๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 31 Temmuz 2011, 14:18:00



Konu Başlığı: Putçu Zihniyet ve Putları
Gönderen: Ekvan üzerinde 31 Temmuz 2011, 14:18:00
Putçu Zihniyet ve Putları

 

Ey insanlar! Size bir misal verildi. Şimdi onu dinleyin; Allah'ı bırakıp da yal-vardıklarmız (ibadet ettikleriniz) -hepsi bu gayeyle bir araya gelmiş dahi ol­salar- bir sineği bile yaratamazlar. Hatta, eğer sinek onlardan bir şey kapa­cak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. [427]

Allah'ı bırakıp da size hiçbir şekilde ne yararı, ne de zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh olsun size de, Allah yerine tapınıp durduğu­nuz bütün bu nesnelere de! Hâlâ akletmeyecek misiniz? [428]

Mekke toplumu, zamanın diğer toplumları gibi, putperest bir toplumdu. Put­perestlikleri oldukça köklü bir geleneğe dayanıyordu. Putperestlik toplumun genel karakteri haline gelmişti. Hz. ibrahim ile insanlara sunulan tevhid dini­nin zamanla tahrif olmasıyla açığa çıkan putçuluk ve pulculuğun gerektirdi­ği ölçüler bireysel ve toplumsal hayatın her alanını kuşatmıştı. İlk olarak ba­zı bireysel girişimlerle [429] başlayan putperestlik, zamanla tüm toplumu sarmış ve bu süreçte putların sayısı da tapanlarının eğilimlerine, özelliklerine göre değişip, çoğalmıştı. Putların birçok çeşidi vardı. Taş, ağaç, maden gibi maddî şeylerden imal edilmiş heykel putların [430] yanı sıra; güneş, ay, yıldız gibi gök cisimlerine [431] ve melek, cin gibi soyut varlıklara [432] tapanlar da vardı. Özellikle hey­kel putlar son derece yaygındı. Resulüllah'ın elçi olarak görevlendirildiği zaman, Kabe'nin içinde ve çevresindeki dikili putların sayısı 360'a ulaşmıştı. Tevhidin sembolü olan Kabe, bir putlar tapınağına dönüştürülmüştü. Ancak, bu putların tamamı Mekkelilere ait değildi. Büyük çoğunluğu diğer kabilelere, Arap yarıma­dasının değişik bölgelerinde ikamet eden diğer topluluklara aitti. Fakat tüm bun­lar Arapların taptığı putların çok az bir kısmım teşkil ediyordu. Bunların yanı sı­ra, hemen her ailenin veya topluluğun sadece kendisine ait özel bazı putu da var­dı. Bu çeşit putların sayısı, doğal olarak, ailelerin sayısı civarındaydı. Bu konuda, konunun en Önemli kaynaklarından olan el-Kalbî şu bilgiyi vermektedir: 'Mekke-li her ev sahibinin bir putu vardı. Evlerinde ona taparlardı. Birisi bir yolculuğa niyet­lendiğinde, evinde yaptığı son iş, eliyle ona dokunmak olurdu, yoldan döndüğünde de, evine girer girmez, yaptığı ilk iş, aynı şekilde, eliyle ona dokunmak olurdu'.[433] Ayrıca, kişisel ve geçici bir süre için tapılan putlar da vardı. Bu tür putlar yolculuk veya yolculuk molaları sırasında ediniliyor ve yolculuk yahut molanın bitmesiyle terk ediliyordu. Bu konuda nakledilen bilgilere göre, bir kişi yolculuğa çıktığında ve­ya mola verdiğinde dört taş alır, üçünü tenceresi için ocak yapar, birisine de kö­tülüklere, uğursuzluklara engel olması için kutsayıp, tapardı.


[427] Hac sûresi, 22:73

[428] Enbiya sûresi, 21:66,67

[429] Kaynaklarda, Hicaz bölgesine putçuluğu ilk getirenin kişinin Amr b. Luhayy olduğu bil­dirilir. Risâlet çağından beş asır kadar öncesi bir devirde yaşayan Amr b. Luhayy, Huzâa kabilesine mensuptu. Huzaalar, Mekke ve Kabe yönetimini ele geçirince, Amr b. Luhayy, Hübel putunu Suriye bölgesinden Mekke'ye getirip Zemzem kaynağının yanma dikti. Zannmca Hübel putu kötülükleri defeden, isteklere cevap veren bir iradeye sahipti. Ku-sayy zamanına kadar Amr'm diktiği yerde kaian Hübel putu, Kusayy tarafından Kabe'nin içine yerleştirildi, Hübel, Resulüllah İslâm davetine başladığında Kureyş'in tapındığı en önemli puttu.

[430] Arapların kutsayip, tapındığı; şirklerinin dayanağı ve sembolü olan maddî putlar dört özellikteydi. Bunlar;

Sanem. Çoğulu esnam olup, özellikle madenden yapılan İnsan heykellerine verilen isim­di. Bu ismin tahtadan yapılan heykellere verildiği de olmuştur. Fakat daha sonra ve özel­likle İslâm döneminde, sanem ismi geneüeşip, Allah'tan başka tapılan her şeyin ismi ola­rak kullanılmaya başlanmıştır.

Vesen: Çoğulu evsân olup, daha ziyâde taştan yapılmış insan heykellerine verilen isimdi. Tahtadan yapılanlarına da bu ismin verildiği olmuştur.

Nusb: Çoğulu ensâb olup, belirli bir şekli olmayan ve yücelik izafe edilerek tapılan şeyle­re verilen isimdi. Nusblar genellikle ve hatta tamamen taştan olup, belirli yerlere dikilmiş olabileceği gibi, yolculuklar sırasında yolcuların yanlarına aldıkları küçük taşlar da ola­bilmekteydi. Fakat en yaygın olanları, yanında ayin yapmak için belirli yerlere dikilmiş olanlarıydı. Kabe veya diğer tapınaklardaki özel putların yanma gidemeyen kişiler, esas putu adına bir taş seçerek buna tapardı.

Temâsil: Kısaca 'büst' olarak ifade edilebilecek bu isim, çoğu zaman esnamla birlikte kul­lanıldığı için, çoğu araştırmacı tarafından esnamın dışında değerlendirilmemiştir. Bu ne­denle temâsiller hakkında tarihi açıdan fazla bilgiye sahip değiliz. Fakat bu terim Kur'an'da birçok kez geçmekte olup, büst (Enbiya, 21:52) veya sanat eseri amacıyla ya­pılmış heykeller (Sebe, 34:12,13) anlamındadır.

Bu dört çeşitten birisine dahil olmak üzere, Arapların en önemli putları şunlardı: Uyza: Mekke'ye yakın bir bölge olan Nahle'de bulunuyordu. Hurma kütüğünden yapıl­mış bîr puttu. Kureyşliler indinde çok yüce idi. Onun gücünün ve iradesinin diğer bütün putlannkinden daha yüce ve büyük olduğuna inanır, bu nedenle onu sık sık ziyaret eder ve hediyeler sunarlardı. Kureyşliler onu Kabe'de de tazim eder ve şerefine Kabe'yi tavaf ederlerdi. Bu da gösteriyor ki, onun her yerde hâkim olan bir güç ve iradeye sahip oldu­ğuna inanıyorlardı. Kureyşlilerden birçok kimse 'Abduluzza' (Uzza'nm kulu) ismini taşı­yordu. Onun adına yemin yaparlar, en sıkışık durumlarda, savaşlarda ve başta kuraklık ve kıtlık olmak üzere diğer afetler sırasında onun aracılığıyla Allah'tan yardım isterlerdi, Uzza putu, Mekke'nin fethinden sonra Resulüllah tarafından görevlendirilen HaÜd b. Ve-lid tarafından imha edildi.

Hübel: Genel kabule göre, Kureyşliler arasında putperestliğin başlatıcısı olan Amr b. Lu-hay'ın Şam civarından getirip Kabe yakınma diktiği puttu. Kureyşlilerin bu puta diğer putların çoğundan daha fazla değer verirlerdi. İnsan şeklinde akik taşından yapılmış bir put olup, Kureyşliler dışında Bekir, Milkân, Mâlik, Kinane kabilelerine mensup kimsele­rin de taptıkları puttu. Yanında yedi adet fal oku bulunur ve bir işe başlarken bu oklar çe­kilerek çıkan oktaki yazıya uygun olarak davramhrdı. Mekke'nin fethini takiben imha edildi.

Lât: Taif te bulunan bir puttu. Dört köşe bir taş üzerinde bulunan Lât putunun, zamanla üzerine bir de bina yapılmış ve bu binanın üzeri de Kabe'de olduğu gibi bir örtüyle örtül­müştü. Özellikle Sakif kabilesine ait bir puttu. Fakat başta Kureyş olmak üzere, diğer Arap kabilelerinin de saygı duydukları bir puttu, Mekke'nin fethi sonrasında, Resulül-lah'm emriyle Mugire b. Şube tarafından imha edildi.

Menât: Denize yakın olan el-Müşellel dağındaki Kudayd denilen bölgede bulunuyordu. Büyükçe bir taştı. Başta insan olmak üzere bütün canlı varlıkların kaderine hâkim oldu­ğuna inanılırdı. Bilhassa Evs ve Hazreç kabilelerinin taptığı bir puttu. Ancak diğer Arap­ların bir çoğu tarafından da kabul görmekteydi. Bu nedenledir ki, Kureyşliler arasında Abdumenât (Menât'ın kulu) ismine sıklıkla rastlanmaktaydı.

İsaf/Nâile: Safa ve Merve'de bulunan iki puttu. İki ayrı put olmalarına karşılık, ikisi hep birlikte anılırdı, inanışa göre iki genç Kabe'nin içinde zina suçu işledikleri için Allah ta­rafından ceza olarak taşlaştırılmışlar, Kureyşliler de diğer insanlara ibret olması için bu taşlaşmış vücutları Safa ve Merve'ye dikmişlerdi. Ancak zamanla asıl gaye unutulmuş ve onlar da kendilerine kurbanlar kesilen, hediyeler sunulan, yardımları istenen, dualar edi­len put olmuşlardı.

Kabul edenlerinin çokluğu nedeniyle daha çok tanınıp bilinen bu putlardan başka, daha birçok put vardı. Bunlardan Süva, Buvâne, Vedd, Ye'ûk, Nesr (Nesir), Fels, Zü'l Hulâsa, Riam, Ruda, Zü'1-Kâaba, Sâ'd, Zu'l Kaffayn, el-Ukaysir, Sü'ayr, Ka'ba, el-Ya'bub; Nufeyk, Mut'imut Tayr, Zat-ı Envât, Umyanis ve Bâcer isimli putlar hakkında da bilgiye sahibiz.

[431] insanlık tarihi boyunca başta güneş, ay ve yıldız olmak üzere bazt gök cisimlerini putîaş-tıranlar görülmüştür. Bu inanç risâlet çağının Arapiarmda da vardı. 'Güneşin kulu' anlamı­na gelen 'Abduşems' ismi yaygın bir şekilde kullanılıyordu. Bu nedenle güneşe ve aya sec­de edilmemesi gerektiğini (Fussilet, 41:37), onların da Allah'ın yaratıkları olduğunu bil­diren birçok ayet vahyohmmuştur. Bu açıdan söz konusu gök cisimlerinin Allah'ın emir­lerine kayıtsız uyan ve insana hizmet veren şeyler olduğunu açıklayan ayetler son derece manidardır: 'Güneşi parlak bir ışık kaynağı, ayı da aydınlık kılan ve yılların sayısını ve va­kitlerin hesabını bilesiniz diye aya dolaşma konakları düzenleyen O'Ûur. Allah bunların hiç­birini boş yere değil, belli amacı gerçekleştirmek üzere, koyduğu genel kanunlara uyumlu bir düzen olarak yaratmıştır. Allah, bilmek isteyen bir toplum için ayetlerim böylece açıklıyor' (Yunus, 10:5). V gökleri ve yeri şaşmaz bir düzen ve değişmez bir gerçek üzere yaratmıştır. O geceyi gündüzün üstüne bürüyüp örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne geçirip sarıyor. Gü­neşi ve ayı, kendi kanunlarına tabi tutmuştur. Herbiri O'nun tarafından belirlenen bir sûre içinde akıp gitmektedir. İyi bilin ki, O en yüce iktidar sahibi olan ve çok bağışlayandır' (2ü-mer, 39:5). Medine döneminde, Resulüllah'ın oğlu İbrahim'in ölümü sırasında gerçekle­şen ay tutulmasını özel bir anlama yoran müminlere Resulüllah'ın müdahalesi de önem­lidir: 'Bazı insanlar güneş ve aym ancak büyük insanların ölümü üzerine tutulduğunu sanır­lar. Halbuki böyle değildir. Ay ve güneş bir kimsenin doğumu veya ölümfi nedeniyle tutulmaz' (Ibn Mâce, Salât 263). Araplar arasında yıldızları ve özellikle de bazılarını putlaştıranîar vardı. Huzâalar ve Himyeriler bunlardandı. Allah onların bu yanlış inancını bizzat putlaş-tırdıklan yıldızların ismini zikrederek reddetti; yanlışlarını gösterdi: 'Şüphe yok ki, sizi güldüren ve ağlatan yalnız O'dur. öldüren de O'dur, yaşatan da. Ve O'dur yaratan iki çifti, erkeği ve dişiyi bir damla sudan, ana rahmine meni döküldüğü zaman. Ve şüphe yok ki, ikin­ci defa yaratış da O'na aittir. Zengin eden O'dur, sermaye verip memnun eden de O. Tapın­dıkları şi'ra yıldızının da Rabbi O'dur' (Necm, 53: 43-49).

[432] Araplar arasında özellikle cinlerle ilgili inançlar çok yaygındı. Onların insan kaderi üze­rinde etkilere sahip olduğuna inanılıyordu. Yardımlarından yararlanmak veya kötülükle­rinden uzak durmak için kutsanıp, putlaştırılmışlardı. Bir hadiste cinleri putlaştiranların varlığından bahsedilmektedir: 'Müşriklerden cinlere tapanlar vardı' (Müslim, Tefsir, 28). Çöllerin, vadilerin büyük dağların cinlerin mekanları olduğuna inanılıyordu. Bİr vadiye girdiklerinde 'Ey bu vadinin efendisi! Ben senin emrindeki kötü cinlerden sana sığınırım' der­lerdi. Ayrıca, yaşlı ağaçlarda ve putlarda da cinlerin bulunduğuna inanıyorlardı. Cinleri Allah'ın kızları kabul ederek Allah ile cinler arasında bir soy bağı oluşturmuşlardı. Kahin­lerin, cinlerle irtibat kurduğuna inanıyorlardı. Kahinlere geldiği inanılan cinlere er-Raîy, yarı insan şeklinde olduğuna inandıklarına Şik, şairlere ilham verdiğine inandıklarına es-Su'lat, insanları etkisi akma alarak kötülüklere yönlendirdiğine inandıklarına da Gavl is­mini veriyorlardı. Ayrıca, melekleri de kutsayıp putlaştıranîar vardı. Melekleri Allah adı­na kainattaki işleri yürüten varlıklar olarak kabul ediyorlardı. Melekler de Allah'ın kızla­rı kabul ediliyordu. Onların genç ve güzel kızlar gibi olduklarına inanıyorlardı. Melekle­re veya cinlere tapanlar, onlar aracılığıyla Allah'a ulaşmaya çalışıyor, istek ve arzularını onlar ile Allah'a ulaştırabileceklerine inanıyorlardı. Birçok ayette bu inancın saçmalıkları ve yanlışlığı açıkça ifade edilmiştir: "Rahman olan Allah, melekleri kendisine evlat edindi' dediler. Haşa! O Allah, ölümlülere mahsus olan, evlat edinme eksikliğinden mutlak anlamda uzaktır. Bilakis o melekler, Allah'ın seçkin, şerefli kullarıdır. O melekler sözle bile olsa, O'nun önüne geçmezler ve ancak O'nun buyruğuyla hareket ederler' (Enbiya, 21:26,27). 'Şimdi söy­leyin bakalım Allah'a çeşitli ortaklar koşanlar; Rabbiniz erkek çocukları size ayırdı, melek­leri de kendine kızlar mı edindi? Gerçekten de, ne büyük bir söz söylüyorsunuz' (îsra, 17:40). 'Rdhman'ın kullan olan melekleri, dişiler sınıfına soktular, yoksa onların yaratılışını mı gör­düler? Onların bu saçma iddiası kaydedilecek ve böyleleri hesap günü bu suçlarından dolayı sorguya çekilecekler' (Zuhruf 43:19). 'Bir de tuttular cinleri de Allah yarattığı halde cinleri O'na ortak koştular. O'na bilgisizce Isa ve Üzeyir gibi kimseleri oğullar ve melekleri de kız­lar olarak uydurup, saçmaladılar. Ama O Allah, yücelikte sınırsız, her yönden kusursuz ve eksiksizdir. Onların ileri sürdüğü niteliklerden uzak ve yücedir' (En'am, 6:100).

[433] İbn al-Kalbî, Putlar Kitabı, s.39


Konu Başlığı: Ynt: Putçu Zihniyet ve Putları
Gönderen: Burcu 8D üzerinde 19 Nisan 2014, 22:49:37
bende putlarla ilgili olarak onları hamurdan yaptıklarını ve acıktıklarında yediklerini duymuştum ve sibel isminin puta tapan olduğunu duymuştum.