Konu Başlığı: Öfke Ve Sorgu Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 16:44:05 Öfke Ve Sorgu Kabul etmek gerekir ki, statükonun dışında ve hatta karşısında inanç ve görüşler dile getiren, bunu yaparken de her türlü müşrik tepki ve tehlikesine karşılık görünürde hiçbir yardımcısı olmayan birisi biraz garip, biraz acınacak bir halde görünür. Birçokları açısından böyle bir kişiyi ciddiye almak zordur. Bu nedenle Hz. Muhammed'in risâlet görevinin ilk günlerinde olduğu gibi, Hz. İbrahim de risâ-letinin ilk günlerinde ciddiye alınmadı. Bunun izlerini bir ayette buluyoruz: 'Onlar; 'Sen bize hakikat mı getirdin, yoksa sen şakacılardan mısın?' dediler.[473] Hz. İbrahim nüfusu yüzbinleri bulan bir şehirde, putları kabul etmeyen tek kişiydi. Herkesin özel putunun bulunduğu böylesi bir yerde, hemşehrileri O'nun kendisine görünmeyen, soyut bir bir put edindiği düşünmüş olabilirler. Fakat zamanla anladılar ki, Hz. ibrahim o toplumda hiç kimsenin sahibi olmadığı soyut bir put edinmemiş ti. Zira O, bütün putlara karşı olduğunu söylüyordu. Bütün putların hiçbir işe yaramayan şeyler olduğunu ilan ediyordu. İşte o zaman iş değişmeye başladı. Bütün putlara yönelik ifadelerin, şehrin en büyük putunu, dolayısıyla o putu temsil eden 'Baş ttmrı'yı ve temsilcisini hedef aldığı açıktı. Bunu kabul edemezlerdi. Zira o hepsinin putuydu; kralıydı. Müşrikler, önceleri ciddiye almadıkları Hz. ibrahim'in aslında ciddiye alınması gerektiğini kısa süre sonra fark ettiler. Anladılar ki, problem, bir kişinin putları reddedişi değildi. Problem, toplumun inancının ve yaşantı tarzının merkezini oluşturan putu reddedişti. İş bununla da kalmamakta, bu putların meşruluklarım sağlayan en önemli dayanak konumundaki gelenek de reddedilmekteydi. Hatta putperest geleneğin dayanağı konumundaki tüm ataların tamamının yanlış iş yaptıkları ilan ediliyordu: 'Onlar; 'Atalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk' dediler. İbrahim dedi ki; 'Yemin olsun, siz ve atalarınız açık bir sapıklık içindesiniz.[474] Müşrikler açısından problemin boyutu büyüktü. O sıralar ülkenin kralı olan Nemrut da olup bitenlerden haberdar olmuştu. Putların bir fonksiyona sahip olmadığının ilanının, kendi otoritesinin meşruluk dayanağım hedef aldığı ortadaydı. Zira o, 'Baş tanrı' olan "Ay Tanrısı' Nanna'nm insanlar arasındaki tek temsilcisiydi. Nanna'yı temsil eden heykel reddedilince, Nanna da reddedilmiş olmaktaydı. Nanna reddedilince, Nemrut'un otoritesi reddedilmekte, iktidarı gayr-i meşru ilan edilmekteydi. Nemrut açısından bu büyük bir problemdi. Fakat acaba Hz. ibrahim aslında 'Ay Tanrısı' Nanna'nm bizzat kendisini değil de, varlığını sembolize eden heykeli reddediyor olamaz mıydı? Eğer böyle ise Nemrut açısından bir problem söz konusu değildi. Çünkü Nanna'nm varlığının kabulü, kendi otoritesinin de kabulü anlamına gelirdi. Ancak, durum düşünüldüğü gibi çıkmadı. Hz. İbrahim, Nanna'nm sadece heykelini değil, esasında Nanna'mn sözde varlığını ve sıfatlarını da reddediyor; tüm bunların hayal ürünü şeyler olduğunu ilan ediyordu; gidişatını hiçbir şekilde değiştirmeyeceğini de özellikle ifade ediyordu: 'Gecenin karanlığı bastırdığı zaman, gökte bir yıldız gördü ve haykırdı: 'Söyleyin, bu mu benim Rabbim?' Ama yıldız kaybolunca 'Ben kaybolup, batıp giden şeyleri sevmem dedi. Bir de ayın parlak bir şekilde doğmakta olduğunu görünce: 'Peki söyleyin, bu mu benim Rabbim' diye haykırdı. Ama ay da batınca 'Gerçekten eğer Rabbim beni doğruya iletmese, ben kesinlikle sapıklığa düşmüş kimselerden olurum' dedi. Sonra güneşin doğduğunu görünce: 'Bu mu benim Rabbim? Bu hepsinden de büyük' diye