๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 01 Ağustos 2011, 11:43:06



Konu Başlığı: Mekkelileri Davet
Gönderen: Ekvan üzerinde 01 Ağustos 2011, 11:43:06
Mekkelileri Davet


Yakın akrabaları uyarmayı emreden ayeti takiben, açık ve kitlesel daveti emreden diğer ayet vahyolundu. Bu 'Sen emrolunduğun gibi açıkça söyle [226] aye­tiydi. Fakat bunu yapmak hiç de kolay değildi. Akrabalarını bile ikna edememiş olan Resulüllah, Kureyş'in diğer mensuplarından göreceği tepki nedeniyle daha da ağır bir sıkıntı hissetti. O'nu bu sıkıntılarından kurtarmak gerekiyordu. Bu ne­denle, Resulüllah'ı görevinin gereklerini yapma konusunda cesaretlendiren; işini yapmaya teşvik eden bazı ayetler vahyolundu:

Müşriklere aldırma. O alaycılara karşı muhakkak ki biz sana yeteriz. [227]

Ey Peygamber; Rabb'ından sana indirileni tebliğ et. Eğer (böyle) yapmazsan,

O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, seni, insanlardan (gelecek her türlü tehlikelere karşı) korur. [228]

Resulüllah Hicr suresinin 94. ayeti ile verilen talimatın gereğini yerine getir­mek için en uygun yer olarak şehrin hemen yanındaki Safa tepesini seçti. O za-manm Mekkesinde herkesin bildiği bir uygulamayı daveti için araç olarak kul­lanmaya karar verdi. Bir gün sabahın erken bir vaktinde Safa tepesine çıktı. Düş­man baskını gibi önemli bir tehlikeyi duyurmak için yapılan uygulamaya benzer şekilde olmak üzere, kelime olarak 'Vak kötü sabahım!, Vah kara sabah!' anlam­larına gelmekle birlikte, esasen 'Düşman tarafından kuşatıldık, sarıldık. Hemen sa­vaşa hazırlanın' anlamlarında kullanılan 'Ey sabâhâk! Ey sâbâhâh!' sözleriyle ba­ğırmaya ve sonra da Mekkelileri boy, soy, aile isimleriyle teker teker çağırmaya başladı. Kendilerine seslenildiğini duyan Mekkeliler büyük bir heyecanla Safa te­pesinin eteğinde toplandılar. Herkes birbirine merak ve korkuyla söz konusu çağrının nedenini soruyordu. Hiç kimse ne olduğunu bilmiyordu. Herkesin gö­zü Resulüllah'ın üzerindeydi. Çağrının sahibi olarak O'nun birşeyler söylemesini bekliyorlardı. Mekkelilerin önemli bir kısmının yanma geldiğini gören Resu­lüllah ilâhi görevinin gereği olarak davetine başladı. Ancak, davetini güven te­melinde gerçekleştirmek için, öncelikle bu insanların yanındaki durumunu açı­ğa çıkarmak ve kendisine yönelik güvenlerini hatırlatmak istedi: 'Benimle, sizin durumunuz düşmanı görünce ailesini haberdar etmek üzere koşarak düşmandan ön­ce ailesinin yanına gelmeye çalışan ve bu arada 'Ey sabâhah' diye bağıran adamın durumu gibidir. Şimdi söyleyin, ben size 'Şu dağın arkasındaki vadiden size zarar vermek, mallarınızı yağmalamak üzere gelen bir takım düşman atlıların bulunduğu­nu söylesem, bana inanır mısınız?'- Kalabalıktan birçok kişi 'İnanırız, sen yalan söylemezsin. Sen her zaman en güvenilenimiz oldun' dediler. Resulüllah istediği ce­vabı almıştı. Sözlerine devam etti:

O halde beni iyi dinleyin!

Sizi şiddetli bir azapla uyarıyorum. Sizleri Allah'tan başka ilâh olmadığını söy­lemeye ve buna göre inanıp, yaşamaya davet ediyorum. Eğer bu davetimi kabul ederseniz gideceğiniz yer Cennettir. Eğer Allah'tan başka ilâh olmadığım kabul etmezseniz, uğrayacağınız azaptan sizleri kurtaramam. Ey Kureyş halkı! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarın. Ey Kâ'b b. Lüeys oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarın. Ey Mürre b. Kâ'b oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarın. Ey Abduşems oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarın. Ey Abdumenaf oğulları! Kendinizi cehennem ateşinden kurtarın. Ey Abdülmuttalib oğulları! Ey Muhammed'in kızı Fâtıma!

Ey Resulüllah'ın halası Safiyye! Kendinizi Allah'tan satın alın. Eğer durumunuzu düzeltmezseniz sizleri Allah'ın azabından kurtaramam. Ma­lımdan isteyin, istediğinizi vereyim. Fakat kıyamet gününde akraba oluşumu­za güvenirseniz yanılırsınız. Akrabalık bir tarafta, ben bir taraftayım. O gün in­sanlar amelleriyle gelecekler. Bütün yaptıklarınızı boyunlarınızda taşıyarak ge­tireceksiniz. İşte o zaman ben sizden yüzümü çeviririm. Yardım etmem için ba­na seslenir 'Ev Muhammedi' dersiniz; fakat ben çağrınıza cevap vermem; şöyle yaparım (Bu sırada başını yana çevirdi). Yine 'Ey Muhammedi' dersiniz; ben yi­ne böyle yaparım (Ve başını diğer tarafa çevirdi). [229]

Mekkeliler duydukları şeyler karşısında şaşkına döndüler, adeta donup kaldı­lar. Şaşkınlığı en şiddetli yaşayanlar aile temsilcileriydi, yani Mekke ileri gelenle­ri. Onlar yıllardır haberdar oldukları ve çoğu zaman önemsemedikleri veya alay etmekle yetindikleri şeyle karşı karşıya gelmişlerdi. Yakından tanıdıkları ve olum­lu özellikleri nedeniyle sevip, güvendikleri; her türlü takdirin üstünde gördükle­ri Muhammed b. Abdullah'ın artık sadece küçük bir grupla muhatap olmayıp, biz­zat kendileriyle de muhatap olduğuna çarpıcı şekilde şahit olmuşlardı. Hiç kimse ne diyeceğim bilemedi. Kalabalık arasından sadece bir kişinin sesi işitildi; konuşan Ebû Leheb'di. Çevresindeki akrabalarına ve Onunla alay eden amcasına bakt, Bazüan Ebû Leheb' desteWed.gm.belh eder tav.rlarla çevresindekilere bir şey.er söylerken diğ r ba zuan.se gerçekleşenlerden memnun kalmad.g.n. gösterir bir ifade ile geri dönüB evlenne doğru yürümeye baslad.Ia, Kalabal.k dagümak üzereydi. Son d,, meraki, b.r sek.lde kendisinden yeğenini soranlara sMrhazdıf diyen Ebü Leheb din bir one çıktı Muhammed! Yaz Mar olsm sanal  bag.rmaya, hakaret etmeye baŞlad, Elindek. tas, yeğenine f.rlatt, Amca ile yein arasmdak, bu kavga üzerine geri kalamar da dag.ld.lar. Hit kimse bir aile mme karışmak istemiyordu.


[226] Hicr, 15:94

[227] Hicr, 15:94

[228] Maide, 5:67

[229] Buharı, Menâkıb 13; Müslim, İman 89; Tirmizî, Tefsir 27; Razî, Tefsîr-i Kebîr, XVII/385.