๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Peygamberin Savasları => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 15:32:08



Konu Başlığı: Hz. Peygamberin savaşları
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 15:32:08
HZ. PEYGAMBERİN SAVAŞLARI

 
(Birinci Yayın İçin)
Önsöz
 


Elinizdeki bu kitap, ilk olarak Londra yakınındaki Woking şehrinde, her ay çıkmakta olan Islamic Review adlı mecmuanın 1952 yılı Eylül-Aralık ve 1953 yılı Haziran, Temmuz, Eylül ve Ekim sayılarında tefrika halinde neşredilmiştir. 1953 yılında, ba­zı resim ve haritalarında değişiklikler yapılarak yeniden yayın­lanmıştır. On yıllık bir fasıladan sonra, şimdiki bu neşredilişinde birçok düzeltmeler, ilâveler yapılmış bulunmaktadır. Bu arada, 1959 senesinde, Hz. Peygamberin hayatını inceleyen -Le Prophete de llslam, sa vie et son oeuvre» (İki cilt halinde), adlı şümullü bir kitap neşrettim. [1] Bu eserde, münasebet düştükçe Hz. Pey­gamberin savaşlarına da temas edilmiş ve bunların teknik \e askerî   yönlerden   görünüşleri   aydınlatılmaya  çalışılmıştır.

Müellif, hakikaten birçok bakımlardan büyük bir saadet içindedir: Birçok ilim adamları gönü] rahatlığı içinde bu kitabı­mı, müracaat kitabı olarak almışlar ve kendi ilmî eserlerinde buna atıflarda bulunmaktan çekinmemişlerdir. Bu kitabın aynı konuda yazılan akraba eserlere de ilham veren durumda oldu­ğu kabul ve tasdik edilmiş bulunmaktadır. Mısır Orduları Kur­may Dairesinde (Sağ Erkân Harb) yüzbaşı Muhammed Abd'ul-Fettah İbrahim'in Kahire'de 1954'de arapça kaleme aldığı -Mu­hammed el-Kaa'id» = Başkumandan Muhammed adlı eser ile Pakistan ordusunda vazifeli General Muhammed Ekber Han'ın Karaçi'de 1954 yılında urduca te'lif ettiği 'Hadis Difâ'» adlı eser, buna misal olarak gösterilebilir. Aynı zamanda, bu kitap muhtelif dillere tercüme edilmek şerefine de nail olmuştur i Seyyİd Gulâra Rıdâ Sa'îdî'nin Tahran'da 1376 H / 1950 yılında «Resul Ekrem der Meydanı Ceng- adı altında farsçaya, Bağdatlı Sertâvi tarafından arapcaya ve nihayet Salih Tuğ tarafından türkçeye çevrilmiş bu­lunmaktadır.

Şimdi neşredilmiş olan bu kitapla ben, aynı zamanda birçok okuyucum tarafından sorulmuş suallere cevap vermek fırsatını da elde etmiş olmaktayım. Bütün bu zahit ve iyi niyetli Müslü­man kardeşlerim Onun -mukaddes vazife-si hakkındaki bu ya­zılarımda hiç Hz. Peygamberin mucizelerinden bahsetmeyişimden dolayı şaşkınlıklarını gizlememektedlrler. Acizane benim cevabım şudur: Ben bu kitapta tam ve şümullü bîr tarzda Hz. Peygamberin hayatının bütün cepheleriyim meşgul olmamaklayım; .yine bu kitap sırf bu mucizeler konusunu kendisine mevzu edinmemişler. Kur'an, onun gösterdiği mucizelerin en mârufu ve en başta ge­lenidir. O muvaffakiyete sadece mucizelerle ulaşmış olsaydı, onun hayalı -sn üstün, en güzel örnek — usvc Kasene- yani -ceml-yeto mensup fertlerin takip edecekleri, Kur'ana muvafık amali, fiili örnek, olamazdı. Fertlere Hz. Peygamberin İnsanî görü­nüşü izah edilmedikçe, Onun hattı harekelini değerli ve taklid edilmeye lâyık bir örnek olarak, bilhassa mucizeye inanmayan, İnanamayan fertlere İzah kabil olmaz.

islâm Peygamberi tarafından gösterilmiş mucizeler hakkın­da, bunların ilmi imkânları, felsefî esasları hususunda ('aba faz-!r\ malûmat isteyen kimseler için Urdu lisanında Şîblî ve Süley­man Ncdvî tarafından kaleme alınan -Siret'ün-Nebî» adlı eseri tavsiye edebilirim. Bu eser, baştan başa bu mucizeler bahsine hasrü tahsis edilmiş bulunmaktadır. Benim, bütün gayretim bu­rada, Hz. Peygamberin ulvî hayatının amelî ve İnsanî görünü­şünü aydınlatmaya hizmet eden malûmatı toplamak, bir araya getirmektir. Ona salât ve selâmlar olsun.

M.   HAMİDULLAH Paris — İstanbul[2]

 

(İkinci  Yayın  İçin)
Önsöz

 

Elinizdeki bu kitap, dokuz yıllık bir fasıladan sonra türkçede-ki bu ikinci neşreclilişinde birçok düzeltmeler, konunun takdimin­de bazı değişiklikler ve mevcut fasıllar arasına bir takım ilâveler yapilmak suretiyle sislere yeniden arzedilmiş bulunuyor. Bu za­man zarfında Hicaz bölgesine !;;sa süren bir seyahatta da bulun­duk ve 1968'da birinci cildi ve lS69'da ikinci cildi türkçe olarak neşredilmiş olan vo Hz. Peygamberin hayat) ve faaliyetlerini tet­kik maksadını taşıyan -İslâm Peygamberi- [3] adlı Lürkçe kita­bımızın muayyen/ bazı bölümlerinde, onun savaşlarının teknik -askeri yönünden ziyâde, bunların sebeb ve sâikleri ve bu arada siyasi ve diğer neticeleri, keza Devlet idaresindeki askeri teş­kilât üzerinde durmak imkânını elde ettik.

Müellif hakikaten bazı bakımlardan büyük bir saadet için­dedir : Birçok ilim adamları gönül rahatlığı içinde bu kitabım! müracaat kitabı olarak ele almışlar ve itendi ilmi eserlerinde bu­na atıflarda bulunmaktan çekinmemişlerdir. Bu kitabın aynı ko­nuda yazılan akraba eserlere ilham veren durumda olduğu da anlaşılmış bulunmaktadır. Mısır Genel Kurmay Dâiresi'nde vazi­feli Yüzbaşı Muhamemd Abdü'l-Fettâh İbrahim'in îSS-i'de Kalıi-re'cle arapça kaleme aldığı «Muhammed el-Qâİd» ( = Eiaşkuman-dan Muhammet!) adlı eser He Pakistan Ordusunda vazifeli Ge­neral Muhammed Ekber Han'ın 1954'do Karachi'de urduca telif et*,iğî -Hadîs Difa'» adlı eser buna misal olarak gösterilebilir. Eli­nizdeki bu kitap, bu arada muhtelif dillere tercüme edilmek şe­refine de mazhar olmuş bulunuyor: Scyyid Gulâm Rıdâ Sa'îdi'nin Tahran'da 1376/1956 yılında «Resul Ekrem der Meydânı Ceng* adı altında fars dilinde ve Sertâvi tarafından Bağdat'ta arap di­lindeki  neşirleri  gibi.

Askerlik mesleğinden olmayan benim bu gayretimin böylece diğer dillerde de değerlendirilmiş elmasına rağmen, esas tasav­vurlarımı  hâlâ gerçekleştirememenin  elemi  içi nete   bulunmaktayım: Tarihçiler Hz. Peygamberin bizzat kumandayı elinde bulun­durduğu yirmi beş kadar savaştan söz ederler ki, beiki bir o ka­darı da kendisinin şahsen iştirak etmediği o devirdeki harp ler, seriyyelerdir. İşte benim tasavvurum, bütün bu savaşların cereyan etmiş olduğu bölge veya meydanları bizzat ziyaret ile klâsik, tarih kitaplarında toplanmış olan malzemeyi kendi yerle­rinde yeni baştan değerlendirme şeklinde hülasa edilebilir. Ümid ediyorum ki, bir gün, gerekli âlet ve edevatla teçhiz edilmiş bir subaylar ekibi aynı işi yüklenecek ve bölgede araştırmalara giri­şecektir. Böyle bir çalışma, tarihçilerin de yardımı alınırsa daha da değerli bir eser meydana gelmesinde yapıcı rol oynayacaktır.

Şimdi neşredilmiş olan bu kitapta ben, aynı zamanda birçok okuyucum tarafından sorulmuş suallere cevap vermek fırsatını da elde etmiş olmaktayım. Bütün bu zahit ve iyi niyetli rnüslüman kardeşlerim, Onun «mukaddes vazifesi* hakkındaki bu yazıla­rımda Hz,. Peygamberin mucizelerinden bahsetmeyişimden dolayı şaşkınlıklarını gizlememektedirler. Acizane benim cevabım şu­dur: Ben bu kitapda tam ve şümullü bir tarzda Hz. Peygam­berin hayatının bütün cepheleriyle meşgul olmamaktayım; yine bu kitap sırf bu mucizeler konusunu kendisine mevzu edinmemiş-tir. Kur'an, onun gösterdiği mucizelerin en mârufu ve en başta gelenidir. O muvaffakiyete sadece mucizelerle ulaşmış olsaydı, onun hayatı «en üstün, en güzel örnek — usve hasene» yani • cemiyete mensup fertlerin takip edecekleri, Kur'ana muvafık ameli, fiilî Örnek- olamazdı. Hz. Peygamberin insani görünüşü İzah edilmedikçe, Onun hattı hareketinin değeri ve taklîd edilme­ye lâyık bir örnek olması, bilhassa mucizeye inanmayan, inana­mayan fertlere izah edilemez.

islâm Peygamberi tarafından gösterilmiş mucizeler hakkında, bunların ilmi imkânları, felsefî esasları hususunda daha fazla malûmat isteyen kimseler için Urdu lisânında Şibli ve Süleyman Nedvi tarafından kaleme alınan «Sîret'üıı-Nebî» adlı eseri tavsiye edebilirim. Bu eser, baştan başa bu mucizeler bahsine hasrü tah­sis edilmiş bulunmaktadır. Benim, bütün gayretim burada, Hz. Peygamberin ulvi hayatının amelî ve insani görünüşünü aydın­latmaya hizmet eden malûmatı toplamak, bir araya getirmektir: Ona salât ve selâmlar olsun.

M.  HAMİDULLAH


Paris — İstanbul 1972[4]

 

(Üçüncü Yayın Îçin)
Önsöz

 

Bir kitabın, her yeni baskı ve yayını, şayet hâlâ hayattaysa yazarına, eserini gözden geçirme ve günün şart ve durumlarına uygun bir hâle getirme fırsatını verir.

Elinizdeki bu kitabın bir evvelki yayınında, ben de gerçek olduklarına, gönülden inanmakla beraber, Resûlullah'ın savaş­larıyla İlgili mucizelerden niçin ayn ayrı ve tafsilâtlı bir biçimde söz etmediğime dair okuyuculardan gelen suallere cevap ver­meye  çalışmıştım.

Bu arada sık sık günümüzdeki gayrimüslimler tarafından or­taya konan bir mesele de vardır: her halde bu da aydınlığa ka­vuşturulmaya değer bir konudur-. :«Peygamberlik ile savaş pek yanyana durmamaktadır». Bununla onlar, 'madem kî Resûlullah savaşlara girmiş ve bunları Başkumandan sıfatıyla idare etmiş­tir, o halde o,  Ihaşâ)  bir Resul olamaz' demek istemektedirler.

Elimizdeki Tevratta bize nakledilen eski peygamberlerin gi­riştiği savaşları ve bu arada yine elde mevcut tacillerde (meselâ Tesniye 20/16, I. Samuel 15/2-3, Matta 10/34, Luka 19/27 ve muka­yese ediniz: I. Korentliler 15/25, Marltos 12/1-9 ve mukayese edi­niz s Luka 20/9-18, v.s.) geçen İsa Mesih'in konuyla İlgili sözleri bir kenara bırakılarak bu mesele soğuk kanlılıkla ve nişlerimiz­den uzak bir biçimde ele alınmalıdır. Zira, birinin yanlış bir iş yapması, bizim de aynı yanlışı işlememize dayanak teşkil etmez:

a. Savaş, hiç de arzu edilen bir şey olmamakla beraber en sonunda günümüzde bile kaçınılması mümkün olmayan bir olay mahiyetindedir. Bu gerçek karşısında, zâlim diktatörler ile değru ve yanlışı birbirinden ayıramayan yırtıcı kurt tabiatlı İnsanlara savaşma vtelt elini  bırakıp normal hayatta harp san'atı  İle uğra­şan   kimselere   takip   edecekleri   bir  örnek,   bir  emsal   sağlayıp onların gözleri önüne sermeyecek miyiz? Amansız vahşî hayvan­lar bile bu şekil başı  boş zâlimlerin savaşlarda gösterdiği îtötü davranışlardan ürperti duyar. Ancak ve ancak vahiy aîan ve in­san denen varlığın saadet ve iyiliğini dilemekten başka bîr şey düşünmeyen   bir  peygamberdir  ki,   Allah   yolunda  savaşan   ve sulh ü selâmet uğruna harbe giren bir askere t âk ip edeceği cıı güzel, en seçkin bir örneği sağlayıp onun gözü önüne serebilirdi.

b. A İlahın   vazifelendirip  gönderdiği   -Son  Resul»   vasfında bir peygamber, sadece harplerin şiddetini azaltmak ve savaşlan insanî bir çerçeve içine sokmak için değil ve fakat, hayatın her alanında  geçerli   ve  izinden   gidilmeye   değor  en   güzel   Örneği bize vermekle yükümlüdür. Buna mukabil. Kıyamet Günü'ne ka­dar gelecek bütün   «Zamnnlar»da ve  insan hayatının bütün gö­rünüşlerinde geçerli kaideleri insanlara bildirmekle görevlendiril­memiş ve fakat, geçici bîr zaman için ve boHiIİ bir insan züm­resinin sınırlı  hayat meselelerini   çözüp   açıklamak   üzere  vazi­felendirilmiş bir Nebi'nin insanlara savaşlarla ilgili bir -Örnek» bırakamamış olması mümkündür.

c. Şöyle bir atasözü vardır:

-Denenecek   en  son  çâre   dağlamak,   en  son   deva  kılıçtır»

hikmet yüklü bu söze göre, -kimseye saldırıp tecâvüz etmek ge­rekmez ve fakat bir kimsenin, kendi Öz haklarını hiçbir prensip tanımayan acımasız zâlimlere karşı savunabilmek maksadıyla bizzat insan tabiatı, -savaş» yoluna başvurmayı icâbettirir. Allah Resulü ise, hiç de aşırı gitmeksizin bu çeşit uğraş ve savaşlar­da tam bir doğruluk ve insaf içinde insanlara yol gösterip ön­derlik eder.

d. Diğer bir çok seçkin hadis yazarlarından başka, Müslim ve  Ahmed'ubn  Hanbel'in  de  eserlerinde  Resûlullah'tan   naklet­tikleri şu hadis vardır:

-Ben rahmet peygamberiyim, ben harp peygamberiyim-.

Her şey yerli yerinde ve lüzum ettiğinde kullanılmalıdır; Ne zc-hirli yılanlara ve yırtıcı kurtlara ve ne de insan kanı döken sefih khıiKrli»rn acımak ve merhametli dfuınnmak gcrnldr. Yıılcarthıhi hadfsde geçen her iltî sıfat ve niteliğin de aynı yüksek otoritede l>;ı İrşnıcsi sağlanmıştır; böylece, hangi olayda hangisinin kul­lanılması gerektiğine onun karar vermesi istenmiştir. Bu durum, vahiy ve ilhama dayanan kehânetlerin insanı hayrette bırakan şu gerçekleşmiş Özlerinde de görülmektedir: Etrafındaki talebe ve bağlılarına, kendileri ölüm döşeklerinde oldukları bir sırada beni Zarathusfcra fZcroastir, Zerdüşti ve hem de Budda'nın şu sözleri  nakletti İd eri nakledilir :

• Dinimizi ve Öğretilerimizi fantama erdirip İkmal edemedik; adı, "Âlemlere Rahmet" olan bir başkası gelip bunu kemâle ve  tamâmş, erdirecektir».

Hindu'ların mukaddes kitabı olan Purâna:

«AHalım en son tenâsuh'u (avatâr) bir savaşçı şeklinde gö­rülecektir*.                                                                           

demektedir. Aynı şekilde İsa Mesih de üzüm bağı ile ilgili meş­hur  meselinde   (Matta 21/33-41,  Markos  12/1-9, Luka 20/9-16) :

«Rafobin birbiri arkasına hizmetçilerini ve nihayet kendi Öz oğlunu göndereceğini, fakat zamanla mülkü elinde bu­lunduran kiracılar ve bağcılar gitgide haylaz ve işo yara­maz bir hale geldiklerinde nihayet Rabbİn bir Ordu ile çikageleceğini ve hepsini kendine bağlayıp itaat ettireceğini»

beyan etmektedir. Diğer bir deyişle, Allah t n İlâhî Tebliğini ge­tiren en sonuncu Elçisi, hem Âlemlere Rahmet olacak, ve heın de Allanın askerini temsil  edecektir.

Türk okuyucularının itme ve Resûlu'Iahın hareket ve tatbi­katını öğrenip bilme yolunda taşıdıkları dinmek bilmez susa­mıştık, her gün yenilenip sayıları artan okuyucu kitlelerinin is­tifâdesine elinizdeki bu kitabın yeniden basılmasında teşvik edi­ci bir rol oynamış bulunmaktadır; böylece biz de bu mütevûzi ki­tabın metnini yeniden gözden geçirme fırsatını ekip eimiş olduk.

Allah hepimizi, O'nun razı olduğu yolda bulundursun, amin!'

