๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 01 Ağustos 2011, 10:58:08



Konu Başlığı: Kuran ın Müstezaflara Çağrısı
Gönderen: Ekvan üzerinde 01 Ağustos 2011, 10:58:08
Kur'an'ın Müstez'aflara Çağrısı


Müstekbirlerin ve Müstez'aflarm durumlarını açıklayan ayetlerden özellikle ri-sâletin ilk yıllarında vahyolunanlar, Mekke müstekbirleri karşısında, onların her türlü istiz'aflarınm mağduru olan müminlere önemli mesajlar veriyordu. Aynı za­manda, şirk cephesinde yer almakla birlikte Müstez'af vasfına sahip kitlelere de önemli mesajlar veriyordu, Ve bunlar elbette ki Mekke müstekbirlerini hiç mem­nun etmedi. Ancak daha da önemlisi, Kasas süresinin 6. ayetiyle verilen mesajdı. Bu ayetin öncesinde, ünlü müstekbir Firavun'un toplumu bölüp parçaladığı ve kitleleri aşağılayıp, onlara zulmettiği bildiriliyor, takip eden ayetlerde de Allah'ın Müstez'aflara yönelik vaatlerinden bahsediliyordu. Mustaz'aflarm bu vaatlere ka­vuşabilmelerinin ise müstekbirlere olan başkaldırılarıyla mümkün olacağı bildiri­liyor, böylesi durumda Allah'ın yardımının devreye gireceği ifade ediliyordu. Tüm bu açıklamaları takip eden söz konusu ayet şöyledir: o yer­de onları (Müstez'afları) hakim hilalim. Firavun ile Haman ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim'.[348] Ayette, Firavun çağı Mısır'ı ör­nek olarak zikredilerek, evrensel bir özellik dile getirilmekteydi. Öncelikle müs­tekbirlerin saltanatlarını yıkmak, zulmü sona erdirmek için Müstez'aflar yürek­lendirilip cesaretlendirilmekteydi. Bu ise müstekbirler her ne kadar kendilerini güçlü, büyük, yenilmez, baş edilemez görüyorlarsa da esasen Müstez'aflar dan çe­kindikleri bildirilerek yapılıyordu. Ekonomik imkânlarına, siyasî güçlerine, yenil­mez zannedilen ve oldukça iyi donatılmış ordularına rağmen müstekbirlerin zayıf oldukları, içten içe Müstez'aflardan, onların bir gün gerçekleri fark edip, bunu takiben ayaklanmasından korktukları açıklanıyordu. Allah ise onların bu korkula­rını başlarına getirmeyi murat ettiğini bildiriliyordu. O halde Müstez'aflarm, müs-tekbirlerden korkmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildi. Eğer hareke­te geçerlerse, müstekbirlerin saltanatlarına yönelir ve tahtlarım sarsmayı kararlaştırırlarsa ilâhî yardımlar da devreye girecek ve arzularına kavuşacaklardı; müstek­birlerin saltanatları yerle bir olacaktı.

Kur'an'm bütün bu açıklamalarından anlaşılıyor ki, hadi, ilâh, rabb ve melik oluşu kendilerine ait kılarak insanlar üzerinde sultalarım kuranlar, menfaatlerini devam ettirmeye çalışan eşraf grubu 'Allah'tan başka ilâh yoktur' çağrısı ile bütün bu imkânlarını kaybedeceklerini anlamakta gecikmemişlerdir. Daha ilk andan iti­baren îslâm davetine düşmanca tepki vermeyi ve bu yolla söz konusu çağrıyı sus­turmayı zorunlu görmüşlerdir. Çünkü biliyorlardı ki bu çağrı çeşitli yöntemlerle aldatıp uyuttukları kitleleri uyandıracak ve ileri gelenlerin sahte yetkilerini ve haklarını alaşağı edecek bir çağrıdır. Mekke'nin 'ileri geleni' olarak Ebû Leheb'in sözleri, tevhid davasının söz konusu özelliğini göstermesi açısından önemlidir. Ebû Leheb, Mekke eşrafını teşkil eden dostlarına kendisi gibi olan diğer müstek-birlere şöyle sesleniyordu: 'Tüm Araplar onun etrafında toplanmadan önce, onun eli­ni- kolunu bağlayın'. O ve yandaşları bu korkularında da kendilerince haklıydılar. Çünkü gerçekten, her peygamberi ilk tasdik edenler ve O'nun davasını destekle­yenler Ebû Bekir gibi zengin şahsiyetler bir yana, genellikle toplumun çoğunluğu­nu oluşturan ve Kur'an'm Mûstez'af olarak isimlendirdiği ezilen, yoksul, güçsüz kesime mensup kimseler olmuştur. Bu da önceki peygamberlerin davet süreciyle benzerlik gösteriyordu; zira çağrı aynı çağrıydı. Tabi ki etkisi de aynı olacaktı. Nûh kavminin ileri gelenleri Hz. Nuh'a Dediler ki; 'Sana bir sürü bayağı kimseler uymuşken, biz sana inanır mıyız?.[349] 'Kavminden küfreden ileri gelen­ler (Nuh'a) dedi(ler) ki: 'Biz seni bizim gibi bir insandan başka bir şey (olduğunu) görmüyoruz. îlk bakışta bizden sana aşağı tabakanın dışında kimsenin uyduğunu da görmüyoruz. Ve biz sizi bizden üstün de görmüyoruz. Biz sizi ancak (olsa olsa) ya­lancılardan sanıyoruz.[350]



[348] Kasas, 28:6

[349] Şuara, 26:111

[350] Hud, 11:27