Konu Başlığı: Kureyş Liderini Kaybediyor Gönderen: Ekvan üzerinde 18 Temmuz 2011, 17:47:47 Kureyş Liderini Kaybediyor Müslümanların bir ordu halinde Mekke tarafları-dosru geldiğini duymuş, fakat nereye gittiklerine karar verememişti. O da Müslümanların muhtemelen Sakif veya Hevazin üzerine gittiğini düşünüyordu. Düşüncesinden enıin olmak için Mekke'den çıkarak orduya yaklaştı. Bütün bölgeyi kuşatan ışık öbeklerini korku ve heyecanla seyretti. Ancak bu sırada nöbetçiler tarafında yakalandı.Yakaladıkları kişinin Mekke'nin lideri Ebû Süfyan oldu-öunu anlayan nöbetçiler sevindiler. En büyük düşmanlarını linç etmek için koşuş-tururlarken, civarda bulunan Abbas duruma müdahale etti. Ebû Süfyan'ı himayesine aldı. Abbas, Ebû Süfyan'la konuşup harekâtın muhtemel hedefinin Mekke olduğunu, eğer Resulüllah Mekke'ye yönelirse Kureyş'in bu ordunun karşısında duramayacağını, bu nedenle Mekke'yi çatışmasız teslim etmenin en iyi çare olacağını söyledi. Savaşsız bir harekât olması, ordusuna savaşmayı yasaklaması için Re-sulüllah'la görüşmesini tavsiye etti. Ebû Süfyan durumun vahametini anlamakta gecikmedi. Abbas'la birlikte Resulüllah'ın yanına gitti. Ebû Süfyan, yanında Abbas olduğu hâlde Resulüllah'ın yanma vardı. Ebû Süf-yan'm Resulüllah'ın yanma girdiğini gören Ömer koşarak gelip çadıra girdi. Himayesiz ve anlaşmasız şekilde gelmiş olan Ebû Süfyan'ı öldürmek için izin istedi. Abbas, Ebû Süfyan'ı himayesine aldığını söyledi. Ömer teklifinde ısrarcı olunca Resulüllah susmasını işaret etti ve Ebû Süfyan'a dönerek, ona İslâm'ı anlatmaya Müslüman olması gerektiğini söylemeye başladı. Ebû Süfyan, Allah'ın tek ilâh olduğunu kabul edebileceğini bildirdi. Ancak bir çekincesi vardı: 'Vallahi senin peygamberliğin konusunda kalbimde şüphe buluyorum. Bu konuda bana biraz düşünme süresi tam'. Resulüllah kabul etti. Sabah tekrar görüşmek istediğini bildirdi. Abbas bütün gece Ebû Süfyan'a arkadaşlık etti. Sabah namazı vakti gelince müezzinlerin sesleri ortalığı inletmeye başladı. Ebû Süfyan şaşırıp 'Bu nedif diyerek telaşla Abbas'ı uyandırdı. Abbas 'Bu namaz için çağrıdır' dedi. Ebû Süfyan sabahın a aca karanlığında Müslümanların yattıkları ve oturdukları yerlerden kalkıp arzu ile abdest alışlarını, namaz kılışlarını biraz şaşkınlık ve biraz Bu arada Müslümanların Resulüllah'a olan saygılı tavırlarını daha ya-ından görme imkânı elde etti. Abbas'a 'Ey Fadl'ın babası! Ben şimdiye kadar ne de Kayser'in böylesi bir sevgi ve iltifata sahip olduğunu gördüm. Karde-oğlu ne büyük saltanat kurmuş' demekten kendisini alamadı. Abbas 'Yetertık îman et de bu iş bitsin' diye ısrar edince, kabul etti. Namaz sonrasında Resulül-lah'm yanına gittiler. Ebû Süfyan Müslüman olmayı kabul ettiğini ve Mekke'ye dönmek için izin istediğini bildirdi. İzin verildi. Abbas 'Ey Allah'ın Resulü/ Ebû Süfyan üstün tutulmayı sever. Ona övüneceği bir şey ver' dedi. Resulüllah, Ebû Süf-yan'a seslenip 'Her kim Ebû Süfyan'ın evine sığınırsa emniyettedir. Her kim Kabe'ye sığınırsa emniyettedir. Her kim kapısını kapayıp evine girerse emniyettedir' dedi. Bu, Ebû Süfyan'a onur kazandıracak bir tercih olmanın yanı sıra, aynı zamanda Resu-lüllah'ın kadirşinaslığının da gereğiydi. Çünkü risâletin ilk yıllarında, Mekke'nin serserileri, kendisine sataştığı zamanlarda, birkaç defa Ebû Süfyan'ın evine sığınarak aşağılanmadan ve sataşmalardan kurtulmuş, Ebû Süfyan da inanç ve düşüncesine karşı olduğu misafirine iyi davranmayı ihmal etmemişti. Resulüllah, Ebû ' Süfyan yanından ayrılmak üzereyken amcası Abbas'a, 'Onu ordunun geçeceği yol üzerindeki vadinin daraldığı, atların sıkışarak geçtiği yere götür. Ordunun ihtişamını görsün' dedi. Abbas, Ebû Süfyan'ı, Erak'daki vadinin en dar kısmına götürdü. Biraz sonra ordu hareket etti. Bölükler, başlarında komutanları olduğu hâlde Ebû Süfyan'ın önünden geçiyorlardı. Hepsi savaşmaya hazır şekilde teçhizatlı, zırhı olanlar zırhlarını giyinmiş haldeydi. Önce bin kişilik mevcutlarıyla Süleymler geçtiler. Sü-leymlerin komutanı Ebû Süfyan'ın önüne gelince üç defa tekbir getirdi. Ebû Süfyan şaşkınlıkla, zırhı içinde olduğu için tanıyamadığı bu kişinin kim olduğunu sordu. Abbas 'Halia" dedi. Ebû Süfyan 'Şu bizim delikanlı mı?' diye tekrar sordu. Abbas 'Evet1 dedi. Daha sonra beş yüz kişilik birliğin başında Zübeyr b. Avvam geçti. O da Ebû Süfyan'ın önünden geçerken üç defa tekbir getirdi. Arkasından Ebû Zer el-Gıfarî üçyüz kişilik birliğinin başında geçti. O da Ebû Süfyan'ın önüne gelince tekbir getirdi. Onun tekbirine birliği de iştirak etti. Tüm vadi tekbirlerle yankılanıyordu. Müslümanlar bölükler halinde Ebû Süfyan'ın önünden geçiyor ve her bölük tekbir getiriyordu. Ebû Süfyan biraz korktu, ama daha çok şaşırdı. Abbas'a 'Kardeşinin oğlu ne büyük saltanat elde etmiş' demekten kendisini alamadı. Abbas bu sefer müdahale etti, 'Hayır.' Bu bir saltanat değil, bu bir peygamberliktir' dedi. Ebû Süfyan 'Haklısın, bu bir peygamberlik' dedi. Ebû Süfyan'ın önünden geçen en son birlik, aralarında Resulüllah olduğu halde, tamamı zırhlarına bürünmüş ve sadece gözleri açıkta olan Muhacirler ve En-sardı. Bölüğün sancağını taşıyan Sâ'd b. Ubâde, Ebû Süfyan'ın önüne geldiğinde 'Ey Ebû Süfyan! Bugün savaş günüdür/ Bu gün Kabe'de savaşın helâl olduğu gündür] Allah bugün Kureyş müşriklerini aşağı ve rezil kılacaktır' diye bağırdı. Ebû Süfyan korktu. Önünden geçerken, Resulüllah'a seslenip şikayetini bildirdi; 'Ey Allah'ın Resulü] Şaşılacak bir durum! Sâ'd'ın ne dediğini duydun mu?' Resulüllah, Sâ'd'm ne dediğini sordu. Ebû Süfyan durumu açıklayarak; 'Ey Allah'ın Resulü1. Kavmini bağışla] Sen insanların en iyisisin! İnsanların en büyüğü ve en merhametlisisin! Sen insanlar içinde akrabalık bağım en çok gözetensin!.1 dedi. Resulüllah'ın 'Hayır/ Ben Sâ'd'ın dediği gibi emretmedim. Sâ'd yanlış söylemiş. Bu gün Allah'ın, Kabe'nin şanını yücelteceği gündür. Bu gün merhamet günüdür. Bugün Allah'ın Kureyş'i îslâm ile şereflendirip kuvvetlendireceği gündür' dedi. Sonra Sâ'd'a seslenerek sancağı oğlu Ka'b'a vermesini istedi. Böylelikle hem savaşmak arzusuyla coşan bir sahabesinin kan dökmesini ve diğer Müslümanları da bu yönde etkilemesini önledi ve hem de onun kalbini kırmak istemediği için sancağı başkasına değil, oğlu Ka'b'a verdi. Ordu ilerleyip Zî-Tuvâ'ya geldi. Mekke'ye iyice yaklaşılmıştı. Resulüllah sekiz yü önce Mekke'den gizlice çıkışını, o acı ve ıstırap günlerini, korku ve endişe günlerini hatırladı. O günden bu güne gerçekleşen büyük değişim için; sekiz yıl önce gizlice çıktığı Mekke'ye bu gün bir fatih olarak gelişini sağladığı için Allah'a derin bir minnet ve şükranlık içerisinde başını eğdi, Neredeyse sakalı devesinin semerine değecek bir haldeydi; secde eder gibiydi. Zî-Tuvâ'da bir süre duruldu. Resulüllah dört ayrı bölük oluşturdu. Halid b. Ve-lid, Zübeyr b. Avvam, Sâ'd b. Ubâde ve Ebû Ubeyde b. Cerrah'ı bölüklerin komutanları olarak tayin etti. Her bir bölüğün Mekke'ye girecekleri bölgeyi tarif etti. Eğer müşriklerden direnen olursa savaşılmasmı, savaşmayanlara dokunulmama-sını emretti. Fakat, arasında îkrime b. Ebû Cehil, Safvan b. Umeyye gibi Kureyş'in genç komutanları ve Abdullah b. Sâ'd gibi imandan sonra tekrar şirke dönmüş kimse ve İslâm'la Müslümanlarla alay edip aşağılamayı alışkanlık edinmiş bazı şarkıcıların yer aldığı on kişiyi her ne şekilde olursa olsun yakalanıp öldürülmelerini emretti. |