Konu Başlığı: Peygamber Gönlü Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Temmuz 2011, 15:01:14 Peygamber Gönlü Bizans ordusuyla savaşmak için hazırlanan orduya katılmak veya katılmamak bizzat Kur'an tarafından imandaki samimiyetin ölçüsü kılınmıştı. Peş peşe vahyolu-nan ayetlerle İslâm ordusuna katılmanın imanın; çeşitli bahanelerle katılmayıp, geride kalmanın ise münafıklığın gereği olduğu açıklarmıştı. Çünkü bu seferki yolculuk uzun ve zordu. Hurmalar henüz olgunlaşmadığı için fazla yiyecek yoktu; yolculuk sırasında açlık çekileceği kesindi. Ayrıca hava çok sıcaktı. Üstelik son derece büyük ve profesyonel bir ordu ile savaşılacaktı. Bu ise ölümü bir anlamda kaçınılmaz kılıyordu. Savaş kazanılsa bile şehit sayısının fazla olacağı kesin gibiydi. İşte bu kadar zorluk ve tehlikeye rağmen İslâm ordusunda yer almak imandaki samimiyete şahitlik ediyor, Müslüman olunduğu iddiasına rağmen islâm ordusunda yer almamak ise münafıklığın gereği olarak anlam kazanıyordu. Bu ayrımın haklı ve gerçekçi olduğu da her aşamada kendini açıkça belli ediyordu. İslâm ordusu daha Medine'den ayrılmak üzereyken, sahte gerekçelerle Resulüllah'tan izin alıp Medine'de kalan münafık Abdullah b. Ubeyy yanındaki arkadaşlarına orduyu göstererek 'Muhammed ve adamlarının ikişerli, üçerli birbirlerine bağlanmış bir halde esir edildiklerini görür gibiyim [154] diyor ve hâl ve hareketleriyle bundan memnun olacağını belli ediyordu. Resulüllah orduya katılmanın iman-küfür ayrımında ölçü haline gelmesi nedeniyle, herkesin iradesine göre hareket etmesini istiyor ve kişinin imanı durumunu açığa çıkaracak teıcihine müdahü olmuyordu. Esasen ikna olmadığı halde, orduya katılmamak için çeşitli gerekçeler uydurup izin isteyenlerin isteklerini reddetmiyor, istedikleri izni veriyordu. Konuşmalarında orduya katılmanın önemine dikkat çekiyor, ama kimseyi zorlamıyordu. Fakat şu da kesindi ki, o güne kadar imanlarını her türlü zorluklar, tehlikeler karşısından onlarca kez ispatlamış arkadaşlarından hiç kimsenin geride kalmasını, geride kalarak imanına zarar verecek bir duruma sahip olmasını istemiyordu. Ebû Zerr el-Gıfari ile ilgili yaşanan durum ve Resulüllah'ın bu değerli arkadaşıyla ilgili temennisi, peygamberin gönlünden geçeni açığa vurması açısından önemli ve anlamlıydı. Ebû Zerr ile ilgili olay şöyle gerçekleşti: Ordu hareket etmişti. İstemeyerek orduya katılmak zorunda kalmış bazı kimseler 'nasıl olsa bu kalabalıkta fark edilmem' diyerek geride kalıyor ve fırsatını bulunca da vadilerden birisine girip gözden kayboluyorlar di. Bu şekilde kaçanlar Resulüllah'a bildirildiği zaman 'Bırakın onu! Onda bir hayır olsa yüce Allah onu size kavuşturur' diyor, başka bir şey demiyordu. Bir ara Ebû Zerr'in geride kaldığı görüldü. Bazı kimseler Resulüllah'a gelerek 'Ebû Zerr de geride kaldı1 dediler. Resulüllah benzer haberler kendisine ulaştırıldığında söylediği sözü söyleyip, başka bir şey demedi. Fakat durum hiçte Ebû Zerr'i Resulüllah'a şikayet edenlerin düşündükleri gibi değildi. Ebû Zerr, hiç tereddüt etmeden Allah'ın ve Resulüllah'ın isteğine itaat etmiş ve orduya katılmıştı. Ancak yolculuk sırasında bindiği deve zayıf ve oldukça güçsüzdü. Yola çıktıktan bir süre sonra hayvan yoruldu ve geride kaldı. Bu, Ebû Zerr için katlanılması zor bir durumdu. Ordudan geride kalmak istemiyor, ama takati kesilmiş bineğiyle yolculuk da yapamıyordu. Ebû Zerr, Tebuk'a uzanan yolculuk sırasında yaşadıklarını şöyle anlatmştır:. Devem bakımsız olduğu için yürümeye hali yoktu. Bu nedenle ordunun gerisinde kaldım. Zorlukla yolculuk yapıyor bir türlü orduya yetişemiyordum. Kendi kendime dedim ki; 'Bir yerde birkaç gün kalır ve deveyi bir güzel besleyip dinlendirirsem biraz güç kazanır. Böylelikle yürüyebilecek hale gelir. O zaman biner ve hızlı hareket ederek orduya yetişirim'. Dediğim gibi yaptım. Uygun bir yere gelince mola verip, birkaç gün kaldım. Bu süre içerisinde deveyi bir güzel dinlendirip besledim. Sonra yola çıktını. Ancak devede hayır yoktu. Yürümek istemiyordu. Bütün zorlamalarıma rağmen deveyi istediğim gibi yürütemeyin-ce, taşıyabileceğim eşyaları sırtıma alıp, yürüyerek orduya yetişmeye karar verdim. Biraz daha gecikirsem yetişmem hepten imkansızlaşacaktı. Hava çok sıcaktı. Yolculuk çok zordu. Ancak buna rağmen kendimi zorladım ve gündüzleri dinlenip, geceleri yolculuk yapan orduya yetişmek için çabalayıp durdum. Bir gün öğle vakti, konaklamış bulunan orduya yetiştim. Yorgunluktan ve susuzluktan perişan haldeydim. Ama orduya yetiştiğim, tekrar Resulüllah'ın yanında olduğum için sevinçliydim. Ebû Zerr orduya yetişmek için çabalayıp, sonunda amacına ulaştığı için sevinirken, kendisiyle ilgili olarak bazı Müslümanlarla Resulüllah'ın arasında geçen konuşmadan haberi yoktu. Resulüllah, konuşma sırasında, Ebû Zerr'le ilgili bir temennisini dile getirmişti. Onun, imandaki samimiyetin ölçüsü kılınmış yolculuk ve bu yolculuğun sonundaki muhtemel savaştan geri kalmamasını arzulamış, bunu da açıkça ifade etmişti. Gönlünden geçeni dile getirişi şu şekilde gerçekleşmişti: Uzaklardan gelen bir yayanın orduya yetişmeye çalıştığını fark eden gözcülerden birisi Resulüllah'a gelerek 'Bir adam tek başına yürüyerek geliyor' dedi. Daha önce Ebû Zerr'in ordudan geri kaldığı haberini alınca diğerleri için dediğinden farklı bir şey demeyen Resulüllah'ın, bu sefer, 'Gelen acaba Ebû Zerr'mi? Gelenin Ebü Zerr olmasını isterim'5 dediği duyuldu. O büyük Resul, o seçkin sahabesinin bu iman imtihanında kaybeden olmasını istemiyordu. Kendisine yazık edenlerden, ahiretini mahvedenlerden olmasından korkuyordu. Gözcü bir süre sonra tekrar gelip, 'Gelen Ebû Zerf dediğinde, Resulûllah'ın sevindiği görüldü. Daha sonra Ebû Zerr'i yanma çağırttı. Neden geride kaldığını sordu. Ebû Zerr başından geçenleri anlatınca 'Ey Ebü Zerr! Allah senin her adımına bir hayır yazsın. Seni bağışlasın7 diye dua etti. [154] Vakıdî, Meğazi, HI/996. |