> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 1-2 > Semâ´nın Âdabı ve Tesiri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Semâ´nın Âdabı ve Tesiri  (Okunma Sayısı 922 defa)
04 Şubat 2010, 13:15:05
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 04 Şubat 2010, 13:15:05 »



Semâ´nın Âdabı ve Tesiri

Semânın ilk derecesi dinleyeni anlamak, anladıktan sonra kalbine vaki olan mânâya hamletmektir. Sonra o anlayış, meyve olarak vecdi verir, vecd de azalarla hareketi doğurur. Bu bakımdan şu gelecek üç makama bakılmalıdır.

I. Makam/Fehm

Dinlenilenin anlaşılması, dinleyenin hallerine göre değişir. Dinleyenin dört hâli vardır:

Birinci hâl: Dinlemek, mücerret tabiatla olmalıdır. Yani kişinin dinlemekte nağmelerden ve lahinlerden lezzet almaktan başka haz ve nasibi yoktur. Böyle bir dinleme mübahtır ve dinle menin en aşağı derecesidir. Zira deve de bu derecede insanoğluna ortaktır ve diğer hayvanlar da ortaktır. Hatta bu zevki sadece hayat ister. Bu bakımdan her hayvan için güzel seslerde bir tür lezzet vardır.

İkinci hâl: Anlayışla dinlemelidir. Fakat onu ya belirli veya belirsiz bir mahlukun şekline hamleder. Bu dinleyiş gencin ve şehvet sahiplerinin dinleyişidir. Bu kimseler, dinlenileni şehvetleri istikametinde yorumlarlar. Hâllerinin durumuna göre tefsir eder ler. Bu hâl, konuşmaya değmez. Ancak bu halin aşağılığını ve ya sak oluşunu beyan etmek sûretiyle bu halden konuşulabilir.

Üçüncü hâl: Dinlediklerini kendi nefsinin Allah ile olan hâl lerine yormaktır. Hallerinin bazen istikrarlı ve bazen de istikrarsız oluşuna hamletmektir. İşte bu tür dinleme, müridlerin (ahireti arayanların) dinlemesidir. Hele mübtedilerden olursa... Zira mü ridin şeksiz ve şüphesiz bir muradı vardır. O murAd, onun hedefi dir. O nun hedefi Allah´ın marifetidir, Allah ile kavuşmak ve müşahede yoluyla ona sırren ve perdenin kalkmasıyla varmaktır. Müridin maksat ve hedefinde bir yolu vardır. Mürid o yolun yolcusudur. Bir kısım muameleleri vardır. Muamelelerinde o hallerle karşılaşır. Bu bakımdan mürid azarlama veya hitabın zikrini din lediği zaman, kabulün, reddin, visalin, hicranın, yaklaşmanın, uzaklaşmanın veya geçmişe dair hasret çekmenin veya bekleni lene karşı susamanın, varılacak bir hedefe karşı duyulan iştiyakın, ümidin, ümitsizliğin, vahşetin veya ünsiyetin, vefanın, vefasızlığın, ayrılık korkusunun, kavuşma sevincinin zikri veya dost mülahazasının, rakibin müdâfasınm, akan gözyaşlarının, arka arkaya gelen hasret ve pişmanlıkların, uzun ayrılığın, kavuşma vaadini veya benzerlerini işittiği zaman ki bunların vasıflarını şiirler kapsamaktadır elbette bunların bir kısmı müri din araştırmasında haline uygun gelir ve böylece kalbi çakmak taşından kıvılcımlar çıkartan demirin yerine geçer ve bu sayede kalbin ateşleri alevlenir. Şevkin ve heyecanın galeyana gelmesi kuvvet kazanır.

Bu nedenle müridin üzerine âdetine muhalif bir takım haller hücum eder. Müridin böylece lafızları haller üzerine yormakta geniş bir mecal ve sahası olur. Hiçbir zaman dinleyen, şairin konuşmasından kasdettiği mânâyı gözetmek mecburiye tinde değildir. Her konuşmanın çeşitli yönleri vardır. Her anlayış sahibi için o konuşmadan mânâ iktibas etmek için çeşitli yollar vardır. O halde biz, bu yorumlar ve anlayışlar için birkaç misal zikredelim ki, cahil içinde yanak, şakak ve ağız bahsi geçen şiirleri dinleyenin bu terimlerin zahiri mânâsını anladığını zannetmesin. Biz şiirlerden mânâların nasıl anlaşılacağı bahsini zikretmeye muhtaç değiliz. Zira dinleyenlerde (bunu güneşten daha) açık bir şekilde belirten durumlar vardır. Hikâye ediliyor ki, bazıları bir şairin şöyle dediğini dinledi: Elçi dedi ki: Yarın ziyaret edeceksin! Dedim ki: Dediğini anlıyor musun?

Bu şiiri dinleyen kişiyi şiirdeki nağme ve söz çileden çıkarıp vecde ve cezbeye getirir ve şiiri tekrar etmeye başlayıp ´ziyaret ede ceksin´ anlamına gelen ´tezuru´ kelimesinin başındaki ´t´ harfini ´ziyaret edeceğiz´ anlamına gelen ´Nezuru´ diye ´n´ okuyup dedi ki: ´Decli: Yarın ziyaret edeceğiz!´ Sevinmesinden ve ferahından bayılıncaya kadar bu sözü tekrar etti. Ayıldığı zaman kendisine ´Seni cezbeye getiren nedir?´diye sorulunca şu cevabı verdi: "Ben bu şiirle Hz. Peygamberin ´Muhakkak cennet ehli her cuma günü bir defa rablerini ziyaret ederler´42 hadîsini hatırladım!"

Rikka43, İbn Dirac´tan hikâye ediyor ki, İbn Dirac şöyle an latmıştır: Ben ve İbn Futi, Dicle üzerinden Basra ile Übülle (Irak´ta bir şehir) arasından geçiyorduk. Önümüze manzarası güzel bir köşk çıktı. O köşkün balkonunda bir kişi oturuyordu. Onun huzu runda şarkı söyleyen ve şöyle diyen bir cariye vardı:

Allah yolunda bir sevgi vardır, O sevgi benden sana verilir. Hergün başka bir renge giriyorsun.
Böyle olmamak sana daha yakışır. (Birgün göreceksin ki, ömür geçmiş. Ölümün elçisi gelip kapıyı çalmış).
Bu manzarayı seyrederken baktık ki tatlı bir genç elinde bir kova, sırtında yamalı bir elbise cariyenin şiirini dinlemektedir. O genç dedi ki: ´Ey cariye! Allah rızası için ve efendinin hayatıyla sana yemin verdiriyorum. Okuduğun şiiri bana tekrarla!´ Cariye şiiri tekrarladı. Genç şöyle dedi: ´Vallahi, cariyenin dediği tam be nim Allah Teâlâ ile olan hâlimin hikâyesidir´. (Arkasından) genç ten dehşetli bir uğultu çıkıp ölü olarak yere serildi!

İbn Dirac diyor ki: ´Biz kendi aramızda İşte bir farz-ı kifaye ile karşılaştık´. (Cenazeyi kaldırmak bize farz-ı kifayedir) dedik. Bunun için durduk. Köşk sahibi, cariyeye dedi ki: ´Sen Allah rızası için hürsün´. Sonra Basralılar gelip onun cenazesini techiz tekfin edip cenaze namazını kıldılar. Defnedildikten sonra köşk sahibi, cemaate şöyle dedi: ´Ben sizi şahid tutuyorum ki, benim neyim varsa hepsi Allah yolunda sadaka olsun. Benim bütün cariyelerim hür olsun. Bu köşkümü de yolcular için vakfettim´. Köşk sahibi sonra sırtındaki elbiseleri çıkarıp attı. Göbeğinden aşağı bir izar, göbeğinden yukarı için de bir aba giydi. Çöle dalıp gitti. Halk da arkasından ağlayarak bakıyordu ve ondan sonra da kendisinden bir ses ve seda çıkmadı.
Bu hikâyeden maksat, bu şahıs vaktinin tamamını Allah Teâlâ ile olan hâlleriyle geçiriyordu. Muamelede güzel edepte sebat et mekten aciz olduğunu biliyordu. Kalbinin bir durumda durmayıp daima değişmesinden ötürü üzüntü çekiyordu. Kalbinin hak yol dan kayışı onu üzüyordu. Onun kulağına haline uygun bir şiir geldiği zaman, o şiiri Allah´tan dinliyor, sanki Allah Teâlâ ona hi tap ederek şöyle buyuruyordu: ´Hergün bir renge bürünüyorsun. Oysa bunun gayrisi senin için daha iyidir´.

