๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Peygamberin Savasları => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 14:47:27



Konu Başlığı: Bedr harbi sırasında haber alma işi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 14:47:27
Bedr Harbi Sırasında Haber Alma İşi: 


233.  Hz. Peygamberin amcalarından biri olan Ab-bâs hicret etmemiş, Mekke'de   kalmıştı.   Büyük   bir banker ve zengin bir tüccar   olarak birçok yerlerde meselâ Tâ'if ve   Medine   gibi şehirlerde geniş şekilde temaslarda bulunuyordu; bu arada    devamlı olarak Mekke'de cereyan eden hâdisatın aldığı son şekillere dâir Hz. Peygambere yazıyor ve onu bunlardan haber­dâr ediyordu. Nitekim bu durumu izah eden bir riva­yete îbn Sa'd'ın eserinde raslanmaktadır: «Kureyş ker­vanları Suriye'ye doğru yola çıktıkları vakit Hz. Pey­gamber de onlara manî olmak için Medine'den hare­ket ediyordu. Çünkü kervanın hareketlerine dair Mek­ke'den kendisine haber geliyordu». [324] Yine aynı eserin­de s. 6 da: «Hz. Peygamber Medine'den hareketle Yan-bû limanına çıkan yol üzerindeki Zu'I-Uşeyre'ye ka­dar gitti... Talhat'ubri Ubeyd'illah ve Saîd'ubn Zeyd isimli iki casusunu kervanın peşini    Suriyeye kadar nereye giderse takip etmek, orada kalmak ve kerva­nın ne zaman dönüş seyahatine çıkacağını kendisine bildirmek üzere vazifelendirdi. Onlar da aynen böyle yaptılar, fakat Medine'ye döndükleri vakit Hz. Pey­gamberin diğer kaynaklar vasıtasıyla kervanın dönü­şünü öğrenmiş olduğunu ve daha onlar şehre dönme­den evvel ordusu başında hareket ettiğini öğrendiler» demektedir.

234. Hz. Peygamber Muhammed  (S.AJ, kervanın gelmekte olduğu kuzeye düşen Suriye cihetine doğru ilerlemedi; bilakis "kervanın varış yeri olan Mekke'ye doğru yani güneydeki Bedr tarafına hareket etti. Bu, kervanı tam zamanında ele geçirmek için en emni­yetli hareket tarzıydı. Bundan başka bir dağ geçidi —ki Bedr'de mevcuttur— düşmana üstünlük sağla­mak hususunda açık araziye nazaran daha mürec­cahtır.

235. Hz. Peygamber Bedr'e doğru yola çıktığı va­kit Basbas ve Adî isimli iki casusunu düşmanın nere­de bulunduğunu araştırmak gayesiyle önden yola çı­karmıştı.[325]

236. Yolda düşman hakkında doğru ve tam bilgi edinebilmek için elinden gelen her şeyi yaptı. [326] Bazan yürüyüş halindeki ordudan ayrılıp, bizzat dağ geçit­lerinde dolaştığı oluyordu. Bir defasında yaşlı bir ada­ma raslamış ve ondan kervanın nerede bulunduğunu sormuştu. O da buna dair bilgisi olduğunu, fakat bu­nu ancak muhatabının  (yani Hz. Peygamberin)   kim olduğunu ve nereden    geldiğini   öğrendikten   sonra, söyleyebileceğini söyledi.    Hz. Peygamber bunu söy­leyeceğine söz vermesi üzerine geveze Bedevi dedi ki: «aldığım haberlere göre kervan filân filân tarihlerde filân yerlerde görülmüştür. Şayet bu haberi bana ve­ren yalan söylememişse şimdi    kervanın filân yerde olması gerekir» ve ilâve etti:    »Aynı zamanda, şunu da öğrendim ki, Hz. Peygamberin   ordusu şu tarihte şuradan hareket etmiş şayet bu doğru ise şimdi filân yerde bulunması lâzım gelir». Hakikaten de öyleydi; bu adam doğru söylemekteydi. Hz. Peygamber ceva­ben şöyle dedi: «Biz su kaynağından yani ırak'dan ge­liyoruz-    (Nâhnu   min  mâ', Mâ mâ'? el-irak). «'ırak» akar su manasına gelen bir kelimedir.

237. Bedr yakınlarına varıldığı vakit Hz. Peygam­ber (S.A.), tekrar en son haberleri toplamak gayesiyle iki tane develi süvari yola çıkardı [327] Bu ikisi Bedr ka­sabasının içine kadar girdiler,  gayeleri  güya' içecek su te'min etmekti. Burada kuyu başında iki hizmetçi kızın lâkırdılarına kulak misafiri oldular. Kızlardan biri diyordu ki: «Yakında kervan geliyor; onlara hiz­met edip kazandığım parayla borcumu ödeyeceğim»: Bu kadarı kâfi idi.    Casuslar derhal geri dönüp Hz. Peygambere «daha henüz kervanın Bedr'den geçme­miş»  olduğunu    bildirdiler ve strateji de buna göre tesbit olundu.

238. Bu arada kervan da Suriye'de bulunduğu es­nada Hz. Muhammed'in  (S.A.)  kendi yolunu kesece­ğine dâir bazı haberler almıştı; bu yüzden herhangi bir pusu için hazırlıksız değildi.     Dönüşte,  kervanı sevk ve idare eden Ebû Sufyân, Bedr'in dağlık Vadi­lerine girmeden evvel Huneyn'de mola için durdu. [328] Ve tek başına Bedr'e doğru geldi. Ebû Sufyân gerek ara­ziyi ve gerekse ahâliyi gayet iyi tanıyordu. Bedr'e ge­lince herhangi bir haber olup olmadığını soruşturdu. Boşboğaz bedeviler herhangi bir mutad harici hâdise­ye tesadüf etmediklerini    sadece az evvel develi iki süvarinin su içmek için gelip    gittiklerini söylediler. Ebû Sufyân bu iki süvarinin izlerini takip etti ve ne­ticede hayvanlara ait. tezekleri buldu. Bunları aldı ve içini tetkik ettiğinde hurma çekirdeklerine rasiar ras-lamaz haykırdı: «AHaha yemin ederim ki bu havali hayvanları bu çeşit yemle yemlenmezler; bunlar mut­laka Medine vahasının    develeridir ve süvarileri de Muhammed (A.S.)'m casuslarıdır». Hemen acele ker­vana katıldı ve dönüş yolunu değiştirerek Bedr etra­fından dolaşacak şekilde istikamet verdi ve sahil yolu­nu takibe başladı. İki gecelik yolu bir hamlede alarak muhtemel tehlikeden böylece kaçtı. Ayrıca Ebû Suf­yân çok süratli bir haberciyi (nezir üryan) Mekke'ye göndererek  ordunun  yardıma  koşmasını talep  etti.[329]

239. Neticede kervan bu suretle kaçıp kurtulunca Hz. Peygamber Bedr kasabasına döndü geldi; gayesi, anlaşılıyor ki bu havali kabileleriyle istikbâle matuf ittifaklar akdetmekti. Az sonra da Mekke ordusunun Bedr'e doğru gelmekte olduğunu öğrendi ve ona kar­şı koymaya karar verdi. Hz. Peygamberin Ordusuna mensub birliklerden biri, iki Mekkeli süvariyi yakala­yıp esir ettiler. Onlar buraya kadar su için gelmişler­di. Bu iki esir Hz. Peygamberin huzuruna çıkarıldık­ları vakit kendisi namaz kılıyordu. Onlar da cevaben Kureyş ordusuna su taşıyan askerler olduklarını söyle­diler. Subaylar dediler ki: «Hayır! Yalan söylüyorsu­nuz; siz Ebû Sufyân'm kervanına mensub adamlarsı­nız- ve sorgu esnasında şiddet usûlü tatbik etliler: Onları evvelâ dayakla söyletmek istediler, bunlarsa aynı şeyi söylemede ısrar ettiler. Sonra tatlı dille sor­dular gene aynı şekilde .Kureyş ordusunun askerleri olduklarım tekrar ettiler. Hz. Peygamber namazını bitirdiği zaman şahsen bu işle meşgul oldu ve arka­daşlarına ahvâl ve şeraitin birçok malla gelen bu ker­vanın artık iyice uzaklaştıktan sonra geriye su için adam göndermesini veya onun bu yakınlarda olduğu­nu insana pek düşündürmediğini izah etti. Sonra bu esirlerden düşman  ordusunun kaç kişi olduklarını sordu. Onlar da bunu bilmediklerini söylediler. Hz. Peygamber sormaya devam etti: «Günde orduda ye­mek için kaç deve kesiliyor?»; cevaben dediler ki: «Bir gün on, bir gün dokuz olmak üzere değişiktir.» Bunun üzerine Hz. Peygamber (S.A.) düşmanın 900 1000 arasında olduğu hükmünü çıkardı; hakikaten düşman 950 askerden müteşekkildi.[330]

 

 

Diğer Seferlerde Ve Uhud Savaşında Haber Alma:
 

240. Karkarat'ul-Kudr seferine çıktığı zaman Hz. Peygamber, düşman kabileye mensub bazı çobanları esir aldı ve onlardan kabilelerin nerede bulunduğu­na dâir malûmat edindi.[331]

241. Gatafan'a karşı girişilen seferde İslâm Or­dusu müfrezelerinden biri, Zu'l-Qassa!da, Sa'lebe ka­bilesinden bir şahıs ile karşılaştılar ve onu Hz. Pey­gamberin (S.A.) huzuruna çıkardılar.. Bu zatın ismi Cabbâr'di; kendisi düşman hakkında Hz. Peygambe­re epey malûmat vermiştir... Ve sonunda İslâmı ka­bul etti.[332]

242. Bedr savaşından Müslüman ordusunun mu­zaffer çıkması, Medine'de yaşayan Yahudi sermaye­darlar için beklenilmeyen ve hiç de arzu edilmeyen bir şeydi. Yahudi Benû'n-Nadîr kabilesinin şeflerin­den biri olan Kâ'b'ubn'ul-Eşref, bu zafer üzerine hiç vakit kaybetmeksizin Mekke'ye hareket etti ve ora­da Mekkelileri intikam için hazırlanmaya teşvik etti, hattâ onlara elinden gelen her yardımı da yapacağını vadetti. Bunun haberi Hz. Peygambere ' (S.A.) gelin­ce küçük bir askeri birliği bu Yahuçlinin şatosuna gönderdi. Bunlar mezkûr kabile şefini kendi evinde öldürmeye muvaffak oldular. Bu suretle hazırlanan fesat hareketi henüz tomurcuk halinde iken koparı­lıp atıldı".[333]

243. Bedr mağlûbiyetinin intikamını almak üze-. re Mekkeliler hazırlığa girişmişlerdi.  Bunun için in­san ve malzeme topluyor, yeni yeni ittifaklar akde­diyorlardı. Hz. Peygamberin (S.A.)' amcası Abbâs bü­tün bu olan bitenleri Medine'de bulunan Hz. Peygam­bere   (S.A.)   yazmış ve o bu suretle gafil avlanma-mıştır.[334]

244. Düşmanın  Medine   yakınlarına  geldiği   an­laşıldığı vakit Hz. Peygamber  (S.A.)  onların izlerini takip etmek üzere iki  casus  gönderdi.  Bunlar düş­manın   Medine   yakınlarından   geçerek   daha ileriye kuzeye çıktığını ve hâlen Uhud dağının takriben kuzey batısına düşen el-Ureyd'de [335] karargâh kurmuş ol-duklarinı, düşman develerinin buralarda otlamakta oldukları haberini Hz. Peygambere (S.A.) getirdiler. Hz. Peygamber (S.A.) bunun üzerine diğer bir casu­sunu tahrik etti; el-Hubâb'ubn'ul-Munzır ismindeki bu zat düşman karargâhına kadar nüfuz edip onla­rın hakiki sayıları hakkında ayrıntılı malûmat edin­di.[336]

245. «Hz.   Muhammed   (S.A.),   Sufyân'ubn   Hâ~ İid'il-Huzâlî  (bu zatın kabilesi Urana civarında yaşı­yordu)'nin İslâm Devletinin bütünlüğü aleyhinde sa­vaşacak gönüllüler topladığını öğrenmişti...». Atılan adımlar da bu habere göre ayarlanmıştır.[337]

246. «Medine'ye   bir   tüccar » mallarıyla   beraber geldi.  Anmâr ve Salebe kabileleri  halkının Müslü­manlara karşı çıkmak üzere hazırlandıklarını beyân ve ifade etti.» Bu haber üzerine Hz. Peygamber (S.A.) Zât'ur-Riqâ' seferinden vazgeçti.[338]

247. Benû  Mustaliq isimli büyük bir kabilenin reisi olan el-Hâris'ubn Dirâr, gerek kendi kabile ef­radını ve gerekse etraflarında bulunan, üzerinde nü­fuz sahibi olduğu şâir kabileler ahâlisini Medine'ye karşı bir hücuma geçmek üzere toplanmaya çağırdı. Onlar da buna müsbet cevap verip hemen hazırlığa giriştiler. Bu rivayet Hz. Peygambere (S.A.) ulaşınca, mezkûr düşman kabileye mensub bulunan Bureydet'-ubn Huseyb el-Eslemî isimli   müslüman zâta derhal gidip hakikati meydana çıkarmasını emretti.  Dönüşünde bütün lüzumlu haberleri toplamıştı. Bunlara göre hareket edilerek neticede büyük bir zafer elde edildi.[339]

 

Hendek Savaşında Haber Alma :
 

248. Hz. Peygamber (S.A.) Mekke ve Medine'­den Suriye'ye giden kervanların kavşak noktası olan Dûmet'ul-Cendel'de kuvvetli bir askeri birliğin türe-diği ve bunun Medine'ye gelen kervanlara zarar ver­mekte olduğu ve keza Medine'ye hücuma geçmeye niyet ettikleri haberini aldı. [340] Hz. Peygamber (S.A.) bunlara karşı kuvvetli bir askeri birlikle yola koyul­du fakat yarı yoldan Medine'ye geri döndü. [341] Öyle an­laşılıyor ki, Mekke'deki Müslümanlar hesabına hare­ket eden ajan, Mekkelilerin Medine'yi muhasaraya girişeceklerine ve müttefiki bulunduğu kabilelerden binlerce kimse topladıklarına dair bazı haberler gön­dermiştir. Bu malûmat Medine'ye gelir gelmez, sü­ratle Hz. Peygamberin (S.A.) başında bulunduğu as­keri sefer birliğine ulaştırılmış olsa gerektir. Bu anî dönüş şu şekilde de izah edilebilir: Hz. Peygamber (S.A.) Kureyşlilerle müttefik bazı şimal kabilelerinin yaşamakta olduğu arazilerden geçmekteydi; arazile­rinden geçtiği bu kabileler aynı zamanda Gatafân ve Fezârelilere bağlı idiler; herhalde Hz. Peygamber (S.A.) bunlardan Medine'ye karşı kararlaştırılmış olan muhasaraya dair bazı haberler almış ve derhal geri dönmüştür. Medine'ye vardığında düşman gelip İslâm  Devletinin  bu  başşehrini   muhasara  etmeden evvel şehrin etrafında meşhur hendeği kazacak pek az vakit bulabilmişti (bk. yukarıda 116. ve sonraki paragraflar).

249. Hendek,   Müslüman   ordusunun   bulunduğu tarafta   nöbetleşe   bir  surette  gece   gündüz   tarassut altında bulunduruldu. Bir defasında nöbetçi iki Müs­lüman   birliği,  geceleyin  karşılaştılar ve  birbirlerine girdiler.  Halbuki  birbirini  tanımak  için  bir paı*ola tesbit edilmişti. Neticede bir miktar kan aktı ve hâ­dise icab eden şekilde hükmetmek üzere Hz. Peygam­bere (S.A.) ulaştırıldı. [342] (Ayrıca mukayese ediniz : Yu­karıda 146. paragraf).

250. Muhasaranın bu şekilde ümit edilmedik bir tarzda uzayıp gitmesi, müttefiklerin insan ye hayvan için gerekli gıda yığmaklarını tüketmişti. Bu yüzden Yahudilerden erzak tedariki cihetine teşebbüs ettiler. Huyayy'ubn  Ahtab   kendisinden  talep  edilmesi   üze­rine yirmi deve yükü arpa, hurma ve hayvanlar için hurma posası topladı, bunları yola çıkardı. Bütün bu mallar, devriye gezen Müslüman   birliklerinin   eline geçmiştir.[343]

251. Müttefikler Medine'yi hücumla almak ümid-lerini kaybedince, Medine'deki Yahudi kabilelerim is­yan ettirip içerden Müslümanları vurmak için teşvik etmeye başladılar. Yavaş yavaş Yahudilerin de bu işe akıllan yatmaya başlamıştı.  Fakat Müslümanlar da durumdan şüphelenmeye başlayınca, Hz. Peygamber (S.A.)  hususî olarak bu işi tahkik edip öğrenmeleri için bazı memurlar gönderdi ve onlara «şayet bu hiyânet rivayetlerinin hakikatla bir ilgisi varsa bunu etrafa yaymamalarını, şayet Müslümanlar bu mesele hakkında bir sual soracak olurlarsa evvelden kendi aralarında tesbit edecekleri bir başka şekilde cevap vererek onları atlatmalarını tenbih -etti». Bu gizli ajanlar neticede,, durumu Müslümanların da şüphe­lendiklerinden daha fecî buldular.[344]

252. Bu arada Hz. Peygamber (S.A.)., müttefik muhasaracılar arasında ayrılık ve nifak tohumları ekmeye teşebbüs etmiştir. Yeni ihtida etmiş bir Müs­lüman, çok mühim bir işle vazifelendirildi. Bu zat ilk defa Medine'deki Qurayzî Yahudilerine gitti ve on­lara dedi ki: «Mekkelİlerin muvaffak olacakları yüz­de yüz değildir, şayet çekilip gidecek olurlarsa siz­ler tek başınıza Hz. Peygambere (S.A.) karşı ken­dinizi müdafaa edemezsiniz. Bunun için Müslüman­ların kökleri kazınıncaya ve Mekkelilerden iyi niyet­lerine dâir bir teminat alana kadar Mekkelilerin ta­rafında yer almayınız... Bana kalırsa siz Mekkeliler­den, Müslümanlara karşı baş kaldırmadan evvel temi­nat ve rehin isteyin». Onlar da bu fikri muvafık bul­dular. Aynı casus bu defa müttefiklerin karargâhına yani Catafân ve Müşrik Kureyşliler arasına gitti ve edindiği haberlere göre Yahudilerin Hz. Peygamberle birlikte bir fesat hareketine giriştiklerine dâir dik­katlerini çekti ve müttefikler tarafına mensub meş­hur kumandanlardan bazılarını Yahudilerin ele geçi­rip bunları, Hz. Peygambere (S.A.) karşı Müslüman Yahudi  anlaşmasının  bir delili  olarak ileri sürmek istediklerini anlattı. «Bunun için dikkatli olun, bilhas­sa tavsiye ederim ki, Yahudilerden Cumartesi günü Müslümanlara karşı savaşa katılmalarını isteyin. Çünkü bu günde Müslümanlar, Yahudilerin bulun­duğu kesimde gafil bulunacaklardır». Sonra Müslü­manların karargâhına avdet etti ve bambaşka haber­ler yaydı. Bunlara göre Yahudiler sonuna kadar çar­pışacaklarına dair müttefiklerinden bazı teminat ve rehin istemişlerdi. Bu rivayetlerin ordu içinde yayıl­dığını gören bir Müslüman, Hz. Peygambere (S.A.) koştu ve haberi nakletti. O da dedi ki: «Onların bu şekilde hareket etmelerini belki de biz emrettik» ( -Leallenâ emernâhüm bizâlik). Mes'ûd'un-Nemmâm isminde biri, Hz. Peygamberin (S.A.) bu sözünü işi­tir işitmez derhal Kureyşlilerin karargâhına koştu ve Ebû Sufyân'a Hz. Peygamberin (S.A.) sözünü ulaştır­dı". [345] Tam bu sırada Yahudilerin gönderdiği hey'et müttefiklerin karargâhına varmıştı. Bunlar te'minat olarak rehin talep ediyorlardı. Buna mukabil mütte­fikler ise Yahudileri her hal ü kârda kaybetmek is­temiyorlardı. Propaganda iyi netice vermişti. Mütte­fikler rehin talebini reddettiler ve aksine Yahudiler­den mukaddes Cumartesi günü de çarpışma fedakâr­lığında bulunmayı ve harbe başlamalarını istediler. Bu suretle de Müslümanlar gayelerine varmış ol­dular.[346]

253. Kureyşlüer bir iki kerre Müslüman hatları­nı yarmak hususunda teşebbüse geçtilerse de muvaf­fak olamadılar. Ve hattâ bu cephe taarruzunu tekrarlamaya bir daha cesaret edemediler. Fakat gece­leri mütemadiyen Müslümanları gafil avlamak için devriyeler çıkarıp fırsat kolluyorlardı. Bu minval üze­re Müslümanlar on gün, gece ve gündüz muhasara altında kaldılar.[347]

254. Muhasaranın son anlarında korkunç bir rüzgâr ve soğuk çıktı. Hz. Peygamber (S.A.) hususî bir keşif eri çıkararak birkaç kilometre ilerdeki düş­man karargâhına gönderdi ve gördüklerine dâir ha­ber getirmesini emretti. Keşif eri, son derece heyecan ve karışıklık içinde Kureyşlilerin Mekke'ye dönmek­te olduklarını ve bir Müslüman hücumundan kork­tuklarından, Hâlid'ubn Velid ve Amr'ubn'ul-As'ın 200 kişilik bir süvari kuvvetinin kumandanı olarak artçı vazifesi görmek üzere tayin edilmiş olduklarını gör­dü. Huzeyfet'ubn Yemân adlı bu keşif eri bütün bu gördüklerini dönüp Hz. Muhammede (S.A.) anlat­mıştır.[348]

 

Diğer Talî Askerî Seferlerde Ve Hudeybiye Harekâtında Haber Alma:
 

255. Akkâşet'ubn Mihsân adlı bir zâtın kuman­dasında bir askerî birlik, te'dîp maksadıyla bir kabi­le üzerine gönderilmişti. Düşman bunu haber almış ve bütün ahalisi ve hayvanlarıyla birlikte firar etmiş­ti. Bu kumandan, Şucâ'ubn Vehb'i keşif için gönder­di; bu zât da deve izlerinden düşmanı takibe başladı. Az sonra Müslüman askerleri düşmanla karşılaştı­lar ve galebe kolay oldu; neticede selâmete kavüşacaklarınm vâdedilmesi üzerine bunlar, hayvan sürü­lerinin nerede olduğunu gösterdiler. Müslüman asker­leri 200 deve ele geçirdiler ve vaadleri mucibince düş­man esirlerini şükran içinde serbest bıraktılar [349] Mak-rizî'ye göre [350], bu bölge, Benû Esed'in Camr adını taşıyan arazisi idi.

256. Gene   te'dîb   maksadiyle   Zeyd'ubn   Harise idaresinde bir askerî birlik Benû Suleym'e karşı gön­derildi : Ele geçen bir kadından kabilesinin nerede ol­duğu öğrenildi.  Neticede   esirlerden  başka,   ganimet olarak deve ve koyunlar ele geçti.[351]

257. Hz. Ali'nin Fedek kabilesine karşı aynı şe­kilde te'dip gayesiyle yaptığı sefer: El-Hemec mevki­inde düşmana mensub biri yakalandı. Kendisinin se­lâmete ulaşacağı vâdedüip bu hususun temin edilme­si üzerine, kabilenin nerede bulunduğunu hemen söy­ledi. Ellerine bu seferde 500 deve ve 2000 koyun ve keçi geçmiştir.[352]

258. Sefere çıkan İslâm kıt'alarmdan biri vazife­sinden muvaffakiyetle dönmüştü. Birliğin bütün men-subları düşman kumandanını kendisinin öldürdüğü­nü iddia ediyorlardı. Hz. Peygamber CS.A.) bütün bun­ların kılıçlarını tetkik etti ve bunlardan birisinin üze­rinde  hazım, olmuş yiyecek  maddelerine  rasladı  ve bu kılıcın sahibi kimse, onun düşman kumandanını öldürdüğünü beyân etti.[353]

259. Hicrî 6 ve Milâdî 628 yılında Mekke'ye hac gayesiyle çıkıp Hudeybiye seferine giriştikleri vakit, Hz. Peygamber (S.A.) bir keşif erini önden gönderdi. Mekke'ye  doğru  yürüyüşü   esnasında   düşmanın  da haber alma durumu hakkında, kendisine ihbarlarda bulunulmuştu. Hakikaten şurası aşikârdır ki Kureyş-liler bu sefer hakkında bazı haberler almışlar ve kar­şı koymaya karar vermişlerdi. Bunun için de mütte­fikleri Ehâbîş kabilesinden yardım istemişlerdi.  Bu­nun üzerine Hz. Peygamber (S.A.) askeri şurasını top­ladı ve Kureyşlilerin bu câhil ve zavallı müttefikleri­ne karşı bir hücuma geçmenin münasib olup olma­dığı  hususunu   müzâkere  etti.  Bir bakıma neticede zahmetsizce  ganimet   elde  edilmekle    kalınmıyacak, aynı zamanda diğer bazı iyi neticelerin de istihsalin­de, meselâ İslâm devletinin düşmanlarına yardımda bulunmak niyetinde olan diğer kabilelerin dahi bun­dan iyi bir ders çıkarmaları hususunda müsbet te­sirleri olacaktı. Neticede Hz.  Peygamber   (S.A.)   Hz. Ebû Bekr'in fikrine iştirak etti; buna göre muslihane bir surette bu hac seferine devam edilecekti [354] Bundan sonra Hz. Peygamber   (S.A.),   Kureyşlilerden   kendi hareketlerini gizlemek , gayesiyle,   pek   az   kimsenin kullandığı bir yoldan seyahatine devam etti[355]



[324] İbn Sa'd,  H/l, s. 4.

[325] İbn   Sa'd,   II/l,   s.   7.

[326] Taberî, C. I, s. 1302 ve müt.

[327] Taberİ,  I.  s.   1299,   1302,   1303,   1305.

[328] Şe'mi, Sire, ait olduğu yerde.

[329] İbn Hişâm  ,s.  428.

[330] İbn  Sa'd.   n/l.  s.   9. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 198-202.

[331] ibn Sa'd, II/l, s. 21.

[332] Aynı   eser,   II/l,  s. 24.

[333] İbn Kesir, Te'rîh,  IV,   6.

[334] tbn Sa'd, II/l, s. 25.

[335] Öyle  anlaşılıyor ki  bu   'Ureyd   mahalli,   Uhud   dağının Batı tarafına düşmektedir. Diğer bazı rivayetler ise Zağâbe'nİn batısından bahsederler. Bugün ise (1947), Uhud'un doğusuna dü­şen bir yerde 'Ureyd adında bir cami bulunmaktadır ki. bunun mezkûr mahalli temsil ettiği pek söylenemez. İkinci Hicri yılda, Sevîk adı verilen seriyye esnasında, Ebu Sufyân'm,  Benû'n-Na-dîr'in  başkanı  Huyeyy'übn  Ahtâb'ın  evini   terk  ettikten  sonra uğradığı  rivayet  edilen  Ureyd  adını  taşıyan  bir  bölge  mesele­si de vardır  (bk. İbn Sa'd,  II/l, s. 20). Jşte bu son rivayetteki Uroyd'in,  Uhud'un  featisıüda olduğu  söylenen Ureyd  olması  ih­timali  mevcuttur  ki,  Ebû  Sufyân  Medine'nin   güneyinden   geç­mek suretiyle Yahudi mahallerini terketmiş ve Kanat su  yata­ğını  takiben  Akik  suyu   yatağına varmış  ve  böylece  Mekke'ye varmaya muvaffak olmuştur.

[336] Aynı eser, s.  25-26.

[337] Aynı   eser,   s.   36.

[338] Aynı eser, s. 43.

[339] Aynı  eser,  s. 45. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 202-205.

[340] Mes'ûdİ, Tenbİh, s. 248.

[341] İbn   Hişânı,   s.   668.

[342] Merğmâni,   Zahire,   (Yeni  Cami, "elyazması  23.  Bölüm)

[343] Şe'mi'nin  Sîrc  adlı  eseri,,ait olduğu  yerde.

[344] Yukarda  Hendek  savaşı,   VI.   Bölüm'e  bakınız.

[345] Bunun  için  İbn  Hacer'in  İsâbe  adlı  eserinin  3074   nu­maradaki   Mes'ûd'un-Neramâm   maddesine  bakınız.

[346] İbn Hişâm; Taberi; İbn Sa'd, v.s. ait olduğu yerlerde.

[347] İbn Sa'd,   JI/1.  s. 49.

[348] Aynı eser, s. 50. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 205-209.

[349] Aynı eser, s. 61.

[350] Makrizİ,  I,  264.

[351] İbn Sa'd. II/l, s. 62.

[352] Aynı eser, s. 65.

[353] Aynı eser, s. 63.

[354] İbn Kesir, Te'rîh, 4/173;  Buhâri. 64/37.

[355] İbn   Kesir,  s.   165. Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 209-211.