> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 1-2 > Fazileti, Fayda ve Zararları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Fazileti, Fayda ve Zararları  (Okunma Sayısı 1592 defa)
04 Şubat 2010, 10:55:42
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 04 Şubat 2010, 10:55:42 »



Fazileti, Fayda ve Zararları

Halkın bu husustaki ihtilâfı, evlenmek veya evlenmemek hususundaki ihtilafına benzer. Biz Nikâh bölümünde ´Bu durum, haller ve şahıslara göre değişir´ demiştik. Bu da, evlenmenin âfet ve faydalarını açıkça izah ettiğimize göredir. İşte bu konuda da hüküm böyledir. Bu bakımdan önce uzlet ve tenhaya çekilmenin faydalarını zikredelim. Bu faydalar dinî ve dünyevî olmak üzere iki kısma ayrılır: Dinî faydaları da, yapılması tenhada mümkün olan taatler, ibadetlerin devamlılığı, düşünce ve ilmin gelişmesi gibi
kısımlar ile insanlara karışmakla meydana gelen riya, gıybet, emr-i bi´l-mârufu terketmek, nehy-i an´il-münker yapmamak, tabiatın diğer huylarından çaldığı rezil ahlâk ve kötü amel gibi yasakların irtikabından kurt almaya ayrılır.

Dünyevî faydalarına gelince, şu kısımlara ayrılır: Sanatkârın halvette iken, insanlar arasında olduğu takdirde elde edemediğini elde etmesi gibi tenhada oluşması mümkün olan bir dünyanın şatafatına bakmak, halkın dünyaya hücum etmesine dikkat etmek, halkın elindeki şeylere tamah etmek veya halkın ona tamah etmesi, mürüvvetinin perdesinin insanlarla oturup-kalkmakla yırtılması, arkadaşının mürailik, kötü zann, nemime veya hased gibi kötü ahlâklarından rahatsız olması veya arkadaşın yükünden, fiziğinin bozukluğundan rahatsız olması gibi insanlarla oturup-kalkmaktan gelen mahzurlardan kurtulmaktır. Uzletin faydalarının tümü işte bu söylediklerimize bağlıdır. Bu bakımdan biz onları altı maddede izah edeceğiz:

I. Fayda

İbadet için vakit bulmak, düşünceye fırsat bulmak, halkın münâcaatından kurtulup Allah´ın münacaatıyla ünsiyet kurmak, Allah´ın dünya ve ahiret emirlerindeki esrarını keşfetmekle meşgul olmak, yerin ve göğün melekûtî sırlarını keşfe çalışmaktır.

Bütün bunlar, vakit isterler. Halk ile oturup-kalkanın boş vakit bu-lamayacağı bir gerçektir. Bu bakımdan uzlete çekilmek söylediklerimize bir vesiledir.

Bunun içindir ki hükemadan biri şöyle demiştir: Ancak Allah´ın Kitabı´na sarılan bir kimse halveti elde edebilir. Allah´ın Kitabı´na sarılanlar ise Allah´ın zikriyle dünya için rahat olan kimselerdir. O kimseler ki, Allah ile Allah´ı anarlar. Onlar Allah´ın zikriyle yaşarlar. Allah´ın zikriyle ölürler. O´nun huzu-runa, onun zikriyle varırlar. Hiç kuşkusuz insanlarla oturup-kalkmak böyle kimseleri düşünmekten ve zikretmekten alıkoyar. Bu bakımdan uzlete çekilmek bu kimseler için daha evlâdır. Bu sırra binaen Hz. Peygamber (s.a) önceleri Hira dağına çekiliyordu. Nübüvvet nûru kendisinde kuvvet buluncaya kadar orada tek başına hayatını düzenledi. Artık nübüvvet nûru kuvvet bulduğu zaman halk onunla Allah arasında perde olmuyordu. O bedeniyle halkla beraber olduğu halde kalbiyle Allah´a yönelmekteydi. Hatta halk onun en çok sevdiği kimsenin Ebubekir olduğunu sanmışlardı. Hz. Peygamber himmetini tamamen Allah Teâlâ´nın cemâl-i ilâhîsine bağladığını bildirmek için şöyle buyurmuştur:
Eğer ben bir halil edinseydim muhakkak Hz. Ebubekir´i halil edinirdim. Fakat, sizin arkadaşınız (kendisini kastediyor) Allah´ın halilidir.21

Zahirde halk ile oturup-kalkmasına rağmen, sırran Allah´a yönelmek hasletlerini bir araya getirmek, ancak peygamberlik kuvvetiyle mümkün olur. Bu bakımdan her insanın, nefsine mağrur olup böyle yapabileceğini sanması uygun bir hareket değildir. Bir kısım velîlerin derecelerinin bu raddeye varması, hakikatten uzak birşey değildir.

Çünkü Cüneyd-i Bağdâdî´den şöyle nakledilir: ´Ben otuz seneden beri Allah ile konuşuyorum. Halk ise sanıyor ki kendileriyle konuşmaktayım´.

Böyle yapmak ancak şöyle bir kimse için müyesser olur ki, Allah´ın sevgisi onun bütün varlığını başka bir varlığın muhabbetine yer bırakmaksızın kaplamıştır. Böyle bir durum muhal değildir. Zira halkın sevgisiyle şöhret bulmuşların arasında bazı kimseler vardır ki, bedenleriyle halkın içindedir, fakat ne dediğini ve kendisine ne denildiğini bilmemektedir. Çünkü aşık olduğu mahlukun sevgisi, ifrat derecede onun herşeyine hâkim olmuştur. Belki dahası vardır: O kimse ki, herhangi bir hâdise başına gelip dünyevî işlerden birisini teşvik etmiştir, o kimse bu hâdiseyle o derece meşgul oluyor ki, halka karıştığı halde onları hissetmez, seslerini duymaz ve hareketlerini tefrik edemez. Çünkü hâdisenin dehşeti içerisinde bulunmaktadır. Ahiretin işi ise akıllıların nezdinde daha büyüktür. Bu bakımdan ahiret işinde böyle bir durum muhal değildir! Muhakkak ki bir çokları için, uzletten yardım beklemek daha iyidir. Nitekim hükemadan birine ´Onlar halvetten ve uzleti tercih etmekten neyi kasdettiler?´ diye sorulduğunda, cevap olarak şöyle demiştir: ´Onunla devamlı düşünmeyi, ilimleri kalplerine yerleştirmeyi, böylece güzel bir hayatla yaşamayı, marifetin tadını çıkarmayı kasdettiler´.

Ruhbanlardan (âbidlerden) birine ´Sen tenhada olmayı ne ka-dar çok seviyorsun´ denildiğinde, cevap olarak şöyle demiştir: ´Ben tek başıma değilim. Ben Allah Teâlâ ile beraberim. Allah´ın benimle münâcaat etmesini istediğim zaman, O´nun kitabını (açıp) okuyorum. Ben ona münâcaat etmeyi arzuladığım zaman, kalkıp namaz kılıyorum´.

Hükemadan birine şöyle denildi:
- Zâhidlik ve halvete çekilmek, sizi hangi hedefe götürdü?
- Allah ile ünsiyet kurmaya...

Süfyan b. Uyeyne der ki : İbrahim b. Edhem´le Şam´da karşılaştık. Kendisine ´Ya İbrahim! Sen (koskoca) Horasan tahtını terkettin´ deyince, cevap olarak şöyle dedi: "Ben sadece burada yaşamanın zevkini tattım. Fitneden ötürü devamlı bir dağın tepesinden, öbür dağın tepesine kaçıyorum. Beni gören ´bu adam vesveseli veya hammal veya gemicidir´ der".

Hasan Basrî´nin talebesi Gazvan Rekkâşi´ye denildi ki:
- Haydi senin gülmediğini kabul edelim. Fakat sen neden ihvanlarının yanında oturmaktan çekiniyorsun?
-Ben, nezdinde ihtiyacım bulunan zatla beraber oturmakta kal-bimin rahatını görüyorum da ondan...

Hasan Basrî´ye şöyle denildi:
- Yâ Ebu Said! Şurada bir kişi var. Biz onu her gördüğümüzde tek başına ve bir direğin arkasında görüyoruz.
- Onu bir daha gördüğünüzde bana haber verin!
Birgün onu gördükleri zaman Hasan Basrî´ye İşte sana bahsettiğimiz kişi buradadır´ dediler ve onu
gösterdiler. Hasan Basrî onun yanına giderek dedi ki:
- Ey Allah´ın kulu! Görüyorum ki, tenhalık senin ruhuna işlemiştir. Neden halkla birlikte oturmuyorsun?
- Beni halk ile oturmaktan meşgul eden bir iş vardır.
- O halde Hasan dedikleri (şu vâiz) kişinin meclisine neden gidip onun yanında oturmuyorsun?
- Bir iş vardır, o beni hem halktan, hem de Hasan´ın yanında oturmaktan alıkoymaktadır.
- Allah sana rahmet eylesin! Nedir o seni meşgul eden iş?
- Ben nimet ile günah arasında sabah ve akşamlarım. Gördüm ki, nimete karşılık nefsimi Allah´ın şükrüyle meşgul ettirmem ve o günahtan tevbe istiğfar etmem gerekiyor.
- Ey Allah´ın kulu! Benim kanaatime göre sen Hasan´dan daha bilgin ve fakîhsin. Şimdi devam ettiğin yoldan ayrılma!