MUHAMMAD HAMİDULLAH

Paris, Ramazan, 1401

Not: Kitap metninin icab eden yerlerinde • J » harfi mukabili, Q, q kullanılmıştır (Mütercim). [5]

 

1- GİRİŞ BİLGİLERİ
 

Uzun seneler evvel, 1939'da Sorbon Üniver­sitesinde «Hz. Peygamberin zamanında cereyan etmiş muharebe meydanları-» mevzuunda, benim tarafımdan, kısa bir konferans verilmişti. Bu konferansta, Uz. Peygamber devri muharebele­rinin lıaritaları izah edilmiş ve projeksiyonla da gösterilmişti. Aynı konferans, yine o yıl, Paris'de çıkan «Revue des Etudes lslamiquesn> adlı mec­muada neşredilmiş ve nihayet bir müddet sonra da, yeniden tabı cihetine gidilmiştir. Urdu lisâ­nında da aynı konu, genişletilmiş olarak Hindis­tan'ın Dekkan Eyaletinin Haydarabad şehrinde neşredilmekte olan «Research Journal of the Os-vıania Umversity» adlı dergide yayınlanmıştır. Bu sonuncusu, yemden gözden geçirilmiş ve harita­ları zenginleştirilmiş, kroki ve resimlerle süslü olarak 1945'de efkârı umûmiyeye arzedilmiştir. Daha sonra, ben mevzu bahis araziyi yeniden ziyaret etmek fırsatını elde ettim.

Bu ziyaretim ve  buna muvazi olarak tetkik ettiğim birçok tarihî kaynak, bir miktar düzeltme ve ilâvelere, bilhassa Hendek kuşatması ve 1964 deki son ziyaretimden sonra Hayber bahsinde, se­bep olmuş bulunmaktadır. Türk dilinde ikinci de­fa yayınlanması vesilesiyle de biz, elde ettiğimiz bu yeni ve faydalı malûmatın kitabın metnine dâ­hil edilmesi fırsatım elde etmiş olduk. Bugün, hâ­lâ Hayber ve havalisini daha uzun bir süreyle ye­niden ziyaret etmek ümidini beslemekteyim. Bu­nunla beraber, en derin minnet ve teşekkürlerimi Amerikalı  mühendis ve seyyah Mr. K. S. Tıoit-chell'e arzetme fırsatını kaçırmak istemem. Ken­disi, 1942 de ziyaret ettiği Hayber arazisinin kro-ki-haritasım  bana sırf hafızasına dayanarak  çı­karmak nezâketinde bulunmuş ve keza bu işle il­gili sair yardımlarını kitabın ilk neşri esnasında esirgememiştir.   Bütün   bunları  aşağıda   Hayber Bölümünde değerlendirilmiş bulacaksınız.

1. Yirminci Asırda, ilmin inkişafına muvazi ola­rak, harp esas ve usulleri de değişmiş bulunmakta­dır. Kendi devirlerinde efsanevi hâtıralar taşıyan bu neviden eski harplere şimdi, çocuk oyuncağı naza­riyle bakılmaktadır. Bugünün milyonluk ordularını teşkil eden büyük kuvvetlerin bir kalem darbesiyle, herhangi bir yere nakledildiklerini söylemek müba­lağa sayılmamaktadır. Askerlikteki kıymet hükümle­ri o kadar değişti ki, bizini gençlik yıllarımızda en gizli addedilen öldürücü silâhlar bugün harp meydanlarmdan ziyade müzeler için daha istifadeli birer mal­zeme sayılmaktadırlar. Harp idaresi sahasında, mu­habere, istihbarat, nakliye meseleleri kemmiyet ve sürat bakımından o kadar değişikliğe mâruz kaldı ki, evvelce aylar alan bu işler şimdi birkaç saat hattâ dakikada tamamlanır oldular.

2. Herhangi bir kimse, geçmiş savaşların yeni­den ele alınıp izah edilmesinin değişen bu durumlar karşısında j askeri bakımdan tatbiki bir değeri olma­dığını ileri'sürebilir. Fakat hakikat böyle değildir; İn­giltere'de hâlâ, mektebe yeni kaydolmuş askeri okul talebelerine ilk ders olarak şu öğretilmektedir:

«Bütün subay namzetleri tarafından şurası bilin­melidir ki, sizlerin ferdî çalışmalarınızın en mühim ta­rafı, bizzat kendi kendinize yapacağınız çalışmalar­dır... Böyle bir çalışmada «harp tarihi» şüphesiz en mühim sahayı işgal eder. Bu tarz bir çalışma harp prensipleri ve onların tatbikatını öğrenmenin en iyi yoludur. Bütün bu tarihî vâkı'larda insan tabiatının bariz hususiyetlerini görmek mümkündür... Askerlik tarihi, subayların öğreniminde büyük bir önemi ha­izdir. Bu sebepten dolayı bir tek savaş veya bir tek savaşın seçilmiş bir safhası her sene program için in-tihab edilmiş bulunmaktadır.

«Askerlik tarihi çalışmalarında gaye, eski savaş­lara ait bu malûmattan bugünkü harplere kabili tat­bik dersler çıkarabilmektir. Tarihi, sadece tarihî hâ­diselere dair bilgi edinmek gayesiyle okursak, bu pek az değer taşır. Modern orduların büyüklük ve azame­ti, onların donanımı ve muhabere imkânları, mazi­den alınacak derslerin gayrı kabili tatbik olduğunu bize gösterir.  Fakat,   insan tabiatı ve harbin   temel prensiblbri değişmemektedirî bu sebepten BİRÇOK DEĞERLİ DERSLER EN ESKİ SAVAŞLARDAN BİLE ÇIKARILABİLİR.»[6]

 

Askeri Bir Tabiyeci Ve Taktikci İçin Hz. Peygamberin (S.A.) Savaşlarının Önemi
 

3. Şurası bedîhîdir ki, eski devirlerde cereyan etmiş olan savaşlar üzerinde çalışma, ancak dikkat­le araştırıldığı ve savaşı idare edenlerin esas kaide­leri nasıl tatbik ettikleri ve neticelerinin neler oldu­ğu gibi hususlar meydana çıkarıldığı zaman tatbikî bir. kıymet kazanmaktadır. İşte İslâm Elçisi Hz. Mu-nammed'in (Sallallâhü aleyh ve sellem) [7] idare ettiği savaşlar, gelmiş geçmiş ve günümüzün birçok diğer savaşları arasında en göze batanı ve-en tepede du­ran savaşları olarak insanoğlunun özellik ve karak­teristiğini taşımaktadırlar. Ekseriya bizzat kendisi­nin tertib ve teşkil ettiği asker adedinden üç, hattâ on defa fazla adedde düşmana karşı savaşmış ve ne­ticede, bu harplerin hepsinden fiilen muzaffer çık­mıştır. Onun «İmparatorluğu», küçük bir Şehir-Dev­letin bazı dar sokaklarından ibaret olarak başlamış, günde ortalama bir hesapla 274 mil karelik bir sür' atle genişlemiştir. On sene süren fiilî bir siyasi faa­liyetten sonra son nefesini verdiği sırada O, iki mil­yon kilometre kareye yaklaşan bir sahada kurulu bir Devlet idare etmekteydi. Rusya hariç, Avrupa büyük­lüğünde ve üzerinde o zaman milyonlarca halkın ya­şadığı bu geniş saha,  harp meydanlarında  düşman ordu saflarında maktul düşen, takriben 250 insana mukabil fethedilmiştir. [8] On senelik bu zaman neti­cesinde Müslümanların kaybı .ise ortalama ayda bir şehit olarak hesaplanabilir. İnsan İcanına verilen bu değer ve hürmetin bir eşine daha, insanlık tarihinde rastlanamaz. Bundan başka fütuhatın sürati, fethe­dilen yerlerde yaşayan insanların tam mânasiyle bu yeni kültür ve imana intibak etmeleri ve bu arada, Hz. Peygamberin vefatından sonra, onbeş yıl gibi kı­sa bir zankan zarfında BELLUM OMNIUM CONTRA OMNES  (tam bir karışıklık halin)'den PAX ISLAMICA (İslâm sulh ve selâmeti)'ya ulaşmak şerefini ih­raz ve Medine başşehir olmak üzere, üç kıt'ada' [9] hü-kümfermâ olmuş ordulara kumanda eden bir subay­lar kadrosunun yetiştirilmiş olması gibi insanı hay­retler içinde bırakan ve bunun yanında birçok calibi dikkat hususlar bizi, Hz. Peygamberin sağlığında ce­reyan etmiş olan meydan muharebeleri vesâir harp­leri tetkik etme yoluna sevketmiş bulunmaktadır. İsim   hususundaki benzerlik  müstesna,  Hz.  Peygamberin giriştiği bütün harplerin zamanımızda cereyan-eden harplerle hiçbir kıyâsı tarafı yoktur. Biz onun

Arab  Yanmadası'nın  haritası.

harplerinde, bizzat kendisi tarafından söylenmiş olan su sözün canh bir ifadesini bulabilmekteyiz:

-Ben rahmet Peygamberiyim, ben harp Peygam­beriyim»[10]



Bu Eser Kaleme Alınırken Karşılaşılan Güçlükler:

 

4. Kaideten «çalışma» kolay değildir. Esas kay­nakların lisanı olan arapçadan ayrı, hemen hemen her mütemeddin lisânda, bir âyette belirtildiği veçhi­le «âlemlere rahmet» olan insan hakkında uzun ve­ya kısa hattâ düşmanca veya dostça bir şekilde ha­yat hikyesi (Sîre) kaleme alınmıştır. Onun idare et­tiği harpler mevzuunda da birçok eserler vardır. [11] Tarih noktai nazarından değil, fakat askerlik ilmi za­viyesinden onun harpleri hakkında bir eser okumak veya bir şey işitmiş olmak hemen hemen imkânsızdır. 1300 küsur sene evvel cereyan etmiş olan bu harp­ler hakkında bir yazı yazmak için askerlik bilgisi ile olduğu kadar tarihî malûmat ile de mücehhez olunması lüzumludur. Ben, bir tarih tetkikçisi deği­lim ve askerlik hayatı sürmek fırsatını da elde ede­medim. Çünkü, askerî mektebe müracaat ettiğimde, bünyevî sebeplerle reddedilmiştim. Bununla beraber, her iki sahada ihtisas kesbetmiş birinin ortaya çık­masını ve onun mevzu üzerinde mesaî sarfetmesini beklemek de epey bir zaman kaybı olacaktı. Yazılı kaynakları tetebbu neticesi toplamış olduğum malû­mat, mevzubahis mahal ve bölgeleri iki defa ziyaret­ten sonra bile çekingenlik ve tereddütle neşredilmiş bulunuyor. Bu malûmat, başkaları için değil, sırf as­kerî ihtisas sahibi kimseler için, onların alâkalarını çekmek ve onları tahrik ve teşvik gayesiyle bu kitap­ta bir araya getirildi. Bu okuyucular, bunları gözden geçirsinler ve neticeleri daha sâlih ve isabetli bir ha­le soksunlar. Şu son otuz yıl zarfında tarafımdan de­vam ettirilmiş tarihî araştırmaların yanında, bu böl­gelerden çoğuna iki ayrı ziyarette bulunma bahtiyar­lığına da eriştim. Bunlardan birinde Hayber'e de kı­sa bîr seyahatim oldu. Bu seyahatlanm neşredilmiş olan metni esaslı surete yeniden,ele almamda âmil olmuştur. Havaliyi üçüncü ziyaretimin neticeleri İn­gilizce ilk neşre katılmıştı. Dördüncü son ziyaretim­den elde ettiğim yeni malûmatı ise, ilk defa olmak üzere türkçe1 ikinci neşire ithâl etmiş bulunuyorum. Bütün bunlar yine de, askerlik ilmi sahasında müte­hassıs olan müstakbel bir araştırıcı için ilk ve ham malzemeyi teşkil ederler. Ben sadece üzerime düşen vazifeyi yerine getirdim; kalan diğerlerine aittir. [12]




[1] Fransızcada  (Paris 1979)  ve türkçede dördüncü yayımı ya­pılmış bulunmaktadır:  İslâm  Peygamberi,  istanbul  1981.

[2] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 9-10.

[3] Türkçede dördüncü  yayımı  yapılmış  bulunmaktadır:   İslâm Peygamberi,   İstanbul   1981.

[4] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 11-12.

[5] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 13-14.

[6] Harp Dairesi Öğretim Talimatnamesi: -War Office Traİ-ning Regulations», s. 23 ve müt, London 1934). Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 17-20.

[7] Kur'anda İslâm Peygamberi üzerine bu şekliyle saîât ve selâm getirilmesi emredilir. (K., 33/56). Biz bunu ilerici satırlar­dan itibaren (S.A.)  olarak kısaltacağız  (Naşir).

[8] Bunun nasıl hesaplandığının tafsilâtı şöyledir: îbn Hi-şâm'a göre Hz. Peygamber, Medine'den olmak üzere 27 sefere (gazve'ye) bizzat çıkmış ve fakat bunlardan sadece 9'unda sa­vaş vuku bulmuştur. Birçoğu askerî maksatlarla olmasa bile sa-hâbe'nin kumandası altında Medine'den çıkılan sefer yahut gön­derilen askeri birliklerin adedi ise aynı kaynağa nazaran 38'dir. Bazı sefer ve gazvelerdeki zayiat hakkında malûmat bulunma­ması dolayısiyle aşağıya dercedilen kayıp listesi tam ve kafi sayılamaz; bununla beraber o devrin -savaşları» hakkında bize kabaca bir fikir verme niteliğindedir:

Sefer .

Düşman Ordusu mevcudu:

Düşman   İslâm Ordu    Sehîd

zayiatı:     mevcudu:     sayısı

Bedir

Uhud

Mustalıq

Hendek

Hayber

Mu'ta

Mekke Fethi

Huneyn

Ta'if Muhasarası

950 3000

200 (?) 12000 20000 100000

313

700

30(?)

3000

1500

3000

10000

12000

12000

14

70

1

6

15

13

3

4

12

Toplam

Toplam   138

Yukarıda verilen rakkamlara, Racİ' ve Bir Ma'ûna'da haince kat­ledilen ve sayılan 44 kadar olan islâm mübelliği dahil değildir.

Kezâ, Benû Qurayza ile yapılan harpte esir düşen düşman asker­lerine savaştan sonra kendi seçtikleri bir hakem tarafından Tev­rat hükümlerine göre (Tesniye, XX/13-14) verilen hüküm netice­si tatbik edilen, ölüm cezası dolayısiyle hasıl olan düşman zayiatı hariç tutulmuştur, (bk. 206. paragraf). Ben şahsen, bütün bu savaşlarda her iki tarafın zayiatına dair tam malûmatı elde et­sek bile, Müslüman şehitlerin 150ryi ve düşman birliklerindeki zayiatın ise 250'yi aşmayacağını tahmin etmekteyim. Bu tahmi­ni, 30 000 mevcutla İslâm Ordusunun çıktığı ve görünüşte bir çatışma vuku bulmamakla beraber Eyle bölgesi ile Filistin'in cenup kısımlarının Bizanslılardan alınıp İslâm topraklarına ka­tıldığı Tebuk seferini de nazarı itibara alarak yapmış bulunuyo­rum.

[9] Bunlar Asya, Afrika ve Avrupa'dır. Taberî'ye nazaran Ict-Te'rîh, C. I, s. 2817), üçüncü islâm Halifesi Osman devrinde, Müslüman orduları, Hicrî 27'nci yılda Endülüs'e ayak basmışlar ve burada, arkadan takviye edilmemelerine ve ana vatandan yardımın tamamen kesilmesine rağmen, yerleşip kalmışlardır. Târik, burayı istila için, ancak 65 yıl sonra yeniden harekete geçmiş ve İspanya'ya ayak basmıştır. Aynı vakayı Gibbon. dahi (Declin and Fail of the Roman Empirc, C. V, s. 555) adlı eserin­de müphem bir şekilde tebarüz ettirmektedir. Bu konu ile ilgili olarak İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi (İstanbul), VII/1-2 (1978), s. 22l~226'da «Feth'ul-Endulus fi Hilâfeti Seyyidinâ Osman sene 27 H.» adlı arapça bir makale yayınladım. Mısır ve Nubia'dan Fas'a kadar olan bütün. Kuzey Afrika ve Arab Yarımadasından Horasan'a kadar uzayan sabaların ele geçmiş olması, Halife Os­man devrinde islâm ülkesinin vüs'ati hakkında bize bir fikir verir.

[10] Ahmed'übn Hanbel, Musned, IV/395. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 20-23.

[11] Ben elinizdeki bu kitabı 1939'da yazdıktan sonra aynı ko­nuda bir türkçe, Pakistan'da yayınlanan bir ingilizce ve bir de arapça eserle karşılaştım; fakat bunjar, savaşların geçtiği mey­danlarda dolaşılarak, yerinde tetkiklerde bulunularak yazılma­mıştı. Türkçe olara ise, Birinci Dünya Savaşı öncesi yazılmıştı.

[12] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 24-25.




Konu Başlığı: Ynt: Hz. Peygamberin savaşları
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 07 Ocak 2014, 16:51:30
Allah sizden ve vatanımızdan razı olsun Hz MUHAMMED(sas)bir komutandı ve hiç ölmeyevek savaştaki basarilar da iman dolu gönlü ile yapmiştir


Konu Başlığı: Ynt: Hz. Peygamberin savaşları
Gönderen: Kader 7/C üzerinde 13 Mayıs 2014, 18:22:36
Müslümanların Mekkeyi ekonomik bakımdan zayıflatmak istemeleri. Bu amaçla, Mekkenin ticaret kervanlarını durdurup mallarına el koyarak Mekke ticaretene darbe vurmak istemişlerdir.Muhacirlerin Mekke’de kalan mallarını almak istemeler
 Mekkelilerin müslümanları yok etmek istemeleri
 Sonuçları
 Bedir Savaşı; Müslümanların kazandığı ilk zaferdir.