๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 18 Temmuz 2011, 17:33:23



Konu Başlığı: Taif Kuşatması
Gönderen: Ekvan üzerinde 18 Temmuz 2011, 17:33:23
Taif Kuşatması


Ölüler hakkında müşrik bile olsalar kötü şeyler söylemeyin. Sözleriniz onla­ra ulaşmaz, fakat yaşayanlar arasında bazılarını incitir. (Hz. Muhammed (s)

Huneyn'de gerçekleşen ve kısa süren savaştan kaçan Hevazin ve Sakiflerin bir kıs­mı Evtas'a, bir kısmı ise Taife sığınmışlardı. Daha önce yiyecek ve silah stoku ya­pıldığı için uzun sürecek bir ablukaya hazır olan Taif, Huneyn'den kaçanlar için iyi bir sığmaktı. Resulüllah, Ebû Musa el-Eş'arî'nin amcası Ebû Amir komutasın­daki birliği Evtas'a, bin kişilik öncü birliğini ise Halid b. Velid komutasında Taife gönderdi Kendisi ise, Huneyn'de alman esirleri ve ganimetleri bir başka birliğin kontrolünde Cirane'ye bıraktıktan sonra Taife hareket etti.

Evtas'da çıkan çatışmada komutan Ebû Amir şehit oldu. Ölmek üzereyken ko­mutayı yeğeni Ebû Musa el-Eş'arî'ye devretti. Ölüm anının yaklaştığını hissedin­ce yeğeninden ResulüUah'a selâmım iletmesini, duasını istediğini bildirmesini söyledi. Ebû Musa komutasındaki birlik düşmanı yenerek çok miktarda ganimet­le Taife hareket etmiş olan ResulüUah'a yetişti. Ebû Musa amcasının selâmını ve

dua isteğini ResulüUah'a bildirdi. Resulüllah selâmı aldı ve şehit sahabesi için dua etti.

Resulüllah'ın komutasındaki İslâm ordusu Taife doğru giderken mola verilen yerlerden birinin yakınında bir mezar olduğu fark edildi. Bölgeyi bilenlere soru- mezarın Ebû Uhayha b. As'a ait olduğu öğrenildi. Hicretin ilk yıllarında bir  olarak ölen Ebû Uhayha için Ebû Bekir ağır sözler söyleyip; 'Allah ona la-etsin. O, Allah ve Resulüne meydan okuyordu' dedi. Ebû Bekir'in sözleri, Müslü-amar arasında yer alan Ebû Uhayha'nın iki oğlunu rahatsız etti. Ebû Bekir'e muhalefet ederek 'Ebû Kuhafe'ye lanet olsun' diyerek Ebû Bekir'e karşılık verdiler. Resulüllah tartışmadan haberdar olunca, sevgili dostu Ebû Bekir'e yanlış davrandığı­nı söyledi. Bir daha böyle davranmamasını istedi. Daha sonra Müslümanlar için uymaları gereken bir ölçüyü açıkladı: 'Ölüler hakkında müşrik bile olsalar kötü şey­ler söylemeyin. Sözleriniz onlara ulaşmaz, fakat yaşayanlar arasında bazılarım incitir.[65]

islâm ordusu Taife gelip, kale surlarına iyice yaklaşınca ok yağmurunun altın­da kaldı. Hemen ok menzilinin dışına çıkıldı. Ok menzilinin uzağında bir yer or­dugâh olarak seçildi. Kale ablukaya alındı. Savaş karşılıklı ok atışlarıyla başladı. Günlerce bu hâl üzere devam etti. Müslümanlar ilk defa Taif kuşatması sırasında kendi yaptıkları mancınıkları kullandılar. Mancınık, Selman-ı Farisi'nin tarifine göre imal edildi. Mancınıkla kaleye taş atıldı. Ayrıca debbabe ismi verilen ve ka­leye yaklaşmaya imkân sağlayan araçlar imal edildi. Debbabeler, 8-10 kişinin al­tında yer alabileceği ve atılan ok veya taşlardan korunmayı sağlayacak şekilde imal edilmiş hareketli araçlardı. Debbabelerle kale duvarlarına yaklaşıp, duvar de­linmeye çalışıldı. Ancak kale duvarları çok kaim olduğu için bu girişimler bir işe yaramadı. Dubar denilen ve deriden yapılan korunaklar da ilk defa bu kuşatmada Müslümanlar tarafından kullanıldı. Tüm bunlar o zaman ve o toplum için orijinal savaş araçlarıydı.

Kuşatma günlerce sürdü. Sakifler teslim olmaya yanaşmadılar. Ebû Süfyan'm ve Ebû Musa ei-Eş'arî'nin Sakillerle çok eskilere dayanan bir dostlukları vardı. Resulüllah'tn isteği ile değişik zamanlarda kaleye gidip Sakiflerle görüştüler. Teslim olmalarını istediler. Ancak teklifleri kabul görmedi. Bu sefer Sakifler arasında se­vilip, kendisine saygı duyulan Uyeyne b. Hısn kaleye gönderildi. Ona verilen gö­rev de Sakillerden teslim olmalarını istemek ve Resulüllah adına teslim şartlarını görüşmekti. Uyeyne b. Hısn, İslâm saflarında yer almasına rağmen kalbindeki ca-hiliye duygularını terk edememiş, islâm düşmanlığını içinden söküp atamamış bi­risiydi. Kaleye girince Sakilleri teslim olmaya davet etmek yerine, Müslümanların aleyhine kışkırttı. Müslümanlara karşı direnmelerini istedi. Resulüllah'm yanında döndüğünde de Sakifleri İslâm'a davet ettiğini, Müslüman olmayacaklarsa teslim olmalarını, boşuna direnmemelerini söylediğini bildirdi. Ancak çok geçmeden Re­sulüllah işin gerçeğinden haberdar oldu ve Uyeyne'nin yalanını yüzüne vurarak, yaptığı işi, söylediği sözleri bütün ayrıntılarıyla kendisine bildirdi. Uyeyne hatası­nı anladı ve affını istedi. Resulüllah herhangi bir şey demedi.

Kuşatma sırasında islâm'ın insanlar için gerçek anlamda özgürlük olduğunu işitmiş bulunan bazı köleler kaleden kaçarak islâm ordusuna sığındılar. Sayılan yirminin üzerinde olan bu müşrik kölelerin Müslümanlara sığınmaları, halk ve köle kesimlerinde islâm'ın doğru anlaşıldığının en önemli göstergesiydi. Müslü­manlar bu duruma sevindiler. Sakifler kölelerinin iadesini istedikleri zaman Resulüllah 'Onlar Allah'ın azat ettikleridir [66] diyerek iade isteğini kabul etmedi.

Resulüllah, Taifin savunma hattının güçlü olduğunu anlayınca Müslümanları zora sokmamak için kuşatmayı kaldırmayı düşündü. Durumu bazı Müslümanlar­la görüşüp, istişare etti. Resulüllah, 'Tilki inine girmiştir. Kuşatmayı ısrarla sûrdü-rürsen Taifi elde edersin. Ancak terk edip gidersen sana bir zarar veremez' diyen Nevfel b. Muaviye'nin görüşünü tercih ederek, kuşatmanın kaldırılmasına karar verdi. Bu karar birçok kişinin hoşuna gitmedi. Orduda, kaleyi fethedinceye kadar kuşatmaya devam etme görüşü hakimdi. Resulüllah, Müslümanların bu görüşle­rinde ısrarlı olduklarını bilince kendi görüşünü erteleyip, kuşatmayı sürdürdü. Ertesi gün daha yoğun ve yakın bir savaş taktiğini devreye soktu. Ancak o günkü savaşta Müslümanlar şehit verince, Resulüllah asıl kararma dönerek kuşatmayı sona erdirdi. Müslüman coğrafyada bir ada olarak kalmış bulunan Taifin fazla'bir zaman geçmeden teslim olacağına emindi. Ordu Mekke'ye doğru yola çıktı. Ku­şatma kaldırılırken bazı Müslümanların; 'Ey Allah'ın Resulü/ Sakifler hakkında bed­dua et' isteklerine Resulüllah'm cevabı; 'Ey Allahım! Sakiflere doğru yolu göster. Onları bize gelir [67] diye dua etmek oldu.

Ordu, Mekke dönüşünde Cu'şum'a geldi ve konakladı. Müslüman gözcüler ya­bancı birisini yakalayarak Resulüllah'a getirdiler. Yakalanan kişi, hicret için Mek­ke'den yola çıktıklarında Resulüllah ile Ebû Bekir'in peşine takılan ve Resulüllah'ı yakalayarak Mekke eşrafının vadettiği ödülü almak amacında olan, ama amacına ulaşamayan Süraka b. Malik'ti. Süraka, huzura getirilince, kendisini Resulüllah'a tanıttı. Resulüllah, Süraka'yı tanıdı. Sûraka'nm serbest bırakılmasını istedi. Ser­best kalan Süraka ise Müslüman olduğunu bildirdi.

Ordu, Cirane'ye geldi. Cirane, Mekke'ye yakm, su kuyuları bulunan yeşillik bir yerdir. Resulüllah ordugâhını Cirane'ye kurdurdu. Bu sırada huzuruna bir kadm getirildi. Bu F.vtas'da esir alman ve 'Ben Muhammed'in süt kardeşiyim' diyen biri­siydi. Onun bu sözleri kendisini esir alanlar tarafından önceleri pek dikkate alın­mamıştı. Ama kadm iddiasında ısrarlıydı ve sürekli aynı şeyi söylüyordu. Bunun üzerine kadını Resulüllah'a göstermeye karar verdiler. Resulüllah kadını tanıma­dı ve kim olduğunu sordu. Kadın, isminin Şeyma olduğunu ve Halime'nin kızı ol­duğunu söyledi. Resulüllah süt annesi Halime'nin Şeyma isminde bir kızı olduğu­nu biliyordu. Henüz küçük bir çocukken onunla oyunlar oynamıştı. Ama kadını bir türlü tanıyamadı. Bunun üzerine kadm omzunu açıp gösterdi. Omzunda diş izleri vardı. Resulüllah, kadını tanıdı; o süt kardeşi Şeyma idi. Çünkü henüz kü­çük bir çocukken, bir tartışma sırasında, onun omzunu ısırmıştı ve o olayı hatır­lıyordu. Şeyma'yı tanıyınca hemen yerinden kalktı. Örtüsünü yere serip süt kar­deşini yanma oturttu. Büyük bir merakla süt annesi Halime ve kocasını sordu. Onların yıllar önce öldüğünü öğrenince üzüldü. Gözyaşlarını tutamadı. Halime hakkında, çocukluğu hakkında konuştular. Daha sonra Şeyma'ya bir isteği olup olmadığını sordu. İsterse yanında kalabileceğini veya isterse mal verip kendisim serbest bırakacağını söyledi. Şeyma mal almayı ve kendi köyüne gitmeyi tercih et­ti. Resulüllah onun bu isteğini kabul etti. Şeyma'nm isteğinin yerine getirilmesini istedi. Şeyma da süt kardeşinden gördüğü bu iyilik karşısında Müslüman oldu ve köyüne döndü. Şeyma'nm Resulûllah'ın yanından ayrılırken ağzından dökülen sözler Resulûllah'ın çocukluğunu bilen bir tanığın ifadeleri olarak önemliydi: 'Sen küçük bir çocukken de, büyük bir adamken de ne iyi kefil ve ne iyi bakılansın. [68]

Cirane'ye gelirken, Ebû Rühmü'l Gıfarî ismindeki şahıs Resulüllah'a yaklaştı. Niyeti Resulüllah'a bir şeyler sorup, konuşmak; sohbet etmekti. Ancak bindiği deve ürkerek Resulûllah'ın devesine doğru sıçradı. Bu sırada Ebû Rühmü'l Gıfa-ri'nin ayakkabısı sert bir şekilde Resulûllah'ın bacağına çarptı. Resulûllah'ın canı acıdı. O acının etkisiyle elindeki kamçı ile Ebû Rühmû'l'ün ayağına vurarak 'Çek ayağını, canımı acıttın1 dedi. Ebû Rühmü'l diyor ki; 'Yaptığım işten dolayı çok utan­dım. Ne yapacağımı ve diyeceğimi bilemez oldum. Azabı hak ettiğimi düşündüm. Hakkımda bir ayet inip azabı hak ettiğimi bildireceğinden korktum. Bu halde yola devam etmeye başladım. Ciraneye varınca Resulûllah'ın beni aradığı söylendi. Kor­ku ve üzüntü İçerisinde yanına vardım. 'Sen benim canımı acıtınca ben de senin aya­ğına kamçım ile vurmuştum. Bu yaptığıma karşılık olarak şu davarlar senin' dedi. Ben davarları aldım ama davarlara değil, ResulüUah'ın benden hoşnut olmasına se­vindim. Bütün sıkıntım kayboldu. Onun hoşnutluğu benim için dünyadaki her şeyden daha değerli geldi.

Huneyn'de ve Evtas'da elde edilen ganimetler Cirane'ye gelinceye kadar payla­şılmadı. Resulüllah, Hevazinlerin Müslüman olarak geleceklerini umuyor ve bu umutla da bekliyordu. Eğer Müslüman olarak gelirlerse mallan kendilerine iade edecekti. Bu şekilde on gün bekledi. Bu sırada bazı bedeviler sabırsızlanmaya ve ısrarlı bir şekilde ganimet dağılımının yapılmasını istemeye başladılar. Resulüllah ganimetleri paylaştırmaya karar, verdi. Daha Önce yapmadığı bir şekilde ganimet dağılımında farklı bir yöntem izleyip, henüz İslâm'a yeni girmiş Kureyşlilere daha fazla ganimet verdi. Kureyş liderlerinden ve yakınlarından Ebû Süfyan, Ebû Süf-yan'm oğlu Muaviye, Hakim b. Hizam, Haris b. Haris, Safvan b. Ümeyye, Abbas b. Mirdas, Gatafan lideri Uyeyne b. Hısn, Temim lideri Akra b. Habis kendilerine ga­nimetten fazla pay verilen kimselerdi. Resulüllah onları verdiği mallarla İslâm'a yaklaştırmayı ve kalplerini değiştirmeyi umuyordu. Umduğu şey de zamanla ger­çekleşti. Safvan b. Ümeyye bunu şöyle açıklamıştır: 'Resulüllah bana verdiklerini uzatırken insanlar arasında en kızdığım o idi. Verdikten sonra insanlar arasında en sevdiğim o oldu.

Muhacir ve Ensar'm az miktarda ganimet almasına karşılık, Müslümanlıkları­nın üzerinden bir ay bile geçmemiş olan ve çoğunun Müslümanlığı tartışılır nite­likte bulunan Kureyşlilere yönelik bu özel davranış özellikle Ensar'a mensup bazı gençleri üzdü. Aralarında 'Resulüllah kavmini buldu ve onları bize üstün tutmaya başladı. Halbuki kılıçlarımızdan hâlâ Kureyş'in kanları damlıyor' veya 'Bu adaletin olmadığı bir taksimdir. Bu taksimde Allah'ın rızası gözetilmedi' diye konuşmaya baş­ladılar. Ebû Said el-Hudrî Resulüllah'a gelerek Ensar'm gençlerinin hoşnutsuzlu­ğunu bildirdi. Resulüllah 'Sen ne düşünüyorsun?' diye sorduğunda, Ebû Said 'Ey Allah'ın Resulü/ Ben de kavmimin bir ferdiyim' dedi. Resulüllah duydukları karşı­sında üzüldü. Ensarm toplanmasını istedi. Sonra yanlarına giderek; 'Ey Ensar top­luluğu! Ne/islerinide bulunan hoşnutsuzluğun ve söylediğiniz sözlerin haberi bana ulaştı. Ben sizi sapıtmış bir halde buldum da Allah benimle sizleri hidayete ulaştırma­dı mı? Sizler, parça parça bölünüp birbirlerinize düşmüş haldeyken, benimle birlik olup kuvvetlenmediniz mi? Sizler fakirken, Allah benimle sizleri zengin kılmadı mı?' diyerek peş peşe sorular yöneltti. Ensardan bazı kimseler ise her soruda 'Evet öy­ledir' diyordu. Resulüllah sözlerine devam etti; 'Ey Ensar topluluğu.' Eğer siz iste­seydiniz, benim somlarıma şöyle de cevap verebilirdiniz: 'Sen kavmi tarafından ya­lanlanmış birisiydin, seni tasdik ettik ve bizim yanımıza geldin. Kavmin seni terk et­ti, biz ise yardım ettik. Kavmin seni kovdu, biz ise bağrımıza bastık. Sen yoksuldun, biz seni mallarımıza ortak ettik'. Bunların hepsi doğrudur. Ey Ensar topluluğu.' Ben sizlerin Müslümanlığınızdaki samimiyeti bildiğim için, samimiyet ve ihlasımza güve­nerek yeni Müslüman olanların kalplerim kazanmak için ganimetten onlara daha fazla pay verdim. Ancak siz birkaç parça dünyalık için bana yakışmayacak sözler söylediniz- Ey Ensar topluluğu! insanlar buradan deve ve davar sürüleriyle evlerine giderken, sizler Allah'ın resulüyle evlerinize dönmek istemez misiniz? Allah'a yemin ederim "ki sizin -payınıza düşen onların payına düşenden daha büyük ve daha hayırlı­dır, insanlar başka başka vadilere, dağlara gitseler, vallahi ben Ensar'ın vadisini, da­ğını tercih ederim. Ensar beden üzerine giyilen bir iç fanilası, diğer insanlar ise onun üzerine giyilen bir elbisedir. Sizler benden sonra diğer insanların kavuştukları malla­ra kavuşacaksınız. Sizler bunlara sabredin. Sizler havuz başında benimle birlikte ola­caksınız. Ey Allahım! Ensar'a, Ensar'ın evlatlarına, Ensar'ın evlatlarının evlatlarına rahmet et. [69] Resulüllah sözlerini bitirdiği zaman Ensar'dan herkesin ağladığı, göz­yaşlarının sakallarından süzüldüğü görüldü. Yaptıkları yanlışlığı fark etmişlerdi. Üzüntülerinden ne yapacaklarını, ne diyeceklerini bilemez haldeydiler. Hep bir ağızdan 'Nasip ve pay bakımından Allah ve Resulüne razıyız' diyor, başka bir şey demiyorlardı.

Huneyn'de esir edilen insan sayısı altı bin civarındaydı. Resulüllah esirlerin gölgeliklerde tutulmalarını ve karınlarının doyurulup, temiz giysiler giydirilmele­rini istedi. Fakat yanlarında temiz giysi yoktu. Bunun üzerine Büsr b. Süfyan Mek­ke'ye giysi getirmeye gönderildi. Cirane'de konaklarken Hevazin topluluğunun bazı yaşlı temsilcileri Müslüman olmuş halde gelerek esirlerin affını istediler. Re­sulüllah kendi adına ve Abdülmuttalib oğulları adına esirleri serbest bıraktığını, ancak bu konuda Müslümanların da onayının alınması gerektiği bildirdi. Resulül-lah'm esirleri serbest bırakma niyetinde olduğunu duyan Müslümanlar da kendi paylarına düşen esirleri serbest bırakmaya karar verdiler. Çoğunluğu çocuk ve ka­dın olan esirler serbest bırakıldılar. Resulüllah, Hevazin heyetine, komutan Malik b. Avfın nerede olduğunu sordu. Taifte olduğunu söylediler. Resulüllah, eğer Malik gelirse kendisine dokunulmayacağını, eş ve çocuklarım kendisine vereceği­ni bildirdi. Haberi alan Malik, Resulüllah'm sözünde duran birisi olduğunu bildi­ği için korkmadan ve çekinmeden Cirane'ye geldi. Resulüllah dediğini yaptı ve Malik'e eş ve çocuklarını geri verdi, ayrıca birçok bağışlarda bulundu. Gördüğü güzel davranışlardan etkilenen Malik, Müslümanlara katıldı. Resulüllah da Malik'i bölgenin lideri olarak tayin etti. Malik, o günden sonra Sakifleri sürekli kontrol ve baskı altında tuttu. Sakillerin ve hayvanlarının şehirden çıkmasına müsaade etme­di. Sakifler için sıkıntılı günler başladı. Resulüllah'm kaldırdığı kuşatma Malik nedeniyle devam etti.

Resulüllah umreye niyetlendiği için ihrama girerek Mekke'ye hareket etti. Tel-biye getirerek gece vakti Mekke'ye girdi. Kabe'yi tavaf etti. Henüz yirmi yaşların­da bir genç olan Attab b. Esed'i daha önce Mekke valisi olarak atamıştı. Bu geçici bir atama gibi görünüyordu. Bu atamanın geçici olmadığım, Attab'm Mekke vali­liğinin devam ettiğini bildirdi. Huneyn'e giderken yaptığı gibi, islamî konularda kendisine danışılması için de Muaz b. Cebel'i Mekke'de bıraktı ve ordusunu alıp Medine'ye dönmek için yola çıktı. Ensar'a dediği gibi malları başkalarına, kendi­sini ise Ensar'a bağışladı.


[65] Vakıdî, Meğazi, 111/925; Rudanî, Cem'uI-Fevâid, IV/276.

[66] Vakıdî, Meğazi, 111/922; İbn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 11/158, 159.

[67] İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, IV/131; Vakıdî, Meğazi, 111/937; İbn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 11/159.

[68] Belâzüri, Ensâbü'l Eşraf, 1/95.

[69] Ahmed, Müsned, 111/76; İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, IV/142;. Vakıdî, Meğazi, III/958.