Konu Başlığı: Savaş Gönderen: Ekvan üzerinde 26 Temmuz 2011, 11:51:13 Savaş Her iki taraf da gerekli hazırlıkları tamamlayıp, birbirlerinin karşısında savaş düzeni aldılar. Ebû Süfyan, hem sayı olarak ve hem de donanım olarak İslâm ordusundan çok güçlü olduklarını görüp duruyordu. Ancak buna rağmen islâm ordusunun gücünü daha da azaltmak için öne çıktı ve Medineli Müslümanlara seslendi: Yesrib I iler! Bizim sizlerle bir hesabımız yok. Bu bizimle yanınıza gelmiş olan akabalarımız arasında bir savaştır. Bizleri akrabalarımızla baş başa bırakın. Eğer aralan çekilirseniz, size dokunmaz, işimizi bitirdikten sonra çeker gideriz.[242] Fakat bu vunu işe yaramadı. Medineli Müslümanların sert tepkisiyle karşılaştı. Medineli Müslümanlar, Ebû Süfyan'm teklifini bağırarak veya taş atarak reddettiler. Savaş başlamadan önce Ebû Amir el-Easık da islâm ordusunu parçalamak amacıyla bir girişimde bulundu. Eskiden 'Rahib' diye anılan ancak Resûlüllah'm "Fasih" diye isimlendirmesiyle bu isimle anılmaya başlanan Ebû Amir, İslâm öncesinde Evs'in eşrafındandı. Hicret gerçekleşip de Müslümanlar Medine'ye gelince Müslümanların karşısına geçmiş ve İslâm'a düşman olmuştu. Medine'de barına-mayacağmı anlayınca da Mekke'ye gitmişti. Mekke'de kaldığı süre içerisinde Mekke müşrikleriyle omuz omuza verip İslâm düşmanlığını onlarla birlikte yürütmüştü. Uhud'a da Mekke ordusuyla birlikte gelmişti. Evslilerin kendisine hâlâ sevgi ve saygı duyduklarını, bu nedenle savaş başlamadan kendisinin Mekke ordusunda olduğunun bilinmesinin Evslileri Mekke ordusunun safına çekeceğini düşünüyordu. Bu düşünceler içerisinde savaş başlamadan Öne çıkarak Evslilere seslendi. Kendisinin Mekke ordusunda yer aldığını gösterip, eski arkadaşlarının kendi safına geçmelerini istedi. Ancak Evsli Müslümanlar sert tepki verdiler; Ey Easıkl Allah senin gözünü kör etsin' diyerek onu aşağıladılar. Bu duruma şaşıran Ebû Amir, 'Benden sonra kavmim büyük kötülüğe uğramiş [243] diyerek geri çekilip, Mekke ordusunun saflarına karıştı. Savaş, Arap geleneğinde olduğu gibi, meydana çıkan bir kişinin kendisine rakip istemesiyle başladı. Kureyş'in sancaktarlığını yapan Ebû Talha'nın meydana çıkıp Müslümanlardan kendisine rakip istemesi üzerine Ali çıktı ve kısa sürede Ebû Talha'nın işini bitirdi. Kureyş'in sancağını bir başkası alıp meydana çıktı. O da öldürüldü. Sancağı bir başkası alıp meydana çıktı, fakat o da öldürüldü. Bu durum peş peşe yedi kez tekrarlandı ve müşriklerden savaşmak için öne çıkan herkes Müslümanlar tarafından öldürüldü. Ali, Hamza, Sâ'd b. Ebî Vakkas, Asım b. Sabit gibi yiğitler kendilerine rakip isteyen her müşriki hiç zorlanmadan öldürdüler. Her müşrik sancaktarın öldürülmesi Müslümanlar safında 'Allah'u Ehbef bağ-rıltılarıyla karşılığını bulurken, müşrik ordusu şoka girdi. Müşriklerden hiç kimse sancağa yaklaşamaz, sancağı yerden alıp kaldıramaz oldu. Ancak şirk ordusunun bir kısmını teşkil eden Ehabişlerden Amra isminde bir kadmm sancağı almasıyla, müşrik erkekler Amra'nm yaptığını gururlarına yediremeyip, kölelerinden birisine itekleyip öne çıkararak sancağı almasını sağladılar. Müslüman şair Hassan b. Sabit müşriklerin savaşın başındaki bu yenilgilerinden, daha sonraları, bir hiciv konusu olarak bahsedecek ve 'Hârîsilerin kızı orada olmasaydı, siz köleler gibi çarşıda satılığa çıkarılırdınız' diyecektir. Savaşın bu ilk anlarında, aynen Bedir'de olduğu gibi, gücüne çok güvenen Abdurrahman b. Ebû Bekir bireysel bir kahraman-hk gösterisi yaparak meydana çıktı. Gidişatı değiştirmek arzusundaydı. Kendisine rakip istedi. O zamana kadar Resûlüllah'm yanında müşrik sancaktarların öldürülmesini seyretmekle yetinen Ebû Bekir yerinden fırladı, fakat Resûlüllah kolundan yakalayıp, aynen Bedir'de olduğu gibi, 'Sen bize lazımsın. Kılıcım kınına sok diyerek Ebû Bekir'in oğluna karşı çıkmasını önledi. Abdurrahman, sonraki yıllarda, Müslüman olduğu zaman 'Eğer sen çıkmış olsaydın sana karşı savaşmaz geri çekilirdim' dediğinde, Ebû Bekir 'Vallahi karşına çıkıp seninle çarpışmayı arzulamıştım [244] cevabını vererek iman-küfür ayrılığının akrabalık bağından daha önemli olduğunu ifade etmiştir. Meydanda teke tek çarpışmaların gerçekleştiği sırada Halid b. Velid komutasındaki süvari birliği birkaç kez Ayneyn tepesinin çevresini dolaşarak Müslümanların arkasına sarkmaya kalkıştı. Fakat tepedeki okçuların ok yağmuru altında geri çekilmek zorunda kaldılar. Uygun bir fırsat için beklemeye başladılar. Bireysel çarpışmaları takiben savaş başladı. İki taraf birbirine girdi. Daha ilk anda peş peşe sancaktarlarını kaybetmiş olmaları müşrik ordusunda moral çöküntüsüne yol açmış, genel bir korku oluşmuştu. 'Bedir ikinci kez mi yaşanacak?' sorusu zihinlere saplanıp kalmıştı. Bedir'de de güçlüydüler, ama kaybetmişlerdi. Fakat bu sefer Bedir'e göre önemli bir avantaja sahip olduklarını düşünüyorlardı. Bu, intikam ateşiyle yanıyor olmalarıydı. Biliyorlardı ki, intikam ateşi sahip olunan gücü kat kat artıran bir duygudur. Savaşın ilk anından itibaren çatışmaların en yoğun ve kızgın noktalan belli oldu. Hamza, Ali, Zübeyr b. Avvam, Mikdad b. Esved, Ebû Dücane, Sâ'd b. Ebî Vak-kas gibi yiğitler müşrik ordusuna fırtına gibi daldılar. Her biri etraflarındaki müşrik topluluğu darmadağın ederek ilerliyordu. Hamza iki elinde iki kılıç; 'Ben Allah'ın aslanıyım, ben Resulûllah'ın aslanıyım' diye savaşırken, her kılıç darbesi müşriklerden birisinin feryadıyla noktalanıyordu. 'Kılıcımın hakkını kim verecek?'diye soran ve 'kılıcın hakkını' 'Eğilip bükülünceye kadar düşmanla savaşmak' olarak açıklayan Resûlüllah'm kılıcını 'Ey Allah'ın Resulü o kılıcın hakkım ben vereceğim [245] diyerek alan Ebû Dücane de elindeki kılıcın 'hakkını verecek' şekilde müşrik saflarının birisinden diğerine koşuşturup, müşrikleri darmadağın ediyordu. Diğerlerinin de bu yiğitlerden geri kalır tarafları yoktu. Zübeyr b. Avvam bir yanda Mikdad b. Esved bir başka yanda müşrik süvarilerine doğru hücum ediyorlardı. Ali ise müşrik ordusunun arasında fırtına gibi esmekteydi. Herkesin birbirine girip, savaşın yoğun şekilde devam ettiği sırada bir grup Müslüman Ebû Süfyan'ı ele geçirme arzusuyla müşrik komuta merkezini gözlüyordu. Önceki gün evlendiği için Resûlüllah'm izniyle evinde kalıp orduya katılmamış, fakat sabah erkenden yola çıkıp savaşa katılmaya karar vermiş olan Hanzala b. Ebî Amr da Ebû Süfyan'ı gözleyenlerin arasındaydı. Onlar, müşrik lideri ele geçirerek sonucu çabuk alman ve kanın az aktığı bir savaşa vesile olmak arzusun-daydılar. Hanzala kısa sürede beklediği fırsatı yakaladı ve Ebû Sûfyan'm karşısına Hikildi. Olanca gücüyle saldırıp, atının üzerinde savaşan Ebû Süfyan'ı yere serdi. Ebû Süfyan için son belliydi artık. Ölüm hemen yanı başındaydı. Son bir gayretle bağırmaya başladı; 'Kureyşliler! Ben Ebû Süfyan'ım. Beni öldürecekler. Yardım edin; kurtarın beni. Yeni başlamış olan savaşın sonu çok çabuk belli olmuş, müşrik saflar darmadağın bir hâlde herkes kendi canının derdine düşüp kaçışmaya başlamıştı Askerlerini cesaretlendirmek için orduya katılan kadınlar da eteklerini yukarı toplayarak kaçıyorlar, bir yandan da kaçan askerlere 'Kaçmayın, geri dönün, Be-dir'in intikamını almaktan vaz mı geçtiniz?' diye bağırıyorlardı. O kargaşa içinde Ebû Sûfyan'm bagnltısmı bir kişi duydu. Şeddad b. Esved, Ebû Süfyan'ı öldürmek üzere olan Hanzala'yı fark etti ve haince arkadan attığı mızrakla Hanzala'yı yere yıktı. Ebû Süfyan can havli ile yerden kalkıp arkasına bakmadan kaçarken; Şeddad, Hanzala'ya ikinci darbesini indirdi. Böylelikle Müslümanlar Uhud'daki ilk şehitlerini verdiler. Resulûllah'ın haber verdiğine göre melekler tarafından yıkanan şehit Hanzala, savaş alanından ahiretin esenliğine yükselen ilk Müslüman oldu. Eşinden başka kimsenin bilmediği bir durumu, Resûlüllah; 'Meleklerin yerle gök arasında, gümüş bir kap içerisinde Hanzala'yı yağmur suyu ile yıkadıklarını gördüm [246] diyerek açıkladı. Çünkü O, gerdek gecesinin sabahı abdest alamadan yola çıkıp orduya katılmıştı. Uhud'dan sonra da Evslilerin gurur kaynağı oldu. Evsliler, her zaman, 'Meleklerin yıkadığı Hanzala'mn yakınları' olmakla övündüler. Zafer kısa sürede Müslümanların oldu. Müşrikler hezimete uğradılar. Arkalarında birçok ölü ve yaralı bırakarak kaçmaya başladılar. Bedir ikinci kez yaşanıyordu, Bedir'in gülenleri tekrar gülmek; Bedir'in kahrolanları tekrar kahrolmak üzereydi. Müşrikler öylesine bir kaçışla savaş alanını terk ediyorlardı ki, müşrikler Abdullah b. Ebî Umeyye arkasına bakmadan kaçıp, ölmekten veya ağır yaralanmaktan kurtulan bütün dindaşlarının da arkasından geldiğini zannederek Taife kadar gitti. Taife gidince de Mekke ordusunun yenilip, perişan olduğu haberini verdi. [242] Taberî, Tarihu'r-Rusül ve'l-Mülûk, 111/16; İbnü'l Esir, d-Kâmil fi't-Târih, 11/72. [243] Ibn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 11/40; Vakıdî, Meğazi, 1/174. [244] Hakim, Müstedrek, 111/475 [245] Taberî, Tarihu'r-Rusül ve'l-Mülûk, 111/15; Hakim, Müstedrek, III/230; Ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, IV/17. [246] Vakıdî, Meğazi, 1/213; Belâzürî, Ensâbü'l Eşraf 1/230. |