๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 27 Temmuz 2011, 15:54:45



Konu Başlığı: Savaş
Gönderen: Ekvan üzerinde 27 Temmuz 2011, 15:54:45
Savaş


Kendileriyle savaşılanlara (mü'minlere), zulme uğramış olmaları nedeniyle (savaşma) izni verildi. Şüphe yok ki Allah, onlara yardım etmeye kadirdir. Onlar, başka değil, sırf 'Rabbimiz Allah'tı»-' dedikleri için haksız yere yurtla­rından çıkarıldılar. [129]

Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın; fakat haksız yere saldırmayın, çünkü Allah saldırganları sevmez. [130]

Mekke döneminde, risâletin ilk yıllarında, müşrik liderlerin tepkileri nedeniyle namazlarını gözden uzak yerlerde, dağlarda veya vadilerde kılan Müslümanlardan bir grup, müşrikler tarafından fark edildiler: Müşrikler, Müslümanlarla ve ibadetleriyle alay edip, namaza engel olmak istediler. Sözlü sataşmaları takiben çıkan itişme ve kakışmalar sırasında Sâ'd b. Ebî Vakkas eline geçirdiği bir deve kemiğiy­le müşriklerden birisinin kafasına vurup, yaralanmasına neden oldu. Böylelikle ri-sâlet sürecinde Müslümanlarla müşrikler arasında ilk fiili çatışma gerçekleşmiş ve tevhid-küfür mücadelesinin ilk kanı da akmış oldu. Ancak bu istisna ve özel bir durumdu. Kur'an, Mekke dönemi boyunca müşriklerle fiilî çatışmaya hiçbir şekil­de izin vermedi. Hatta, ağır işkencelere uğradıkları yıllarda müşriklere karşı fiilî tepkide bulunmak, gerekirse savaşmak için izin isteyen müminlere Resulüllah'm vahiyden hareketle cevabı hep sabır oldu. Abdurrahman b. Avf ve beraberindeki diğer bazı müminlerin savaşma isteğine verdiği cevap bunun örneklerinden biri­siydi. Abdurrahman b. Avf, müşriklerin müminleri aşağıladığı, sataştığı, baskı ve işkencelere uğrattığı bir zamanda bazı arkadaşlarıyla Resûlüllah'a gelerek; 'Ey Al­lah'ın Resulü.' Biz müşrikken izzetli ve saygı gören kimselerdik. Mümin olduktan son­ra zelil duruma düştük. Müsaade et karşılık verelim. İzzetimizi koruyalım' dediler. unlar, bu sözleriyle ve istekleriyle ölümüne bir savaşa hazır olduklarını, ölümden korkmadıklarını ifade etmişler, savaşmayı arzuladıklarım dile getirmişlerdi. Ancak henüz savaşa izin verilmediği için Resûlüllah'ın cevabı; 'Ben afla emrolundum. Vuruşmaya kalkmayın [131] olmuştu.

Risâlet sürecinin her aşamasında sevk ve idareyi elinde tutan ilâhî irade, müş­riklerin fiilî müdahalelerine Müslümanların karşılık vermelerine müsaade etmedi­ği için, Müslümanlar hicreti takip eden aylarda da fiilî çatışma olabilecek herhan­gi bir girişimde bulunmadılar. Her türlü zorluğa, tehdide, işkenceye sabırla karşı koydular; hiçbir şekilde itidallerini terk etmediler.

Mekke döneminde müşriklerle fiilî çatışmaya izin verilmemesinin nedenini anlamak çok zor değildir. Eğer fiilî çatışmaya izin verilseydi, bunun Müslümanla­rın aleyhine olacağı kesindi. Zira Müslümanlar sayı olarak azdılar. Çoğunun savaş tecrübesi yoktu. Müşriklerle fiilî bir çatışma sırasında toptan katledilmeleri kuv­vetle muhtemeldi. Şurası da kesindir ki, Mekke eşrafı, fiilî bir başkaldırıyı Müslü­manları toptan imha etmelerini meşrulaştıran bir gerekçe olarak kullanmaktan ge­ri durmazlardı. Bu ve daha başka nedenlerden dolayı Mekke dönemi pasif direniş diyebileceğimiz bir hareket yöntemi ile geçirildi, müşriklerle ilişkiler bu bağlam­da oluşturulup geliştirildi. Ancak, Medine'ye hicret edilince, Müslümanlar açısın­dan şartlar büyük oranda değişti. Müslümanlar sayısal olarak çoğaldıkları gibi, kendi kontrollerindeki bir yerleşim biriminde her türlü askeri organizasyonu sür­dürebilme imkânına da sahip oldular. Üstelik, iman-şirk cephesi artık toplumsal ve coğrafi olarak da birbirlerinden tamamen ayrışmıştı. Öncelikli düşman kitle olan müşrikler Mekke'de, Müslümanlar Medine'deydi. Bu durum, yıllarca müşrik­lerin her türlü olumsuz davranışlarına, baskı ve işkencelerine pasif direnişle kar­şı koymuş Müslümanların bilhassa Mekke müşrikleriyle savaşmayı arzulamaları­na neden oldu. Zira, kalpleri Mekke eşrafına karşı kinle doluydu. Verilecek bir sa­vaş iznini büyük bir arzuyla bekliyorlar, yıllardır çektikleri sıkıntıların, zorlukla­rın, mağduru oldukları işkencelerin, yurtlarından çıkarılmalarının intikamını al­mak istiyorlardı. Ancak bir türlü müşriklere fiilî müdahalede bulunmalarına izin verilmiyordu. Bu ise evlerinden ayrılmış, eşlerim ve çocuklarını Mekke'de bırak­mış, neredeyse bütün mal varlıklarını terk ederek hicret ettikleri için yoksullaş-mış muhacirler için dayanılması zor bir durumdu. Sabırları zorlanıyor, bir an ön­ce savaşmalarına izin verilmesini arzuluyorlardı. Savaşarak mağduru oldukları zorbalıkların intikamını almak, korkmadıklarını göstermek, kozlarını paylaşmak istiyorlardı. Fakat istedikleri izin bir türlü verilmiyordu. Bu şekilde aylar geçme­ye başladı. Savaşa izin verilmesinin büyük bir özlemle beklendiği günlerde, konu­su savaş olan bir grup ayet vahyoldu. Müslümanlar yeni ayetleri duyunca şaşırdı­lar. Konusunu savaşın oluşturduğu bu ayetlerde savaşa izin verilmiyordu. Belki sonraki günlerde izin verilecekti; ancak bu henüz gündemde değildi. Ayetlerle önemli bir hatırlatmada bulunuluyor, savaş konusundaki istek ve arzuların geti­receği sorumluluğun iyice düşünülmesi isteniyordu.


[129] Hac sûresi, 22:39

[130] Bakara sûresi, 2:190

[131] Taberî, Câmiu'l-Beyân fi Tejsîri'l-Kur'ân, V/234; Cassâs, Ahkâmü'l-Kıır'an, 1/257; Kettânî, Et-Terâtîbu'l İdâriyye; 11/145.