Rivayete göre Uveys-i Karânî oturuyordu. O esnada Hayyan´ın oğlu Herem onun yanına geldi. Uveys-i Karânî Herem´e ´Seni bu-raya getiren nedir?´ diye sordu. Herem ´Seninle dost olmak için´ dedi. Uveys ´Rabbini tanıyıp da başkasıyla dost olacak bir kimseyi ben göremiyorum´.

Fudayl b. Iyaz şöyle der: "Gecenin geldiğini gördüğümde sevinir, ´rabbimle başbaşa kalırım´ diye mırıldanırım. Sabahın yetiştiğini gürdüğümde halk ile karşılaşmaktan aciz olduğum için ´İnna lillahi ve innâ ileyhi râciûn´ derim. Çünkü beni rabbimin ibadetinden meşgul edeceklerdir".

Zeyd oğlu Abdullah ´Cennet o kimseye olsun ki, bir anda hem dünya hem ahirette yaşıyor´ dediğinde, kendisine ´Bu nasıl olur?´ denir. O da şu cevabı verir: ´Dünyada Allah´a münâcaat eder, ahi-rette onun komşusu olur´.

Zünnûn-i Mısrî şöyle demiştir: ´Mü´min bir kimsenin sevinmesi ve lezzetlenmesi ancak halvette rabbinin münâcaatından gelir´.

Mâlik b. Dinar şöyle demiştir: ´Allah ile konuşmaktan zevk alıp, mahlukların konuşmasından müstağni olmayan kimsenin ilmi az, kalbi kör ve ömrü zayi olmuştur´.

İbn Mübarek şöyle demiştir: ´Allah´a yönelenlerin hâli ne güzeldir´.

Salihlerden birinden şöyle rivayet edilir: Ben Şam´ın bazı bölgelerinde gezdiğimde o dağlardan inen bir âbidle karşılaştım. Bana baktığı zaman, bir ağacın kovuğuna sığındı ve kendi kendisini gizlemeye çalıştı. Kendisine ´Sübhânallah! Sana bakmayı bana (çok mu görüyorsun?) Cimrilik mi yapıyorsun?´ dedim. Bana şu cevabı verdi:

Ben uzun zamandan beri bu dağda bulunuyorum. Kalbimi dünyadan ve dünya ehlinin aşkından soğutup tedavi etmeye çalışıyorum. Bu hususta uzun zahmet çektim. Ömrüm bitti. Allah Teâlâ´dan şunu istedim: Kalbimle mücahede ettiğim günlerden dolayı benim mükafat ve nasibimi vermesin. Böylece Allah Teâlâ kalbimi ıztıraptan sükûnete kavuşturdu. Bana yalnızlığı ve tenhayı hoş gösterdi. Sana baktığım zaman, ilk vaziyetime dönmekten korkuyorum. Bu bakımdan benden uzaklaş. Çünkü senin şerrinden, ariflerin rabbine sığınıyorum. Senin şerrinden âbidlerin dostu olan Allah´a iltica ediyorum.

Sonra, dünyada fazla kaldığımdan ötürü hasretler olsun bana diye bağırdı ve yüzünü benden çevirdi. Ellerini silkti ve dedi ki: ´Ey dünya! Benden uzaklaş! Benden başkasına süslen. Ehlini kandırmaya çalış´. Sonra şöyle dedi: ´Ariflerin kalbine hizmetin lezzetini, yalnızlığın aşkını atan Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Ne acaip bir şeydir ki, onların kalplerini, cennetlerin yâdedilmesinden, ela gözlü cennet kadınlarının hatırlanmasından gafil etmiştir. Himmetlerini zikrinde toplamıştır. Onların yanında, onun münacaatından daha lezzetli birşey yoktur´. Sonra ´kuddûs kuddûs´ diye bağırarak uzaklaştı.
O halde anlaşıldı ki, halvete çekilmekte Allah´ın zikriyle ünsiyet vardır. Marifetini çokça elde etmek vardır.

Uyumak isterim. Oysa uykum yok. Be...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Fazileti, Fayda ve Zararları
« Posted on: 28 Mart 2024, 19:32:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Fazileti, Fayda ve Zararları rüya tabiri,Fazileti, Fayda ve Zararları mekke canlı, Fazileti, Fayda ve Zararları kabe canlı yayın, Fazileti, Fayda ve Zararları Üç boyutlu kuran oku Fazileti, Fayda ve Zararları kuran ı kerim, Fazileti, Fayda ve Zararları peygamber kıssaları,Fazileti, Fayda ve Zararları ilitam ders soruları, Fazileti, Fayda ve Zararları önlisans arapça,
Logged
04 Şubat 2010, 10:57:28
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 04 Şubat 2010, 10:57:28 »

III. Fayda

Fitne ve husumetten kurtulmak, din ve nefsi, fitneye dalmaktan korumak ve fitnenin tehlikelerine maruz kalmaktan kaçınmaktır. Memleket çok az zaman taassuplar, fitneler ve husumetlerden uzak kalır. Bu bakımdan insanlardan uzak olan bir kimse bütün bunlardan selâmet kalır.

Nitekim Hz. Peygamber (s.a) Abdullah b. Amr b. el-As´a fitneden bahsederek fitneyi vasıflan-dırdığında şöyle hitap etti:
- İnsanların sözlerinin sallantıda olduğunu, emanetlerinin azaldığını ve (parmaklarını birbirine geçirerek) şöyle olduklarını gördüğün zaman...
- Ya Rasülüllah! Böyle olduğunu gördüğüm zaman ben ne yapmalıyım?
- Evinden çıkma, diline hakim ol, bildiğini al, bilmediklerini bırak. Havassın işiyle meşgul ol. Avamın işini ise bırak.30

Ebu Said el-Hudrî Hz. Peygamber´in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
Kişinin en hayırlı malının dağların başında ve yağmurun isabet ettiği yerlerde otlattığı koyun sürüsü olma zamanı yaklaşıyor. Bu kişi dağların bir tepesinden öbür tepesine dinini fitneden kaçırmaktadır!31

Abdullah b. Mes´ud Hz. Peygamberin şu hadîsini rivayet eder:
- İnsanların üzerine bir zaman gelecektir ki, dindarın dinisağlam kalmaz. Ancak dinini bir köyden diğer bir köye, bir dağın tepesinden diğer bir dağın tepesine, bir taştan diğer bir taşa (veya bir delikten diğer bir deliğe) kurnaz tilki gibi (kaçıran bir kimse bu hükmün dışında kalacaktır!´
- Ey Allah´ın Rasûlü! Bu hâdise ne zaman olacaktır?
- O zaman, kazanç Allah´a karşı günahları işlemek suretiyle elde edilir! İşte o zaman geldiğinde bekar kalmak zamanı gelmiş demektir.
- Bu nasıl olur? Oysa sen bize evlenmeyi emrettin?
- O zaman gelip çattığında kişi annesinin ve babasının eliyle helâk olur. Eğer anne ve babası yoksa hanımının ve çocuğunun eliyle helâk olur. Eğer o da yoksa akrabasının eliyle helâk olur!
- Bu nasıl olur?
- Kişiyi elinin darlığından ve fakirliğinden dolayı ayıplarlar! O da gücünün yetmediği işlere kalkışır. Öyle ki bu işler kendisini felaketin ortasına sürükler!.32

Bu hadîs-i şerif, her ne kadar bekarlık hakkında varid olmuş ise de, uzlete çekilmek de bu hadîsten anlaşılır. Zira evli bir kimse geçimini temin etmek ve halk ile karışmaktan kurtulamaz. Sonra kazanç da ancak Allah´a isyan etmek suretiyle elde edilir. Ben şu zaman o zamandır demiyorum. Belki (Hz. Peygamber´in söylediği) o zaman bizim bu asrımızdan birkaç asır önce tahakkuk etmiştir. Onun içindir ki Süfyan şöyle demiştir: ´Yemin ederim, bekar kalmak gerekli olmuştur´.

İbn Mes´ud da şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a) fitne ve herc günlerinden bahsetti. Şöyle sordum:
- Herc ne demektir?
- Kişi yanına oturduğu arkadaşından emin olmadığı zaman demektir.
- Eğer o zamana yetişirsem bana ne yapmamı emredersin?
- Nefsini ve elini tut (onlara hâkim ol) ve evine gir!
- Eğer kişi gelip evimde beni taciz ederse ne yapmalıyım?
- Odana gir!
- Eğer odama girerse ne yapayım?
- Mescidine gir ve şöyle yap, (O esnada Hz. Peygamber mübarek bileğini tuttu) ve ölünceye kadar ´Rabbim Allah´tır´ de.33

Sa´d b. Ebî Vakkas, Muaviye döneminde Muaviye´ye karşı çıkmaya davet edildiğinde cevap olarak şöyle demiştir:

Hayır çıkmam! Ancak bana iki gözü ve dili olan bir kılıç ve-rirseniz o zaman savaşırım. O kılıç gözü ile görmeli, diliyle de ´İşte bu kâfirdir´ demeli ki ben de onu öldüreyim; ´Şu da mü´mindir´ demeli ki ben de ondan elimi çekeyim sakınayım. Sonra şöyle devam etti:
Bizimle sizin misaliniz, bembeyaz bir yolun üzerinde bulunan bir kavmin misaline benzer ki o kavim bu apaçık yoluna devam ederken, ansızın bir kasırga koptu ve bunlar yollarını şaşırdılar. Böylece yolun çıkarılması bunlara zor geldi. Bazıları ´yol sağda kaldı´ deyip sağa doğru gittiler. Böylece şaşırdılar ve sapıttılar. Bazıları ´solda kaldı´ deyip sola doğru devam ettiler. Onlar da şaşırıp sapıttılar. Başkaları oldukları yerde kalakaldılar ki, rüzgar dinip yol görününceye kadar... O zaman sefere çıktılar.
İşte böylece Sa´d b. Ebî Vakkas ve beraberinde bir cemaat uzlete çekildiler ve fitneden uzak durdular.

İbn Ömer´den şöyle rivayet ediliyor: İbn Ömer´e Hz. Hüseyin´in (r.a) Irak´a gitiği haberi geldiği zaman İbn Ömer Hz. Hüseyin´in arkasına düşüp üç günlük bir mesafeden sonra Hz. Hüseyin´e yetişti ve şöyle dedi:

- Nereye gidiyorsun?
Hz. Hüseyin´in yanında tomar tomar kağıtlar vardı. Dedi ki:
- İşte bunlar Iraklıların mektuplarıdır.
- Sen onların mektuplarına aldanma. Onlara gitme!

Fakat bütün bu ısrara rağmen Hz. Hüseyin gitmekte direndi. Bunun üzerine İbn Ömer, Hz. Hüseyin´e şöyle hitap etti: O halde ben size Hz. Peygamber´in bir hadîs-i şerifini hatırlatayım:
Cebrail (a.s) Hz. Peygamber´e geldi. Hz. Peygamber´i dünya ile ahiret arasında muhayyer bıraktı. Hz. Peygamber ahireti dünyaya tercih etti. Sen ise Hz. Peygamber´in bir parçasısın. Allah´a yemin ederim, siz ehl-i beyt´ten kıyamete kadar hiç kimse dünyaya hâkim olamayacaktır. Sizi dünyaya hâkim olmaktan alıkoyan şey, sizin için dünyadan daha hayırlı olan bir iştir.

İbn Ömer´in rivayet ettiği bu hâdise rağmen yine Hz. Hüseyin dönmeye razı olmadı. Bunun üzerine İbn Ömer Hz. Hüseyin´in boynuna sarılarak hüngür hüngür ağladı ve dedi ki: ´Ben seni bir ölü veya bir esir olarak Allah´a emanet ediyorum´.34

Ashâb-ı kirâmdan onbin kişi vardı. Oysa fitne zamanında kırk kişiden fazlası gizlenmedi. Tavus evinde oturuyordu. Ona ´Neden evinden çıkmıyorsun?´ denildiği zaman şöyle dedi: ´Beni çıkarmayan zamanın fesadı, hükemanın zâlimliğidir´.

Urve b. Zübeyr Akik adlı yerde köşkünü yaptıktan sonra oraya çekildi ve dışarı çıkmadı. Kendisine ´Sen saraya kapanıp Hz. Peygamberin mescidini niçin terkettin?´ diye sordukları zaman şu cevabı verdi: ´Sizin mescidleriniz levhiyatla, çarşılarınız fesad ile doludur. Fahişelik yollarınızda yükselmektedir. Şu köşkün içinde sizin içinde bulunduğunuz felaketten emin kalmış olurum´.

Durum bu iken, husumetler ve fitne merkezlerinden sakınmak, uzlete çekilmenin faydalarından birisi olur.

IV. Fayda

Halkın şerrinden kurtulmaktır. Zira halk bazen aleyhinde konuşmak suretiyle sana eziyet verir. Bazen de sû-i zan ve itham etmek suretiyle... Diğer bir zaman yerine getirilmesi zor olan şeyle eziyet verirler. Bazen senden akıllarının ermediği amel ve sözleri görürler. Onu, fırsat kendilerine düştüğünde şer için kullanmak üzere ellerinde tutarlar. Sen onlardan uzak durdukça bütün bu durumlardan korunma külfetine girmezsin. Bu sebebe binaen hükemadan biri başkasına dedi ki: ´Sana onbin dirhemden daha hayırlı iki beyit öğreteceğim´. O da ´Onlar nedir?´ diye sorunca şöyle dedi: ´Gece konuştuğun zaman yavaş ol! Gündüz konuştuğun zaman, önce etrafını süz! Çünkü söz ağzından çıktıktan sonra bir daha geri dönmez. İster iyi, ister kötü olsun´.

Şüphe yoktur ki, insanlara karışan, çalışmalarında onlara ortak olan bir kimse, hakkında hased eden ve su-i zan yapan düşmandan kurtulamaz ve insanlara karışan bir kimse vehmeder ki, karşısındaki düşman daima düşmanlık için hazırlanmakta, kendisi için tuzak kurmakta, tehlike ve desise ile arkasında gezmektedir. Çünkü insanlar birşey hakkında muhteris oldukları zaman, her bağırmayı korkularından kendi aleyhlerinde sanırlar!

İnsanların hırsı dünya için kabardıkça kabarmış olduğundan onlar başkasının da dünyaya haris olduğunu sanırlar. Nitekim Mütenebbî şöyle demiştir: ´Kişinin yaptığı kötü olduğu zaman zanları da kötü olur. Âdet edinmiş olduğu vehmi derhal şüphenin kapkaranlık bir gecesine dalar ve devam eder´.

Denildi ki: ´Kötü insanlarla oturup-kalkmak, iyi insanlar hakkında su-i zan yapmayı doğurur´. İnsanın tanıdıklarından gördüğü kötülükler ve oturup kalktığı kimselerden çektiği ızdırap pek çoktur. Biz bunun izahını uzun uzadıya yapmayacağız. Zira bizim şimdiye kadar zikrettiklerimizde bunun tümüne birden işaret vardır. Uzlete çekilmekte ise, bütün bunlardan kurtuluş vardır. Uzleti tercih eden kimselerin çoğu buna işaret etmişlerdir. Ebu Derdâ (r.a) şöyle demiştir: ´Tecrübe ettiğin zaman buğzedersin´. Ebu Derdâ´nın sözü merfû hadîs olarak da rivayet edilmiştir.

Şair şöyle der: ´Kim insanları övüp onları denememişse, o kimse daha sonra onları denediği zaman övdüklerini kötüler. Rahatı yalnızlıkta görür. En yakın ve en uzak kimselerden nefret eder´.

Hz. Ömer (r.a) şöyle demiştir: ´Uzlete çekilmekte, kötü arkadaştan kurtuluş vardır!´

Abdullah b. Zübeyr´e35 neden Medine´ye gelmediği sorulduğunda, ´Niye geleyim ki, orada ancak başkasının nimetine haset eden veya başkasının felaketiyle sevinen kimseler kalmıştır´ diye cevap vermiştir.

İbn Semmak diyor ki: Bir arkadaşımızdan şöyle mektup aldık: "Hamd ve salavattan sonra; halk daha önce tedavide kullanılan ilaç idi. Şimdi ise, devası bulunmayan bir dert olmuşlardır. Bu bakımdan arslandan kaçtığın gibi onlardan kaç! Bedevilerden biri ağacın altında oturuyor, onu besliyor, suluyor, etrafını süpürüyor ve diyordu ki: ´Bu ağaç benim dostumdur. Onda üç haslet vardır:

a) Benden dinledi mi, gidip beni başkasına jurnal etmez
b) Eğer onun yüzüne tükürürsem benim bu eziyetime katlanır
c) Eğer ona kızıp döver, hakaret edersem o bana hiç hırslanmaz ve kızmaz.

Bedevinin bu sözleri, beni arkadaşlar hakkında zahid kıldı. (Artık arkadaşlık yapılacak kimse bulamıyorum)".

Seleften biri, kitapları mütalaa etmeye ve mezarlar arasında oturmaya başlamıştı. Kendisine ´neden böyle yapıyorsun?´ denildiği zaman, şöyle dedi: Tek başıma oturmaktan daha selâmetli, kabirlerden daha ibretli ve kitaplardan daha faydalı bir dost bulamadım da ondan...´

Hasan Basrî şöyle anlatmaktadır: Hacca gitmek is...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

04 Şubat 2010, 10:58:38
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 04 Şubat 2010, 10:58:38 »

V. Fayda

Uzlet sayesinde halkın senden ümitleri ve senin de halktan beklediklerinin kesilmesidir. Halkın senden ümitlerinin kesilmesine gelince, burada birçok faydalar vardır. Çünkü halkın rızası öyle bir uzaklıktır ki, bir türlü kavuşulmaz. Bu bakımdan kişinin kendi nefsinin ıslahıyla meşgul olması daha iyidir. Oturupkalktığı insanlara karşı yerine getirilmesi gereken hakların en rahat ve en kolayı, cenazesinde hazır bulunmak, hasta iken ziyaret etmek, düğünler de ve evliliklerinde hazır bulunmaktır. Bütün bunlarda vaktin zayi edilmesi sözkonusudur ve felaketlere maruz kalma vardır. Sonra bir kısmına gitmeye birtakım engeller çıkar. Onlar hakkında bir kısım özürler ileri sürmen gerekir. Oysa her özrü izhar etmek de mümkün değildir. Kişiye ´Filanın hakkını yerine getirdin bizim hakkımızda ise, kusurlu davrandın´ derler. Böyle yapmak düşmanlık sebebi olur. Buna binaen şöyle denilmiştir: ´Ziyaret zamanında hastayı ziyaret etmeyen, o hasta iyileşirse mahcup olmamak için onun ölümünü temenni eder!´

O kimse hiç kimseyi ziyaret etmezse, kendisine birşey demezler. Eğer bazılarını ziyaret ederse geri kalanlar kendisinden nefret ederler. Bütün insanlar için bütün hakları yerine getirmek için, gece gündüz sadece kendisini bu vazifeye adayan bir kimse bile buna güç yetiremez. Acaba din ve dünya hususunda kendisini meşgul eden mühim vazifesi olan bir kimse nasıl bunları yerine getirebilir?

Amr b. el-As der ki: ´Dostların çokluğu, alacaklıların çokluğu demektir´.

İbn Rumî der ki: ´Senin düşmanın, dostundan istifade eder. Bu bakımdan çok arkadaş edinme. Çünkü hastalığın çoğunu görürsün ki, yiyecek ve içecekten gelir´.

İmam Şâfiî şöyle demiştir; ´Her düşmanlığın kökü, mutlaka kötü bir kimseye yapılan iyiliğe dayanır!´
Senin insanlardan ümidinin kesilmesine gelince, bu da büyük bir faydadır. Zira dünyanın malına ve süsüne bakan bir kimsenin hırsı kabarır, hırsının kuvvetiyle tamahı artar. Durumların çoğunda mahrumiyetten başka bir şey görmez. Bu bakımdan ümidi yok olur, büyük sıkıntı ve üzüntülere düşer. Fakat halktan uzaklaştığı takdirde bunları görmez. Görmediği takdirde nefsi çekmez ve tamahı kabarmaz.

İşte bu sırra binaen Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
Onlardan bazı zümrelere kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatının süsüne gözlerini dikme.
(Tâhâ/131) Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Malca altınızda bulunana bakınız. Üstünüzde bulunana bakmayınız. Çünkü böyle yapmak Allah´ın size bahşettiği nimetleri takdir etmenize daha uygundur.36

Avn b. Abdullah37 der ki: ´Ben zenginlerle oturuyordum. Daima üzüntülüydüm. Elbisemden daha güzel elbiseler, bineğimden daha kuvvetli binekler görüyordum. Ne zaman ki, fakirlerle oturmaya başladım, rahata kavuştum!´
Rivayete göre, (İmam Şafiî´nin talebesi) Müzenî birgün Fustat camiinin kapısından çıktı. O anda Abdülhakem´in oğlu Muhammed cemaatiyle beraber geliyordu. Onun süslü hâli ve güzel durumu Müzenî´yi şaşırttı. Müzenî derhal ´Bir de hanginiz sabırlıdır bilelim diye bir kısmınızı diğer bir kısmınız üzerine bir imtihan vesilesi kıldık´ (Furkan/20) ayetini okudu; sonra şöyle bağırdı: ´Evet, ben sabreder ve razı olurum´.

Müzeni fakir ve yoksuldu. Bu bakımdan evinde oturup halka karışmayan bir kimse, böyle fitnelerle karşılaşmaz. Çünkü dünya ziynetini gören bir kimsenin ya dini ve yakîni kuvvetli olup sabreder. Bu takdirde sabrın acılığını tatmaya mecbur olur. Oysa sabır ´sebir´ denilen acı bitkiden daha acıdır veya böyle bir kimsenin isteği kabarır. Dünyayı elde etmek için hileli hareket etmeye mecbur olur. Bunu yaptığı takdirde de ebediyyen helâk olur. Dünyada helâk olması ise, çok zaman mahrumiyetle sonuçlanan tamahkârlıktır. Zira her isteyenin eline dünya geçmez. Ahiretteki helâk olması ise dünya malını Allah´ın zikrine ve Allah´a yaklaşmaya tercih etmesinden kaynaklanır.

Nitekim İbn Arabî şöyle der: ´Zilletin kapısı zenginlik tarafından olduğu zaman, ben fakirlik yönünden yücelere çıkarım´ İbn Arabî bu sözüyle tamahkarlığın halihazırda bile insanı zelil kıldığına işaret etmektedir.

VI. Fayda

Ahmakları görmekten kurtulmaktır. Onların ahmaklıklarının ve ahlâklarının ağırlığını çekmekten kurtulmaktır. Zira bunun gibi insana ağırlık veren şeyleri görmek küçük bir körlüktür.

A´meş38 ´Gözlerin hangi illetten zayıfladı?´ denildiğinde, şöyle demiştir: ´Ağırlık veren kimseleri görmekten...´

Hikaye ediliyor ki, Ebu Hanife A´meş´in ziyaretine gelir ve ´Allah Teâlâ herhangi bir kimseden iki gözünü alırsa onların yerine onlardan daha hayırlısını ona ihsan eder´39 hadîsini okuya-rak, ´Acaba Allah sana gözlerinin yerine ne gibi bir ihsanda bulundu?´ diye sorar. A´meş şaka yollu şöyle der: ´Allah onların yerine beni ağırlık veren kimseleri görmekten kurtardı ve sen de onlardan birisin´.

İbn Sîrin der ki: Bir kişinin şöyle dediğini duymuştum: ´Ben hoşlanmadığım bir kimseye bir defa baktım ve bayıldım´. Yunan filozof hekîm Calinus (Galen) şöyle der: ´Herşeyin bir sıtması vardır. Ruhun sıtması da sıkıntı veren kimselere bakmaktır´.

İmam Şafiî şöyle demiştir: ´Ben sıkıntı veren biriyle oturduğum zaman, onun tarafına düşen yanımın ağırlaştığını hissediyordum. Sanki o taraf diğer tarafımdan daha ağır geliyordu bana´.

Birinci ve ikinci faydadan başka, uzletin bu faydaları dünyanın hazır maksadlarıyla ilgilidir. Fakat aynı zamanda dinle de ilgilidir. Zira insanoğlu sıkıntı veren bir kimsenin görülmesiyle üzülüp sıkıldığı müddetçe onun aleyhinde bulunmaktan, Allah´ın sanatını görmekten emin olamaz! Bu bakımdan kişi başkasından gıybet veya su-i zan, hased, nemime veya başka bir kötülük görüp üzüldüğü zaman, onun karşılığını vermemekten sabrı taşar. Bütün bunlar dinin, fesadına sebep olur! Uzlet ve tenhaya çekilmekte ise, bütün bunlardan selâmette kalır.

21) Müslim
22) Tirmizî ve Sünen sahipleri
23) İbn Mâce
24) Müslim, Buhârî
25) Müslim
26) Kûfeli meşhur kurralardandır. İsminde ihtilaf vardır. En güvenilir ri-vayete göre ismi Şu´be´dir. H. 94 senesinde 100 yaşında iken vefat etmiştir.
27) Irâkî bu hadîsin merfû hadislerden bir aslı olmadığını, ancak İbn´ul-Cevzî tarafından Süfyan b. Uyeyne´nin sözü olduğunun iddia edildiğini kaydeder.
28) Müslim ve Buhârî
29) İbn Mâce
30) Ebu Dâvud, Nesâî
31) Buhârî
32) Ebu Nuaym, Hilye; Beyhakî, Zühd; Halilî, Tarih
33) Ebu Dâvud
34) Taberânî, Bezzar
35) Abdullah, Hz. Ebubekir´in kızı Esma´dan doğmuştur. Hicretten sonra ilk doğan çocuk Abdullah´tır. Annesinin karnındayken annesi hicret etmiş ve kendisi hicretten sonra dünyaya gelmiştir. Hz. Peygamber vefat ettiğinde, dokuz yaşında idi. Fasih konuşan bir kimseydi. Muaviye´nin oğlu Yezid öl-dükten sonra, H. 64 senesinde Mekke´de müslümanlar Abdullah´a biat ederek onu halife seçtiler ve o da Hicaz, Irak´ın iki parçası, Yemen, Mısır ve Şam topraklarının çoğunu ele geçirdi. Halifeliği dokuz sene sürdü. Daha sonra Abdülmelik b. Marvan zamanında (H. 122 yılı, bir salı günü Mekke´de Haccac-ı Zâlim tarafından öldürüldü.
36) Müslim
37) Mekkeli, güvenilir ve âbid bir zattı. H. 120 senesinden önce ölmüştür.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes