Konu Başlığı: Müşrik Araplarda Ahiret Bilgisi Gönderen: Ekvan üzerinde 01 Ağustos 2011, 11:16:43 Müşrik Araplarda Ahiret Bilgisi ve İnancı Ahiret inancına sahip olmayan ve ahireti inkâr eden risâlet çağı Arapları ve özellikle de Mekkeliler esasen ahiret bilgisinden haberdar kimselerdi. Onlar, içlerinden bazı istisna kişiler hariç, ahiret inancına sahip değillerdi; ama ahiret inancını biliyorlardı. Ticarî faaliyetleri nedeniyle sürekli görüştükleri; alışveriş yaptıkları; evlerine, köylerine, şehirlerine misafir oldukları H iris uyanlardan ve Yahudilerden ahiret İnancını duydukları ve hatta bir şeyler sorup öğrendiklerinde kuşku yoktur. Bunun yanı sıra, bazı tarihi bilgiler de İslâm davetine karşı çıkan müşrik liderlerin ahiret bilgisine sahip olduklarını belgeler niteliktedir. Bu konuda Cahiliye dönemi şiiri önemli bir referanstır. Sakifli şair Umeyye b. Ebû's Sait'in şiirlerinin ve Küs b. Saide'nin şiir ve söylevlerinin ağırlıklı konusu ahirettir. Onların bu bilgilerinin ve hatta inançlarının kaynağının ne olduğu önemli değildir; ister Hıristiyanlar ve Yahudiler olsun, isterse Hz. İbrahim geleneğinin son kalıntıları olsun. Önemli olan, ahiret inancına sahip kimselerin müşrik Araplar arasında yaşamış olmaları, müşriklerin de ahiret inancından haberdar olmalarıdır. Üstelik müşrik Arapların inanç ve kültürlerinde silikleşip, etkisizleşmiş bir ahiret inancı da vardı. Bu konuda Cahiliye devri şiiri önemli bir tanıktır. Cahiliye devri şiirinde 'dünya hayatı' ifadesine sıklıkla rastlanmaktadır. Elbette ki 'dünya hayatı' ifadesinin anlam kazanması için 'dünya dışı' hayatın bulunması gerekir. Ancak söz konusu şiirlerde 'dünya hayatı' ifadesine sıklıkla rastlanmasına rağmen, ahiret terimine pek rastlanmaz. Bu da gösteriyor ki, dünya hayatı inancı, ahiret hayatı inancından koparak risâlet dönemine kadar gelmişti. Ahiret terimi dilden adeta silinip gitmişti. Buna karşılık Cahiliye şiirinde özellikle cennet terimiyle karşılaşmak çok kolaydır. Örneğin; Ünlü şair Antere, sevgilisi Able'ye karşı duygularını anlattığı bir şiirinde, sevgilisine kavuşmanın mutluluğunu cennet mutluluğuna benzetmiştir. Yine aynı şiirinde, sevgilisinden uzakta olmayı ise 'her şeyi yakan, geride bir şey bırakmayan ateşe' benzetmiştir. Bu nitelemenin cehennemi hatırlatması önemlidir. Eğer cennetten bahsedilmemiş olsa, 'her şeyi yakan, geride bir şey bırakmayan ateş' ifadesi gönül sıkıntısıyla veya salt ateşle açıklanabilirdi, ancak görülüyor ki Antere'nin bu ifadesinde acı ve ıstıraplarını benzettiği şey cehennemin acı ve ıstıraplarıdır. Antere bir başka şiirinde ise 'cehennem' terimini açıkça kullanmıştır. O, söz konusu şiirinde 'Zilletle (içilecek) hayat suyu (ab-ı hayat) cehennem gibidir. Şeref ile (oturulacak) cehennem ise en güzel evdir' demiştir.-Cahiliye çağının ünlü şairlerinden Züheyr ibn Ebî Sulmâ'nın bir şiirinde ise ahiret inancının yanı sıra, hesap gününden, dünya hayatında sahip olunması gereken sorumluluğundan bahsedilmektedir. Züheyr bir şiirinde şöyle demiştir: 'Göğüslerinizde olanı Allah'tan gizlemeye çalışmayın, ne kadar gizleseniz de Allah onu bilir. (Yaptığınız şeylerin karşılığı) ertelenir, bir kitaba kaydedilir, ya hesap gününe kadar saklanır veya (hesabı) çabuk görülür; hemen intikamı alınır. Bu bireysel örneklerin yanı sıra, ölümle ilgili yaygın bir inancın gerektirdiği uygulamada da ahiret inancının etkisinden bahsetmek mümkün olabilmektedir. Müşrik Arapların 'beliyye' ismini verdikleri inançları ve bu inançlarının gerektirdiği uygulamaları şöyleydi: Özellikle ünlü bir adam ölünce onun devesinin gözle-nni çıkarıp, mezarın yakınma bağlarlardı. Aç bırakılan deve bir süre sonra ölürdü, inançlarına göre, ölen kişi zamanı gelince dirilecekti; dirildiğinde yaya kalmaması için deveyi ona sunuyorlardı. Tüm bunların yanı sıra, ahiret bilgisinin cahiliye dönemi Araplarmın gelenek-ennde yer aldığına bizzat Kur'an şahitlik yapmaktadır. Kur'an'm müşriklerin inançlarıyla ilgili konularda yaptığı şahitlik ise, salt tarihsel açıdan bile her türlü kuşkudan uzaktır. Çünkü, daha önce başka vesilelerle de ifade ettiğimiz gibi, Kur'an'ın şahitlik yaptığı konulardaki açıklamalardan bizzat müşrikler haberdardılar ve onun bu şahitliklerini yalanlayamamışlardır: "Dediler ki: 'Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi? îşin doğrusu, gerek bize, gerekse daha Önce de atalarımıza böyle bir (ahiret) tehdidinde bulunuldu; (fakat) bu geçmişteküerin masallarından başka bir şey değildir!.[254] Ayette dikkat çeken şey, müşriklerin bizzat kendi kültürlerinde, toplumsal hafızalarında ahiretle ilgili bir bilginin bulunduğunun ifade edilmiş olmasıdır. Üstelik bu, müşriklerin bizzat kendi ifadeleri olarak nakledilmiştir. Ancak ne var ki onlar bu bilgiyi bir inanca dönüştürüp kabul etmekte zorlandılar. Bu, daha önce ayrıntılı olarak ele alınıp incelendiği üzere, onların Allah'ı reddet-meleriyle büyük oranda benzerlik taşıyan bir durumdu. Biliyoruz ki onlar esasen Allah'ın varlığını ve hatta varlık olarak birliğini biliyorlardı, ama işlerine Allah'ı karıştırmak istemiyorlardı. Teorik olarak Allah'ı kabul ediyorlar ama fiilen 'Allahsız' yaşıyorlardı. Bu açıdan, müşriklerin ahiret inancına verdikleri sert tepki asıl niyetlerini ortaya koyar niteliktedir. Onlar ahireti biliyor ama ahiret inancının hayatlarında belirleyici unsur olmasını istemiyorlardı. Bir başka söyleyişle, yaşadıkları hayatın hesabını vermek işlerine gelmiyordu. Ahiret inancının gereğine göre hareket etmek istemiyorlardı. Sahip oldukları ahiret bilgisi, onlar için son derece işlevsiz, adeta silinip yok olma aşamasına gelmiş bir bilgiden başka bir şey değildi. [254] Mu'minun, 23:82,83 |