Konu Başlığı: Mûte Gönderen: Ekvan üzerinde 18 Temmuz 2011, 18:02:09 Mûte Müslümanların bir ordu halinde kendilerine doğru geldiğinin haberini alan Şurahbil hemen hazırlıklara başladı. Kendi komutasında her an savaşmaya hazır lejyonlar vardı. Ama bununla yetinmedi ve bölge Araplarma haber göndererek yardımlarını istedi. Kısa sürede çok sayıda asker topladı. Toplanan asker sayısı yüz bini aştı, [19] Şurahbil güney taraflarına casuslarını göndererek Müslüman ordusunun hareketlerini takibe başladı. Müslümanlar Vadi'l Kura'ya geldiklerinde düşman ordusundan ve sayısından haberdar oldular. Duydukları sayılar tahminlerinin çok üzerindeydi. Üstelik yüz bin civarında bir mevcutla Bizans ordusunun da yardım için hareket ettiğinin haberleri geliyordu. Buna göre karşılarına iki yüz bin askerden oluşan bir ordu vardı. Böylesi bir şeyi düşünmemiş ve hatta hayallerinden bile geçirmemişlerdi. Hemen komuta meclisi toplandı. Ne yapılacağına karar vermek için görüşüp, konuştular. Müslümanlardan bir kısmı düşmanın üzerine yürümekten vazgeçip Medine'ye dönmenin daha iyi olacağını savunurken, diğer bir kısmı Resulüllah'a durumu bildirip, O'nun talimatını alıncaya kadar beklemenin daha iyi olacağım dile getirdi. Farklı görüş Abdullah b. Revâha'dan geldi: Biz ganimet elde etmek için yola çıkmadık. Bizim çıkış amacımız Rumlarla savaşmaktı ve Rumlar yolumuzun üzerindeler. Biz insanlarla sayıca çok olduğumuz, iyi silahlarımız bulunduğu için savaşmıyoruz. Biz Allah'ın bizi şereflendirdiği dinin kuvvetiyle savaşıyoruz. Sürekli arzuladığımız şey ise şehitliktir. İşte şehitlik önümüzde duruyor. Gidelim ve savaşalım. Bunda iki başarıdan birisi vardır; zafer veya şehadet. Abdullah konuşmasının devamında Bedir'i, Uhud'u, Hendeği hatırlattı. Arkadaşlarından, Müslümanların bu savaşlarda da sayıca az ve silahlarının yetersiz olduğunu hatırlamalarını istedi. Sözlerini 'Eğer kaderde şehitlik varsa ne alâ, Cennetteki kardeşlerimize kavuşmuş oluruz' diyerek bitirdi. Komuta meclisindeki herkes Abdullah'ın görüşünü kabul etti. İlerlemeye karar verdiler. Ordu ilerleyerek Ölü Deniz'in güneyinde bulunan Mûte'ye kadar geldi. Mûte bölgesine varıp, bir ovaya girdikleri zaman karşılarında büyük bir ordu buldular. Ordunun sadece sayıca çok olması değil, görünümü de şaşkınlıklarını artırdı. Çünkü bu ordu ilk defa karşılaştıkları düzenli bir orduydu; karşılarında elbiseleriyle, silahlarıyla, savaş dü-zenleriyle yüzlerce yıllık Roma savaş geleneğinin izlerini yansıtan bir ordu vardı. Ebû Hureyre diyor ki 'Mûte'de ben de bulundum. Müşrikleri gördüğümüz zaman gözlerimiz kamaştı. Çünkü düşman ordusu sayıca, donanımca bizden çok üstündü.' İki ordu ekinlik bir alanda birbirine karşı ilerleyip savaş düzeni aldılar. Savaş başladı. Başkomutan Zeyd elindeki sancakla düşman saflarına hücum etti. Vücudu de-lik-deşik olancaya kadar savaştı ve kısa süre sonra şehit oldu. Zeyd'in düşürdüğü sancağı Resulüllah'm talimatı gereği Cafer aldı. Cafer bir komutan olarak ileri atıldı. Bir ara atından yuvarlandığı için üzerine sel gibi gelen düşman atlılarına karşı ayakta savaşmak zorunda kaldı. Sol kolu koptuğu için sancağı sağ koluyla, sağ kolu da kopunca, kesik kollarının yardımıyla sarılıp tutmaya çalıştı. Bir süre sonra da şehit oldu. Savaş sonrası vücudunda kesilmedik, kılıç, ok, mızrak saplanmadık nokta kalmadığı görüldü; vücudu delik deşikti. Cafer şehit olunca, Resulüllah'ın talimatı gereği sancağı Abdullah aldı. O da kısa süre sonra şehit oldu. Müslümanlar üç komutanlarını da şehit verince komutansız kaldılar. Savaşın seyri aleyhle-rineydi. Bir süre sonra Müslümanlar arasında bozgun yaşanmaya başladı. Herkes bir yana dağıldı.Yaşanan tam anlamıyla bir felaketti. Yere düşen sancağı yerden alan Ka'b b. Unıeyr, komutan olmaya layık gördüğü en yakınındaki Müslümanlardan Sabit b. Ekrem'e uzattı. Sabit sancağı alır almaz Müslümanları kendisine doğru çağırmaya başladı. Bir grup Müslüman, Sabit'in çevresinde toplandılar. Toplananların arasında Müslüman saflarında ilk kez savaşa çıkan Halid b. Velid de vardı. Sabit Sen bunu taşımaya daha layıksın' deyip sancağı Halid'e verdi. Halid kısa bir tereddüt yaşadıysa da görevi kabul etti. Bu sırada akşam olmuştu. İki taraf da yorulmuştu. Hava kararmcaya kadar sürdürülen savaştan sonra iki ordu birbirinden ayrıldı. Halid, o gece askeri dehasını gösterdi. Orduyu kendince yeniden düzene koydu. Ordunu sağında bulunanları sola, soldakileri sağa, arkadakileri öne, öndekileri arkaya geçirdi. Ertesi gün düşman askerleri bir gün önce çarpıştıkları kişileri karşılarında göremeyip, yeni yüzlerle karşılaşınca, gece Müslümanların yardım aldıklarını düşündüler. Kendilerinin yanında onlarca kez daha az olan Müslümanlarla bir gün süreyle savaştıkları halde yenememiş olmalarını hatırlayıp, eğer yardım da almışlarsa hiç yenemeyeceklerini düşündüler; moralleri bozuldu. Halid'in başarılı komutası altında, düşmanın da moral bozukluğunu fırsat bilen Müslümanlar hücuma kalkıp, Bizans ordusunu gerilettiler ve birçok askerî öldürdüler. Halid o gün elinde yedi kılıcın parçalandığını söylemiştir. Bizans ordusu şaşkın bir halde geri çekildi. Bizans ordusunda komuta zinciri alt-üst olmuştu, askerler savaşa devam etmeme yönünde bir eğilim sergiliyorlardı. Halid bunu fırsat bilerek ordusunu geri çekti ve Medine'ye dönmek üzere yola çıktı. [19] Ibn Sâ'd, et-TabakatüVKübra, 11/129; Vakıdî, Megazi, 11/759. |