Konu Başlığı: Hz. Süleyman a vahyedilmesi Gönderen: Sümeyye üzerinde 05 Mayıs 2011, 17:53:00 10- Hz. Süleyman'a Vahyedilmesi (Peygamberliği) Hz. Süleyman'dan bahseden Kur'an âyetlerinden, ona bağışlanan nimet ve verilen mucizelerin anlatımından, onun bir peygamber olduğu anlaşılmaktadır. Şüphesiz ki onun bu şekilde söz konusu edilmesi, ona ait özelliklerin insanlara örnek olarak gösterilmesi de onun peygamber oluşundandır. Kur'an bu gerçeği bir başka âyette, onun adına kendine vahyedilen peygamberlerin arasında sayarak vurguluyor. Âyet, peygamberlerin adını yukarıda da geçtiği gibi -özenli bir şekilde, överek ve onlara bağışlananlara özel bir önem vererek anmaktadır. Çünkü onlar, Allah'ın insanlar arasından, korkutucu ve müjdeleyici olarak seçtiği özel elçilerdir. İnsanlardan bir kısmı Hz. Muhammed'in peygamber olduğuna inanmıyor, onu bir bid'atçi sayıyor, ondan mucizeler veya başka dünyalıklar istiyorlardı. Yahudiler ise ona peygamber olarak inanmadıkları gibi Tevrat levhalarını ileri sürüp gökten kendilerine bir defada bir kitap indirilmesi gerektiğini ileri sürüyorlardı. Onlar, kendileri hakkında gelen Kur'an âyetlerine karşı, Allah (c.c.) Musa (a.s.)'dan sonra kitap indirmemiştir diye iddia ediyorlardı. Bazıları da Allah (c.c.) ile peygamberin arasım açıyor, peygamberlerin bir kısmını kabul ediyor, bir kısmını peygamber diye kabul etmiyorlardı. Bunun üzerine Nisa Suresi 163. âyet indirildi. [258] "Nuh'a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, Ishak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik. Ve sana daha önceden gerçekten haberlerini aktarıp-verdigimiz peygamberler ile sana haberlerini aktarıp-vermediğimiz peygamberlere de (vahyettik). Allah, Musa ile konuştu. Peygamberler; müjdeciler ve uyarıcı-korkutucular olarak (gönderildi). Öyleki peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı (savunacak) bir delilleri olmasın. Allah, Aziz (üstün-yüce) ve Hakim (hüküm ve hikmet sahibidir." [259] Görüldüğü gibi Allah (c.c.), Kur'an'da adları geçen veya geçmeyin bütün elçilere vahyettığini haber veriyor. Onların vahye muhatap olmaları ve peygamberlik görevleri açısından fark yoktur. Farklı tarihlerde, farklı toplumların içerisinde gelmiş olsalar bile hepsi de aynı amaç için elçi olarak seçildiler ve bu görevlerini vahiy yoluyla aldılar. Şüphesiz buradaki vahiy, bir şeyi etmek şeklinde bildirme, fısıldama, boyun eğdirerek emri altına alma gibi sözlük anlamından ziyade; Allah'ın insanlar arasından seçtiği, elçilerine dilediğini bildirmesidir. Bu bir ilâhî sözün, ilâhi mesajın kendisidir. Allah (c.c.) kullarıyla vahiy yoluyla haberleşir. Daha doğrusu insanlara olan tekliflerini, onları doğru yola götürecek hidayetini, onlara kulluklarını yerine getirebilecek ölçüleri bu yolla ulaştırır. Bu bağlamda peygamberlerin Allah'tan alıp insanlara tebliğ ettikleri şeyin kendisi de vahiy olarak adlandırılır. Bu şekilde vahiy olan bütün insanlar Allah'ın elçileridir. Yukarıdaki âyette Allah'ın kendilerine vahyettiği yani peygamberlikle görevlendirdiği elçilerden bir kaç tanesi sayılıyor. Burada bir sıra olmadığı gibi, kitap ehli ve müşrikler arapların çoğu tarafından bilenen, adları meşhur peygamberlerden örnekler getirilerek; başta yahudiler olmak üzere bütün insanlara: ilk peygamberlerden olan Hz. Nuh'a vahyettigimiz gibi, ibrahim'e ve onun soyundan gelenlere de, Süleyman'a da ve adları anılmayan diğer elçilere de vahyettik, buyuruluyor. Peygamberler, kendiliğinden akıllarına geldiği gibi, ya da güçlü bir sezişle bir şeyleri öğrenip insanların karşısına çıkmamışlardır. Onlar Allah'ın kendilerini bildirdiğini almışlar ve insanlara onu tebliğ etmişlerdir. Kendilerine bildirilen vahye ilave yapmamışlar, ondan da bir sey çıkarmamışlardır. Öyleyse onlardan bir kısmını kabul edip, diğerlerim reddetmek, ilâhî vahyin isbatı olan Kur'an'ı diğer iîâhî kitaplardan ayırmak, kör bir inadın, akılsızca bir inkarın sonucudur. Hz. Süleyman (a.s.) kendi devrinin, kendi kavminin peygamberi idi. Kendisine vahyedileni onlara bildirdi, yolunu şaşırmış olanlara hidayeti gösterdi ve onları vahyin getirdiği ölçülerle yönetti. Peygamberlik görevi açısından o da diğer elçiler gibidir. Şimdi insanlara düşen kendilerine son elçi ve hidayet rehberi olarak gönderilen Hz. Muhammed'i peygamber olarak kabul edip, onun Allah'tan vahiy yoluyla alıp insanlara öğrettiği ve Kıyamete kadar tahrif ve bozulmadan korunacak olan Kur'an'a uygun bir hayat yaşamaya çalışmaktır. Tarihte gelip geçmiş bütün topluluklar kendilerine gelen elçilere tabi oimakia hidayet buldular. Hz. Muhammed (s.a.v.) ise son peygamberdir ve bütün insanlığa gönderilmiştir. [260] Bütün insanlık ona tabi olmakla doğru yolu bulacak, dünya ve Ahiret mutluluğuna-kurtuluşana kavuşacaktır. [261] [258] Taberi, el-C. Beyan: 6/20. F Raz'ı, T Kebir: 11/109. İbni Kesir, Muh Tefsir: 1/465. [259] Nisa: 4/196, /163-165. [260] Sebe: 34/28. [261] Hüseyin K. Ece, Hz. Süleyman, H. Ece Yayınları: 141-143. |