Konu Başlığı: Savaş Hukuku Gönderen: Ekvan üzerinde 27 Temmuz 2011, 15:49:44 Savaş Hukuku Savaşa izin verilmesiyle birlikte, Resulüllah risâlet sürecinin bu yeni aşamasına uygun olarak hemen gerekli hazırlıkları yapmaya ve sürdürülecek askeri faaliyetlerin altyapısını düzenlemeye başladı. Ancak şu var ki, savaşma izni, sırf intikam duygularını karşılamak için verilmemişti. Savaş istenmeyen bir şeydi ve şartların zorunlu kıldığı bir aşamayı temsil ediyordu. Müslümanlar müşriklerle savaşabilirlerdi, ama bu istedikleri gibi davranabilirler anlamına gelmiyordu, izin verilen savaşın Şartlan ise bir başka ayetle açıklandı: 'Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın; fakat haksizlere saldırmayın, çünkü Allah saldırganları sevmez.[144] Kur'an, esasen savaşı olumlu bulmuyordu. Savaşın olmadığı bir dünya istiyordu. Ama bu isteğin gerçekleşmesi aynı zamanda kâfirlerin/müşriklerin de savaşan uzak durmalarıyla ilgiliydi. Allah'ın hükümlerini kabul etmeyen ve dolayısıy-a savaŞ yasaklansa bile bu yasağa uymayan müşriklerin Müslümanlarla savaştıkları bir ortamda savaşın yasaklanamayacağı, böyle bir yasağın müşriklerin isteklerine uygun bir süreci oluşturacağı ve Müslümanları yok oluşa sürükleyeceği açıktır. Düşününüz ki düşman en öldürücü silahlarla kapınıza dayanmış, öldürmeye ve yok etmeye hazır bekliyor ve siz savaşma yasağı nedeniyle hiçbir şey yapamıyorsunuz. Elbette ki bunun kabul edilebilir tarafı yoktur. O halde yapılması gereken şey savaşmaya izin vermek, ama savaşı her türlü vahşetin sergilendiği bir ortam ve durum olmaktan çıkarmak için kuralları bulunan bir duruma dönüştürmektir. İslâm da bunu yaptı. Savaşı bir düzene koymanın, kuralları olan bir olguya dönüştürmenin çabasını yürüttü. Savaşı vahşetin en asgariye indirildiği bir durum haline getirmeye çalıştı. Resulüllafrm savaşa gönderdiği birliklere, ordu komutanlarına emir ve tavsiyeleri, savaşa çekidüzen vermenin, savaşmayı insanî değerler açısından kurallı hale getirmenin çabasını açıkça gözler önüne sermiştir. Bir harekât sırasındaki şu tavsiyesi bunun örneklerinden sadece birisini teşkil etmektedir: 'Allah adıyla, Allah'ı tanımayanlara karşı Allah yolunda savaşa çıkın. Savaşın, ancak aşırı gitmeyin. Verdiğiniz sözlere, yaptığınız anlaşmalara uyun. Ahde vefasızlıktan kaçının. Külah, burun kesmek gibi işkenceler yapmayın. Çocuklara, İhtiyarla-m, kadınlara ilişmeyin; onlara bir zarar vermeyin.[145] O'nun bu tavsiyelerinin Kur'an'daki karşılığı olan ayetlerden birisi -yukarıda geçtiği üzere şöyledir: 'Sikinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşın gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.[146] İslâm, savaşın Allah için olmasını, savaşın meşruiyet şartı olarak ifade etmiştir. Bu çok önemli bir şarttır. Çünkü Allah için olan bir şey, Allah'ın bildirdiklerine, Allah'ın isteğine muhalif olamaz. Eğer muhalif olursa, bu durumda o şey Allah için olmaz ve meşruiyetini kaybeder. Bu nedenle, savaşın kendisinin, gelişim aşamalarının ve sonuçlanış biçiminin meşru olabilmesi, bütün aşamalarıyla Allah'ın istek ve emirlerine göre şekillenmesini zorunlu kılar. Allah'ın istek ve emirleri ise vahşet, kan, öldürme, yaralama değil; mümkün olduğu kadar en az zararla, en az acıyla bu istenmeyen durumu sonuca ulaştırmaktır. Ayrıca, İslâm'daki izin verilen savaş, herhangi bir menfaat için; mal elde etmek, şan şeref elde etmek için değil; dünyada hak ve hukukun, iyilik ve güzelliğin, doğruluk ve dürüstlüğün muhaliflerini zorbalıklarından, kötülüklerinden, zalimliklerinden alıkoymak için yapılır. Hakkın adaletin yolunu tıkamışları o yoldan kaldırmak, hakkı ve hukuku hakim kılmak için yapılır.[147] Bu nedenledir ki 'Allah için' diye tanımlanan ve bu şekline müsaade edilen savaşın dışındaki her türlü savaş yasaklanmış; meşru görülmeyen savaşlara yol açan her türlü istek, tavır, niyet ve girişim aşağılanıp, reddedilmiştir. Bu konuda Resulüllah'ın açıklama, tavsiye ve emirleri pek çoktur. Şunlar konunun bazı örnekleri olarak önemlidirler: Abdullah b. Amr 'Ey Allah'ın Resulü.' Bana savaş hakkında bilgi vef dediği zaman, Resulüllah'ın sözleri şöyle olmuştu: '£y Abdullah! Eğer sen Allah'ın rızasını umarak ve güçlüklere, katlanarak savaşırsan, Allah seni kıyamet günü o hâl üzere diriltir. Eğer sen gösteriş ve övünme için savaşırsan, Allah da seni kıyamet günü o hâl üzere diriltir. Kısacası, sen, ne hâl üzere öldürür veya öldürülürsen, Allah da seni o hâl üzere diriltir.[148] Bir defasında da Şan ve övünmek için; gösteriş yapıp meşhur olmak için savaşan kimse için ne dersinT diye sorulduğunda şu cevabı vermişti: 'Kim Allah'ın kelimesi (Keüme-i Tevhid: Tevhidin hakimiyeti) için savaşırsa işte onun ki Allah yolundadır. [149] Müslümanlardan birisinin 'Ey Allah'ın Resulü! Allah yolunda savaşmak ve aynı zamanda dünya mallarından bir şeyler elde etmek isteyen bir kimse hakkında ne dersin?' sorusu karşısındaki açıklaması ise şöyle olmuştu:-'O hişinin karşılığım göreceği bir sevabı yoktuf. Orada ki Müslümanlar bu cevap karşısında şaşırırlar, çünkü anlattıkları kişinin aynı zamanda Allah için savaşıyor olmasını dikkate alarak sorularını tekrar yöneltirler, cevap yine aynıdır: 'O kişinin karşılığını göreceği bir sevabı yoktur'. Müslümanlar soru belki yanlış anlaşıldı düşüncesi ile tekrar sordukları zaman, yine aynı cevapla karşılaşırlar: 'O hişinin karşılığını göreceği bir sevabı yoktur. [150] Müslim b. Haris'in anlattıkları da konu dahilinde önemlidir: 'Resulüllah, bizi askerî birlik olarak bir yere göndermişti. Tam saldırıya geçeceğimiz sırada, ben at üzerinde bulunduğum için arkadaşlarımdan ileriye geçtim. Kadınlar ve çocuklar feryatlar içerisinde karşıma çıktılar. Onlara 'Kurtulmak istiyor muşunu^?' diye sordum; 'Evet' dediler; 'Öyle ise 'Sehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur ve yine şehadet ederim ki Mu-hammed Allah'ın kulu ve resulüdür' deyin' dedim. Dediğimi yaptılar. Bunun üzerine birlikteki arkadaşlardan hiç kimse onlara bir şey yapmadı. Medine'ye döndük ve olanları Resulüllah'a anlattık. Resulüllah duyduklarına çok sevindi. 'Bu güzel davranışınızdan dolayı sizden her birinize pek çok sevap yazıldı' dedi. [151] [144] Bakara, 2:190 [145] Müslim, Cihad 3; Malik, Uuvatta 1/298 [146] Bakara, 2:190 [147] Fitne tamamen yok edilinceye ve din (kulluk) de yalnız Allah için oluncaya kadar onlarla savaşın. Şayet vazgeçerlerse zalimlerden başkasına düşmanlık ve saidın yoktur.' (Bakara, 2:193) İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise tâğut (bâtıl davalar ve şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın; şüphe yok ki şeytanın kurduğu düzen zayıftır.' (Nisa, 4:76) 'Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah'ın oluncaya kadar onlarla savaşın! (tnka-ra) son verirlerse şüphesiz ki Allah onların yaptıklarını çok iyi görür.' (Enfâl, 8:39) [148] Koksal, İslâm Tarihi-Medine Devri, 1/308. [149] Buharı, Cihad ve Siyer 15, Tevhid 28; Müslim, İmâra 149; Ebû Dâvud, Cihad 24; Nesaî, Cihad 21. [150] Nesaî, Cihad 24 [151] Ebû Davud, Edeb, 110; Rudanî, Cem'ul-Fevâid, IV/253, 254. |