Konu Başlığı: Mekke Şehir Devleti Gönderen: Ekvan üzerinde 01 Ağustos 2011, 11:40:34 Mekke Şehir Devleti Hayır! Eğer o bu yaptığı işten vazgeçmezse onu perçeminden yakalarız. O yalancı, günahkar perçeminden. O zaman o gitsin de nâdiyesini çağırsın. [233] Resulüllah'ın Safa tepesinde kendilerine doğrudan ve açıktan hitap etmesi ve İslâm davetini kabul etmelerini istemesi üzerine Mekke eşrafının ilk düşündüğü şey, Resulüllah'ın bu yaptığının kişisel egemenlik çabasının bir gereği olduğuydu. Mekke'deki soylar arası geleneksel rekabetin Resulüllah'ın şahsmda farklı ve yeni bir görünümde açığa çıktığını, Haşim oğullarının da, Ebû Leheb hariç, bu duruma destek vererek Mekke'nin egemeni olmayı arzuladıklarını zannetmişlerdi. Aralarında, ellerinde bulundurdukları yetkileri terk etmenin ve geleneksel ideallerinden vazgeçmelerinin mümkün olmadığını konuştular. Birbirlerine, Abdülmutta-lib'in torununun oyununu bozmaları ve oyununa gelmemeleri gerektiğini tembihlediler. Yoksa her şey değişir ve seçkinliklerim, itibarlarını, imtiyazlarını kaybederlerdi. Mekke'de bir kişinin veya ailenin otoritesine dayanan bir yönetim tarzı yoktu. Tarihinde de bir kişinin veya bir ailenin otoritesinin geçerli olduğu bir yönetim tarzı tesis olmamıştı. Gerçi bir ara krallığa yakın bir ortam oluşmuştu. Resulüllah'ın dedelerinden Kusayy, özellikle Kureyş kabilesi üzerinde mutlak otoriteye sahip duruma gelmişti. Herkes ona itaat etmişti. Fakat Kusayy'm kral olmak gibi bir düşünceye sahip olmaması nedeniyle, onun zamanında da krallık türü bir yönetim oluşmamıştı. Kusayy, krallığın değil; bir tür aristokratik yönetimin başlatıcısı olarak tarihe geçmişti. Bu nedenle diğer toplumlarda yönetim piramidinin en üstünde genellikle bir kişi veya bir aile bulunmasına ve altta bulunanlar üsttekinin otoritesine boyun eğmesine karşılık, Mekkeliler İçin durum oldukça farklıydı. Mekke yönetiminde, yönetim piramidinin en üstünde bir kişi yoktu. Yönetimde, Mekke nüfusunu teşkil eden soylar adına, o soyun en yaşlı üyeleri bulunuyordu. Bu nedenle hiç kimse bütün toplumu kuşatacak bir otoriteye sahip değildi. Kararlar aile temsilcileri arasında almıyor ve uygulaması da birlikte gerçekleştiriliyordu. Dolayısıyla yönetim kadrolarını işgal edenler açısından bir başkasının otoritesine boyun eğmek gibi bir durum söz konusu değildi. Ancak bu anlayışın hürlerin teşkil ettiği kesim için geçerli olduğu, hür olmakla birlikte mensubu az, güçsüz aileye dahil olanlarla, mevali, köle kesimi açısından durumun daha farklı olduğu açıktı. Mekke, islâm davetinin başladığı yıllarda, yaklaşık on bin civarındaki nüfusunun büyük çoğunluğunu Kureyş kabilesine mensup Arapların teşkil ettiği bir şehir devleti konumundaydı. Bir ticaret ve din merkeziydi. Bu iki farklı özelliği nedeniyle oldukça değişken bir nüfusa sahipti. Mekke'de farklı ırklara ve dinlere mensup kişilere sıklıkla rastlanırdı. Ayrıca Rum ve Fars kökenli bazı tüccar ve sanatkârlar Mekke'de ikamet ediyorlardı. Mekke'deki yabancılar arasında Irak, Mısır, Habeş ve Süryani kökenli kimseler de vardı. Bir Kıptî olan ve Kabe'nin tavanını ağaçla örten marangoz Begüm Naccâr; Rum kökenli demirci Erzak, tüccar Kımta, Cüveyriye bint-i Vebre ismindeki kadın, Abdullah b. Cüd'ân'nm azatlısı olan Süheyb, Yemenli Yasir, Rum veya Türk kökenli Sümeyye, Kabe'nin tamiri sırasında çıkan Süryanice bir kitabeyi okuyan ve ismini bilmediğimiz Yahudi şahıs Mekke'de ikamet eden yabancılardan bazılarıydı. Ayrıca bir kısmının ismi bize kadar ulaşmış olan çok sayıda Rum, Fars, Habeş, Yemen kökenli köle de vardı. Mekke, bölgenin kalabalık ve hareketli bir şehir devleti olduğu için, sistemli ve işlevsel idarî, malî, askerî ve dinî kurumlara sahipti. Bunların hicâbe, sikâye, rifâ-de nedve, liva ve riyaset isimlerini taşıyan altı tanesi Resulüllah'ın büyük dedesi Kusayy tarafından tesis edilmişti. Hayatta olduğu dönemde Kusayy tarafından yürütülen bu görevler, Kusayy'ın ölümünden sonra bir süre oğlu Abdüddâr tarafından yürütülmüş, fakat daha sonra rifâde, sikâye ve riyaset Abdumenaf m çocuklarına geçmişti. Takip eden yularda yeni görevlerin eklenmesiyle siyasî, malî, adlî, askerî, dinî görev birimlerinin sayısı birkaç kat artmıştı. Resulüllah İslâm davetine başladığı zaman, bir tür bakanlık sayılabilecek her bir görev alanı faal durumdaydı. Siyasî, malî, adlî, askerî ve dinî kurumlar başlıkları altında toplanabilecek olan söz konusu görev alanları şunlardı: [233] Alâk sûresi, 96:15-17 |