Konu Başlığı: Peygamberin Görevi Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 16:15:18 Peygamberin Görevi Risâletin erken bir döneminde vahyolunan ayetlerin birisinde, Mekkelüerin şahsında, peygamberlerin insanlığa gönderiliş nedeni şöyle açıklandı: 'Eğer biz, kendilerine peygamber göndermeden önce onları bir azapla helak etseydik, muhakkak şöyle diyeceklerdi: 'Ya Rabbi! Bize bir elçi gönderseydin de, şu aşağılık ve kepaze duruma düşmeden önce âyetlerine uysaydık!.[108] Bu ayet, açık bir şekilde, eğer peygamber gönderilmemiş olsa, insanların cehenneme sürüklenmekten kurtulamayacaklarını bildiriyordu. Ayrıca, diğer bazı ayetlerde de peygamberlerin gönderiliş nedeni daha başka açılardan ayrıntılı olarak bildirildi. Bunların içerisinde en önemlisini, ubudiyet tevhidi olarak tanımlanabilecek olan sadece Allah'a kul olmayı hatırlatmak oluşturuyordu. Bu, daha önce birçok vesileyle ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, hayat tarzının genel gidişatını Allah'ın bildirdiği ilke ve şartlara göre oluşturmakla ilgili bir durumu ifade ediyordu. Allah'a rağmen, Allah'ın bildirdiği ilke ve şartlara rağmen başkalarına itaat etmemek, başkalarının ilke ve şartlarına boyun eğmemek anlamına geliyordu. Bu durum, bir ayette, bizzat Resulüllah'm şahsında, şöyle açıklandı: 'Senden önce gönderdiğimiz her peygambere 'Benden başka İlâh yoktur; Bu nedenle sadece bana kulluk edin' diye vahyettik.[109] Sadece Allah'a kulluk etmek gerektiğinin bildirilmesi insanların yanlışa düşmemeleri için yeterli değildir. Önemli olan bu kulluğun gereğini de bildirmektir. Emredilen kulluğun bir gereği vardır ve insanların mevcut bilgi imkânlarıyla Allah'a kulluğun gereklerini kendiliklerinden bilebilmeleri, bulabilmeleri mümkün değildir. Bu nedenle her peygamber 'Sadece Allah'a kulluk [110] ilkesinin gerektirdiği uygulama ve şartları da bildirmekle görevli kılınmıştır. Her peygamber, ilâhî bilginin Allah ile insanlar arasındaki elçisi olmanın yanında, doğru yolu gösteren bir rehber, gerçekleri hatırlatan bir uyarıcı, iyi işlerin sonundaki esenliği müjdeleyen bir müjdeci, kötü işlerin sonundaki azabı düşündüren bir korkutan olma görevleriyle de sorumlu kılınmıştır. Şu ayetler bununla ilgilidir: 'Biz seni müjdeleyici ve uyana olarak hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.[111] 'Biz Kur'an'ı hak olarak indirdik; o da hakkı getirdi. Seni de ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.[112] Andolsun ki Musa'yı da, 'Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket günlerini hatırlat' diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır.[113] 'Tâğut'a kulluk etmekten kaçınıp, Allah'a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele, o kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar, îşte onlar, Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir. Gerçek akü sahipleri de onlardır.[114] Peygamberler mutlak hakikatler konusunda insanları bilgilendirmişler ve bu hakikatlerin uygulamaya aktarıhş biçimlerini de göstermişlerdir. Fakat bunu yaparken insanlardan kendi şahıslarıyla ilgili herhangi bir beklenti içerisinde olmamışlardır. Yaptıkları ağır işin karşılığını, karşılaştıkları zorlukların ücretini sadece Allah'tan beklemişlerdir. Bu son derece önemlidir; yoksa insanların zihninde yerine getirilen görevin amacına ilişkin yanlış kanaatler oluşurdu. Bu ise hakikatin kavranışmı ve uygulamasını aksatır; yanlışlara sevk ederdi. Zaten bazıları bunu anlayamadıkları içindir ki, peygamberin, yerine getirdiği işler karşılığında bazı beklentilerin içerisinde olduğunu zannetmişlerdi. Firavun ve adamlarının, Hz. Musa'nın iktidar savaşı verdiğini zannetmeleri, bu yanlış anlayışın bir gereğinden başkası değildi. Firavun ve adamları şöyle demişlerdi: 'Bunlar (Musa ve Harun) iki büyücü, başka bir şey değil. İstiyorlar ki, büyüleriyle sizi yurdunuzdan çıkarsınlar ve sizin örnek (güzel) yolunuzu (hayat tarzınızı, dininizi) yok etsinler. Fakat her peygamber müşrik zihniyetinin anlayamadığı gerçeği şöyle açıklamıştır: 'Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.[115] Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir.[116] Ayrıca, hem peygamberi kontrol etmek ve hem de insanları bilgilendirmek için, davetin birçok aşamasında şu ilâhî uyarı yapılmıştır: 'Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?.[117] (Ey insanlar!) Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tâbi olun, çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.[118] İlahî iradenin sesi olan Kur'an, her peygamberin inanç ve hayat tarzı için gerekli olan hakikatleri insanlara ileten bir elçi olduğunu bildirmesinin yanı sıra, bu elçiliğin sadece bilgiyi bir taraftan diğer tarafa aktaran araç biçiminde olmadığım; her peygamberin aynı zamanda kendisine vahyolunan ve insanlara bildirdiği ilâhî hakikatin bedenleşmiş boyutunu temsil ettiğini de açıklanmıştır. Buna göre, hiçbir peygamber, şahsen, ilâhî görevi insanlara bildirdiklerinden ve istediklerinden müstağni olmamıştır. Her peygamber, herkesten önce, kendisine vahyolunan ve insanlara bildirdiklerine uymakla, onların gereklerini yerine getirmekle sorumlu kılınmıştır. Bu zorunludur, çünkü her peygamber bir kuldur ve her kul gibi o da kulluğunun gerekleriyle sorumludur. Ayrıca her peygamber bir hakikat önderidir ve önderliği model oluşunu gerektirmektedir. Bu nedenle de her peygamber, ilâhî hakikatin yaşayan bedeni, uygulamadaki en mükemmel modeli olmuştur. İnsanlar, peygamber ile, hem ilâhî hakikate bilgi düzeyinde sahip olmuşlar, hem de hakikat bilgisinin yaşantıdaki olması gereken biçim ve muhtevasını peygamberin modelliğinde görmüşlerdir. [108] Taka, 20:134 [109] Enbiya, 21:25 [110] Fatiha, 1:5 [111] Fatır, 35:24 [112] Isra, 17:105 [113] îb-rahim, 14:5 [114] Zümer, 39:18,19 [115] Sad, 38:86 [116] Hud, 11:29 [117] Kalem, 68:46 [118] Yasin, 36:21 |