Konu Başlığı: Hz. Peygamber s.a.v. harp vaziyeti alıyor Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 15:15:00 Hz. Peygamber (S.A.) Harp Vaziyeti Alıyor: 92. Düşmanın muvasalat ettiği günün gecesi, Hz. Peygamber (S.A.) hâlâ şehirden henüz çıkmadığı sırada, şehir va bilhassa Hz. Peygamberin (S.A.) evi bütün gece devriyelerle muhafaza ve emniyet altında bulunduruldu. [144] O gün Şeyheynin çifte hisarları yanında içtimâ ve teftişten sonra Hz. Peygamber (S.A.) geceyi açık arazide, yani karargâhta geçirdi. Elli kadar muhafız askeri, başlarında Muhammed'ubn Mes-leme olduğu halde, bütün gece karargâh civarında devriye vazifesinde bulunarak mahalli emniyet altında bulundurdular. [145] Ertesi sabah Hz. Peygamber (S.A.) Uhud dağındaki mezkûr içerlekliğe yürüdü ve burada harp vaziyetine geçti; karargâhını bir boğazla girilen mezkûr ikinci içerleklikte kurdu. Harbi geniş olan dış içerleklikte kabul etmeye karar vermişti, hazırlık ve tavırlarını buna göre ayarladı. Abdullah'ibn Cubeyr'in kumandası altında elli muharipten müteşekkil bir okçu müfrezesini Ayneyn tepesinde vaziyet almak üzere gönderdi; bunlar ez-Zübeyr'in reisliğinde küçük bir süvari birliği ile teşriki mesâi edeyüşe kalktılar. Düşman ordusu kumandanı Ebû Süf-yân idi. Kadınlar tanburinlerle onları harbe teşvik ediyorlar ve bu arada intikam türküleri söylüyorlardı. Süvari kuvvetlerinin diğer yarısı Hâlid' ubn Velîd kumandasında arkadan dolaşıp İslâm ordusunun gerilerine sarkmak üzere, harekete geçmişti. [146] Ayneyn Tepesinin O Zamanki Tabiî Teşekkülü Hakkında Bir Tahmin: 96. Ayneyn tepesi ile Uhud dağı arası o kadar geniştir ki, buradan bir süvari kıtası kolaylıkla Ay-neyn'deki okçulardan hiç bir isabet almadan geçip gidebilir. Aynı zamanda îslâm süvari birlikleri o kadar azlıktılar ki, bu geçitte düşmanı durdurmaktan pek uzak idiler, işte, bu müşkülât şimdi bir tahmin ile bertaraf edilebilir. Uhud'un altına isabet eden yerdeki bayirın diklik ve meyli, herhalde o zaman şimdiki gibi alçak değildi; çünkü on dört asırdan beri Vadiy'ül-Qanât suyunun devamlı surette taşmasiyle bir mania teşkil eden bu bayır, eski dikliğinden kaybetmiş olabilir. Hattâ bu su basmaları bir defasında Hz. Hamza'nın mezarına kadar gelmiş ve bu tehlike üzerine esas yeri değiştirilerek bugünkü mahalline nakledilmişti. Keza bu bölge taşları yapılar için alınmıştır. Tâifden itibaren başlayan Vadîy'ül-Vac'cın bir devamı olan Vadiy'ül-Qanât, büyük tabiî değişikliklere mâruz kalmış olsa gerekir. 1939 yılında bu suyun üzerinde Ayneyn tepesi batısında herhangi bir köprüye raslamadım; halbuki, 1947'den evvelki senelerde vuku bulan su baskınlarıyla, üzerinde kaplı kumların sürüklenip götürülmesi neticesi, ortaya çok eski yapıda bir köprü çıkmıştı. Binalara gelince, Türklerin buraları terketmelerinden sonra yerle bir edilmiş olan büyük cami ve Hz. Hamza'nın mezarı, Ayneyn tepesi üzerindeki müteaddit evler, polis için bir düzine resmî hükümet dairesi ve memur aileleri için evler ve harp sahası civarında kurulmuş olan sair çeşitli binalar epey miktar taş ve toprağa ihtiyaç göstermişlerdir. İşte, tahminimize göre, eski devirlerde Ayneyn tepesi ve Uhud arasındaki bayır, süvarilerin geçmelerine mâni teşkil edecek kadar dik idi. Bu yüzden, düşman Ayneyn tepesine yakın geçmeye mecbur olmuş ve bu suretle de burada yerleşmiş olan okçulara hedef teşkil etmişlerdin Yumuşak topraktan çıkan iki kaynak sebebiyle, o zamanlar buralarda bulunan bahçeler ve hurma koruluklarının ve mu-tad üzere bu bahçeleri birbirinden ayıran ara duvarlarının şimdi açık olan bu arazide vaktiyle ayrı bir mania teşkil etmiş olması da mümkündür. Harpte cereyan ettiği nakledilen bazı durumlar bu fikrimizi teyid etmektedir. Ebû Ducâne'nin kahramanı olduğu vak'a, herkes tarafından bilinir: Hz. peygamberin (S.A.) kendi kılıcını en iyi muharibe verilmek üzere ortaya koyması, Hz. Ömer ve ez-Zübeyr de dahil, bir-çok kimsenin bu şerefi reddetmeleri ve Ebû Ducâne'nin «onunla ölene kadar çarpışması» vaadinde bulunarak nasıl kılıcı aldığı, bunlar hep bilinir. 97. Tarihçilerden bazıları [147], Ebû Ducâne'nin irticalen söylemiş olduğu bu vak'a ile ilgili bir şiirini naklederler; sevinç ve iftiharla söylediği bu şiirinden bir çift mısraın tercümesi şudur: «Ben, sevgili Peygamberi ils ahde girmiş bir kimseyim, Hurma korulukları yakınında, tepenin eteğinde olduğumuz zaman» Eu miradaki «Hurma korulukları» kelimelerine dikkat edilmesi gerekmektedir. [148] Harp Harekâtı: Karşılıklı Tabiyeler Ve Harbin İlk Safhasında Düşmanın Mağlûbiyeti: 98. Kureyşliler, bütün kuvvetleriyle Zağâbe'de-ki karargâhlarından hareketle Uhud'a gelince, bugünkü batı tarafında bulunan şehitliğin yakınında Müslüman ordusu ile karşılaştılar. Fakat, Hâlid'in kumandasındaki düşman süvari kıtasının acaba Ayneyn tepesi doğusundan Müslüman ordusu arkasına sarkması nasıl oldu? Acaba harp sahasına iki yüz metre kalaya kadar gelip, sonra onlardan ayrılıp hemen çark ederek Ayneyn tepesinin öbür tarafına mı dolaştılar? Her ne ise, fakat bu kuvvetin burada gözükmesi, kuvvetlerinden bir kısmını tehlikeyi önlemek için buraya çevirmeye kadir olan Müslümanlar için bir şaşkınlık vesilesi teşkil etmedi. Bazı kimseler Uhud dağının arkasından bir geçit olduğunu ve bunun doğruca, Hz. -Peygamberin (S.A.) karargâhını kurduğu harp sahasının hemen bitişiğinde dar bir boğazla girilen iç mahfuz girintiye açıldığını ileri sürmüşlerdir. J932 ve tekrar 1939'da ayrı ayrı olmak üzere günlerce ve saatlerce bu araziyi dolaştım, kayalara tırmandım, şuna emniyet getirdim ki, bir süvari kıtasının bu cihetten geçip gitmesine imkân yoktur. 1946-47'de bütün bu dağ mıntakasını ihtiva eden muhiti tekrar tetkik ettim, kendi kendime yeniden kanaat getirdim ki, Uhud'un kuzeyi değil bir atın, bir insanın bile geçmesine müsaade etmeyecek kadar dik, yalçın kayalarla kaplı bir havalidir ve geçit olabilecek bir yola sahip değildir. Şimdi, bir tek imkân kalıyor ki, o da Hâlid'in bir süvari kıtası için fazla sayılmayacak on kilometrelik bir mesafeyi, Karargâhlarından hemen kuzeye saparak, Uhud dağının arkasını dört nala aşıp öte taraftan Ayneyn tepesi doğusundan Müslüman ordusu gerilerine sarkması ihtimalidir. Şayet Hâlid Mekkeli esas kuvvetlerle beraber gelmişse, onun Uhud'un kuzeyinden dolanıp kendi ordusuna nisbetle takriben dört kilometre kadar fazla bir mesafe katetmesi icap etmektedir. Bu işi başarma, bu derece mühim bir vazife ile yüklenmiş bir süvari birliği için güç bir şey değildir. Aksi halde, Ayneyn tepesine «okçular tepesi» denmesi izahsız kalır ve biz hemen «niçin iç girintinin dar boğazına rastlayan veya Uhud'un herhangi bir diğer tepesine bu isim verilmedi» diye bir. sual sorabiliriz, 99. Harbin ilk safhası Kureyşlilerin ana kuvvetlerinin veya öncülerinin mağlûbiyeti ile sona erdi. Hâlid'in süvarileri ise, muhtelif hücumlar yaptılar ve her defasında da Müslüman atlılar ile Ayneyn'-deki okçuların işbirliği neticesi muvaffakiyetle püskürtüldüler. İşte o sırada herkes ganâimden ne ka-pabilirse onu yağma ile meşgul olmaya başladı [149], Müslüman okçular vazifeli bulundukları yerleri boş bıraktıkları zaman, harp henüz sona ermemişti. Kumandanlarının herhangi bir yağma ve ganimet toplama hareketine katılmamalarına dair sert ve kat'î ihtarına rağmen harbin sona erdiğini zannederek yağmaya başlamışlardı. Okçuların kumandanı, yedi veya sekiz askerle birlikte mevkilerinde kalmışlardı ki, bu sırada Hâlid tekrar hücuma teşebbüs etti. Bu de-'asında kolay bir zafer kazanarak harp sahasına, ya-m Müslüman ordusunun arkasına sarkmış oldu.[150] 100. Buradaki Müslümanlar bu darbeyi beklemiyorlardı. Bu sefer düşman atlılarının müthiş yüklenişlerine karşı koyabilmek için durup geri döndüler. Bu sırada harp sahasından çekilmekte olan Ku-reyşliler, ana kuvvetin artık takip edilmediğini görerek onlar da durdular ve yeniden tertip ve nizâma girdiler. Müslümanlar iki taraftan da geri çekilmişlerdi, ne zaman ki düşman okçularından biri, «Hz. Peygamberi (S.A.) vurup öldürdüğünü» haykırması (öyle anlaşılıyor ki, Hz. Peygamberin (S.A.) evvelce de söylediğimiz gibi zırhlı elbisesini başkasımnki ile değiş tokuş etmesi bu okçuyu yanıltmış olacak) ve bu haberin de ordu içinde yayılmasından sonra, Müslüman askerler ümitsizliğe kapıldılar ve her bir istikamette dağılıp kaçıştılar.[151] 101. Yetmiş Müslüman şehid düştü; buna mukabil, düşmandan yirmi üç silâhlı öldürülmüştü [152] ki, anlaşılan bunların çoğu harbin ilk safhasında katledilmişlerdir. [153] Hz. Peygamberin (S.A.) Yaralanması Ve Etrafındakiler Tarafından Korunması: 102. Burada, bazı küçük teferruatın kaydedilmesi gerekmektedir. 