu bir gaye için yapar, Elbiselerin ya manması da böyledir. Elbiseleri yamamak ancak küçük kumaşparçalarıyla mümkün olabilir. Böyle yamaları elde etmek de ge rekli bir iştir. Bütün cemaate dağıtmak ise, hayrın yayılması bakımından mübah ve maksuddur, Bu bakımdan her bez sahibi nin bezini yüz parçaya ayırma yetkisi vardır ve yüz müslümana verme selâhiyetine sahiptir. Fakat yamaların istifade edilecek şekilde olması gerekir. Biz semâ´da elbiseyi bozmayı, bir kısmını faydasız hale getirmeyi yasakladık. Oysa elbisesini öyle bir şekilde yırtar ki, artık ondan herhangi bir hususta faydalanılmaz, İşte bu katıksız bir ziyandır. İnsanın bilerek böyle yapması caiz olmaz.

5.Edep

Cemaatin içinden biri, riyasız ve tekellüfsüz, dosdoğru bir vecde kapılıp ayağa kalktığı zamanda cemaat ayağa kalkarsa, ayağa kalkıp onlara uymak gerekir veya kişi hiçbir vecd göster meksizin kendi isteğiyle kalkar, cemaat de onun kalkışıyla ayağa kalkarsa, yine cemaate uymalıdır. Çünkü böyle yapması ar kadaşlığın âdâbındarıdır. Böylece eğer bir grup vecde kapılan kişinin sarığı düştüğü zaman, ona uymak için başlarından sarıklarını çıkarmayı âdet edinmişlerse veya vecde kapılan elbise sini yırtıp çıkardı diye diğerleri de elbiselerini çıkarmayı âdet edinmişlerse, onlara uygun hareket etmesi gerekir. Bu bakımdan bu işlerde cemaate uymak, güzel arkadaşlık ve güzel muaşeret sayılır. Zira muhalefet, nefreti doğurur. Her kavmin bir âdeti vardır. Adetlere muhalefet ise, nefrete sebep olur. Zira insanların ahlakıyla ahlâklanmak lâzımdır. Nitekim bu husus hadîs-i şerifte de vârid olmuştur.63 Hele insanların ahlâklarında güzel muaşeret, mücamele ve yardımdan ötürü kalplerin hoşlanması gibi iyi şeyler varsa, onlara uymak daha da gerekli olur.

İtiraz: Böyle yapmak bid´attır. Sahabe-i Kirâm´da böyle birşey yoktu.

Cevap: Mübah olduğuna hükmedilen herşeyin ille de sahabe den nakledilmesi şart değildir. Mahzur, ancak Hz. Peygamberden gelen bir sünnet ile çatışan bir bid´atı işlemektedir.

Oysa bu söylediklerimizin yasaklanması hususunda herhangi birşey nakledilmiş değildir. Bir misafirin gelişi anında ayağa kalkmak Arabın âdetinden değildi. Aksine ashab bazı hallerde Enes´in rivayet ettiği gibi Hz. Peygamberin bile önünde ayağa kalkmıyordu. Buna rağmen madem ki bu hususta umumî bir ya sak sabit olmamıştır, o halde gelen misafire ikram olsun diye ayağa kalkmak âdeti yaygın olan memleketlerde böyle yapmakta herhangi bir sakınca ve mânevî zarar ihtimali görmemekteyiz. Zira gelenin önünde ayağa kalkmaktan gaye; ona hürmet etmek, ikramda bulunmak ve onun kalbini böylece hoş etmektir. Yardım çeşitlerinin diğerleriyle de kalbin hoş edilmesi kastedildiği ve bir cemaatin âdeti olduğu zaman, onlara o âdetlerde yardım etmekte sakınca yoktur. Aksine en güzeli onlara âdetlerinde yardım etmek tir. Meğer ki o âdet hususunda te´vil kabul edilmeyecek bir yasak gelmiş olsun... O zaman hüküm değişir.

Eğer raksetmeyi kalbinde ağır görüyorsa, cemaatle beraber kalkmaması, dolayısıyla onların hallerini teşvik etmemesi edep dendir. Zira vecde kapıldığını göstermeksizin raksetmek mübahtır. Yapmacık vecde kapılan bir kimsenin zoraki hareketleri orada hazır bulunanların gözünden kaçmaz. Halis bir niyetle raksa kal kan bir kimseyi tabiatlar çirkin görmezler. Bu bakımdan o mecliste hâzır bulunanların kalpleri kalp sahiplerinden oldukları tak dirde doğruluk ve yapmacığın mihenk taşıdır. Bazılarından doğru vecd sorulduğu zaman şöyle demiştir: ´Vecdin doğruluğu, orada hazır bulunanların vecde kapılanla ters düşmemeleridir kalple rinin kabul etmesi demektir´.

Soru: Acaba tabiatlar raksetmekten neden nefret ediyorlar? İnsanların zihnine raksın bâtıl olduğu, oyun ve eğlence olduğu ve dine aykırı düştüğü niçin´ geliyor? Dinde ciddiyet sahibi hiçbir kimse görülmez ki raksı reddetmesin!

Cevap: Ciddiyet, Hz. Peygamberin ciddiyetinden fazla olamaz. Oysa Hz. Peygamber, Habeşlilerin mescidde raksettiklerini gördü ve onu yasaklamadı. Çünkü bu raks uygun bir zamanda ve uygun kimselerden vâki olmuştur. O uygun vakit bayram günüydü ve o uygun kimseler de Habeşlilerdi. Tabiatlar rakstan şu illetten dolayı kaçarlar: Raks, çoğu zaman oyun ve eğlenceyle beraber görünür. Oyun ve eğlence ise mÜbahtır. Ancak Habeşliler ve onlara benzer kimseler; yani avam tabakası için mübahtır. Makam ve mevki sahiplerine ise mekruhtur. Çünkü onlara uygun değildir. Makam ve mevki sahibinin durumuna uygun düşmediğinden dolayı mekruh görülen birşeyi, haram diye vasıflandırmak caiz değildir. Bu bakımdan, bir fakirden birşey isteyene, fakir, bir ekmek verse, faki rin bu ekmeği vermesi güzel bir tâat sayılır. Eğer aynı kişi bir padişahtan istese, padişah ona bir veya iki ekmek verse, bütün in sanların gözünde padişahın böyle yapması münker görünür ve bu hareket tarih kitaplarında padişahın kötülükleri listesine kaydedi lir. Ondan sonra gelen nesilleri ve yakınları onu bu hareketinden ötürü kınayıp ayıplarlar! Bununla beraber ´padişahın yaptığı ha ramdır´ demek caiz değildir. Zira fakire bir ekmek vermek bakımından güzel birşey yapmıştır. Fakat makam ve mevkisine bu hareketi kıyas edildi mi, fakirin dilenciye vermemesi çirkin olduğu gibi padişahın bu verdiği de çirkin bir hareket olarak sırıtır. Raks ve onun yerine geçen diğer mübahlar da böyledir. Halk tabakası için mübah olanlar havaslar için günah ve çirkin sayılır ve eb rarın iyilikleri mukarrebinler için çirkin ve günah sayılır. Ancak bu hüküm, makam ve mevkilerine bakmak cihetiyle sıhhatli ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes