> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 1-2 > Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları  (Okunma Sayısı 1854 defa)
02 Şubat 2010, 22:36:09
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 02 Şubat 2010, 22:36:09 »



Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları ve Bu Bakımdan Yakın Olan Kimselerle Muâşeretin Âdâbı

İnsanoğlu ya tek başınadır veya başkalarıyla beraberdir. İnsanoğlunun yaşaması ancak hemcinsleriyle birlikte ve onlarla haşır neşir olmak suretiyle mümkün olduğundan âdâb-ı muâşereti mutlaka öğrenmesi gerekir. Başkalarıyla ilişki içeri sinde bulunan kimselerin bu ilişkilerinde gözetmeleri gereken bazı edepler vardır. Bu da müstehak olduğu miktardadır. Müstehak olduğu miktar da kurulmak istenen rabıtanın derecesine bağlıdır. Rabıta ise ilişkinin en özel şekli olan akrabalık veya İslâm kardeşliğidir. İslâm kardeşliği umumî bir bağdır. İslâm kardeşliğinin mânâsına dostluk ve sohbet de dahildir. Yine rabıta; komşuluk veya yolculuk ve mektep-medrese arkadaşlığı veya dost luk ve kardeşlik bağıdır. Bu rabıtaların her birinin birçok derece leri vardır. Akrabalığın hakkı vardır, fakat mahrem olan akra banın hakkı diğer akrabalarınkinden daha kuvvetlidir. Mahrem olanların özel bir hakkı vardır; fakat anne ile babanın hakkı daha kuvvetlidir. Komşuluk hakkı da böyledir; evin yakınlık ve uzaklığına göre değişir. Nisbete göre farklılık başgösterir. Hatta gurbet diyarında, aynı şehirden olan kimse, vatanda yakın olan kimse yerine geçer. Çünkü şehir de komşuluk hakkını haizdir.

Aynı şekilde müslümanın hakkı marifet ile daha da kuvvetle nir. Marifetin çeşitli dereceleri vardır. O halde müşahede ile bili nen kimsenin hakkı, işitmekle bilinen bir kimsenin hakkı gibi değildir. Bilakis ondan daha kuvvetlidir. Bu hak, marifet vaki ol duktan ve ihtilât edildikten sonra daha da kuvvet kazanır. Sohbet de böyledir ve dereceleri değişiktir. Bu bakımdan okuldaki ar kadaşlığın hakkı, seferdeki arkadaşlığın hakkından daha kuvvet lidir. Bunlar gibi dostluk da çeşitli derecelere sahiptir; çünkü dost luk kuvvet kazandıkça uhuvvete; uhuvvet de geliştikçe muhabbete dönüşür. Muhabbet de geliştiği takdirde hullete dönüşür. Halil,habibden daha yakındır. Bu bakımdan muhabbet, kalbin habbe sinde (içinde) bulunan mânâ; hullet ise kalbin sırrına nüfuz eden mânâ demektir. O halde, her halil habibdir; fakat her habib halil değildir. Müşahede ve tecrübe ile sabit olmuştur ki, sadakatin de receleri de farklıdır.

Hulletin uhuvvetten daha üstün bir derece olduğuna gelince, bunun mânâsı şudur: Hullet, uhuvvetten daha tam ve daha gelişmiş bir halden ibarettir. Bu hâli Hz. Peygamberin şu sözün den anlayabilirsiniz:

Eğer bir halil edinecek olsaydım muhakkak Ebubekir Sıddîk´ı edinirdim. Fakat arkadaşınız (kendi nefsini kastedi yor) Allah´ın halilidir.108

Çünkü halil sevginin, kalbinin bütün cüzlerini zahir ve batın yönünde kapladığı kimsedir. Oysa Hz. Peygamberin kalbini Allah´ın sevgisinden başka birşey tam mânâsıyla kaplamış değildi. Buna rağmen Rasûlullah, Hz. Ali´yi kardeş edinerek şöyle buyurmuştur:
Ali´nin bana olan yakınlığı Hârun´un Mûsa´ya olan yakınlığı mesabesindedir. Ancak o (Ali) peygamber değildir109

Görüldüğü gibi Hz. Peygamber, Hz. Ebubekir Sıddîk´ı hulletten uzaklaştırdığı gibi, Hz. Ali´yi do peygamberlik mertebesinden uzaklaştırmıştır. Bu bakımdan Hz. Ebubekir uhuvvette Hz. Ali ile ortak olmuş; hullet derecesine yaklaşmak bakımından da geçmiştir. Eğer hullette ortaklığa imkan olsaydı, Hz. Ebubekir´in bu dereceye ehil olma bakımından da Hz. Ali´yi geçeceği açıktı; çünkü Hz. Peygamber ´Eğer halil edinseydim Ebubekir´i edinir dini´ sözüyle bu duruma dikkat çekmiştir. Hz. Peygamber, Allah´ın hem habibi, hem de halili idi.

Hz. Peygamber birgün yüzü sevinçten pırıl pırıl parladığı halde minbere çıkarak şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ, İbrahim´i halil edindiği gibi beni de halil edindi; bu bakımdan ben, Allah´ın hem halili, hem de habi biyim.110

Anlaşılıyor ki, marifetin önünde gelen ve ondan büyük olan bir rabıta yoktur; tıpkı hulletten daha üstün bir derece olmadığı gibi... Marifet ile Hullet şrasında çeşitli dereceler vardır. Biz sohbet ve uhuvvet hakkını daha önce zikretmiştik. Bu iki mefhumun kap samına bunların dışında kalan muhabbet ve Hullet mefhumları da girer. Daha önce bu haklarda muhabbet ve uhuvvet hasebiyle farklılıklar bulunduğu anlaşıldığı gibi, bu rütbelerdeki değişiklik ve farklılıklar da ancak muhabbet ve uhuvvet hasebiyle meydana gelir. Hatta bu derecelerin en yükseği öyle bir raddeye varır ki, in sanın mal ve nefis bakımından, dostunu kendi nefsine tercih et mesini gerektirir; tıpkı Hz. Ebubekir Sıddîk´m peygamberimizi kendi nefsine tercih etmesi gibi. Ebu Talha Zeyd b. Sehl Ensarî´niıı de Uhud gününde bedeniyle Rasûlullah´ı kendi nefsine tercih et mesi gibi... Zira bu zat kendi nefsini Rasûlullah´m aziz şahsına si per yapmıştı.111 Bu bakımdan biz şimdi İslâm kardeşliğinin, Sıla-i rahmin, anne ve babanın, komşunun, kölelik ve efendiliğin hak larını zikretmek istiyoruz. Nikâh ile meydana gelen bağın huku kunu ise Kitab´un-Nikah bölümünde zikretmiştik.

Müslümanın Hakları

Bu haklar şunlardır: Ona rastladığın zaman selâm vermelisin. Seni çağırdığı zaman cevap vermeli; aksırdığı zaman da teşmit (dua) etmelisin. Hastalandığında ziyaret etmeli, öldüğünde de ce naze merasiminde hazır bulunmalısın. Gıyabında hakkını gözetmelisin. Kendi nefsin için sevdiklerini onun için de sevmeli ve kendi nefsin için istemediğini onun için de istememelisin. Bütün bu durumlar hakkında birçok rivayet varid olmuştur

Enes, Hz. Peygamber´den şöyle rivayet eder:
Şu dört şey müslümanların senin üzerindeki haklarındandır:
1. İyilerine yardım etmen,
2. Günahkârları için af dilemen,
3. Yoldan çıkanlarına dua etmen,
4. Tevbe edenlerini sevmen.112

İbn Abbas ´Kendi aralarında merhametlidirler´ (Fetih/29) aye tinin yorumunda şöyle demiştir: "Onların salihleri, tâlihlerine (sapıklarına); tâlihleri (sapıkları) de salihlerine dua eder. Sapık bir kimse Ümmet-i Muhammed´in salihlerinden birine baktığı zaman şöyle der: ´Ey Allahım! Bu kulun için ayırdığın hayırları kendisi için bereketli kıl! Onu bu hayırlar üzerinde sabit kılıp bizim de on dan yararlanmamızı nasip eyle´. Sâlih kul da sapık kula baktığı zaman şöyle dua eder: ´Ey Allahım! Bu kulunu hidayet eyle. Onun tevbesini kabul edip hatalarını affeyle!"

Müslümanın müslüman üzerindeki hakları şunlardır:

1. Kendi nefsi için sevdiğini mü´minler için de sevmeli, kendisi için hor gördüğünü onlar için de hor görmelidir.

Nitekim Numan b. Beşir, Hz. Peygamber´den şöyle rivayet eder:
Müzminlerin birbirini sevip yekdiğerine merhamet etmeleri; tıpkı herhangi bir azası acıdığında diğer azalarının birbirini o elem ve uykusuzluğa ortak olmaya davet ettikleri; yani elemin bütün azalarına sirayet ettiği bir vücuda benzerler.113

Ebu Musa el-Eş´ârî, Hz. Peygamberden şu hadîsi rivayet eder:
Mü´minler bir binanın tuğlaları gibi olup birbirlerini takviye ederler.114

2. Ne fiili ve ne de sözüyle hiçbir müslümana eziyet vermemeli dir. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Müslüman, dilinden ve elinden müslümanlarm selâmette kaldığı kimsedir.115

Eğer buna (iyilik yapmaya) gücün yetmiyorsa hiç olmazsa insanları şerden uzaklaştır; çünkü insanları şerden uzaklaştırman da kendi nefsin için vermiş olduğun bir sa dakadır.116

Müslümanların en faziletlisi, onların (müslümanlarm) elinden ve dilinden selâmette kaldığı kimsedir.117

Hz. Peygamber bir gün sahabîlerine şöyle sorar:
- Müslümanın kim olduğunu biliyor musunuz?
- Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.
- Müslüman, elinden ve dilinden müslümanlarm selamette kaldığı kimsedir.
Bu kez sahabiler şöyle sordular:
- Peki mü´min kimdir?
- Mü´min: mü´miıılerin, nefisleri ve malları hakkında kendisinden emin oldukları kimsedir.
- O halde muhacir kimdir?
- Muhacir, kötülüğü bırakıp ondan sakınan kimsedir. Bu sırada bir kişi şöyle sorar:
- Ya Rasûlallah! İslâm nedir?

Hz. Peygamber de cevap olarak şöyle buyurur:
Kalbinin Allah´a teslim olması, müslümanlarm elinden ve dilinden selâmet bulmasıdır.118

Mücâhid şöyle diyor: ´Cehennemliklere uyuz hastalığı musal lat edilir. Böylece vücutlarını, kemikleri derilerinden görünecek kadar kaşırlar. O zaman şöyle çağrılır:
- Bu durum size eziyet veriyor mu?
- Evet veriyor.
- Bu ceza, dünyada mü´minlere yapmış olduğunuz eziyetin karşılığıdır.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Yol ortasında biterek müslümanlara eziyet veren bir ağacı kesip kenara attığından dolayı cennette istediği şekilde dolaşan bir kişiyi gördüm.119
´
Ya Rasûlallah! Bana, faydalanabileceğim birşey öğret!´ diyen bir kimseye Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Yollardan,müslümanlara eziyet verecek şeyleri uzaklaştır!120

Kim yollardan, müslümanlara eziyet veren birşeyi uzaklaştırırsa Allah Teâlâ ona bir hasene yazar. Allah Teâlâ yazdığı hasene ile o kişiye cenneti vacib kılar.121

Bir müslümanın müslüman kardeşine, eziyet veren bir bakışla bakıp işaret etmesi helâl değildir.122

Hiçbir müslümanın diğer bir müslüman! korkutması helâl değildir.
Allah Teâlâ, mü´minlere yapılan eziyeti kerih görür.123

Rebî b. Haysem şöyle buyurmuştur: İnsanlar iki kısımdır:
a) Bir kısmı mü´mindir, ona eziyet etme!
b) Bir kısmı da cahildir; bunlarla da cahillik yapma´.

3. Her müslümana karşı tevazu göstermek ve hiçbir müslü mana karşı kibir ve gurura kapılmamalıdır. Çünkü Allah Teâlâ böbürlenip kibirlenen kimseleri sevmez.

Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Allah Teâlâ ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları
« Posted on: 19 Nisan 2024, 21:17:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları rüya tabiri,Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları mekke canlı, Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları kabe canlı yayın, Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları Üç boyutlu kuran oku Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları kuran ı kerim, Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları peygamber kıssaları,Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları ilitam ders soruları, Müslüman, Akraba, Komşu ve Mülkiyet Hakları önlisans arapça,
Logged
02 Şubat 2010, 22:40:17
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 02 Şubat 2010, 22:40:17 »

16. Töhmet yerlerinden sakınmalıdır. Müslüman, halkın kal bini kendisi hakkında su-i zannda bulunmaktan ve dillerini de gıybetini yapmaktan korumak için böyle yerlere gitmemelidir. Çünkü halkın, dedikodusunu yapmak suretiyle ALLAH´a isyan et melerine sebep olmuş olur. Dolayısıyla onların ortağı olur.

Nitekim ALLAH Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Müşriklerin ALLAH´tan başka taptıkları putlara sövmeyin ki, onlar da haddi aşarak bilgisizce ALLAH´a sövmesinler.(En´am/108)

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
- Anne ve babasına küfreden kimse hakkında ne dersiniz?
- Ey ALLAH´ın Rasûlü! Kişi anne ve babasına küfreder mi?
- Evet. Kişi başkasının ebeveynine küfreder. Onlar da dönüp onun ebeveynine (anne ve babasına) küfrederler.173

Enes b. Mâlik şöyle rivayet eder: Hz. Peygamber birgün hanımlarından birisiyle konuşurken yanlarından biri geçti. Hz. Peygamber onu çağırarak şöyle dedi:

- Bu, hanımım Safiye´dir.
- Ey ALLAH´ın Rasûlü! Senin hakkında da kötü zanda bulunacakdeğiliz ya!
- Şeytan, insanoğlunun bedeninde tıpkı kanın dolaştığı gibi
dolaşır.174

Başka bir rivayette şu fazlalık vardır: ´Sizi (ikinizi), kalbinize herhangi bir şüphe gelir korkusuyla çağırdım´.175

Bu rivayete göre Rasûlullah´ın yanından geçen, bir kişi değil iki kişidir. Rasûlullah onlara şöyle buyurmuştur: ´Bir dakika du rur musunuz? Bu yanımdaki kadın, hanımım Safiye´dir´.
Bu olayda Safiye validemiz, Ramazan´ın son on gününde (itikafta bulunan) Hz. Peygamberi ziyarete gelmişti. (Rasûlullah da onu uğurluyordu).

Hz, Ömer şöyle buyurmaktadır: ´Kendisini töhmet altında bırakacak yerlere devam eden kimse, hakkında su-i zannda bulu nan kimseleri kınamasın´.

Hz. Ömer birgün yol kenarında bir kadınla konuşan birini kamçıladı. Adam ´Bu benim hanımımdır´ dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer ´O halde niçin hiç kimsenin sizi göremeyeceği bir yere çe kilmiyorsunuz?´ buyurdu.

17. Müslüman meşrû işlerinde tanıdığı ve sözünün geçtiği kimseler nezdinde şefaatçı olmalı; gücü yettiğince müslümanlarm ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ´Benim yanıma gelinir. Benden sorulur ve ih tiyaçların giderilmesi istenilir. Böyle bir durumda gelenler için şefaatçı olunuz ki, sevap kazanmış olasınız ve ALLAH Teâlâ da sevdiği şeyleri peygamberinin eliyle yerine getirmiş olsun´176

Muaviye Hz. Peygamberin şöyle dediğini nakleder:
Nezdimde başkaları için şefaatte bulunun. Ben yapmak is tediğim bazı şeyleri, nezdimde şefaatçı olup sevap kaza nasınız diye geciktiriyorum.177

Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
- Dil sadakasından daha üstün bir sadaka yoktur.178
- Ey ALLAH´ın Rasûlü! Dil sadakası niçin diğer sadakalardan daha üstündür?
- Şefaat sayesinde kan dökülmesi önlenir. Onun vasıtasıyla bir müslümana fayda sağlanır ve yine onun vasıtasıyla başka bir müslümandan da bir zarar defedilir.

İkrime, İbn Abbas´tan şöyle rivayet eder: "Büreyre´nin kocası Mugis bir köle idi. Onun, hürriyetine kavuştuktan sonra kendisin den ayrılan karısı Büreyre´nin arkasına düşerek ağlayışı ve gözyaşlarının sakalı üzerine yuvarlanışı hâlâ gözlerimin önünde dir. Rasûlullah birgün bana ´Sen Mugis´in Büreyre´yi çılgınca sevişine; Büreyre´nin de ona, onun kendisini sevdiği derecede buğzedişine şaşmıyor masun?´ dedi. Sonra da Büreyre´yi çağırtarak şöyle buyurdu: ´Ey Büreyre! Keşke kocana dönüp onu kabul etseydin. Çünkü o, çocuğunun babasıdır´. Büreyre ´Ya Rasûlallah! Bu sözünüzle ona dönmemi emrediyorsanız bunu ya parım´ dedi. Hz. Peygamber de ´Hayır, ben sadece şefaat ve dilekte bulunuyorum dedi".179

18. Konuşmadan önce selâm vermeli ve selâm verirken de karşıdaki müslümanla musâfaha yapmalıdır:

Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Kim selâmdan önce söze başlarsa, selâm verinceye kadar ona cevap vermeyiniz.180

Seleften biri şöyle anlatıyor: Rasûlullah´m huzuruna girdim. Selâm vermedim ve girmek için izin de istemedim. Bunun üzerine Hz, Peygamber ´Geri dön ve esselâmu aleyküm diyerek gir´ bu yurdu.181

Câbir´in rivayetine göre Hz, Peygamber şöyle buyurmuştur:
Evlerinize girdiğiniz zaman orada bulunanlara selâm veri niz. Çünkü selâm vererek girdiğiniz eve şeytan girmez.182

Enes şöyle anlatır: Rasûlullah´a (s.a) sekiz sene hizmet ettim. Bana bir defasında şöyle demişti:
Ey Enes! Abdesti güzelce al ki ömrün artsın. Ümmetimden kime rastlarsan selâm ver ki hasenelerin çoğalsın. Evine girdiğin zaman aile efradına selâm ver ki, evinin hayrı çoğalsın.183

Enes´in rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
İki mü´min karşılaştıkları zaman musâfaha ederlerse aralarında yetmiş mağfiret taksim olunur; bu yetmiş mağfiretin altmışdokuzu onlardan, daha güleryüzlü olup arkadaşını daha iyi karşılayana verilir.
ALLAH Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
(Bir mü´min tarafından) selâmlandığmız zaman ya daha güzeliyle karşılık verin ya da aynısıyla mukabele edin!
(Nisa/86)

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur:
- Nefsimi kudret elinde tutan ALLAH´a yemin ederim ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Size, yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir ameli haber vereyim mi?
- Evet ey ALLAH´ın Rasûlü.
- Aranızda selâmı yayın!184

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Bir müslüman, müslüman bir kardeşine selâm verir ve o da mukabelede bulunursa melekler kendisi için yetmiş salât getirirler ve dua ederler.185

Bir müslüman diğer bir müslümanın yanından geçer de se lâm vermezse, melekler onun bu davranışına hayret eder ler.186

Binici yayaya selâm verir. Topluluktan biri selâm verdi mi, kâfidir.187

Katâde şöyle diyor: ´Sizden önceki kavimlerin selâmı secde et mekti. ALLAH Teâlâ bu ümmete selâmı (esselâmu aleyküm demeyi) verdi ki bu ehl-i cennetin selâmıdır´.

Ebu Müslim Havlânî bazı cemaatlerin yanından geçerken se lâm vermez;´Selâm vermememin sebebi, selâmımı almama larından ve dolayısıyla da meleklerin onları lanetlemelerinden korkmamdır´ derdi
Musâfahanın (el sıkma) selâmla birlikte yapılması sünnettir. Birgün Rasûlullah´ın huzur-u saâdetine giren bir kişi ´Esselâmü aleyküm´ dedi. Hz. Peygamber ´Bu on hasenedir´ buyurdu. Sonra başka biri geldi ve ´Esselâmü aleyküm ve rahmetullah´ dedi. Hz. Peygamber bu kez ´Bu yirmi hasenedir´ buyurdu. Daha sonra üçüncü bir şahıs geldi ve o da ´Esselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû´ dedi. Hz. Peygamber ona ´Bu otuz hasenedir´ bu yurdu.188

Enes çocukların yanından geçerken onlara selâm verir ve Rasûlullah´ın da böyle yaptığını söylerdi.189

Abdülhamid b. Behram şöyle rivayet eder: ´Hz. Peygamber bir» gün mescidden geçerken orada oturmakta olan bir cemaate eliyle işaret etmek suretiyle selâm verdi´. Abdülhamid bunu söylerken bir yandan da Hz. Peygamberin yapmış olduğu işareti eliyle gös iniştir.190

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Sakın yahudi ve hristiyanlara önce siz selâm vermeyin. Yolda onlardan birine rastladığınız zaman onu yolun en dar yerinden geçmeye mecbur edin.191

Ebu Hüreyre´den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Zımmîlerin elini sıkmayın. Karşılaştığınızda selâmı ilk veren olmayın. Yolda rastladığınız zaman onları yolun en dar yerinden geçmeye mecbur edin.192

Aişe validemiz şöyle anlatıyor: Yahudilerden bir cemaat, Rasûlullah´ın huzuruna girerek ´Essâmu aleyke!´ (Ölüm senin üzerine olsun) dediler. Rasûlullah da ´Aleyküm´ (Sizin üzerinize de olsun!) karşılığını verdi. Ancak ben atılarak ´Üzerinize hem sam (ölüm), hem de lânet olsun´ dedim.

Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
- Ey Âişe! ALLAH herşeyde yumuşak davranmayı sever.
- Ya Rasûlallah! Onların ne dediklerini işitmediniz mi?
- Evet işittim; bunun için de ´Sizin üzerinize de olsun! dedimya!193

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Binici yayaya, yaya oturana, az çoğa ve küçük de büyüğe se lâm vermelidir.194
Sakın kendinizi yahııdi ve hristiyanlara benzetmeyin. Çünkü yahudilerin selâmı parmaklarla işaret etmek sure tiyledir, hristiyanların selâmı ise el işaretiyledir.195

Ebû isâ bu hadîsin isnadının zayıf olduğunu söylemiştir,
Bir meclise girdiğiniz zaman selâm verin. Oturmanız ge rektiğinde kalkıp giderken yine selâm verin; çünkü girerken verdiğiniz selâm, kalkıp giderken vereceğiniz selâmdan daha yerinde selâm değildir.196

Enes Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğunu nakleder:
İki mü´min karşılaştıkları zaman musâfaha ederlerse ara larında yetmiş mağfiret taksim edilir. Bu yetmiş mağfiretin altmış dokuzu onlardan, daha güleryüzlü olana ve ar kadaşını daha iyi karşılayana verilir.197
Hz. Ömer´in rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Bir araya gelen iki müslüman karşılıklı selâmlaşıp musâ faha ettikleri zaman onlar için yüz rahmet nâzil olur. Bunun doksan tanesi ilk yapana, kalan on tanesi de musâ faha edene verilir.198

Hasan Basrî ´Musâfaha sevgiyi artırır´ buyurmuştur. Ebu Hüreyre Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Selâmlaşmanızın tamamlanması ancak musâfaha etme nize bağlıdır,199

Müslümanın kardeşini öpmesi, onunla musâfaha etmesidir.200

Buna rağmen dinde mertebesi büyük olan kimselerin elini te berrüken ve hürmeten öpmekte de bir beis yoktur. İbn Ömer´in ´Biz Rasülullah´ın elini öptük´ dediği rivayet edilir.201

Ka´b b. Mâlik şöyle diyor: ´Tevbemin kabulü hakkında ayet nâzil olduğu zaman Rasülullah´m huzuruna çıkarak mübarek elini öp tüm´.202

Rivayet edildiğine göre bir bedevî Hz. Peygambere İzin ver, başını ve elini öpeyim´ demiş...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 02 Şubat 2010, 22:41:18 Gönderen: derya »
Kayıtlı

02 Şubat 2010, 22:44:39
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 02 Şubat 2010, 22:44:39 »

22. Zenginlerin ihtilâtından kaçınarak fakirlerle oturup kalk malı ve yetimlere iyilik yapmalıdır. Hz. Peygamber şöyle dua ederdi:
Ey ALLAHım! Beni fakir olarak yaşat ve fakir olarak öldür! Ahirette´de fakirlerle birlikte hasret! 235

Ka´b´ul-Ahbar şöyle der: Hz. Süleyman (a.s) o kadar zen ginliğine rağmen mescitte bir fakir gördüğünde onun yanına otu rur; ´Bir fakir başka bir fakirin yanına oturdu´ derdi.

Hz. İsa´nın nezdinde kendisine ´Ey miskin ve fakir denilme sinden daha sevimli bir kelime yoktu.
Ka´b´ul-Ahbar şöyle demiştir: Kur´an´daki ´Yâ eyyühellezîne âmenû (Ey iman edenler!) hitabları Tevrat´ta ´Yâ eyyühe´l-mesâ kin!´ (Ey miskinler ve fakirler!) şeklinde varid olmuştur.

Ubâde b. Sâmit şöyle buyurmuştur: Ateşin yedi kapısı vardır: Üçü zenginler, üçü kadınlar, biri de fakir ve miskinler içindir.
Fudayl b. Iyaz şöyle diyor: Peygamberlerden birisi şöyle demiştir:
- Yâ rabbî! Benden razı olduğunu nasıl bilebilirim?
- Fakirlerin senden razı olup olmadıklarına bak(arak benim rızamı takdir et)!
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
- Ölülerle oturmaktan sakınınız!
- Ölüler dediğiniz kimlerdir ya Rasûlullah?
- Zenginler.236

Musa (a.s) ALLAH Teâlâ´ya şöyle demiştir:
- Yâ rabb! Seni nerede arayayım?
- Beni, kalpleri kırılmışların nezdinde ara!

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Sakın herhangi bir nimetten ötürü bir fasığa veya facire gıbta ile bakma; çünkü sen, ölümden sonra onun başına ge lecekleri bilemezsin. Onun arkasında yorulmaz bir takipçi vardır.237

Yetime gelince; Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
Müslüman anne ve babadan yetim kalan bir çocuğu, kendi sini sevk vc idare edebilecek hâle gelinceye kadar kanatları altına alan kimseye cennet vâcib olur.238

Ben ve yetimi besleyen kimse cennette bunların ikisi gibi yanyanayız.239
Rasûlullah bunları söylerken iki parmağını işaret etmiştir.
Kim bir yetimin başını şefkat ve merhametle sıvazlarsa, ona, elinin değdiği kıllar sayısınca hasene yazılır.240

En hayırlı müslüman evi, içerisinde kendisine iyi dav ranılan bir yetimin yaşadığı evdir. En kötü müslüman evi de içerisinde kendisine kötü muamele yapılan bir yetimin bu lunduğu evdir.241

23. Bütün müslümanlara nasihat etmeli ve elden geldiğince onları sevindirmeye çalışmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Mü´min, kendi nefsi için sevdiği şeyleri mü´min kardeşi için de sevmelidir.

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Herhangi biriniz kendi nefsi için sevdiği şeyleri mü´min kardeşi için de sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.
Mü´min, mü´min kardeşi için aynadır; onda gördüğü (kötü) şeyleri silmelidir.242

Kim kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa hayatı boyunca ALLAH´a hizmet etmiş gibi olur.243

Kim bir mü´mini sevindirirse ALLAH Teâlâ da kıyamet gü nünde onu sevindirir.
Kam yerine getirsin veya getirmesin gündüz ya da gece, kardeşinin ihtiyacı için bir saat koşarsa bu hareketi kendisi için iki ay itikafa girmesinden daha hayırlıdır.244

Kim bir mü´mirıin üzüntüsünü giderirse veya bir mazluma yardımcı olursa ALLAH Teâlâ da onun yetmiş üç günahını af feder.245

Hz. Peygamber bir keresinde şöyle buyurdu:
- Zâlim de olsa mazlum da olsa kardeşinize yardım ediniz!
Bunun üzerine şöyle soruldu:
- Zâlime nasıl yardım edebiliriz?
- Zâlime, kendisini zulümden menetmek suretiyle yardım edilir.

Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
ALLAH Teâlâ nezdinde amellerin en sevimlisi, bir mü´minin kalbini sevindirmek veya bir gam ve üzüntüsünü uzaklaştırmak veya borcunu ödemek veyahut açlığını gi dermektir.246

Kim bir mü´mini bir münâfığın şerrinden koruyup himaye ederse ALLAH Teâlâ da ona, kıyamet gününde kendisini ce hennem ateşinden koruyacak bir melek gönderir.
İki haslet vardır ki şer bakımından onlardan daha kötü birşey yoktur: Birincisi ALLAH´a ortak koşmak, ikincisi ALLAH´ın kullarına, durup dururken zarar vermektir. Yine iki haslet vardır ki hayır bakımından onlardan daha üstün birşey yoktur: Birincisi ALLAH´a iman etmek, ikincisi ALLAH´ın kullarına yararlı olmaktır.247

Müslümanlara ehemmiyet verip ihtimam göstermeyen kimse (kâmil) müzminlerden değildir.248

Mâruf-u Kerhî şöyle buyurmuştur: "Her gün ´Yârab! Hz. Muhammed´in ümmetine rahmet et´ diyen kimse ALLAH´ın ´abdal5 kullarından yazılır". Başka bir rivayette de "Her gün üç defa ´Ey ALLAHım! Hz. Peygamberin ümmetini ıslâh edip, hidayet eyle! Ey ALLAHım! Hz. Peygamberin ümmetinin üzüntülerini gider´ diye dua eden kimseyi ALLAH Teâlâ ´abdallar´dan yazar" buyurmuştur.

Ali b. Fudayl´ın ağladığını görenler ona ´Niçin ağlıyorsun?´ diye sordular. Şöyle cevap verdi: ´Bana zulmedenin haline ağlıyorum. Yarın ALLAH´ın huzurunda, yapmış olduğu zulümler için ne gibi bir mazeret beyan edecektir? Bu konudaki sualleri nasıl cevaplandıracaktır? Kendisini ne ile kurtaracak?´

24. Müslümanların hastalarını ziyaret etmelidir Tanışıklık ve müslüman olmak, bu hakkın sabit olup tekerrür etmesine ve fazi letine nail olmaya kâfidir.

Ziyaret âdâbı, az oturmak, az sormak, hastaya şefkat ve mer hamet göstermek, afiyeti için dua etmek ve hastanın bulunduğu yerin kusurlarını görmezlikten gelmektir.

İçeriye girmek için izin istenilirken, açıldığı takdirde evin içe risini görecek şekilde kapının tam karşısında durmamalıdır. Kapıyı yavaşça vurmalıdır. ´Kimsiniz?´ diye sorulduğu zaman da ´Benim´ dememeli, ismini söylemelidir. İçerideki insanı ´Ey hiz metçi!´ diye çağırmamalıdır. İçeridekine kapıda durduğunu işittirmek istediği zaman bunu ´elhamdülillâh´ veya ´sübhânallah´ demek suretiyle yapmalıdır.

Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
Hasta ziyareti ancak ziyaretçinin, elini şefkatle hastanın alnına koyup veya onun elini tutup halini sormasıyla ta mamlanır. Tahiyye ve selâmın tamamlanması ise musâ faha edip el sıkışmaya bağlıdır. (Tabiidir ki burada, hastaya yaklaşmanın tıbben mahzurlu olmaması şartı vardır.)

Bir hastayı ziyaret eden, onun yanında oturduğu sürece cennet bahçelerinde oturmuş (gibi)dir. Oradan ayrıldıktan sonra da ona, kendisini korumak ve geceye kadar (kendisine) dua etmek üzere yetmiş bin melek tahsis edi lir.249

Hasta ziyaretine giden kimse rahmete dalar. Hastanın yanında oturduğu sürece de gözü aydın olur.250

Müslüman, hasta kardeşinin halini sormak veya sıhhatli bir kardeşini ziyaret etmek üzere gittiğinde ALLAH Teâlâ kendisine şöyle hitap eder: ´Sen ve adımların iyi oldunuz; bu suretle cenne-i âlâda kendin için bir konak yapmış ol dun´.251

Kul hastalandığında ALLAH Teâlâ ona iki melek gönderir. Bunlara ´Kulumun, ziyaretçilerine söylediği sözlere dikkat ediniz´ buyurur. Eğer o kul ziyaretçiler geldiği zaman ALLAH´a hamd ü senada bulunursa bu melekler ALLAH Teâlâ kendilerinden daha iyi bildiği halde kulun sözlerini ALLAH´a iletirler. Bunun üzerine ALLAH Teâlâ şöyle buyurur: ´Bu ku lumun canını alacak olursam kendisini cennete dâhil ede rim; eğer şifa verecek olursam ona önceki etinden ve kanından daha hayırlısını verir ve günahlarını affede rim´.252

ALLAH Teâlâ kime hayır irade ederse o, hayırdan nasibini alır (veya ALLAH ona hayırdan nasip verir).253

Hz. Osman şöyle anlatıyor: Hastalandığımda Hz. Peygamber ziyaretime geldi ve şöyle dedi:

Bismillâhirrahmânirrahim! Seni, bu hastalığın şerrinden, bir olan, her yaratığın kendisine muhtaç olduğu, doğur mayan ve doğurulmayan ve eşi ve dengi bulunmayan ALLAH Teâlâ´nın himayesine havale ederim!
Hz. Peygamber bu duayı birkaç defa tekrar etti.254

Hz. Peygamber hastalanan Ali b. Ebi Tâlib´in ziyaretine gitmiş ve ona şöyle demiştir: "Ya Ali! ´Ey ALLAHım! Senden afiyetimin acele gönderilmesini (acil şifalar vermeni) veya vermiş olduğun belâya karşı sabır ihsan etmeni veya dünyadan senin rahmetine çıkmayı istiyorum´ de! Bu isteklerinden biri pek yakında sana veri lecektir".255

Hasta olan kimsenin şöyle demesi müstehabdır: ´Hissettiğim ve korktuğum şeylerin şerrinden ALLAH´ın izzet ve kudretine sığmıyorum´.

Hz. Ali şöyle buyurmuştur:
Herhangi biriniz karın ağrısından şikayet ettiği zaman hanımına vermiş olduğu mehirden birşey istesin. Hanımının verdiğiyle bal alsın. O bala yağmur suyu katsın ve içsin. Böylece kendisinde afiyet, kolaylık, şifa ve bereket bi raraya gelmiş olur.256

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
- Ey Ebu Hüreyre! Sana, hastalanan kimsenin yatağa ilk girdiği anda söylediği takdirde ALLAH Teâlâ´nın kendisini ateşten kurtaracağı birşeyi haber vereyim mi?
- Evet yâ Rasûlallah!
- Şöyle diyecektir: ALLAH´tan başka ma´bud yoktur. O diriltir ve öldürür. O diridir ve asla ölmez. Kulların ve memleketlerin yaratıcısı ve sahibi olan ALLAH müşriklerin dediklerinden münezzehtir. Bol, temiz ve her hâlükârda bereketli olan hamd ALLAH´a mahsustur. ALLAH herşeyden yücedir. Rabbimizin azameti, celâli ve kudreti her mekânda hâzır ve nâzırdır. Ey ALLAHım! Eğer şu hastalık ölümüme sebep ola
caksa ruhumu, İlm-i ezelinde kendileri için en güzel dereceler hazırlanan ruhlarla birlikte hasret. Ezelî ilminde kendileri için en güzel nimetler bulunan velî kullarını ateşten ko ruduğun gibi beni de ateşten koru!257

Rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
Hasta ziyareti üç günden sonra yapılmalı ve bir devenin sağılması kadar sürmelidir. Ziyaretçi pek fazla oturmamalı, biraz oturduktan sonra kalkmalıdır).258

Tavus şöyle buyurmuştur: ´Hasta ziyaretinin en faziletlisi en hafif olanıdır´.
İbn Abbas şöyle buyurmuştur: ´Hastayı bir defa ziyaret etmek sünnettir. Bir defadan fazla olanla...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes