Konu Başlığı: Raci Katliamı Gönderen: Ekvan üzerinde 26 Temmuz 2011, 11:41:41 Raci Katliamı Süfyan b. Halid'in öldürülmesiyle neye uğradıklarını şaşıran ve Müslümanlara yönelik kinleri bir kat daha artan Lihyan kabilesinin mensupları, liderlerinin intikamını almak için haince bir girişimde bulunmaya karar verdiler. Lihyandan bazı kimseler Adal ve Kare kabilelerine giderek, birlikte bir oyun planladılar. Planlanan oyun gereği Adal ve Kare kabileleri Resulüllah'tan kendilerine İslâm'ı öğretecek kişiler isteyeceklerdi. Muhtemeldir ki, Lihyanlar, kendilerinin böylesi bir istekte bulunmalarının Resulüllah'ı kuşkulandıracağını düşünmüşler, Resulüllah'ı kuşkulandırmamak için Adal ve Kare kabilelerinden bazı yandaşlarının yardımına başvurmayı daha uygun bulmuşlardı. Oyun planlandığı gibi yürütüldü ve Adal ve Kâre'den bazı kimseler Medine'ye giderek, Resulüllah'tan islâm'ı öğretecek bazı kimseleri kendileriyle göndermesini rica ettiler. Bu tür istekleri önceden beri geri çevirmeyen Resulüllah, ilk anda biraz tereddüt etti. Müşrik Arapların iyice şımardığı bir dönemde bazı Müslümanları Medine'den uzak yerlere göndermenin riskli olacağım düşündü. Ancak sonunda, Adal ve Kare kabileleri adına konuşanların ısrarlı isteklerini kabul etti. Altı [292] Müslümam islâm'ı öğretmeleri için bu iki kabileye gönderdi. Mersed b. Ebî Mersed, Halid b. Bükeyr, Âsim b. Sabit, Hubeyb b. Adî, Zeyd b. Desinne ve Abdullah b. Tarık'tan oluşan altı kişilik irşat heyeti Raci bölgesine gelince, dinlenmek için konakladılar. Dinlenirlerken, sayılar yüzü aşkın adam tarafından kuşatıldıklarını ve bir oyuna getirildiklerini fark ettiler. Teslim ol çağrılarım kabul etmediler. Çıkan çatışmada Müslümanların üçü şehit ol du, diğer üçü ise esir düştü. Lihyanlarm ihanetleri İle irşat heyetini teşkil eden Müslümanların inançlarmdaki samimiyetleri ve şehadeti tercih etmeleri vahyolunan bir grup ayetin konusu oldu. Allah, hain Lihyanlarm kötülükleri ile Müslümanların imanlarına ve şehadetlerine şahitlik etti: 'İnsanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşuna gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır. O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez. Böylesine 'Allah'tan kork!' denilince benlik ve gurur kendisini günaha sevk eder. (Ceza ve azap olarak) ona cehennem yeter. O ne kötü yerdir! İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah kullarına şefkatlidir.[293] Lihyanlar, aslında Müslümanların tamamını esir alıp Kureyş'e satmayı planlamışlardı. Üç Müslümamn şehit olması bu planlarını kısmen bozdu. Fakat öldürdükleri Asım b. Sabit'in cesedinin de iyi bir kazanç vesilesi olacağım düşündüler. Çünkü, Uhud'da öldürdüğü iki müşrik kardeşin anneleri olan Sülefâ, Asım'ın ka-fatasıyla şarap içmeye yemin etmiş ve onun ölü veya dirisine 100 deve ödül koymuştu. Lihyanlar, ödülü almak arzusuyla Asım'ın kafasını kesmeye karar verdiler. Ancak hiç beklemedikleri bir gelişme oldu. Uhud'da savaşın en kızgın anlarında dahi ResulüUah'm yanından hiç ayrılmayan ve vücudunu Resulüllah'a siper yapan Asım'ın cesedim büyük bir arı topluluğu sardı. Katiller, arılardan Asım'ın cesedine yaklaşamadılar. Arıların dağılması için geceyi beklemeye karar verdiler. Gece oldu. Arılar dağılmak üzereyken, bu sefer de şiddetli bir yağmur başladı ve kısa sürede büyük bir sel oluştu. Sel, Asım'm cesedini sürükleyip götürdü. Bütün aramalarına rağmen Asım'ın cesedini bulamayan Lihyanlar, Sülefâ'nm arzusunu ger-çekleştiremeyip büyük ödülü alamayacaklarının üzüntüsüyle yanlarına üç esiri alıp yola çıktılar. Esirleri Kureyş'e satarak hem intikamlarını almış olacaklardı, hem de Kureyş ile dostluk bağlarını kuvvetlendireceklerdi. Esirleri hiç başka bir alternatif düşünmeden Mekke'ye götürmeyi düşünmeleri, o sıralarda Mekkelilerin Araplar üzerinde oluşturdukları Müslümanların aleyhine havayı göstermesi açısından önemlidir. Lihyanlar, Müslümanları Mekkelilere teslim etmelerinin kendi intikamlarım da almalarını sağlayacak en iyi yol olduğundan, Mekkelilerin esirlere kendilerinden daha zorbaca davranacaklarından emindiler. Ayrıca esirler karşılığında alacakları yüklüce para da işin cabasıydı. Mekke'ye giderken esirlerden Abdullah b. Tarık ellerindeki bağı çözerek, ele geçirdiği bir kılıçla müşriklere saldırdı. Abdullah kaçmayı düşünmedi, çünkü arkadaşlarını da kurtarmak istiyordu. Bir süre Abdullah'ı yakalamaya çalışan müşrikler, bunu başaramayacaklarını anlayınca, attıkları taşlarla Abdullah'ı şehit ettiler. Lihyanlar geriye kalan iki esiri götürüp Mekkelilere sattılar. Esirlerden Hubeyb b. Adiyy'i Huceyr b. nbî Ihab Bedir'de öldürülen kardeşine karşılık, Zeyd b. Desinne'yi ise Safvan b. Umeyye yine Bedir'de öldürülen babasına karşılık satın alıp hapsetti. Bir süre sonra ikisini de öldürmeye karar verdiler. Ancak, öldürme olayının bireysel bir intikam alma girişimi olarak sonuçlanmasını istemiyorlardı. Tüm Mekkelilerin gözleri önünde gerçekleştirilen işkencelerle iki Mûslümanı öldürmeyi kararlaştırdılar. Önce Hubeyb'i öldüreceklerdi. Hübeyb öldürüleceğini anlayınca, katillerinden bir ricada bulundu. Onun bu ricası ve takip eden bir olay Müslüman ahlâkını ve İslâm'ın insan anlayışını ortaya koyması açısından önemlidir. Hubeyb, öldürülmeden önce temizlenmek ve Rabbine maddî olarak da tertemiz kavuşmak arzusu ile katillerinden kendisine bir ustura vermelerini istedi. Onun bu isteğini ve takip eden olayı, olayın tanıklarından ve evin cariyelerinden Maviye şöyle anlatmıştır: 'Hubeyb'in yanına giderek 'Biraz sonra öldürüleceksin. Bir isteğin var mı?' dedim. Ben bunu söylediğimde üzüleceğini, korkacağını sanıyordum. Vallahi durumunda en ufacık üzüntü veya korku yoktu. 'Bana bir ustura ver de temizleneyim' dedi. Ben de usturayı üvey oğlumla gönderdim. Oğlum usturayı alıp gidince aklım başıma geldi. 'Eyvah! Oğlum öldü. Bu adam oğlumu yaşatmaz. Öldürülmesinin intikamını oğlumdan alır' dedim. Hemen koşup Hübeyb'in bulunduğu yere gittim. Hubeyb oğlumu kucağına almış birşeyler konuşuyordu, ustura da elindeydi. Ben korkuyla yanlarına varınca yüzüme bakıp 'Oğlun için mi korktun? Benim bu çocuğu öldüreceğimi mi sandın? Ben asla böyle bir şey yapmam. Haksız yere bir cana kıymak bizim özelliğimin değildir. Dinimiz haksız yere cana kıymayı yasaklamıştır' dedi.[294] Ölüm zamanı geldi. Hübeyb işkenceler altında öldürülmeden önce namaz kılma isteğini dile getirdi. Mekkeliler onun bu isteğini kabul ettiler. Muhtemeldir ki, bu izni, bir idam mahkumunun son isteğini kabul etmekten daha çok, öldürülecek kişinin kimliğini tüm Mekkelilere göstermek arzusuyla kabul ettiler. Hübeyb iki rekat namaz kıldı. Kendisinin seyredenlere 'Eğer korktu da namazı uzattı denilmeyeceğini bilseydim daha devam edecektim' [295] dedi. Kıldığı namazla da, idam edilmeden önce iki rekat namaz kılma âdetini Müslümanlar arasında başlatan kişi oldu. Müşrikler, bir ağaca bağladıkları Hubeyb'e dininden dönmesini teklif ettiler. Hubeyb bu teklifi şiddetle reddetti. Müşrikler ısrar ettiler, Hubeyb reddetti. Bunun üzerine Mekke'deki onlarca çocuğun eline verdikleri mızraklarla işkence yaparak Hubeyb'i şehit ettiler. İşkenceler sırasında 'Sen burada acı çekerken Mühammed rahat bir şekilde Medine'de oturuyor. Sen çoluk- çocuğun la evinde otururken Muhammed'in bizim elimizde olmasını istemez misin?' sözlerine Hübeyb 'Asla! Vallahi O'nun ayağına bir diken batmasına bile gönlüm razı olmaz [296] cevabını verdi, işkenceler sırasında imanım ifade eden şiirler okudu. Okuduğu şiirlerden birisi şöyleydi: Ey arşın sahibi! Bu kâfirlerin yapmak istediklerine karşı bana sabır ver. Etimi parçaladılar, umudum kesildi. Beni ya küfrü ya da ölümü seçmekte serbest bıraktılar; Gözlerim yaşla doldu, ama korkudan sızlanmıyorum. Ölümden korkmuyorum; Gidişim de, dönüşüm de Rabbimedir. Müslüman olarak öldürüleyim, ne tarafta öldürüldüğüme önem vermem. [297] Hubeyb'in işkenceyle öldürülmesini takiben Mekke müşrikleri arasında yaşanan bir korku, sahip oldukları psikolojiyi göstermesi açısından son derece önemlidir. Hubeyb, son nefesini vermeye yakın işkencenin verdiği acıyla müşriklere beddua etmeye başladı: 'Âllahım! Bunların hepsini teker teker say ve mahvet! Topluluklarını dağıt! Hepsinin canlarını al ve hiçbirini sağ bırakma[298] dedi. Müşrikler bu beddua karşısında çok korktular. İlâhî azabın o anda üzerlerine ineceğini düşündüler. Hatta öyle ki, beddua anında yere oturulursa etkisini kaybedeceğine inandıklarından, Hubeyb'in işkenceyle öldürülüşünü seyreden Ebû Süfyan, oğlu Muaviye'yi hızla çekip yere oturttu. Muaviye yere düşerken belini incitti ve uzun süre bel rahatsızlığı çekti, bir süre de yere oturamadı. Mekkeliler, suçluluk psikolojisinin verdiği etkiyle günlerce üzerlerine gelecek felaketi beklediler. Bütün Mekke'yi bir korku havası sardı. Müşrikler Hübeyb'den sonra aynı şekilde Zeyd b. Desinne'yi de öldürdüler. O da dininden dönmedi ve Resulüllah'ın en ufak acı çekmesine gönlünün razı olmayacağını ifade etti. Ebû Süfyan, Müslümanların Resulüllah'a yönelik bu sevgileri karşısından 'İnsanlar içinde, arkadaşlarının Muhammed'i sevdiği kadar sevilen hiç kimse görmedim [299] demekten kendini alamadı. Raci faciası Medine'de duyulduğu zaman başta Resulüllah olmak üzere tüm Müslümanlar çok üzüldüler. Fakat iki Müslümanm imanlarmdaki sebatları ise ayrı bir övünç ve sevinç kaynağı oldu. Şehitlerin işkencelerle öldürülürlerken söyledikleri; 'Allahım! Burada düşman yüzünden başka yüz görmüyorum. Selâmımı Resulüne ulaştıracak kimse yok. Sen bizim selâmımızı Resulüne ulaştır [300] sözlerinden haberdar olan Resulüllah, büyük bir gönül hoşluğu ile selâmlarını aldı ve o şehit müminleri en içten duygularla selâmladı. Hassan b. Sabit, Raci şehitleri için en güzel mersiyelerini söyledi, Lihyanları da hicviyeleriyle aşağıladı. Fakat Raci katliamının yaşandığı aynı günlerde yaşanan daha büyük bir acı, Raci katliamının acısını bir oranda da olsa bastırdı. Bu yeni acının nedeni Maûne katliamıydı. [292] Bu irşad grubu lbn İshak ve Buharî'ye göre 10 kişiden oluşuyordu [293] Bakara, 2:204-207 [294] Taberi, Tarihu'r-Rusül ve'l-Mülûk 111/31; İbn Abdilber, el-lstiübfî Esmail-Ashâb 11/440-Vakıdî, Meğazi, 1/278, 279. [295] Buharı, Meğazi 28; Vakıdî, Meğazi, 1/279. [296] Vakıdî, Meğazi, 1/280. [297] Ibn Kayyım, Zâdu'l-Meâd, 11/122. [298] Buharı, Meğazi 28. [299] İbn Sâ'd, et-Tabahatül-Kûbra, IV56; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, IV/75 [300] Vakıdî, Meğazi, 1/280, 281; Koksal, islâm Tarihi-Medine Devri IV/25 |