> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > Kuşku Ve Güven
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kuşku Ve Güven  (Okunma Sayısı 819 defa)
26 Temmuz 2011, 12:17:13
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 26 Temmuz 2011, 12:17:13 »



Kuşku Ve Güven


Mekke'nin müşrik ordusu, islâm ordusuna göre son derece güçlü, oldukça iyi teç-hizatlı bir orduydu. Ancak önemli bir problemleri vardı. Birçok kimse sırf gözda­ğı vermek için Müslümanlarla savaşmanın doğru olmadığını düşünüyordu. Bun­lar, Müslümanların inançları uğruna her şeylerini feda edebileceklerini düşünün­ce görüşlerinde ne kadar haklı olduklarını anlamakta zorlanmıyorlardı. Müslü­manlarla savaşarak başlarına bela alacaklarına inanıyorlardı. Ayrıca birçok kimse utandıkları, zorlandıkları, tehdit edildikleri için istemedikleri hâlde orduya katıl­mışlardı. Abbas b. Abdulmuttalib bunlardan birisiydi. O, eşrafın zorlamasıyla or­duya katılmak ve üstelik ordunun birçok ihtiyacını karşılamak zorunda kalmıştı. Eğer eşrafın isteğini yerine getirmezse bir tefeci olarak piyasadaki alacaklarını tah­sil etmekte zorlanacağını biliyordu. Bütün bunlara ilâveten, Müslümanlarla savaş­mayı arzuluyor olmalarına rağmen, yaptıkları işin doğruluğu konusunda ciddi te­reddütleri olanlar vardı. Üstelik bunların sayısı az da değildi. Bunlar, Resûlüllah'tan yıllar önce duydukları 'Bir gün Müslümanların galip geleceği ve Müslüman olmayanların, özellikle de Mekke'nin müşrik eşrafının öldürüleceği' sözlerini hatırlı­yorlar ve hiçbir zaman yalan söylememiş bir kişiye ait bu sözler karşısında kork­maktan kendilerini alıkoyamıyorlar di. Hatta Umeyye b. Halef korktuğu için ordu­ya katılmak istememiş, istemeden katıldığı ordu ile Mekke'den yola çıktığında ka­rısı 'Muhammed yalan söylemez! diyerek korkusunu paylaştığını belli etmişti. Utbe ve Şeybe b. Rebia kardeşler de sıkıntı içerisindeydiler. İkisi de orduya isteyerek katılmışlardı. Ancak köleleri Addas'm zihinlerini karıştırıcı ifadeleri karşısında ol­dukça tedirgin ve tereddütlü bir hale gelmişlerdi. Taif dönüşü sırasında Resûlül-lah'la görüşen ve Resûlüllah'ı tasdik eden Addas, iki efendisine Muhammed'in bir peygamber olduğunu ve peygamberle savaşanların muhakkak kaybedeceklerini, bu nedenle orduya katılmaktan vazgeçmelerinin doğru bir davranış olacağını söy­leyip durmuştu. Onlar bir kölenin sözlerine uyacak kişiler değillerdi, ama bir kez düşünceleri altüst olmuş, zihinlerine 'acaba?' sorusu gelip saplanmıştı. Bir de tüm bunların yanı sıra, akrabalık bağlan nedeniyle Müslümanlarla savaşmanın Mekkelilere bir yarar sağlamayacağını, hatta Mekkeliler arasında kin ve düşmanlıkların doğmasına yol açacağını düşünüp, bu nedenle savaşmaktan vazgeçilmesini iste­yenler vardı. Mekke'nin en saygın liderlerinden Utbe b. Rabia bu görüşteydi. O, imanlı gına, dizginlenmez kinine rağmen bu savaşın kazansalar bile aleyhlerine sonuçlanacağını düşünüyordu. Bu ne­denle de arkadaşlarına şöyle diyordu: ıEy Kureyş toplulugul Vallahi, siz Muhammed ve adamları ile savaşıp da yenseniz hile bir şey elde edemeyeceksiniz. Birbirinize bak­tığınız zaman, birbirinizin şahsında amcanızın, yeğeninizin veya yakınlarından biri­sinin katilini göreceksiniz. Bu ise aranızda kin tohumları ekecek; birbirinize düşman olacaksınız. Gelin bu işten vazgeçin. Muhammed ile Arapların arasından çekilin; Muhammed ile Arapları baş başa bırakın. Eğer Araplar Muhammed'in hakkından gelir­lerse bu sizin için amacınıza ulaşmaktan başka bir şey olmaz. Yok eğer Araplar Muhammed'i desteklerlerse, O'na dokunmadığınızdan size karşı yumuşak davranacak, iyiliklerde bulunacaklardır.[169] Fakat ordunun sevk ve idaresinden sorumlu olan, daha doğrusu mevcut bilgilerden anlaşıldığı kadarıyla Mekke ordusunun Bedir'de gerçekleşecek savaşa girmesinde inisiyatifi elinde bulunduran Ebû Cehil, "Utbe'nin ve diğer bazılarının bu tür görüşlerine oldukça sert tepkiler veriyor, her ne olur­sa olsun bu savaşın gerçekleşmesi gerektiğini savunuyordu. Ebû Cehil, Vtbe'nin Muhammed ve adamlarını görünce korkudan ciğerleri şişti. Hayırf Allah, Muhammed'le bizim aramızdaki hükmünü verinceye kadar bu işten geri durmayacağız [170] di­yerek kesin kararını açıklayarak tartışmalara son verdi.

Mekke ordusu Bedir'de kendilerim bekleyen Müslümanlarla savaşmak için ilerliyordu. Ancak, İslâm ordusu hakkında bilgiye sahip değillerdi. Müşrik lider­ler bilgi elde etmeye çalıştılar. Birkaç kişiyi, İslâm ordusunu gözlemekle görevlen­dirdiler. Gözcülerin getirdiği haberlerle düşmanları hakkında bilmeleri gereken­leri elde etmiş oldular. Gözcülerden birisi şöyle diyordu: 'Vallahi, ne teçhizat, ne zırhlar, ne de atlar gordümV Bu sevindirici bir haberdi. Anlaşılan o ki, sayı olarak az ve teçhizat olarak son derece zayıf bir grupla karşı karşıya geleceklerdi. Ancak ne var ki aynı özcü şunu da söylemişti: "Vallahi, öyle bir topluluk gördüm ki, on­lar, ailelerine dönüp gitmek istemiyorlar. Ölmeye karar vermişler. Ölümden hiç kork­muyorlar, önlerin kılıçlarından başka ne bir koruyucuları var, ne de herhangi bir sı­ğınakları. Buna rağmen zırhlar altında kavga ve belâ tüten gök gözlerlerden başka bir şey görmedim. [171] İşte bu kötü bir haberdi. Ölüme razı bir kitleyle karşı karşıya gel­meleri nedeniyle tedirginlik duyanlar oldu. Bazıları savaşmamanın daha doğru ka­rar olacağını daha güçlü ifade etmeye başladılar. Eakat Ebû Cehil inadından vaz­geçmiyordu. Son kararını söyledi: 'Bedir'e varmadıkça dönmeyiz. Orada üç gün ka­lırız; develer keser yemekler yer, şaraplar içeriz- Cariyelere şarkılar söyletir, eğleni­riz. Başımıza toplanan Araplar ise bizi dinler, seyrederler. Bundan sonra kararlılığı- ve gücümüz karşısında bizden hep çekinir, bize karşı içlerinde bir korku taşırlar. [172]