103. Hz. Peygamberin Medine'de içtimâ, teftiş gibi işlerle meşgul olduğu son iki günde müstakbel harp sahası düşman keşif kıtaları istihkâm ve ağır birlikleri tarafından mâhialandırılmıştı. Ebû Âmir'ur-Râhib [154] isimli Medineli bir Hıristiyan papaz evvelden Mekke'ye hicret etmiş ve bura halkını Müslüraanla ra karşı kıtale teşvik ve teşci işine iştirak etmişti. Şimdi de kendisiyle beraber elli kadar arkadaşı Ku-reyş ordusu içinde yer almış, Uhud'a kadar gelmişti. Tarihî kaynaklarda şu malûmat veriliyor ki bu rahip, harbin cereyan edeceği bu sahada birçok çukurlar açmış ve onları başarı ile kamufle etmişti ki, işte harbin son safhasında bunlardan birine Hz. Peygamber (S.AJ düşmüş bulunuyordu.[155] 104. Uhud harp sahası taşlık ve molozluktur. Harbin son safhasında düşman, dağılan Müslüman askerler üzerine bunları yağdırmaya başlamıştı. Bazılarının sırtlarından yaralanmalarına mukabil, Hz. Peygamber (S.A.) yüzünden isabet almış, gelen taş ön dişlerini incitmişti; giymiş olduğu zırhlı elbisenin demir halkaları derin surette yüzüne batmış ve buraya takılıp kalmıştı. Ashabdan biri bunu görüp dişleri ile bunları çıkarmak isterken, kendi dişini kırdı, fakat bu halkaları da Hz. Peygamberin (S.A.) yüzüne batmış olduğu yerlerinden (kemikten) söküp çıkarmaya muvaffak olamamıştı. [156] Daha sonraları, Hz. Peygamber '(S.A.) günlük ibâdeti için abdesü sargılar içinde almakta bir müddet devam etmiştir.[157] 105. Hakikaten iman sahibi küçük bir muhafız birliği, Hazreti Peygamberi (S.A.) sonuna kadar yalnız bırakmadı, onu muvaffakiyetle korudu. Bunlardan bir çoğu, bu asil ve mukaddes vazife uğrunda hayatlarını feda ettiler. Bu-muhafaza vazifesine Umm 'Umâre adındaki bir sahâbî kadın da katılmış, onun yaptığı bu hareket Hz. Peygamberin (S.A.) medh ve senasına mazhar olmuştur'.[158] 106. Hz. Peygamber, birkaç mü'minin yardımiy-le düşman safındaki mezkûr Ebû Âmir tarafından kazılmış olan, içine düştüğü çukurdan çıkmaya muvaffak oldu ve Uhud dağında bir mağaraya doğru tırmandı . [159] Bu mağara, Uhud dağının yarım daire şeklindeki boşluğunun doğu tarafına isabet etmektedir; bir insanın rahatça uzanabilmesine yetecek kadar büyüklükte ve düşman atîş mesafesinden uzakta bulunuyordu. 107. Müslümanların mukavemeti kırılır kırılmaz, düşman son derece sevinç ve neşeye kapıldı. Mekke-lilerin kumandanı Ebû Süfyân'ın karısı Hind, Hz. Peygamberin (S.A.) amcalarından biri olan ve çarpışmada şehit düşen Hz. Hamza'mn cesedini yardı ve ciğerini sökerek Bedr savaşında Hz. Hamza ile teke tek döğüşüp neticede mağlûp olarak ölen babasının ve ayrıca amcasının ve oğlunun intikamım alabilmek için bunu parça parça edip yutmaya başladı.[160] Ehâbişli Bir Kadının Harp Sahasında Yere Düşen Mekke Ordusu Sancağını Kapıp, Onu Sonuna Kadar Ayakta Tutması: 108. Şüphesiz, son olarak verdiğimiz vak'adan daha asil hâdiseler de cereyan etmiştir. Harbin ilk safhasında Müslümanlar tarafından birçok Mekkeli bayraktar birbiri arkasına öldürüldü ve düşman sancağı uzun müddet yerlerde süründürüldü; kimse, onu tekrar dikmeye cesaret edemiyordu. Fakat Mekkeli bir kadın olan Amra bint Alqamat'il-Hârisî (Mekke-lilerin müttefiki Ehâbiş kabilesine mensup) onu yerden kaptığı gibi dikti ve ölene kadar muzafferâne bu vazifesinden ayrılmadı. Bu hâdise, sonraları Müslüman şairlerinden Hassân'ubn Sâbit'in hiciv şiirlerinde işlediği bir konu olacaktır, Kureyşilere yardım için gelen fakat daha başlangıçta dönüp kaçan Ehâbîş kabilesine dâir yazdığı, kadınlarının erkeklerinden daha kahraman olduğunu gösteren bir hicviyesinde şöyle bir nükte düşürmektedir: «Hârisılerin kızı orada olmasaydı, onlar (Ehâbiş-ler) esirler ;gibi pazarlarda satılırdı.»[161] 109. Bu fırsattan istifade edip bir müslümandan intikam almak gayesiyle onu öldüren bir münafık, sonra muhakeme edildi, mücrim olduğu tahakkuk edince, Hz. Peygamber (S.A.) tarafından ölüme mahkûm edildi.[162] 110. Bir diğer vak'ada da bir Müslüman diğer bir Müsîümanı yanlışlıkla öldürmüştü. Bu halde diyet (kan ücreti) ödenmeliydi. Maktulün oğlu Huzeyfet'ubn'ul-Yemân, «Allah rızası için» bundan ahval ü şartın hususiyetini nazarı itibara alarak, feragat etmişti". [163] İhtimaldir ki yaşı ilerlemiş olan bu zât, harbin gürültü patırdısı arasında parolayı yâ hatırlayama-mıştır, veya esasen bilmemekteydi; bu zât harp sahasına sonradan gelmiş olduğundan, arkadaşları tarafından tanınmamış, olabilir. [164] [144] İbn Sâ'd, H/1, s. 28. [145] İbn Kesir, C. IV, s. 27. [146] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 91-94. [147] İbn Hişâm, s. 563; Taberf, s. 1425-1426. [148] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 94-96. [149] Taberî, I, s: 1401. [150] İbn Hişnm, s. 570; Mekrîzİ' C. I, s. 128 [151] tbn Hişâm, s. 570. [152] İbn Hişâm, s. 610. [153] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 96-98. [154] Daha fazla malûmat için bak. Journal of Pakistan Histo-rical Society, Karachi, 1959, C. VII, 231-40 da intişar eden «The Chrisüan Moıık Abıî Âmir- adlı makalem. [155] İbn Hişâm, s. 572. [156] İbn Hişâm, s. 571-72. [157] Serahsî, Şcrh'us-Siyer'il-Kebir, C. I, s. 89 veya Müneccid neşri, !, 127. [158] İbn Kesir, C. IV, s. 34; İbn Hişâm, s. 573; Belâzuri, Ensâb, I, 326. [159] îbn Hişâm, s. 572, 578. [160] İbn Hişâm, s. 570, 581. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 98-100. [161] İbn Hişâm, s. 571. [162] İbn Habib, el-Muhabbar, s. 467; İbn Hişâm, s. 579. [163] îbn Hişâm. s. 577, 607. [164] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 101-102. Konu Başlığı: Ynt: Hz. Peygamber s.a.v. harp vaziyeti alıyor Gönderen: Kader 7/C üzerinde 13 Mayıs 2014, 18:38:45 Peygamber Efendimiz(s.a.v)hakında böyle güzel ve çok açıklayıcı bilgilier verdiğiniz için ALLAH razı olsun sizlerden...
Konu Başlığı: Ynt: Hz. Peygamber s.a.v. harp vaziyeti alıyor Gönderen: Mehmed. üzerinde 15 Aralık 2018, 07:29:13 Esselamu aleyküm İslam barış dinidir Ancak bir o kadar da batil sisteme karşı dimdik duran tek sistemdir İslam Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Hz. Peygamber s.a.v. harp vaziyeti alıyor Gönderen: Sevgi. üzerinde 15 Aralık 2018, 17:57:28 Ve Aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimizin yolundan ayırmasın
|