Kimin dinlemesi Allah´tan ise, Allah üzerine ve Allah için ise, onun için en uygunu, Allah marifetinde ilim kanununu güçlendirmektir. Allah sıfatının marifetinde bu kanunla kuvvetlice bağlı bulunmaktır. Aksi takdirde teganni dinlediği zaman kalbine Allah Teâlâ hakkında muhal olan şeyler gelecek ve onlarla kâfir ola caktır. Bu bakımdan yola yeni başlamış bir müridin teganni din lemesinde tehlike vardır. Ancak dinlediğini Allah´ın vasfıyla ilgisi olmamak hasebiyle kendi haline yorumlarsa, o zaman tehlikeden kurtulur. Şiirde yanılmasının misali bu beytin ta kendisidir. Eğer nefsinde bu şiiri işitseydi ve bununla rabbine (c.c) hitab etseydi, hallerini sık sık değiştirmeyi Allah korusun Allah´a izafe etseydi o zaman kâfir olurdu. Böyle bir yanlışlık bazen tahkik ve tedkikle karıştırılmamış, mutlak ve mücerret bir cehaletten doğar. Bazen de öyle bir cehaletle oluyor ki, onu oraya bir nevi tedkik sev ketmiştir! Şöyle ki: Kişi kalbinin hallerinin değişmesini, sair âle min hallerinin değişmesini Allah Teâlâ´dan bilirse, bu hakikattir. Çünkü Allah Teâlâ bazen kalbine bast, bazen kabz verir. Bazen nûrlandırır, bazen karartır. Bazen katılaştırır, bazen yumuşatır. Bazen taatinde sabit kılar kuvetlendirir, bazen de hak yollarından çevirsin diye şeytanı üzerine musallat eder! Bütün bunlar Allah´tandır. Oysa o insandan sık sık değişik haller sadır olur, muhakkak o zat hakkında örf ve âdette ´bu zat çeşitli görüşler sa hibidir ve renkten renge giriyor´ denir. Umulur ki şair şiirinden ancak sevgilisini, bazen kendisini kabul edişinde bazen red dedişinde bazen yaklaşışında bazen uzaklaşında renk değiştirmeye nisbet etmesini kastetmiştir. İşte mânâ budur. Bunu Allah Teâlâ için düşünmek katıksız küfürdür. En uygunu Allah Teâlâ´nın yarattığını renkten renge sokup kendisinin renk
değiştirmeyi kabul etmediğini, yaratıklarını değişik hallere uğratıp kendisinin değişmediğini bilmektir. Ama kulları böyle değildir. İşte bu ilim, mürid için taklidî bir inançtan hasıl olur! Basiret sahibi bir arif için, hakikî ve keşfi bir yakînden hasıl olur. Bu ise rubûbiyyet vasıflarının acaipliklerindendir. Allah Teâlâ bo zulmadan bozdurur, zaten bozulmak da Allah hakkında düşünülemez. Allah´tan başka, başkasını bulandıran ve bozan herşey bozulmadan bu vazifeyi yapamaz.

Vecd erbabından bazıları vardır ki, dehşetli sarhoşluk gibi bir hâl kendilerine galebe çalar. Dillerini itabla Allah´a uzatır, Allah Teâlâ´nın kalplere yaptığı kahr-ı ilahîsini iyi karşılamadığını açığa vurur. Çeşitli derecelerde şerefli halleri paylaştırmasını kö tülerler. Zira sıddîkların kalplerini kavuşturan, inkarcıların ve mağrurların kalplêrini uzaklaştıran ancak Allah´tır. Bu bakımdan Allah´ın verdiğine mâni yoktur. Menettiğini de vermeye kimsenin gücü yetmez. Geçmiş bir suçtan ötürü kâfirlerden tevfi kini kesmiş değildir. Peygamberlere yardımını, tevfikini ve hidayet nûrunu geçmiş bir vesileden ötürü vermiş değildir.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Gerçekten peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında sözümüz geçmiştir.
(Saffat/171)

Fakat benden şu söz gerçekleşti: ´Muhakkak cehennemi bü tün (kâfir olan) cinlerle, insanlardan dolduracağım´.
(Secde/13)

Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş olanlar, işte onlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.
(Enbiya/101)
Eğer kalbine ´Neden insanlar hakkındaki Allah Teâlâ´nın geçmiş hükmü muhtelif olur? oysa kulluk vasfında müşterektirler´ şeklinde bir is...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Semâ´nın Âdabı ve Tesiri
« Posted on: 29 Mart 2024, 17:14:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Semâ´nın Âdabı ve Tesiri rüya tabiri,Semâ´nın Âdabı ve Tesiri mekke canlı, Semâ´nın Âdabı ve Tesiri kabe canlı yayın, Semâ´nın Âdabı ve Tesiri Üç boyutlu kuran oku Semâ´nın Âdabı ve Tesiri kuran ı kerim, Semâ´nın Âdabı ve Tesiri peygamber kıssaları,Semâ´nın Âdabı ve Tesiri ilitam ders soruları, Semâ´nın Âdabı ve Tesiri önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes