๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Peygamberin Savasları => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 15:09:20



Konu Başlığı: Hendeklerin kazılmasında mühendislik işi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 15:09:20
Hendeklerin Kazılmasında Mühendislik İşi;

 

129. İslâmın  başşehri  Medine'nin etrafına  hen­dekler kazılmasına karar verdiği vakit Hz. Peygam­ber, beraberinde gerek Mekkeli Muhacir MüslümanIar ve gerekse Ensârilerden arkadaşları olduğu hal­de, ata binmiş olarak araziyi tetkike çıktı. Gayeleri arazi hakkında bir fikir edinmek, sevk'ul-ceyş bakı­mından ehemmiyet arzeden noktalan tayin ve tesbit etmekti. [188] Mutad olduğu veçhile kadınların, çocukla­rın, yiyecek ve içeceklerin, değerli eşyaların, otlak hayvanlarının şehirde bulunan yüzlerce kule ve hi­sarlarda toplanması ve Ordunun Sal' dağı eteklerin­de karargâh kurması kararlaştırıldı. Keza, uzun ve derin bir hendeğin açılması lüzumu tespit edildi. Şeh­rin etrafında, bilhassa güneyde çok kesafet arzeden bahçeler vardı. Birçok bahçeler arasında mevcut ge­çitler ise çok dar ve zikzak bir haldeydi ki, düşman, buralardan yayılarak değil, ancak derin kol vaziye­tinde geçebilirdi. Tabiatiyle, düşünülecek olursa, çok sayıda dahi olsa, böyle derin kolda gelen bir düş­manı küçük bir askeri müfreze kolayhkia durdrrabi-lir ve harekâtına mâni olabilir ve onları rahatlıkla bozguna uğratabilirdi. Doğu istikametinde, Benû Qu-rayza ve diğer Yahudilerin ikametgâhları vardı. Bu Yahudilerle münasebetler bir müddet muslihâna de­vam etmiştir. Geçen Bölümde de teferruatiyle izah ettiğimiz gibi, kuzey ciheti tamamen açık arazi ve batı tarafında da bazı genişlikler vardı.

130. İlk olarak, iki lâvlik araziyi birleştiren (N) biçiminde bir hendek kazılması kararlaştırıldı. Bu, kuzey doğuda Şeyheyn çifte hisarlarından başlıya-cak ve Mezâd denen yerde «Seniyyet'ül-Vedâ» tepe­sinin kuzey tarafına uğrayacak ve dönerek- Benû Ubeyd tepesinin az çok uzağına uzanacak ve bura­dan tekrar Sal' dağına dönüp «Mescid'üî-Feth» camii-

KUZEY

HENDEK

MUHAREBESİ

KROKİSİ

SENıyyETEPESİ M'B'OBN'UI.-EŞ -REF

Hendek savaş meydanı i] e İlgili bir kroki.

ne kadar gelecekti. [189] Daha sonra, batıda yaşıyan ka­bileler kendi kendilerine mahsus mülâhazalarla hen­deği daha da cenuba, el-Ğamame Mescidinin musal­lasına kadar  uzatmışlardı' [190]  Bu hal,  sonradan Vadi Besen suyunun yatak değiştirmesine ve açılan hen­dek boyunca akmasına sebep olmuştur. [191] Bu hendek kazılması fikri en güneyde mukîm kimseler tarafın­dan da o kadar tutuldu ki, hiç bir tehlikeye mâruz bulunmadıkları hâlde, Qubâ ahâlisinden bazı aşırı ih-tiyatkâr kimseler hisarları etrafına   hendekler   kaz-mışlardır. [192] Acaba bu hendek, sadece toprağın kaba­ca ve genişçe olmak üzere derinliğine kazılmasından ibaret bir engel miydi, yoksa iç kenarları aynı zaman­da duvarla örülmüş muhkem bir hendek veya siper miydi? O sırada îslâmın Medine'de başlangıç sene­lerini  (Hicri 5. yıl) yaşamakta oluşu ve aynı zaman­da kazı işinin acele bir zamana raslayışı, insanı bi­rinci ihtimal üzerinde durmaya sevketmektedir. Bu­nunla beraber, bir buçuk asır gibi uzun bir zaman sonra Hz. Ali'nin oğlu İmâm Hasan'm torununun to­runu Muhammed'ubn Abdillah,  144.  Hicrî yılda Ab­basî Halifesi el-Mansûr'u makamından kaldırıp ken­disi Hilâfet mevkiine geçmek istediğinde, Medine dı­şında olmak üzere,  iki taraf askeri kuvvetleri  ara­sında bir savaş patlak vermişti; işte bu olayla ilgili olarak tarihçiler,   Resûlulîah   tarafından   kazdırılan hendek üzerinde kısmi bir kazı ile yeni bir hendek açımı işinin başlatılmış olduğunu bize haber vermektedirler [193] ki, işte bu yeni kazı esnasında bir duvar kalıntısına raslanmıştı. Adı geçen Muhammed'ubn Abdillah, buFada bulunan bu tuğla duvarı halka gös­tererek, bu kalıntıların Resûlullah Muhammed (S.A.) tarafından ilk hendek kazısı esnasında yaptırılmış olduğunu açıklamıştı. Gerçekten de halk büyük bir heyecana kapılmış ve dini duygulara garkolmuştu. Acaba bu tuğla duvar kalıntıları hakikaten Resûlul­lah tarafından mı yaptırılmıştı, yoksa bunlar aynı yörede sonradan inşâ olunan bir binaya ait olup da araya giren zaman yahut başka sebeplerle harabe haline gelmiş ve ancak bunun temel yapısı toprak altında kalmış da, buna bakarak Muhammed'ubn Ab­dillah bunların Resûlullah zamanından kalma yapı parçalan olduğunu mu düşünmüştü? Ben şahsen bu konuda ikinci ihtimali paylaşma eğilimindeyim. Şim­di asıl konumuza dönelim:

131. Tarihçilerimizin bize verdikleri malûmata göre, Hz. Peygamberin (S.A.) Dûmet'ul-Cendel sefe­rinden dönüşü ile düşmanın Medine'ye hücumu ara­sında takriben 3-4 aylık bir zaman aralığı mevcuttur. Müslüman gönüllülerin adedi ceman 3000'i bulmuş­tu. Hz. Peygamber (S.A.) hendeğin kazılması işini şu şekil bir plân altına almıştı: Kazılacak yerleri işa­retledi, her on kişilik takıma kırk zirâ'hk yer ayır­dı, derinlik ve genişlik mesafeleri de tayin edilmiş­ti. [194] Benim istihraç ettiğime göre, kazılan hendeğin uzunluğunun 5,5 kilometre olması icap etmektedir. Genişlik ve  derinlik hiç  bir kaynakta  sarih  olarak zikredilnıemiştir. Bununla beraber, bu hususa dair tesadüfi bir atıf zikredeceğiz: Tarihçiler Selmân'ul-Fârisî'den bahsederlerken onun sağlam bünyeli ve birçok kimsenin yapabileceği bir işi tek başına yapa­bildiğini, meselâ «5 zira' uzunluğunda ve 5 zira' derin-Hğinde* toprağı tek başına kazdığını zikretmektedir­ler" [195] Bu, hendeğin derinliği hakkında kat'İ bir malû­mat olamaz; zira diğer kimseler Selmân'm kazdığı kısma devam edip ameliyeyi ilerletmiş olabilirler. Şöy­le bir kayda; da rastlanmaktadır: Bir tek dar köşe müstesna, hendeğin hiç bir tarafından düşmanın en seçkin atlıları bile sıçrıyarak içeri nüfuz edemezlerdi. İstisna edilen bu köşe, her halde tarassut kulesi vazi­fesini gören, tepelerle çevrili ve şayet düşman bura­dan ilerlerse okçuların mukabelesiyle kolaylıkla dur­durulabilecek bir mahaldi. Vâqıdi diyor ki : «Hende­ğin birçok giriş çıkış kapıları vardı, fakat, biz bun­ların yerlerini bilmemekteyiz" [196] Belki o bu ifadesiy­le, tepelerin hendekle birleşmiş olduğu bu, yerlere işa­ret etmektedir. Mamafih, düşman atlılarından Nevfel'-ul-[197]Mahzûmî, nakledildiğine göre kendisi bu hendek­ten atlamak istemiş fakat, atı ile birlikte içine düş­müştür™. Bütün bu delillere göre, hendeğin 9 metre eninde ve 4,5 metre derinliğinde olması mümkün­dür.[198]

132. İbn  Hişâm'a göre [199] gönüllüler,  hendek ka­zılmasında bütün gün çalışıyorlar ve geceyi geçirmek için evlerine, ailelerinin yanına dönüyorlardı. Bunun­la beraber Hz. Peygamber (S.A.), alçak bir tepe üze­rine bir çadır kurmuş, gece ve gündüz bu çadırın bu­lunduğu noktada kalmıştır.  (Bu mahalde kurulu Zu-bâb Camii, bunun hâtırasını hâlen canlandırmakta­dır). Kendisi, hendeklerde çalışanları teşcî etmek için zaman zaman bu birliklere gidiyor, bizzat kazma işi­ne katılıyor ve müdafaa plânını bu suretle tatbik edi­yordu.[200]

 

Hz. Peygamberin  (S.A.) Kazı İşine Nezâreti Ve Hendeklerin Kazılması İşine Fiilen İştirak Etmesi:
 

133.  Tabii olarak bu kazı birliklerinin teşkili hu­susunda bazı masum münakaşa ve ihtilâflar çıkıyor, fakat bütün bunlar, Hz. Peygamberin (S.A.) huzurun­da gayet muslihane, dostça halledilip mesele yatıştı­rılıyordu.  Yukarda  Selmân'ul-Fârisî'nin fevkalâde  iş çıkarma kabiliyetini nakletmiştik; herkes onu kendi takımında görmek istiyordu ki, bu yüzden çıkan ih­tilâfları bertaraf etmek için Hz. Peygamber şöyle de­di : «Hayır! Selmân bizim, yani Peygamber ailesi (ehl'-ul-beyt)'nin kazı birliğindendir». Buna bakılacak olur­sa, Hazreti Peygamberin  (S.A.Π ve Selmân'ın iştirak ettiği birlik sadece Peygamber ailesi, meselâ Hz. Ali v.s. gibi kimselerden ibaretti. Fakat Taberi'ye göre [201] bu birlik,  diğer kazı takımları  gibi Ensâr ve diğer zümrelerden   katılan   fertlerden   müteşekkildi.   Bazı kaynakların [202] naklettiklerine nazaran Hz.  Ebû Bekr ve Ömer, birbirlerinden hiç ayrılmamışlardı; hattâ bir gün Hz. Peygamber (S.A.), çok çalışmak ve uy­kusuzluk sebebiyle bütün bir gün uyumak mecburi­yetinde kalınca, Hz. Ebû Bekr ve Ömer, Hz. Peygam­berin (S.A.) baş ucunda beklediler ve onu uyandır­mamaları için çalışanları o tarafa yaklaştırmadılar. Aynı kaynak şu calibi dikkat malûmatı da ilâve et­mektedir : Acele etmeleri sebebiyle Hazreti Ebû Bekr ve Ömer (muhtemelen diğer bazı Müslümanlar da) bu çabukluk fçinde sepet bulamadıklarından, elbisele­ri içinde toprak taşımak mecburiyetinde kalmışlardır.

134. Hz. Peygamber (S.A.), bizzat işe nezâret et­miş ve işin en küçük teferruatına kadar murakabeyi elden bırakmamıştı. Bir defasında, kazı esnasında çı­kan büyük bir taş hendeğin daha fazla derinleştiril­mesine mâni olmuştu. Halk hendeğin istikametini bu (aşın  etrafından  dolaştırmak  istedi.   Fakat  Hz.   Pey­gamber aşağı indi ve bizzat aşı kırarak küçük parçaJara  ayırdı"[203]

135. Her ne kadar o  sırada,  oruç ayı olan Ra­mazan ayı içinde bulunuluyor idi ise de, çalışma ha­raretini kaybetmeksizin devam etti gitti. Kazıcılar iş esnasında türküler söylüyorlar ve kazı işinde birbir­leriyle yanşa giriyorlardı. Çocuklar bile gençlik he­yecanı ile meşbû oldukları halde onlara en iyi yar­dımlarda   bulundular.   Zeyd'ubn   Sabit,   o sırada  on yaşlarında bir çocuktu.  Sıcak ve mütemadi  çalışma sebebiyle bir gün, iş başında uykuya daldı. Bu, esa­sen şakacı bir zat olan Umâret'ubn Hazm'ın gözün­den kaçmadı; hemen Zeyd'in elbise ve kazı âletlerini aldı, onları lâtife etmek gayesiyle bir yere sakladı. Zsyd uyandığı vakit, tabiatiyle dehşet içinde kaldı. Vak'a Hz. Peygambere (S.A.) kadar vardığı zaman, Zeyd'e «Uykucu» (Ebû Ruqqâd - Uykucular Babası) diye takıldı ve aynı zamanda Umâre'yi dahi, bu yaş­ta bir çocukla bu tarzda ağır şakalar yapmanın doğ­ru olmadığını İzah ederek hafifçe payladı.[204]

136. Ara sıra ziyafetler de veriliyordu; bazısı bir koyun kesiyor,  bazısı  bir sepet  dolusu  hurma  veya mümasil  şeyler getiriyordu...

137. Hicri 1. ve Milâdî 622. yılda meydana geti­rilen Medine Şehir-Devleti Anayasasının 44. madde­sine  göre,  Medine  Yahudileri  haricî  bir  tehlikenin icap ettirdiği müşterek müdâfaa halinde Müslüman­larla teşriki mesaî etmek mecburiyetinde bulunuyor­lardı.  El-Vâqıdî'ye  nazaran", [205] Hz.  Peygamber   (S.A.) Benû Qurayza Yahudilerinden ödünç olarak bazı ka­zı âlet ve edevatı almıştır.

138. İbn Sa'd'a nazaran [206], hendeğin Doğu tarafı, yani doğudaki lâvlık arazi tarafında kalan Ratic ya­kınındaki Şeyheyn'in çifte hisarlarından Zubâb Da­ğına  kadar olan  hendek parçası  Muhacirlere  tevdi edilmiş, geriye kalan   kısım,   yani   Zubâb   Dağından Kıbleteyn Camii yakınındaki Benû Ubeyd Dağına ve oradan Mezâd Dağına uğrayarak geri dönüp Sal' Da­ğındaki Feth Camiine kadar olan bu uzun mesafe, çok daha kalabalık olan Ensârîlere tevdi edilmişti.

139. Ratic'in, aynı namla anılan ve bir de hale­ye sahib bir köyün adı olması kuvvetle muhtemeldir. Bugün bu kasabadan eser yoktur. Şeyheyn hisarları, bugün Uhud dağına yakın bir yerde bina edilmiş çift kubbeli bir cami ile yâdedilmektedir. Bir zamanlar karı koca iki ihtiyar bu hisarlarda yaşamaya baş­lamıştı. Hisarlar o kadar birbirine yakındı ki, bu iki ihtiyar yukardan birbiriyle konuşabiliyorlardı. İş­te çifte hisarlar için «Şeyheyn» (yani iki ihtiyar» is­mi, buradan neşet etmektedir. Zubâb hâlâ yerinde­dir ve ismi değişmemiştir. Halbuki Benû Ubeyd mev­kii ad değiştirmiş bulunmaktadır; daha doğrusu bu eski ad kullanılmamaktadır. Batı lâvlık arazi üze­rindeki Kıbleteyn camii bu havaliyi tesbit için kâfi gelmektedir. Feth camiinin doğusuna isabet eden Me­zâd mevkii, el-Hâzimî'nin Emâkin adlı eserinde be­lirtildiği gibi (No. 832), bir köyün veya bir çiftliğin ismiydi. Sal' Dağı üzerindeki Feth Camii hâlâ bilin­mekte olup, hâlâ gerekli hürmet gösterilmektedir. Bu ismin verilişi, Hz. Peygamberin (S.A.) harpten ev­vel birçok günler mütemadiyen bu mevkide zafer için AUaaa dua etmesiyle izah edilebilir; Allah, onu ne­ticede me'yûs etmedi. Bu cami, Hz. Peygamberin (S.A.) şehrin düşman tarafından muhasarası sırasında ça­dırını kurmuş bulunduğu tarafta inşâ edilmiştir. Bu mevki Sal' Dağının kuzey batı tepelerinden biri üze­rine isabet edip araziye tam mânasiyle hâkim b\r du­rumdadır. [207]

 

Düşmanın Gelişi:
 

340. Hendek kazma işi süratle inkişaf etti ve düşman birlikleri iki taraftan, şimalden ve cenubdan sökün  ettikleri  zaman hendek tamamlanmıştı ve  o sırada Şevval ayının ilk günlerinde bulunuluyordu. Düşman, Uhud savaşının yapıldığı sahada olmak üze­re, Medine'nin kuzeyinde ordugâh kurdu. Kureyşliler Zağâbe birleşme noktasında Ru'menin batısına rastla­yan yere, Curef ile el Ğâbe (orman) arasına yerleş­tiler. Kendileriyle beraber ücretli askerler olan Ehâ-bîşler, Kinâne ve Tihâme ahalisinden bazı kabileler de gelmişlerdi. Nakledildiğine göre, düşman 10.000 kadar vardı; bunun 7.000'i şimal müttefiklerinden te­min edildiği rivayet edilir, Kureyşliler ve onların yol­daşları, yani güney müttefikleri, Kur'ân-ı Kerim'de yazılana nazaran «Müslümanların alt yanlarından» gelmişlerdi. Gatafânî ve Fezâreli'ler yani şimal müt­tefikleri ki bunlar, Yahudilerin Hayber'in bir.yıllık hurma mahsulüne karşılık [208] Benû Esed ve Necd ka­bileleri ile birleşmişler ve »Müslümanların üst yanla­rından» gelerek Vadi Na'mân'daki Zeneb Naqmâ'da Uhud'a doğru karargâhlarını kurmuşlardı. Topyekûn 7.000 kadar vardılar.

141. Düşmanın gelmesi üzerine Hz. Peygamber (S.A.), aile fertlerini ayrı ayrı hisarlara gönderdi. [209] Zevcesi Umm'ul-Mü'minin Hz. Âişe, Benû Hâlise hi-sarındaydr" [210] Akrabası. Safiyye, Ensârî şâirlerinden Hassân'übn Sâbit'e ait olan Fâri' hisanndaydı ki, onun burada iken göstermiş olduğu bir şecaat nu­munesi hareket, herkesçe bilinen bir husustur'. [211] Me­dine Yahudilerinden bir güruh Müslümanların şehri boşaltıp dışarıda müthiş bir savaşa tutuşmasını fırsat bilerek Müslümanların evlerini yağma, kadın ve çocuklarına tecavüz etmeyi kararlaştırdılar. Bunlar­dan biri, mezkûr hisara girmek için hisarın duvarı­na tırmanınca, Safiyye bir kılıç darbesiyle onu öl­dürdü ve kafasını aşağıdaki Yahudilerin ayaklan ucuna attı. Bunlar ise, dehşet içinde kalıp kaçıştılar. [212] Harbin sonunda her ne kadar kadın ise de, ganimet­ten bir hisse alması kararlaştırıldı; hakikaten buna lâyık  bir iş görmüştü.[213]

142.  Yine'kaynaklarda  naklediliyor ki,  harpten bir ay evvel hasad yapılmış  ve mahsûl tarlalardan toplanmıştı". [214]Şe'mi bu hesaba göre, düşman atlıları­nın geldikleri zaman hayvanlarına yedirecek hiç bir şey bulamadıklarını, ancak ordu ile birlikte ne getir.-mişlerse  onunla  iktifa  ettiklerini   tasrih  etmektedir.

143. Düşman, ordugâhını kurup yerleşince Müs­lüman gönüllüler de  karargâhlarını  Sal'  Dağı  yakı­nında tesis ettiler.  Ve Hz.  Peygamber   (S.A.)   de ça­dırını Zubâb dağından  şimdiki  Feth Camimin oldu­ğu  yere  nakletti.  Hemen bunun  yakınında,  Selmân, Hz. Ebû Bekr, Osman ve Ebû Zerr'e izafe edilmiş dört cami yardır ki, mezkûr şahısların harp esnasında ça­dırlarını  bu  camilerin  bulundukları  noktalara  kur­muş olmaları ihtimalini bugün bize, düşündürmekte­dir. Yukarki beş cami, Medine'ye uğrayan Hacıların büyük  tazimini üzerlerine  çekmektedir.

144.  Seçkin   3.000  Müslüman  asker  ve  otuzbeş atlı, hendeği enine ve boyuna muhafaza altında tutuyorlar,  bunun için daimî devriye  halinde  faaliyet gösteriyorlardı.[215]



[188] el-Vâqıdi, Magâzî, vr.  120b.

[189] Es-Samhudİ,  Hendek  bahsi.

[190] Vâqıdi, el-Mağâzi, vr. 103b.

[191] el-Matarî,   Hendek   bahsi.

[192] Vâqıdi, el-Mağâzi, vr.  103b.

[193] İbn  Kesir,   Bidâye,   X,   88;   Taberi,   Teıih,   144   ve   ilerkf seneler   olayları.

[194] Taberi,  s. .1467.

[195] Vâqıdi, el-Mağâzî, vr. 103b.

[196] Mağâzı,   vr.   103b.

[197] İbn   Ijişâm, s. 699.

[198] Bazı tarihi kaynaklarda -He. Peygamberin hendeğinden bir tuğla kaydı görülmektedir. Acaba Hen­dek savaşında kazılan bu hendek kısmen veya tamamen tuğ-iadan bir duvarla da tahkim edilmiş miydi? (bk. Taberi, Te'rîh, <145. sene olayları), C. 6, s. 208; İbn Kesir, Bidâye, C. X, s. 88.

[199] s.   672.

[200] Taberi, s. 1465-67. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 114-120.

[201] C.   I,   s.   1467.

[202] el-Vâqıdi, vr.   103b;   Eş-Şe'mî,  Hendek  bahsi.

[203] îbn Hişâm, 673; Taberi, s.  1467 ve müt. bir diğer vaka için,   bk.   İbn   Hişâm,  s.  671.

[204] Vâqıdi, vr. 103a.

[205] vr.   103/a.

[206] II/l,   s.   48.

[207] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 120-123.

[208] el-Vâqıdi,  a.g.e,  vr.' 101-102.

[209] Taberî, C. I, s. 1470.

[210] Taberi, C. I,  s.   1476.

[211] İbn   Hİşâm,   s.   680.

[212] Lisân'til-Arab,   Qaf-Dad-Dad   maddesine   bakınız.

[213] Ya'qûbî, C, II, s. 49.

[214] eş-Şe'mi, C.  II, s. 211;   el-Vâqıdİ, vr.  102a.

[215] el-Vâqıdî,   vr.   105a. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 123-126.