Konu Başlığı: Umumî malûmat Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 15:29:04 UMUMÎ MALÛMAT Mekke Ve Tâiflilerin Hz. Peygamberin Allahm Birliğine Davet Hususunda Gösterdiği Gayrete Karşı Koymaları: 5. Herkes tarafından bilinmektedir ki, İslâm m Resulü (Sallâllahü aleyhi ve sellem), Mekke şehrinde Hicretten evvel 13, Milâdî 610 senelerinde, ilk defa Allah'ın birliğini tebliğ etmekle îslâm dinini öğretmeye başlamıştır. [13] Bu hususta O, Hirâ Mağarasında nazil olan ilâhî bir vahiy ile bu işe çağırıldığını söylüyordu. Bu davet, bir taraftan atalarından gelen putlara tapma inancını terk, diğer taraftan Hz. Peygamberi, yani gelen vahyi nakledeni kendilerine başkan olarak tanımalarını istemekten ibaretti. Bu sonuncu istediği şey yâni site şefliğinin mâdûn bir aileye intikali, sadece diğerlerini değil Hz. Peygamberin de mensup olduğu Benû Hâşim ailesi yaşlılarını pek ziyade muğber etmişti. Mekke şehrinde, idâri bir mevki işgal eden ve iktisadî yönden en nüfuzlu bu aileler, onun bu taleplerine muhalif bir tavır takındığı vakit, diğer şehir ahâlisi yani avam tabakası, her yerde olduğu gibi, kuvvetli bir .rüzgâr karşısında çerçöp veya samanların sürüklenmesi benzeri, aynı muhalefeti göstermeye zorlandılar. 6. Hz. Peygamber, bütün zamanını gayret ve imkânlarını bu reform hareketini inkişaf ettirme mevzuunda teksif etmiş bulunuyordu. Sekiz-on yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ Hz. Peygamberin doğduğu şehir olan Mekke bile islâh edilememişti. Aksine, Re-sulun kendi öz hayatı bile mukavemetin şiddeti karşısında tehlikeye düşmüş bulunuyordu. Sâdık zevcesi Hatice, amcası (ayni zamanda hâmisi, yani kendisine emân hakkı tanımış olan kimsesi) Ebû Tâlib, ikisi de birbiri peşinden vefat ettiler. Bu iki kayıb, kendisi için beklenmiyen müşkilât tevlit etti. Çünkü kabilenin yeni reisi, yine amcalarından Ebû Leheb olmuştu ki kendisi, tâ baştanberi Hz. Peygamberin getirdiği harekete muarızdı. Peygamberi takbih etmeğe başladı ve neticede onu cemiyet dışı (afaroz) ederek kanun hârici ilân etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, şehri terk ile yeni hamiler aramaya koyuldu. Dayıları Benû Abd Yelil [14] Tâif'te yaşıyorlardı. Bazı tarihçilere göre, onun genç amcası ve mahrem dostu Ab-bâs sarraflık mesleğinden dolayı burada çok büyük bir nüfuza sahibdi. Bundan başka Mekke - Tâif arası fazla bir mesafe olmayıp, takriben 80 km. tutmaktadır. Ben, 1939 senesinde buraya olan seyahatimde bir merkep ile, öğleden sonra, saat 5'de hareket ile gece /arısı Kara' Dağı eteklerine vardım; ertesi sabah yolculuğa koyularak öğleden evvel Tâ'if'e ulaştım. Deve kervanları Ca'irrâna yolunu takip ederek, aynı mesafeyi iki günde almaktadırlar. Yeni yapılan, takriben 120 km.'lik otomobil yolu ise, daha uzun bir mesafeden geçmektedir. Dönüşte bindiğim bir posta otomobili ile, bir hayli konaklar verdikten sonra takriben 4 saatta bu mesafeyi almıştım. Şarka has yaz mevsimlerinin arattığı yayla yerleri gibi, o günlerde dahi Mekkeliier için aynı alâka ve cazibeye sahip olan Tâ'if, muhakkak ki Hz. Peygamberi tamamen farklı sebeblerden dolayı kendine çekmekteydi. Kendisi buraları azadh kölesi olan ve o sırada ailesinin hizmetlerine bakan Zeyd bin Harise ile beraber dolaşmıştır. Büyük bir ümit ile dolu olmamasına rağmen bu, kendisi için teşebbüse değer bir mahiyetteydi. Bununla beraber akrabaları, yabancılardan daha da kötü olduklarını göstermişlerdir. Ahâli, Mekke! i terden daha maddeciydi. Mekke şehrî, Tâif'in istihsal ettiği mahsuller için bir satış pazarı mevkiindeydi. Tâif ise, sıcak mevsimlerde bir hayli Mekkeli zengin turisti yaylaklarına çekmek suretiyle büyük İstifâdeler sağlayan bir şehirdi. Belki, bu sebeplerden dolayı Tâif, Mekkelileri tahrik edici bir harekete girişmek istemez ve neticede Allahın birliğine dair bir dini tebliğ eden bir Peygamber, Tâifte dahi Mekke'deki müşkülâta mâruz kalacaktır: Mahallî reisler de zaten bu meselede, doğrudan doğruya kendi nüfuz ve itibarlarına, kuvvet ve kudretlerine karşı bir hareket vasfı olduğunu gördüler. Gerçi Hz. Peygamber orada dayılarına, gönderildiği ilâhî vazife hakkında kimseye bir haber verilmemesini boş yere yalvardı durdu. 7. Tâif bugün bile Peygamberin ziyaret hâtıra-larıyle ilgili mahal ve bahçeleri aynen muhafaza etmektedir. Muzır sokak çocukları tarafından, kendisi ve kölesi Zeyd'in yaralanıp kanlar akıncaya kadar insafsızca kovlanarak taşlandığı zaman sığındığı bahçe oradadır. Rivayet edilir ki, bahçenin yumuşak kalb-li sahibi, ona sığınılacak bir yer vermiş ve Addâs isimli Hıristiyan kölesi vasitasiyle üzüm salkımlarından müteşekkil bir de ziyafet çekmiştir. [15] Bugün, bu tarla ve bahçeler şehir surları haricinde, şehrin güneybatı tarafından Vacc vadisindeki nehir yatağı boyunca uzanıp gitmektedir. 1939 da benim gördüğüm bu havali, minik camilerle yadedilmiş durumdaydı; bugün ise bunlar daha çok tamire muhtaç bir halde olsalar gerektir. [16] Mekke Yakınında Her Sene Kurulan Panayırlarda Halk Peygamberin (S.A.) Vaazlarına Karşı Omuz Çeviriyor: 8. Taife yaptığı yolculuğun çok beyhude olduğu belli olduktan sonra, her ne kadar kanun harici edilse bile, Mekke'ye dönmek, Hazreti Peygambere (S.A.) daha tercihe şayan gözüktü. Mekke civarına varınca. Müslüman olmayan ve o mahalden birinin himayesini elde edebilmek için birkaç teşebbüs yaptı. Umumiyetle Araplar hayatları bahasına da olsa, böyle bir teklifi reddetmezlerdi; ahvâl ve şerait, böyle bir talebi kabul edebilmek için o kimsenin asil bir karakter sahibi olmasını gerektiriyordu. Nihayet üçüncü teşebbüste Mut'im'ubn Adiyy ve oğulları onun emniyetini ilk defa üzerlerine aldılar ve ibâdet borcunu yerine getirebilmesi için Kabe'ye ve sonra da kendi evine gidebilmesi için kendisine refakat ettiler. [17] Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber, (S.A.) bundan sonra artık Mekke'de umuma hitaben tebliğ'de bulunmamaya söz vermiştir. Böylece, bu şartlar altında on yıl kadar geçmiş oldu. 9. Onun şehir haricinde faaliyette bulunmasına ise hiç bir tahdîd konulmamıştı. İslâmdan evvelki Hac müessesesi de Mekke'de ifa edilmekteydi. Hattâ senelik Ukâz ve Mecenne, Zu'1-Mecâz v.s. panayırları buradan pek uzakta değildi. Mekke şehrinin merkezinden üç-beş kilometre doğuda bulunan Minâ'da Hacıların toplantıları vuku bulurdu. Bütün buralar, hiç bir zorlukla karşılaşmadan onun icraı faaliyet edebileceği serbest sahalardı. Böylece Tâif'den döndükten birkaç ay sonra Hicretten evvel 3 üncü senede Zilhicce ayı esnasında biz, Hz. Peygamberi (S.A.), Arabistan'ın dört bir tarafından gelmiş, onbeş kadar kabile temsilcisi durumunda birçok hacı namzedine kendini tanıtmaya çalıştığım görüyoruz. [18] Hz. Peygamber (S.A.) onlara evvel emirde vazifesinin ana hatlarını ve gayelerini izah etti. Bir diğerinde onlardan, kendini himayelerine almalarını ve memleketlerine götürmelerini talep etti ki, orada faaliyetlerine devam ' edeceğini söylüyordu. Nihayet onlara, kendini takip edenlere pek yakında Kayzer (Bizans) ve Kisrâların (İran) hazinelerinin ayaklarına serileceğim vaadedi-yordu! [19] Bütün bunlar o devirde onlara o kadar gülünç geliyordu ki... Şayet bu gruplardan biri müsteh-ziyâne hareket ederse, bir diğeri çekinmeksizin onu azarlıyordu; bununla beraber nezâketle hareket edip kabileleri mensuplarının, Mekkeli Kureyşlilerle düşmanlık etmeye kalkışamıyacağmı söyleyerek reddedenler de vardı. Ne kadar sabırlıydı o... Birbiri arkasından, on beş kabilenin temsilcileri durumunda olan grupları dolaştı. Her defasında onu mutaassıp, gerçekte öz amcası Ebû Leheb'den başkası olmayan bir, Kureyşli takip ediyor ve bu hacı zümrelerini «mecnûn bir sihirbazı» 'dinlemenin beyhûdeliğine dâir îkaz etmeye çalışıyordu. Onlara göre bu «sihirbaz*, ayni zamanda Mekkelilere meydan okumaktaydı.[20] [13] Mekke'nin bu devirdeki siyasî - içtimai hayatı hakkında bak. -Islamİc Culture», Haydarabad/Deccan, Hindistan 1938, -City-State of Mecca» adlı makalem ve bunun gözden geçirilmiş bir metni için, İslâm Peygamberi- adlı kitabımın II. cildi (İstanbul 1981), muhtelif yerlerde. [14] Bak. Ebû Nu'aym, «Delâit'ün-Nubüvve, bulum 20 yahut aynı müellifin a]-Muntaqâ» paragraf 20, bende mevcut bir el yazftıası. [15] Bk. İbn Hişâm, Sîre (Göttingen 1858 neşri), s. 251. [16] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 25-28. [17] îbn Hişâm, s. 251. [18] Muk. et. İbn Hişâm, s. 282-83; İbn Sa'd, I/l, s. 145; Abu Nu'aym, al-Muntaqâ, vr. 105-117, bende mevcut el yazması nüsha; Dalâ'il'uiı Nubüvv.e, s. 100-104. [19] İbn Hiş&m, s. 278. [20] İbn Hişâm, s. 282. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 28-30. Konu Başlığı: Ynt: Umumî malûmat Gönderen: Kader 7/C üzerinde 13 Mayıs 2014, 18:24:13 Bilgiler için teşekkür ederim ALLAH sizlerden razı olsun...
|