๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Peygamberin Savasları => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 14:34:01



Konu Başlığı: Bayrak ve sancaklar
Gönderen: Sümeyye üzerinde 07 Ocak 2011, 14:34:01
Bayrak Ve Sancaklar [390] :


İslâm edebiyatında en meşhur ve İranlıların elin-deyken düşman tarafından hiç ele geçirilememiş en kıymetli bayrak hiç şüphesiz Hz. Ömer'in halifeliği zamanında cereyan eden el-Kaadisiyye meydan mu­harebesinde, yani Hicri 14. senede Müslümanların eli­ne geçen Direfş-i Kâveyân adındaki İran bayrağıdır. Pek mütevâzî bir menşee sahip olan bu bayrağı İran­lılar Müslümanların eline geçtiği sırada değeri iki milyon altın/dînâr tutan en kıymetli taşlarla süslemiş­lerdi. [391] Çünkü bu bayrak isyan edip memleketi bir zâ­lim hükümdarın idaresinden kurtarmasını bilen bir ' kahramana aitti. [392]

 

İslâm Öncesi Arap Yarımadasındaki  durum:
 

Yukarıdaki izahatımız arasında, anayasa ve İs­lâm Öncesi Mekke'sinden bahsederken görmüştük ki, bu Şehir-Devleti oligarşisinde bayraktarlık ILivâ') ve bir de sancaktarlık (râye) vazifesi vardı; Bu iki eş an­lamlı kelime arasında bir fark olup olmadığını kay­naklar zikretmemekle beraber liva' ve râye kelimele­rinin Arapça olduklarını söyliyebiliriz. (Bu fark iler­de ele alınacaktır). Maamafih kaynağımız  îbn Abdi Rabbih ilâve eder ki, Benû Ümeyye tarafından teva­rüs yoluyla taşman râye, el-Ukaab (kelime manâsı: Kartal) şeklinde diğer bir has isme de mâliktir. Bu­na mukabil liva' ise Benû Abd'id-Dâr nezdinde sakla­nıyordu.

Bu kitabın baş tarafında Bedr savaşından bahse­derken İslâm peygamberinin sürgünde fakat de jure Devleti, gerçek Mekke devletini, temsil ettiğini ısrar­la iddia ve de facto olsa bile gayrı meşru olan müş­rik otoritelerini tanımadığını beyan ve ilân eder gibi gözüktüğünü açıklamıştık. Bu sebepledir ki o, Mekke oligarşisinin muhtelif kabilelerine mensup Müslüman fertleri, mensup oldukları aynı kabilelerin Mekke'de esasen sahip olduğu idâri fonksiyonları ifâ etmek üzere tâyin ediyordu. Dış işleri ile meşgul olmak üze­re Hz. Ömer, (harp esnasında) bayraktar olarak (Abd'ud-Dâr'Iarm kabilesinden) Mus'ab 'ubn Umeyr mevzubahs olmaktadır. Hakikaten de Bedr ve Uhud savaşları esnasında işte bu Mus'ab'dır ki, Müslüman­ların livâ'ını taşımaktaydı. Hz. Peygamberin (râye) adındaki bayrağı az ilerde göreceğimiz veçhile el-Ukaab adını da taşımaktaydı.

Kendi zaviyelerinden Mekkeli müşrikler, âdetleri olduğu veçhile kendi livâ'larını hattâ Bedr savaşı sı­rasında olduğu gibi, Abd'ud-Dâr'Iardan bir kimseye tevdi ve teslim ediyorlardı. Naklettiği bir hadîste İbn Hişâm (s. 562) bize şu malûmatı vermektedir:

(Ordu başkumandanı ve Râye fonksiyonu üzerin­de veraset yoluyla vazife sahibi) Ebu Süfyân daha da şecaatli ve yiğitçe bir davranışa teşvik etmek ga­yesiyle (onlara) Uhud'da şöyle hitap etti: «Ey Abd'ud-Dâr mensupları! Siz Bedr savaşında bizim livâ'mız üzerinde vazifeli bulunuyordunuz ve başımıza geleni gördünüz. İşte bu râye ise insanların kaderini tâ­yin eder: Şayet bu mahvolacak olsa insanlar (da beraber) ölüp giderler. Bu hâle göre ya bizim livâ'mı-zı lâzım geldiği gibi muhafaza ve müdâfaa ediniz, ya­hut onu bize bırakınız; bu hususta biz kifayet ede­riz.» Tabiatıyla onlar bu (ithamı) reddettiler ve şöy­le dediler: «Karşılaşma sırasında yarın nasıl hareket edeceğimizi göreceksin.» Hakikaten yalan söyleme­mişlerdi; fakat onu müdâfaa endişe ve gayreti onları cidden acıklı ve elim bir duruma düşürdü: Belâzurî, Ensâb'ul-Eşraf [393] adlı eserinde birbiri arkasından bu kabileye mensup on bir başkanın bayrağı nasıl ta­şıdıkları ve onu müdâfaa için ölünceye kadar nasıl çarpıştıklarım tasvir eder. On ikinci müdafi bir ka­dındı ve o bunu harbin sonuna kadar taşıyıp müdâfaa etti.[394]

Burada Abd'ud-Dâr'lann vazifeli bulundukları Liva' mevzubahistir. Aşağıdaki hadiste ise öyle zan­nediyoruz ki, Benû Umeyye'ye tevdi ve teslim edilmiş olan Râye-Ukaab söz konusudur: Ali-Muâviye zama­nında zuhur eden iç harpler sırasında Ammâr'ubn Yâsir, Ali taraftarı olarak Sıffîn harbine iştirak et­mişti; kendisi Râye'yi Amr'ubn'ul-Âs'ın elinde görün­ce şöyle haykırmıştır; «Hakikaten Hz. Peygamberin yanında olmak üzere üç defa ona karşı savaştığım Râye budur; şimdi ise dördüncü defa... Vallahi, ben bu Râye'ye karşı Peygamberin yanında olduğum hal­de üç defa çarpıştım ve şimdi ise artık o bir zühd ve saflığa vesile teşkil etmiyor... Bu gün bu Râye Hi-şam'ubn'Utbe'nin elindeydi» [395] Burada zikredilen, Hz. Peygamber ile Benû Umeyye'nin giriştiği üç savaş Bedr, Uhud ve Hendek savaşlarıdır. Az evvel de gör­düğümüz gibi bu münâsebetle bahsi geçen bayrak, Abd'ud-Dâr'lann Livâ'sıdır.

Meselenin çözüm yolu olarak şunu düşünüyoruz : Liva, müşrik Mekke'de düşmana karşı hücum ve çarpışma esnasında ordunun en kahraman ve yiğit eri tarafından taşınan umumiyetle askerî sancaktır; halbuki râye ordu kumandanının alâmet veya timsâ­li olan bir bayraktır. Bu iki kelime bazan eş anlamlı olarak da kullanılmıştır. İslâmda ise bu, zıt anlama bürünmüştür.

Hz. Peygamber'in tatbikatından bahsetmeden ev­vel İslâm ile harbe tutuşmuş ve bayrağının zikri ge­çen bir diğer kavimden bahsedelim. Evvelce Tâ'if böl­gesinde _ iki ayrı halk unsurunun mevcudiyetinden bir vesileyle bahsetmiştik: Benû Mâlik ve (muhtelif menşe'lerden gelen epey miktar nüfusa sahip ve kuv­vetli bir unsur olan) Ahlâf zümresi. Evtâs bölgesin­de Hevâzinlerle tutuşulan harp sırasında, İbn Hi-şâm'ın" açıkladığına göre, Hevâzinlerin Râye'si siyah renkli, uzun bir mızrağa takılmış ve kızıl bir deve­nin üzerine binmiş bir kimse tarafından taşınmak­taydı; bunun öldürülmesi üzerine bu bayrağı bir di­ğer kimse taşımıştır. Ahlâf unsurunun Râye (bayrak) sine gelince, bunu bir Kaarif taşımaktaydı. Fakat or­dunun bozulduğunu görür-görmez bu bayrağı bir ağaca asmış ve (kaçıp) kendini kurtarmıştır. [396]



[390] Müellifin (İslâm Peygamberi, İstanbul 1981) adını taşı­yan diğer bir eserinin II. Cildinin 1085-1076. sahifelerinden usûlüne uygun iktibas edilmiştir. İrfan Yaymevi'ne teşekkürü bir borç biliriz   (mütercim).

[391] el-Kaadi er-Reşid'in «Ez-Zehâir ve't-Tuhaf* adlı eserinde s. 157 de ve keza Taberi ve Mesûdi'nin eserlerinin ait olduğu bölümlerinde  bu  husus  teyit edilmektedir.

[392] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 239.

[393] C.   I,   S.  53-55.

[394] Keza İbn Sa'd, II/l, s. 28-29.

[395] Belâzuri, Ensâb'ul-Eşrâf, I,  171.

[396] Muhammad Hamidullah, Hz. Peygamberin Savaşları, Yağmur Yayınları, İstanbul 1991: 239-242.




Konu Başlığı: Ynt: Bayrak ve sancaklar
Gönderen: Mehmed. üzerinde 15 Aralık 2018, 07:26:33
Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun