> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > Müşriklerin Kuran Hayranlığı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müşriklerin Kuran Hayranlığı  (Okunma Sayısı 1895 defa)
28 Temmuz 2011, 16:15:56
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 28 Temmuz 2011, 16:15:56 »



Müşriklerin Kur'an Hayranlığı


Sen sana vahyedilene sımsıkı sarıl. Sen dosdoğru bir yoldasın. Şüphesiz Kur'an, senin ve toplumun için bir şeref ve öğüttür. Zamanı gelince hepiniz O'na uyup uymamaktan hesaba çekileceksiniz. [51]

Arap şiiri, risâletin hemen öncesinde altın çağını yaşıyordu. Mükemmel bir şiirin sahip olduğu tüm özellikler, Arap şiiri ile gerçeklik kazanmıştı. Şiir adına şaheser­ler yazılıyor ve söyleniyordu. Çünkü, Araplar arasında, şiiri teşvik eden ve güzel şiiri ödüllendiren bir anlayış hakimdi. Herkes şiirle ilgiliydi; ama bir şair olarak, ama iyi bir dinleyici olarak. Bunda, kültürün sözlü olmasının önemi büyüktü. Sözlü kültürün en güzel örnekleri şiirle veriliyor ve bu şiirler aracılığıyla bir kül­türün tüm özellikleri en güzel biçimiyle işleniyordu. Şiir bir değerdi. Şiir, hayatın içinde yaygın şekilde kabul gören en yüce değerlerden birisini ifade ediyordu. Bu nedenle de şairler, son derece saygın insanlardı; onları herkes sevgi ve saygıyla karşılıyordu. İnsanlar, panayırlarda şairlerin etrafında toplanıyor, onların yazdığı en güzel şiirleri bizzat kendisinden dinliyorlardı. Panayırların en çok ilgi gösteri­len faaliyetlerinden birisini şiir yarışmaları oluşturuyordu. Şairler, herhangi bir bi­reyi bile üst düzeyde denilecek şekilde şiir sanatım bilen, şiirin inceliklerinden ha­berdar olan bir kitleye karşı en güzel şiirlerini okuyorlardı. En çok beğenilen şiir­ler, bir deri üzerine yazılarak Kabe'ye asılıyordu. Bu, o şiire kutsallık kazandırı­yordu. Bir şiirinin Kabe'ye asılması demek, o şairin alabileceği en büyük ödüldü. Fakat Kur'an insanlık katına indirilmeye başlanmasıyla her şey değişti. Pana­yırlarda törenlerle onurlandırılan en ünlü şairler ve hatipler, kendilerine yönelik ugi ve iltifatları kaybefmeye başladılar. Çünkü, Kur'an, tüm ölçüleri, değerleri degiştirdi. Bir kez Kur'an dinleyen, en ünlü şairlerin bile şiirlerini başarılı bulmaz ol­du. Şairlerin şiirleri, hatiplerin insanı etkileyen, coşturan konuşmaları, Kur'an karşısında söndü, değerini yitirdi. Kabe'de asılı duran Muallaka t-ı Seb'alar okur bulamaz oldu. Hiç kimse o şiirlere iltifat göstermemeye başladı. Fakat daha da önemlisi, Araplar bildikleri tüm ölçülerle ve konuyla ilgili engin tecrübeleriyle Kur'an'ı değerlendirmeye çalıştılar, ona bir değer biçmeye çalıştılar, ama başara­madılar. Çaresiz bir halde, sadece, 'bu bir sihirdir' dediler. Zira, o bir şiirin veya nesirin sahip olması gereken bildikleri bütün önemli özelliklerin hepsine de faz­lasıyla sahipti. Halbuki onların daha önceleri beğendikleri şeyler, bu ölçülerden sadece bir kısmına sahipti ve en çoğuna sahip olan şaheser olarak niteleniyordu.

Kur'an her açıdan, yazılı ve sözlü her şeyden çok farklıydı. Üslûbu bambaşkay­dı; kendine mahsustu; hiçbir ölçü ile ölçülemeyecek bir nitelikteydi. Üslûbunda, şehirlilerin ifadelerindeki yumuşaklıktan, bedevilerin ifadeîerindeki sertlikten öte bir şey vardı. Her ikisinin ötesinde yer alan ahenkli bir ses armonisine sahipti. Onunki, tanımlanamayan, ancak dinlendiği zaman zihinlerde tasavvur edilebilen bir üslûptu. Sadece üslûp olarak farklı değil, aynı zamanda form olarak da farklı ve orijinaldi. Hece dizisi bakımından nesirden daha disiplinli, ancak şiire nispet­le daha serbestti. Kur'an, okuyan veya dinleyen herkesin yorulmadan, usanmadan okuyabileceği veya dinleyebileceği sön derece canlı bir ifade tarzı ile her şeyi, en sade, en kolay kavranabilir şekilde anlatılıyordu. Karmaşık konuları ve anlamı de­rin kavramları anlatmada eşsizdi. Ancak çok uzun metinlerle anlatılabilecek kar­maşıklıkta ve derinlikte konular, onda kısacık bir cümleyle en anlaşılır ve hiçbir şeyi eksik bırakmayan veya yanlış anlamaya neden olmayacak bir muhtevada ifa­de ediliyordu. İfadeler arasında muhteşem bir uyum ve süreklilik vardı. Her bir ayet, bir başkasını açıklayıp, anlaşılır kılan bir sürekliliğe sahipti. Onun hitabı di­namikti, doğrudandı. Bu nedenle şehirli veya bedevi; eğitimli veya cahil; genç ve-ya ihtiyar... her kirn olursa olsun, Kur'an okurken, her ayetin doğrudan kendisi­ne seslendiğini hissediyordu. Hiçbir ayet insanlara kapalı, anlamsız gelmiyordu. Her bir ayet aklı, duyguyu, düşünceyi kuşatıp sarmalıyor; hepsini etkileyip peşi sıra sürükleyip götürüyordu.

Kur'an'daki farklılık ve üstünlük, sadece kelimelerinde, biçiminde ve ifade tar­zında değildi. Onun akla ve kalbe hitap edişinde insan ifadesinin aciz kalacağı, hiçbir şekilde olduğu gibi ifade edemeyeceği kendine ait bir özellik vardı. Hitabı­na hem akıl ve hem de duygu, her ikisi de mükemmel bir denge içerisinde muha­tap oluyordu. Ne sadece akla hitap ederek soğuk kurallar sisteminin sözcülüğünü yapıyor, ne de sadece duyguya hitap ederek akla uzak veya aykırı düşünce, bakış ve değerlendirmelerin bir örneği oluyordu. En duygusal görünen konularda akla veya doğrudan ve sadece akılla ilgili görünen konularda da duyguya muhakkak yer veriyordu. Bir konuyu anlatırken tasvir ettiği sahneler gerçekçi; anlattıkları sanki o anda gerçekleşiyormuş gibi canlı ve dinamikti.

Ve bütün bu özellikleriyle, kendisinin bir şiir olmadığım, zaten peygambere de ilâhi görevi dahilinde şiir söylemenin, şair coşkusu içerisinde olmanın yakışmaya­cağını; çünkü peygamberin amacının duygu ve düşünceleri coşturmak olmayıp, bilinci inşa etmek, aklı harekete geçirmek olduğunu açıklıyordu. Bu durum bir ayette şöyle ifade ediliyordu: 'Biz Muhammed'e şiir öğretmedik. Bu ona yakışmaz da. Ona inen, ancak öğüt ve apaçık Kur'an'dan başka bir şey değildir.[52]

Kur'an, sesine kulak verenleri en içten bir kavrayışla tutuyor ve etkileyip yön­lendiriyordu. Çünkü insanın fıtratına uygundu; fıtratına uygun şeylerden bahse­diyordu. Gerçeği ifade ediyordu. Bu nedenle de ona kulak verip hitabına kalbini ve aklını açanlar en kısa zamanda onun boyasıyla boyanıyorlar; duygu ve vicdan­larında, ahlâk ve yaşayışlarında onun yaşayan örnekleri oluyorlardı. Bunun insan­lar arasındaki en ideal tipi ise Resulüllah'tı. Kur'an, gerçekleri bütün açıklığıyla ve doğallığıyla, sebep ve sonuçlarıyla,, ha­yatın içinde yer alan doğallığıyla anlatıyordu. Hissedilen ama anlatmaya kelimele­rin yetmediği, fark edilen ama akim kavramakta aciz kaldığı, akim kavradığı ama duyguların etkisinden kurtulamadığı yığınla özelliğe sahipti. îşte bu nedenlerden dolayı Araplar herhangi bir ayeti duydukları zaman kendilerini onu dinlemekten alıkoyamıyor, etkisine kapılmaktan kurtulamıyorlardı. Böyle olduğu içindir ki, .Utbe b. Rabia veya Velid b. Muğire anlaşma yapmak, bazı tekliflerde bulunup İs­lâm davetinin rotasını değiştirmek için görüştükleri Resulüllah'tan dinledikleri bir kısım ayetler karşısında etkilenmekten kendilerini engelleyememişlerdi. Utbe b. Rabia, dinlediği ayetlerin bahsettiği azabın o anda kendisinin üzerine ineceğini sanmıştı. Bu nedenle de yalvarıp Resulüllah'm susmasını istemişti. Kur'an dinle­yenleri etkilediği için, müşrik eşraf, hac zamanı yaklaştığında, insanların Kur'an dinlemesini önlemek için propaganda yapmışlar; bu propagandaların etkisiyle ba­zı insanlar kulaklarına yün tıkayarak Mekke'ye girmek zorunda kalmışlardı. Kur'an'ı dinleyen insanların etkilendiğini ve onun çağrısına meylettiğini bildikle­ri için Kur'an'ın okunmasına engel olmaya çalışmışlar veya okunan Kur'an anla­şılmasın diye gürültüler yapmışlardı. Hatta daha da önemlisi, Resulüllah Kabe'nin yanında Necm sûresini okumaya başlayıpta secde ayetine geldiğinde secde edin­ce, Mekke eşrafı istemeden dinledikleri Kur'an'ın ilâhî sesine kendilerini öylesine kaptırmışlardı ki, Resulüllah'la birlikte secde etmek zorunda kalmışlar, sonra da bu yaptıklarını "aslında biz o zaman putlarımıza secde etmiştik' diyerek izah etmiş­lerdi. Mekke eşrafının Resulüllah'la birlikte secde ettiğini gören bir tüccarın Ha­beşistan'da 'Mekke eşrafı Muhammed'e tabi oldu' demesi ise oradaki müminlerin Mekke'ye geri dönmelerine neden olmuştu.

Müşrikler, bildirdiği gerçekleri yalanlamalarına, kendilerine sunduğu hayat tarzını reddetmelerine rağmen Kur'an'dan etkilenmişler ve etkilenmeye de devam ediyorlardı. Bu nedenledir ki, İslâm davetinin en katı düşmanları olan, insanları Resulüllah'ı dinlemekten alıkoymak, İslam davetini durdurmak veya saptırmak için bin bir türlü yöntemlere başvuran eşraf, birbirlerinden utandıkları için, çoğu zaman Kur'an'ı gizlice de olsa dinlemekten kendilerini akmıyorlardı. Bu konuda anlatılan bir rivayet ilgi çekicidir.

Bir gece Ebû Süfyan, Ebû Cehil, Ahnes b. Şerik birbirlerinden habersiz bir hal­de Resulüllah'm evine yaklaşıp, evin yakınında bir yere gizlenerek, Resulüllah'ın seslice okuduğu Kur'an'ı dinlemeye başladılar. İslâm davetini şiddetle reddettikle­ri, Peygamberle ve Kur'an'la alay ettikleri için, Peygambere ve Kur'an'a yönelik bu ilgilerinin birileri tarafından fark edilmesi durumunda mahcup olmaktan çekmi­yorlardı. Uzun bir süre Kur'an dinledikten sonra, evlerine girmek için sessizce ay­rıldılar. Ancak yolda birbirleriyle karşılaştılar. Birbirlerine, gecenin bu geç saatin­de nereden geldiklerini sordular. Önce yalan söylediler, ama yalanlarını anladılar ve birbirlerine karşı gerçeği itiraf edip Resulüllah'm okuduğu Kur'an'ı dinlemek­ten geldiklerini söylemek zorunda kaldılar. Buna üçü de şaşırdı. Birbirlerini uya­rıp, bir daha böyle yapmamaları gerektiğini, halka kötü örnek olduklarını söyle­yerek ayrıldılar. Her biri diğer iki arkadaşının verdikleri söze uyduğu inancıyla er­tesi gün tekrar Kur'an dinlemeye gitti. Bir süre sonra birbirlerini fark ettiler. Bir kez daha birbirlerini uyarıp, bu yaptıklarının aralarında gizli kalmasını, bir daha yapmamaları gerektiğini söylediler. Ama sözlerine üçü de uyamadı ve ertesi gün tekrar Kur'an dinlemeye gittiler. Yine birbirleriyle karşılaştılar. Artık her şey açı­ğa çıkmıştı. Dinledikleri şeyler konusunda konuşmaya başladılar. Ahn...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müşriklerin Kuran Hayranlığı
« Posted on: 20 Nisan 2024, 08:01:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müşriklerin Kuran Hayranlığı rüya tabiri,Müşriklerin Kuran Hayranlığı mekke canlı, Müşriklerin Kuran Hayranlığı kabe canlı yayın, Müşriklerin Kuran Hayranlığı Üç boyutlu kuran oku Müşriklerin Kuran Hayranlığı kuran ı kerim, Müşriklerin Kuran Hayranlığı peygamber kıssaları,Müşriklerin Kuran Hayranlığı ilitam ders soruları, Müşriklerin Kuran Hayranlığıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes