Konu Başlığı: Münafıklar Ve Müslümanlar Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Temmuz 2011, 15:02:39 Münafıklar Ve Müslümanlar Hazırlıklar çabucak tamamlandı. Resulüllah ordugâhı Senetü'l Veda tepesine kurdu. Farklı yerleşim merkezlerindeki Müslümanlar gruplar halinde Medine'ye gelmeye başladılar. Yaklaşık otuz bin kişi toplandı. Bu risâlet sürecinde, Resulüllah'm komuta ettiği en büyük orduydu. Medine'den ayrılış günü yaklaşınca münafıklar çeşitli bahanelerle gelip orduya katılmamak için izin istemeye başladılar. Resulüllah Müslümanlardan yaşlı, genç her kim olursa olsun orduya katılmalarını istemiş, vahyolunan ayetler de bu savaşa katılmanın önemine dikkat çekmişti. Resulüllah, buna rağmen, orduya katılmamak için değişik bahaneler üreten ve Medine'de kalmak için izin isteyen herkese izin verdi. Zira asıl amacın ne olduğunu biliyordu. Şurası açıktı ki bu bir anlamda imanın test edildiği bir sefer olacaktı ve geride kalanlar bunu kaybetmiş, imanlarının mahiyetini ortaya koymuş oluyorlardı. Medine'de ikamet eden münafıkların bedeviler üzerinde de etkisi görüldü ve bazı bedeviler savaşa katılmamak için yığınla bahaneler dile getirdiler. Hepsine izin verildi. Bu şekilde orduya katılmayanların sayısı seksen civarındaydı. O günlerde vahyolunan bir grup ayet münafıkların ve münafıkların oyununa gelen bedevilerin asıl niyetlerini şöyle açığa vurdu: 'Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve Medine halkından birtakım münafıklar vardır ki, münafıklıkta maharet kazanmışlardır. Sen onları bilmezsin, biz biliriz onları. Onlara iki kez azap edeceğiz, sonra da onlar büyük bir azaba itiîecekler.[150] Diğer bir ayet ise münafıklara kolaylıkla izin verdiği için Resulüllah'a uyarıda bulundu: 'Allah seni affetsin! Doğru söyleyenler İyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar onlara niçin izin verdin?.[151] Münafıklar orduya katılmayıp geride kalmak için bahaneler uydurup, izin almaya çalışırlarken, orduya katılmamak için haklı gerekçeleri olan Müslümanlar ise engelleyici şartları yok edip, orduya katılmak için çabalıyorlar ve böylelikle imanlarının gereğine göre davranmış oluyorlardı. Bu konuda bir grup Müslüma-nın samimiyeti ayete konu olacak kadar önemliydi ve yüce Allah onların imanlarına tanıklık etti. Ayet şöyleydi: 'Kendilerine binek sağlaman için sana geldiklerinde, 'Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum' deyince, harcayacak bir şey bulamadıkla-rından dolayı üzüntüden gözleri yaş dökerek dönen kimselere sorumluluk yoktur.[152] Söz konusu kimseler bir grup yoksul Müslümandı. Yedi kişiydiler. Çok yoksul oldukları ve ordu için yapılan bağışlar kendilerine ulaşmadığı için binek hayvanına sahip değillerdi. Böylesi çok uzun bir yolculuğa yaya katılmak ise mümkün değildi. Resulüllah'a gelerek durumlarını anlatıp, kendilerine binek verilmesini istediler. Ordu için yapılan bütün yardımlar harcanmış ve hiçbir şey kalmamıştı. Bu yoksul Müslümanlara verilecek bir şey yoktu. Resulüllah, kendisine sunulan istek karşısında 'Size verecek bir şeye sahip değilim' dedi. O yoksul Müslümanlar istemedikleri bir cevap almışlardı. Bu durumda orduya katılamayacaklardı. Halbuki, ordudan geride kalmak istemiyorlardı. Görünüşte münafıklarla aynı safta olmaktan korkuyor ve kaçmıyorlardı. Üzüldüler. Üzüntülerinden ağladılar. Üzüntüleri ileri safhaya erişti. Ne yapacaklarını bilmiyor, problemlerini çözecek bir çare de bulamıyorlardı. İşte o aşamada söz konusu ayet vahyotundu ve yüce Allah onların imanlarına, imanlarmdaki samimiyetlerine tanıklık etti. Onların yoksullukları ayetle de dile getirilince, hâlâ bir miktar imkâna sahip bulunan Müslümanlardan bazıları bu yedi kişinin ihtiyaçlarını karşılayarak orduya katılmalarını sağladılar. Hareket vakti gelince, Resulüllah, Muhammed b. Mesleme'yi kendisine vekalet etmesi için Medine'de bıraktı. Ayrıca Ali'ye de Peygamber ailesine mensup kadın ve çocukların ihtiyaçlarım karşılamak, güvenliklerini sağlamak için Medine'de kalmasını söyledi. Ali hiç istemediği bir şeyle karşı karşıyaydı. Halbuki o orduya katılmak ve gerekirse savaşmak istiyordu. İmanının ve yiğitliğinin gereği bu idi. Fakat Resulüllah'm isteği hoşuna gitmediği halde kabul etti ve ordugâhtan ayrılıp Medine'ye döndü. Zira, Resulüllah'm tercihine rağmen tercihte bulunmak onun yapacağı bir şey değildi. Ancak Medine'ye dönünce münafıkların alaylany-la karşılaştı. Münafıkların dedikodularından çok rahatsız oldu. Hemen yola çıkıp hareket etmek üzere olan orduya yetişti. Doğruca Resulüllah'm yanma gidip 'Ey Allah'ın Resulü.' Beni kadın ve çocuklarla birlikte bırakma. Müsaade et ben de geleyim. Ben senin yanında olmak istiyorum' dedi. Resulüllah onun bu isteğini kabul etmedi, isteğini, Ali'yi üzmeden tekrar dile getirdi. 'AHİ Harun Musa'nın yanında ne ise sen de benim yanımda öylesin. Ancak ne var ki benden sonra peygamber gelmeyecek [153] dedi. Resulüllah bu sözüyle Hz. Musa ile Harun'un kardeşliğini, İslâm'ı tebliğ ve beyandaki yardımlaşmalarını hatırlatıyor ve orduya katılıp-katılmamanın Müslüman-münafık ayrımında ölçü kılınmasına rağmen bu durumun Ali için ge-Çerli olmadığını, onun imanına kendisinin ve Allah'ın şahitlik ettiğini ifade etmiş ötüyordu; aynen Musa'nın yanında Harun örneğinde olduğu gibi. Bunun üzerine Ali, kalbinde bir sıkıntı olmadan Medine'ye döndü ve münafıkların alaylarına hiç aldırış etmedi. Talha b. Ubeydullah ordunun sağ kanadına, Abdurrahman b. Avf ise sol kanadına komutan tayin edildiler. En büyük iki sancaktan birisini Ebû Bekir, diğerini de Zübeyr b. Avvam taşıyordu. Ayrıca başka sancaklar da vardı. Evs'in sancağı Üseyd b. Hudayr'da, Hazreç'in sancağı Ebû Dücane'deydi. Bunların yanı sıra bazı birliklerin kendilerine ait sancakları vardı. Zeyd b. Sabit ve Muaz b. Cebel bu sancaklardan ikisini taşıyorlardı [150] Tevbe, 9:101 [151] Tevbe, 9:43 [152] Tevbe, 9:92 [153] Müslim, Fezaili' Sahabe 4; Tirmizî, Menakıb 21; Ahmed, Müsned, 1/182, 183; Ibn Sâ'd, et-Tabakatü'J-Kübra, II1/24. |