Konu Başlığı: Kuran ın Putperestliği Değerlendirişi Gönderen: Ekvan üzerinde 31 Temmuz 2011, 14:12:38 Kur'an'ın Putperestliği Değerlendirişi Kur'an, risâletin ilk yıllarında, müşrikleri yanlışları nedeniyle eleştirirken öncelikle ve tamamıyla hayat tarzlanndaki yanlışlıkların ve kusurların üzerinde durmuştur. Onların hakikate uzak duran, ahlâka sırt dönen, kendilerini sorumlu kabul etmeyen, azgın, hayasız, hakikati yalanlayan, iyilik ve nimetlere karşı nankör, büyük-lenen, kibirli, günahkâr, suçlu, zalim, fasık, şımarık, cimri, müsrif, küstah, hoyrat, menfaatperest, saldırgan, taşkın, boş işlerle uğraşmayı seven, insanları aşağılayan, yetime, fakire, yardımcı olmayan, hayra engel olan... kimseler oluşları, Kur'an'ın üzerinde ısrarla durduğu ve eleştirdiği özelliklerini, teşkil etmiştir. Elbette ki bu ilâhî yöntemin son derece işlevsel bir amacı vardı. Eğer böyle yapılmasaydı, ön-cellikle yanlış ve sapkın inançların ahlâk ve kişiliklerde oluşturduğu yanlış ve kusurlar gösterilmesiydi; bir başka söyleyişle, islâm bir inanç hareketi olarak başlayıp müşriklerin öncelikle inanç yanlışlıklarını göstermiş olsaydı, İslâm'ın çağrısı kayda değer bir etkiye sahip olmazdı. İslâm daveti felsefî bir hareket niteliğine bürünürdü. İslâm, hayattan kopuk herhangi bir düşünce sistemi olarak anlam kazanırdı. Kur'an'in şirk problemi üzerinde duruş yöntemi ilginç ve oldukça önemlidir. Kur'an, İslâm davetinin ilk yıllarında dikkatleri, şirkin ahlâk ve kişiliklerde neden olduğu yanlış ve kusurlara çekmiştir. Bireysel ve toplumsal hayatta neden olduğu çarpıklıkları gözler önüne sermiştir. Somut örneklerinden hareketle şirkin/küfrün ne kadar kötü, zararlı, insanı saptıran bir şey olduğunu zihinlere iyice kazıdıktan sonradır ki, şirkin/küfrün nedenlerinden bahsetmeye başlamış, şirkin sembolleri olan putlar hakkındaki değerlendirmelerini sunma aşamasına geçmiştir. Kur'an'ın konuyu ele alışında, yaşantıdan inanca, somuttan soyuta uzanan bir seyir vardır. Bu itibarla, risâletin ilk zamanlarında vahyolunan ayetler arasında doğrudan putları konu edinen herhangi bir ayet olmaması oldukça manidardır. Ancak kitlesel davet dönemine geçişten sonra, risâletin 3. yılını takip eden dönemde putlardan bahseden ayetler vahyolunmaya başlamıştır. Şu ayet bunlardan birisidir: 'Peki bunlar hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan varlıklara mı, Allah'la beraber ilâhtık yakıştırıyorlar? Ne onlara, ne de kendi kendilerine bir yardımda bulunamayacak olan varlıklara mı? Yol göstermeleri için yalvar sanız, size cevap verecek durumda olmayan varlıklara mı? Onlara ister dua edin, ister karşılarında susun, sizin içinjark eden bir şey olmaz- Allah'tan başka yalvarıp yakardığımz şeylerin hepsi hiç şüphe yok ki, tıpkı sizler gibi yaratılmış varlıklardır. Eğer doğru sözlü kimse-lerseniz, haydi onları çağırın da dualarınıza cevap versinler. Yürüyecek ayaklan mı var peki onların? Tutacak elleri mi? Görecek gözlen, işitecek kulakları mı var? De ki: 'Haydi Allah'a ortak olarak gördüğünüz bütün o varlıkları çağırın, bana karşı eli-nizden geleni ardınıza koymayın ve böylece bana göz açtırmayın. Doğrusu benim koruyucum ve yardımcım bu kitabı indiren Allah'tır. Çünkü O'dur, dürüst ve erdemli olanların koruyucusu ve yardımcısı. Sizin O'ndan başka yalvarıp yakardıklanmz, ne size ne de kendilerine yardım edebilirler. Onları hidayete çağırsanız işitmezler. Onların sana baktıklarını sanırsın, oysa onlar görmezler.[440] Şu da önemlidir ki, put konusu, vahiy tarafından durup dururken gündeme getirilmedi. İslâm daveti kitlesel davet aşamasına geçip de başta Resulûllah olmak üzere müminler daha geniş kitlelere islâm'ı anlatıp, kitleleri Müslüman olmaya çağırmaya başlayınca; inanç ve hayat tarzlarının büyük tehlike altında olduğunu gören müşrik liderler dindaşlarını, inanç ve hayat tarzlarının dayanağı, şirklerinin sembolü olan putlara daha sıkı bağlanmaya çağırdılar. Şu ayet müşrik liderlerin bü çabasından bahsederken, aynı zamanda bir döneme de tanıklık yapmaktadır: 'İleri gelenlerinden bir kısmı fırlayıp: 'Pes etmeyin, yürüyün gidin, ilâhlarınıza sımsıkı sarılmaya devam edin, yapılacak tek şey budur!' dediler.[441] Müşrik liderler böyle yapmak, dindaşlarım öncelikle ve hatta sadece putlarına sımsıkı sarılmaya çağırmak zorundaydılar. Çünkü şirkin bireysel veya toplumsal hayatta karşılığı olan güzellikleri, erdemleri yoktu. Zaten olamazdı da; şirk yanlıştı, sapkınlıktı ve yanlışın, sapkınlığın doğru ve güzel sonucu olmaz, olamaz. Şirkin olduğu yerde ancak ahlaksızlık olur, zulüm olur, haksızlık olur, kötülük olur... Şunda kuşku yoktur ki, şirkin eğer bireysel ve toplumsal hayata yansıyan güzel, doğru, iyi sonuçları olsaydı onları ifade eder ve islâm davetinin o doğrulukları, güzellikleri, iyilikleri yok edeceğini dile getirirlerdi, islâm'a yönelik eleştiri ve saldırılarını mevcut güzel, doğru, iyi şeylerden hareketle yaparlardı. Bunu yapamadıkları için konuyu putlara getirdiler ve Kur'an'ı semboller savaşının bulanık ortamına çekmeye çalıştılar. Zorda kalan sistemlerini ve hayat tarzlarım, yapay tartışma ortamlarıyla kurtarmanın taktiğini geliştirmeye çalıştılar. Ancak her zaman olduğu gibi yine kendi oyunlarına geldiler. Vahiy semboller savaşının bulanık ve soyut ortamına girmeyip, şirkin dayanağı ve sembolü olan putlarla ilgili gerçekleri açıklamaya başladı. Putların, gelenekçilik biçiminde açığa çıkan taklitçi zihniyetin kabul ettiği uydurma şeyler olduğunu, putların herhangi bir iradelerinin bulunmadığını, insanları değil kendilerini bile korumaktan aciz nesneler olduklarını açıkladı. Diğer birçok ayette de, tekrar tekrar ve değişik vesilelerle, taraftarlarınca putlara yüklenen fonksiyonların anlamsız ve geçersiz olduğunu, putların acziyetleri-ni vurgulayarak açıkladı. Şu ayetler bunun örneklerindendir: Ey insanlar! Size bir misal verildi. Şimdi onu dinleyin; Allah'ı bırakıp da yaşardıklarınız (ibadet ettikleriniz) -hepsi bu gayeyle bir araya gelmiş dahi olsalar-bir sineği bile yaratamazlar. Hatta, eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de. [442] Allah'ı bırakıp da size hiçbir şekilde ne yaran, ne de zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz? Yuh olsun size de, Allah yerine tapınıp durduğunuz bütün bu nesnelere de! Hâlâ akletmeyecek misiniz? [443] Allah'tar, başka yalvarıp yakardıklanmz, kendileri yaratılmış varlıklar oldukları için hiçbir şey yaratamazlar. Üstelik ölülerdir onlar, diriler değil. Ne vakit diriltilecekler, ondan da haberleri yok.[444] De ki: Allah'ın dışında ilâh diye öne sürdüklerinizi çağırın, onların göklerde ve yerde zerre kadar güçleri yoktur. Onların bu ikisinde hiçbir ortaklıkları olmadığı gibi, Allah onlar arasından herhangi bir yardımcı da seçmemiştir. Putperestlik gibi bir inancın ve bu inancın gerektirdiği hayat tarzının tamamıyla yanlış, ancak vahyin sunduğu mutlak hakikâte uygun bir inanç ve yaşantı tarzının doğru olduğunu açıklayan Kur'an, bu ayrımı yaparken putun ve putçulugun mahiyetini bütün ayrıntılarıyla ortaya koydu. Konu hakkında üstü kapalı herhangi bir nokta bırakmadı. Elbette ki, öncelikle nazil olduğu topluma hitap ettiği, insanlık katma o toplumda indiği için de, putun ve putçulugun mahiyetini putperest Arap toplumunun putlarını ve bu putlara bağlı inançlarını esas alarak açıkladı. Bunu yaparken oldukça ilginç bir ifade tarzı ve mantık silsilesi takip etti. Bunun bir örneği olarak, müşriklerin, Allah katında kendileri için şefaatçi olacağı inancıyla putlara yöneldikleri iddialarını değerlendirişi dikkate alınabilir. Kur'an, bu inancın yanlışlığını açıklarken, her zaman olduğu gibi, soğuk ve soyut tartışmaların içine girmedi. Sadece, putların şefaatçiliğiyle ilgili Allah katından gelen bir bilginin bulunmadığını belirtti. Bu açıklamasıyla 'Madem ki putların Allah katında şefaatçi olduğuna inanıyorsunuz, böylesi bir inancın, Allah katından gelen bilgiyle doğrulanması gerekmez mi ?' sorusunun düşündürülecek şekilde olması ve cevabın yine bizzat putperestlere verdirilmiş olması önemlidir. Ayrıca, taraftarlarınca putlara yüklenen sıfatların ve fonksiyonun 'Allah'ın bilmediği bir şeyi Allah'a haber vermek [445] olarak ifade edilmiş olması da önemlidir. Halbuki bilmemek, haberdar olmamak müşrikler açısından da Allah için söz konusu olabilecek bir şey değildi. Onlara göre de Allah'ın bilmediği şey mutlak anlamda yok demekti. Kur'an, pulculuğu Allah'ın bilmediği bir şeyi Allah'a haber vermek [446] biçiminde niteleyerek, putlarla ilgili inançları nedeniyle müşriklerin Allah'a iftira attıklarını ve olmayan bir şeyi var kabul ettiklerini göstermiş oluyordu. Diğer bazı ayetlerde ise, putlara tapan ve tapmaya devam edenlerin hem duygularına hem de akıllarına hitap edilerek, en zor anlarında kime yöneldikleri soruldu. Aslında bu soru cevabı bünyesinde taşıyordu; elbette ki Allah'a. Çünkü, onlar çok iyi biliyorlardı ki, en zor anlarında., bağlanıp kutsadıkları putları kendilerine hiçbir fayda sağlamıyordu. Kur'an buradan hareketle, hakikati görüp anlamalarını sağlayacak uyarı ve hatırlatmalarını yaptı: Allah'ı bırakıp da, Allah'a yaklaşmak için edindikleri bunca varlıklar onlara zor zamanlarında yardım etselerdi ya! Hayır, hepsi ortadan kaybolup, onları yüzüstü bıraktılar. Çünkü bu sahte ilâhlar, onların kendi kendilerini kandırmalarının ve düzmece hayallerinin ürününden başka bir şey değildi.[447] Denizde bir tehlikeyle karşılaştığınız zaman, Allah'tan başka bütün yalvarıp yakardığmız şeyler, sizi yüzüstü bırakarak yok olup giderler, ancak Allah kalır. (Ancak ne var ki,) sizi kurtarıp, sağ salim karaya çıkarınca, hemen yüz çevirip unutuverirsiniz Allah'ı.[448] O halde zorluk anlarında bir faydası olmayan putların terk edilip, her durumda sadece Allah'a yönelmek gerekmez miydi?: "Onlara de ki: 'Ben yalnızca, Allah'a kulluk etmekle ve Allah'tan başkasına ilâhî güçler yakıştırmamakla emrolundum. Bütün insanlığı Allah'a çağırıyorum ve dönüşüm de ancak Allah'adır.[449] Kur'an, putlar inancının ve putperestliğin ilme dayanmayan bir inanç ve bilinçsizce gerçekleşen tutum ve davranışlar olduğunu açıklamaya büyük önem verdi. İnanç ve hayat tarzının dayanağı olan bilginin niteliği konusunu, putlardan bahsederken de özellikle gündeme getirdi. İslâm'ın ilâhî bilgiye, ilme dayanmasına karşılık; müşriklerin inançlarının ve putlarla ilgili kabul veya düşüncelerinin hiçbir şekilde doğruluk deliline sahip olmadığını, şirk inancının ve hayat tarzının tamamıyla zan üzere, hayaller üzerine inşa edildiğini açıkladı ve gösterdi: De ki: 'Allah'ı bırakıp da taptığınız, ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar yerdeki hangi şeyi yarattılar! Yoksa onların göklerde mi ortaklıkları var! Yahut biz onlara, bu hususta bir kitap mı verdik de onlar, o kitaptaki bir delile dayanıyorlar?' Hayır! O zalimler birbirlerine, aldatmadan başka bir şey vâdetmiyorlar. [450] De ki: 'Söylesenize! Allah'ı bırakıp taptığınız şeyler yeryüzünde ne yaratmışlar; gostersenize bana! Yoksa onların göklerde ortaklıkları mı var? Eğer doğru söyleyenlerdemeniz, bundan evvel (size indirilmiş) bir kitap yahut bir bilgi kalıntısı varsa onu bana getirin.[451] (Onlar mı hayırlı) yoksa ilk baştan yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten hem yerden rızıklandıran mı? Allah'tan başka bir tanrı mı var! De ki: 'Eğer doğru söylüyorsanız siz kesin delilinizi getirin.[452] [440] Araf, 7:191-198 [441] Sâ'd, 38:6 [442] Hacc, 22:73 [443] Enbiya, 21:66,67 [444] Nahl, 16:20,21 [445] Ra'd, 13:33 [446] Ra'd, 13:33 [447] Ahkaf, 46:28 [448] îsra, 50:67 [449] Rad, 13:36 [450] Fatır, 35:40 [451] Ahkaf, 46:4 [452] Nemi, 27:64 |