İslâm ordusu Bedir ovasına yerleştikten ve savaş için gerekli hazırlıkları ta-nıamladıktan bir müddet sonra ovanın girişinde şirk ordusu gözüktü. Şirk ordu­su ilerleyip Müslümanların karşısında bir yere geldi ve durdu. Resûlüllah, şirkin ordusunu görünce sesli olarak dua edip Müslümanları cesaretlendirecek sözler söyledi. Duasının bir bölümü şöyleydi: 'Allahım! îşte bunlar Kureyş müşrikleri. Olanca kibir ve gururlanyla; olanca büyüklerime ve övünmeleriyle geldiler. Başkası­na değil, Sana meydan okuyor, resulünü yalanlıyorlar. AUahıml Bana yapmış oldu­ğun vaadini gerçekleştir ve bunları burada helak et. Âllahım! Sen bana kitap verdin. Müşriklerle savaşmayı emrettin. îki taifeden birini nasip edeceğini vaadettin. Sen ver­diğin sözden dönmezsin. [173]

Savaş kaçınılmaz görünüyordu. Ancak buna rağmen, daha sonra Müslümanla­rın bir geleneğine dönüşeceği üzere, Resulüllah problemi savaşsız çözmek için müşrik tarafa elçi gönderdi. Elçi Hz. Ömer'di. Ömer, Resulüllah adına Mekke eş­rafına 'Bu savaştan vazgeçin. Geri dönüp gidin' teklifinde bulundu. Hakîm b. Hizam bu teklifi saygıyla karşıladı; arkadaşlarına Muhammed bize karşı insaflı davranıyor. İstediğini kabul edelim. Eğer kabul etmezsek bize karşı insafını terk edecektir' dedi. Fakat onun bu görüşü kabul görmedi. Ebû Cehil, öfke içerisinde, 'Allah bize on­dan intikam alma imkânı verdikten sonra, bu işten vazgeçmek doğru olmaz. Hayır! Kesinlikle geri dönmeyeceğiz- Onlara hadlerini bildireceğiz. Hadlerini bildireceğiz ki, bundan sonra ne bize karşı bir harekete girişsinler, ne de kervanlarımızın önünü kessin/er [174] dedi. Ömer elçiliğinin gereğini yerine getirmiş olarak geri dönüp, duru­mu Resulüllah'a bildirdi.

Resulüllah savaştan önceki gün, savaş alanını gezdi. Savaş teknik ve taktikleri­ni iyi bilen Müslümanlarla savaşın seyri hakkında konuştu. Bir taktik geliştirme­ye çalıştılar. Nerede durulacağına, nereden saldırılacağma karar verdiler. Resulül­lah, eğer savaş planladıkları gibi gerçekleşirse, Allah'ın yardımıyla Mekke ordusu­nu yeneceklerini söyledi. Hatta Mekke eşrafının vurulup düşecekleri yerleri gös­terdi. Bu moralleri yükselten bir müjdeydi



[169] Vakıdî, Meğazi, 1/44, 45; ibnü'l Esir, el-Kâmil fi't-Târih, 11/58.

[170] Vakıdî, Meğazi, 1/44, 45; ibnü'l Esir, d-Kâmil fi't-Târih, 11/59.

[171] Vakıdî, Meğazi, 1/45

[172] ibnü'l Esir, d-Kâmü fi't-Târih, 11/57; Vakıdî, Meğazi, 1/30.

[173] İbnü'l Esir, d-Kâmû fi't-Târih, 11/58.

[174] Vakîdî, Meğazi, 1/44.


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kuşku Ve Güven
« Posted on: 29 Mart 2024, 16:49:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kuşku Ve Güven rüya tabiri,Kuşku Ve Güven mekke canlı, Kuşku Ve Güven kabe canlı yayın, Kuşku Ve Güven Üç boyutlu kuran oku Kuşku Ve Güven kuran ı kerim, Kuşku Ve Güven peygamber kıssaları,Kuşku Ve Güven ilitam ders soruları, Kuşku Ve Güvenönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes