๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 16 Temmuz 2011, 15:07:36



Konu Başlığı: Şirk Cephesinin İttifakı
Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Temmuz 2011, 15:07:36
Şirk Cephesinin İttifakı


islâm'ın kavgası, her türlü yanlış inanç ve hayat tarzıyladır. isimleri ne olursa ol­sun, zanna dayanan ve bu nedenle yanlış inançlara sahip bulunan bütün inançlar ve hayat tarzları (dinler) islâm'ın muhalifleridir. İslâm, insanlık katma vahyolun-duğu coğrafya gereği önce ilkel putperestlikle karşı karşıya geldi. Putperestliğin saçma sapan inançlarına, tutum ve davranışlarına muhatap olup, insanları tüm bu yanlışlardan kurtarmanın mücadelesini verdi. Mekke'nin fethi Arap yarımadasın­daki putperestliğin bütün gücünü kırdı. Resulüllah'm fetih günü Kabe'ye doğru ilerlerken okuduğu ayette ifade olunduğu üzere, Mekke'nin fethi ile hakkın kar­şısında bâtılın putperest cephesi yok oldu; hezimete uğradı. Medine'de karşılaşı­lan Yahudilerin askerî, siyasî, toplumsal gücü ise hicretin ilk birkaç yılın içerisin­de sona erdirildi. Yahudilerin bir daha Müslümanların karşısına askerî bir güç, ra­kip olarak çıkma ihtimalleri kalmadı. Ama Hıristiyanlık söz konusu olunca du­rum farklıydı. Her iki taraf da egemenlik yolunda birbirleriyle sadece Mûte'de şılaşmışlardı. Aralarında birbirlerini askerî, siyasî, ekonomik açından daha ayrın­tılı tanıma imkânı sağlayacak ilişkiler gerçekleşmemişti. Mûte'de karşılaşılan gün­lerde Bizans yönetimi için islam çölde doğmuş bir din, Müslümanlar ise bedevi çöl insanlarından ibaretti. Bizans için ne İslâm ve ne de Müslümanlar önemsene­cek bir şey değildi. Ancak kısa süre içerisinde İslâm'ın ve Müslümanların düşü­nüldüğü gibi olmadığı anlaşıldı. İslâm yakın zamanda Bizans iktidarının inanç ve düşünce temellerini ciddi anlamda meşgul edecek ve zorlayacak bir din, Müslü­manlar da gittikçe güçlenen bir düşman topluluğu olarak görülmeye başlandı. Bu düşünce değişikliğinde ise özellikle iki farklı kesimin önemli katkısı oldu. Eğer onlar olmasalardı Bizans yönetimi bir süre daha islâm ve Müslüman tehlikesinden haberdar olmayacaktı. Söz konusu iki kesimden birisi Arap yarımadasının kuze­yinde, Suriye bölgesinde yaşayan Araplardı. Çoğunluğu putperest olan ve Bizans'a bağlı valiler tarafından yönetilen bu insanlar, diğer Arap topluluklarının Müslü­manlar karşısında ya kaçmak ya da İslâm davetini kabul etmek zorunda kaldıkla­rını görünce, sıranın kendilerine geldiğini anlamakta zorlanmadılar. Müslüman­lara karşı sığınabilecekleri bir güç vardı; o da Bizans idaresiydi. Bu nedenle bölge­deki Bizans idarecilerini Müslümanlar aleyhine kışkırtmaya ve islâm tehlikesin­den bahsetmeye başladılar. Onların bu çabaları bölgedeki Bizans idarecilerinin dikkatini yarımadaya, Hicaz bölgesine çekti.

Bizans yönetiminin Müslüman dalgası karşısında direnme ve tehlikeyi bertaraf etme çabasına katkı sağlayan ikinci kesim ise Yahudilerdi. Yahudilerin nüfus ola­rak yoğun bulundukları Arap yarımadasında bile Müslümanlara karşı koyabilecek güçleri yoktu. Zaten başta Hayber olmak üzere birçok şehirleri ve köyleri Müslü­manların eline geçmişti. Bu durumda Bizans'ın Hıristiyan idarecilerini kurtuluş kapısı olarak gördüler. Söz konusu yöneticilerin dikkatlerini Müslümanlara çek­tiler, islâm'ın egemenliğinin hem kendi dinlerini ve hem de Hıristiyanlığı tehlike­ye sokacağını anlatıp, bir an önce tedbir alınması konusunda Bizans'ın idarecile­rini uyardılar.