haykırdı. Ama o da kaybolunca 'Ey halkım! Ben sizin gibi, Allah'tan başka şeylere ilâhlık yakıştırmaktan uzağım. Bakın, ben gerçeklere uymayan her şeyden uzak durarak yüzümü ve özümü, gökleri ve yeri var eden Allah'a çevirmekteyim. Ve ben, O'nâan başkasına ilâhlık yakıştıranlardan değilim.' Toplumu onunla tartışmaya girdi, bunun üzerine onlara: 'Allah beni doğru yola iletmiş olmasına rağmen, benimle O'nun hakkında hâlâ tartışıyor musunuz? Bilin ki ben Allah'tan başka ilâhlık yakış-tırdığınız hiçbir şeyden korkmuyorum. Zira Rabbim olan Allah dilemedikçe, bana hiçbir kötülük dokunmaz. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Artık düşünüp Öğüt almayacak mısınız?' Siz Allah'ın hakkında, hiçbir hüküm göndermediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden niçin korkayım? Şimdi biliyorsanız söyleyin bakalım, iki guruptan hangisi güvende olmaya daha layıktır; Allah'ı bir olarak kabul edenler mi, yoksa putlara ilâhlık yakıştıranlar mı?.[475] Bütün bunlar başta Nemrut olmak üzere, bireysel ve toplumsal hayatlarının temelini oluşturan ilkeleri putlarıyla meşrulaştıranlar için oldukça tehlikeli sözlerdi. Bu sözler bireysel ve toplumsal hayatın bütün ilke ve özelliklerini hedef almakta ve yanlış olarak nitelemekteydi. Dolayısıyla her iki taraf için de problem büyüyordu. Müşrik eşraf için problem büyüyordu; çünkü inanç, düşünce ve yaşantının her alanında sahip oldukları bütün şeyler yanlışlanıyor ve açıkça reddediliyordu. Hz. ibrahim için problem büyüyordu; çünkü başlarında ülkenin kralı olan Nemrut'un da bulunduğu, büyük bir topluluk öfke içerisinde karşısında yer alıyordu. Fakat Hz. İbrahim için söz konusu olan problem ve o problemin neden olduğu tehlike görünüşteydi. Zira O, alemlerin Rabb'i olan Allah'ın taraftarıydı. Allah'a dost olan [476] Allah'ın yardımını alan birisi ise zayıf, güçsüz değildi. Hz. İbrahim çekinmeden, korkmadan görevine devam etti. İlâhî hakikatleri ilandan bir an olsun geri durmadı. Bir ara 'Ay Tanrısı1 Nanna'yi ve diğer güneş, yıldız 'tanrılarım' reddettiği için, başına büyük bir bela gelmesini bekleyen halkın arasına karıştı ve puthanenin bulunduğu yere gitti. Amacı düşündüğü bir planı uygulamaya koymaktı; 'Andolsun Allah'a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım [477] diyerek bir karar vermişti. Bunu yapabilmesi için halkın puthanenin yanından uzaklaşması gerekmekteydi. Çevresindeki insanlara 'Sizler neye tapıyorsunuz? Birtakım uydurma yalanlar için mi Allah'tan başka ilâhlar ediniyorsunuz? Alemlerin Rabb'i hakkındaki düşünceniz nedir? [478] diye sordu. Bu soru müşrikler için Nanna'nm azabını çağırmakla eş anlamlıydı. Korktular, azabın gelmesinin çok yakın olduğunu düşündüler. Hz. ibrahim sorusunu takiben; 'Sonra yıldıza bir göz attı. 'Ben doğrusu hastayım' dedi.[479] Müşrikler, ilahî azabın geliyor olmasından iyice emin oldular. Nanna'mn azabının Hz. ibrahim'in üzerine inmekte olduğuna emindiler. O azap kendilerine de dokunmaması için, 'arkalarım dönüp O'ndan kaçtılar. İbrahim de kimselerin bulunmadığı o günde, onların putlarına yaklaştı ve 'Önünüze konulmuş bu güzelim yemeklerden niçin yemiyorsunuz? Neyiniz var ki, konuşmuyorsunuz?' dedi. Sonra üzerlerine yürüyüp, tüm gücüyle vurup kırdı onları. [480] O, putların hepsini paramparça etti, yalnız kendisine başvursunlar diye, en büyük putu bıraktı.[481] Çok geçmeden halk yığın halinde toplanıp oraya geldi.[482] Onlar dönüp puthanede olanları görünce, 'Bunları putlarımıza kim yaptı?' diye sordular. 'Onun haksızca iş yapan biri olduğunda kuşku yok!' dediler. İçlerinden bazıları, 'ibrahim denen bir gencin, o tanrıları diline doladığını İşitmiştik. Onu insanların gözü önüne getirin, mahkemesi ve cezalandırılması halk önünde olsun da, belki ona şahit olunca, ondan ibret alırlar' dediler. İbrahim onların yanlarına getirilince, 'Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?' diye sordular. İbrahim, 'Belki onu, putların büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorsa ona sorun' dedi. Bunun üzerine vicdanlarına dönüp, 'Doğrusu asıl zalim olan, yaratılış gayesi dışında yaşamak suretiyle yoldan çıkan biziz!' diyerek kendilerini suçlamış oldular. Ama çok geçmeden, yine eski düşünce tarzlarına döndüler ve İbrahim'e, 'Bu putların konuşamadıklarını, kendin de pekala biliyorsun.'1 dediler. İbrahim, 'O halde' dedi; 'Allah'ı bıra-kıpta size hiçbir şekilde ne yaran, ne de zararı dokunmayan şeylere mi tapınıyorsunuz? Yuh olsun size de, Allah yerine tapınıp durduğunuz bütün bu nesnelere de! Hâlâ akletmeyecek misiniz?.[483] Putların aşağılanıp, reddedilmesi; kırılması; putların sembolize ettiği başta 'Ay Tanrısı1 Nanna olmak üzere bütün 'tanrıların' reddedilmesi ve bunlara bağlı olarak Kralın otoritesinin gayr-i meşru ilan edilmesi, Kral Nemrut ve adamları için önemli bir problemdi. Nemrut, Hz. İbrahim'le görüşmeye karar verdi. Eğer O'nu düşüncelerinden vazgeçirebilir veya tartışarak yanlışlığını ispatlayabilirse, kendisi ve saltanatı için söz konusu olan problemi çözerdi. Yoksa her geçen gün altındaki tahtının biraz daha sallandığını fark etmeye başlamıştı. Hz. İbrahim'in sözleri, otoritesinin dayanaklarını bir bir yıkıyordu. Hz. İbrahim, Nemrut'un huzuruna çıkarıldı. Nemrut, Hz. İbrahim'le tartışmaya girişti.[484] O, Hz. ibrahim'i hemen öldürüp, işi bitirmeyi düşünmedi. Düşündüyse de bu düşüncesini yararlı bulmadı. Çünkü böylesi bir durumda, Hz. İbrahim'in fikirlerinin bazıları tarafından benimsenmesinden korktu. Hz. ibrahim'i tartışmada yenecek olursa, bu durumda hiç kimsenin Hz. İbrahim'in taraftarı olmak istemeyeceğini hesapladı. Bu amaçla önce tartışmaya girdi. Fakat Hz. ibrahim'in iş olsun diye tartışmak niyeti yoktu. Tevhid'in ciddiyeti, ciddi olmayan tartışmalara konu olmaya engeldi. Hz. ibrahim durumu kısa sûrede sonuçlandırmak için halkın gözünde ıBa$ tanrı' Nanna'nın yeryüzündeki temsilcisi olan ve onun adına toplumu yöneten Nemrut'a hitaben, 'Benim Rabb'im diriltir ve öldürür [485]dedi. Nemrut, bu söz karşısında cevabını hemen verdi: 'Ben de öldürür ve diriltirim.[486] O bu sözüyle, istediğini öldürebileceğini, öldürmeye karar verdiklerini de serbest bırakıp öldürmekten vazgeçebileceği ve buna kimsenin karışamayacağını kastediyordu. Bu cevap tartışmayı izleyenler açısından 'mantıklıydı. Böylelikle halk Nemrut'un sıfatlarının Hz. İbrahim'in Rabb'inin sıfatlarından aşağı olmadığını düşünmüş olmalıdır. Hz. İbrahim tartışmayı uzatmamak, kendi sözündeki kastolunan ile Nemrut'un kasdettiğinin çok farklı şeyler olduğunu açıklamak gibi uzun bir yolu seçmedi. Konuyu bir anda bitirmeye karar verdi: 'Şüphe yok ki, Allah güneşi doğudan getirir, hadi sen de onu batıdan getir.[487] Nemrut şaşırdı, diyecek bir şey bulamadı; 'afallayıp kaldı.[488] Hz. İbrahim'i öldürmekten başka çaresi olmadığını düşündü. Ama cezası o kadar ağır olmalıydı ki, O'nun yoluna uymaya niyetlenenlere korku salsın. Bir daha böylesi bir yola uyanlar bulunmasın. [473] Enbiya, 21:55 [474] Enbiya, 21:52 [475] En'am, 6:76-81 [476] Nisa, 4:125 [477] Enbiya, 21:57 [478] Saffât, 37:86,87 [479] Saffât 37:88,89 [480] Saffât, 37:90-93 [481] Enbiya, 21:58 [482] Saffât, 37:94 [483] Enbiya, 21:59-67 [484] Bakara, 2:258 [485] Bakara 2:258 [486] Bakara, 2:258 [487] Bakara, 2:258 [488] Bakara, 2:258 |