> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > Kur an
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kur an  (Okunma Sayısı 959 defa)
28 Temmuz 2011, 16:17:48
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 28 Temmuz 2011, 16:17:48 »



Hayatın Kitabı: Kur'an


Ey iman edenler! Sizi yaşatacak şeylere çağırdığı zaman Allah ve Resulünün çağrısına koşun. [40]

Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulunu apaçık ayetlerle gönde­ren O'dur. Şüphesiz Allah sizlere karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. [41] Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor. [42]

Şehir devletinin meclisi olan Dâru'n Nedve'de, yoğun katılımlı, sert tartışmalı top­lantılardan birisi daha gerçekleşiyordu. Toplantıya katılanların ileri sürdükleri gö­rüşlerden ve yapılan konuşmalardan anlaşıldığına göre, bu tartışmalı toplantının da öncekilerden bir farkı yoktu. Konu yine aynıydı: Şehrin idaresini ve toplumun değerlerini temellerinden sarsan İslâm davetini durdurabilmek veya eğer bu ger­çekleştirilemezse, daveti normal seyrinden saptırabilmenin çarelerini bulmak. Zi­ra, Mekke şehir devleti îslâm daveti nedeniyle büyük bir tehlikeyle karşı karşıyay­dı. Bir kişi olarak Resulüllah'la başlayan davet gelişmiş, büyümüş ve Mekke yöne­timinin, ekonomik gücü elinde bulunduran Mekke eşrafının baş edemeyeceği bir güce erişmişti. Yürürlükteki sistemin ve değerlerin savunucusu ve temsilcileri olan Mekke eşrafı hayatlarının en sıkıntılı dönemlerini yaşıyorlardı. Toplumsal sistemleri çökmek; sahip oldukları ekonomik, siyasî, hukukî, kültürel, dinî statü­leri yok olmak üzereydi. Mekke eşrafı için durumları vahimdi ve tez elden çözüm sağlayıcı hâl çareleri tespit edip uygulamaya koymaları gerekiyordu. Bir süredir gerçekleştirdikleri boykot hâlâ bir işe yaramamıştı. Müminler de Haşim oğulları­nın müşrik kesimi de boykotun bütün zorluklarına katlanıyor ve pes etmiyorlar­dı.

Meclisin en saygın üyelerinden Nadr b. Haris, toplantının amacını, katılanlara Şöyle açıkladı: 'Ey Kureyş topluluğu! Vallahi başımıza öyle bir şey geldi ki, henüz onu çözüme kavuşturamadık. Muhammed içimizde genç bir delikanlıydı; en sevilen, en doğru sözlü, en güvenilir olammızdı. Ancak ne zaman ki, göz ile kulağı arasına ak düştü ve bizi bir şeylere davet etmeye başladı, işte o zaman getirdiği şey karşısında 'Bu sihirbazdır' dedik. Hayır! Biliyoruz ki, vallahi o bir sihirbaz değildir. Çünkü biz sihirbazları ve sihirbazların büyülerini gördük. 'O kâhindir' dedik. Hayır, vallahi o bir kâhin değildir. Çünkü biz kâhinleri ve hallerini gördük ve sözlerini dinledik. 'O şairdir' dedik. Hayır, vallahi o bir şair de değildir. Çünkü biz şiir çeşitlerini dinledik. Hecesiyle, receziyle ve karıziyla bütün şiir çeşitlerini biliyoruz. 'Delidir' dedik. Hayır, vallahi! Biliyoruz ki o asla deli değildir. Çünkü biz deli gördük. O, delilik boğuntusu ve vesvesesi içinde değil. Ey Kureyş topluluğu! Bu işin çaresini bulun! Çünkü, vallahi başımıza büyük bir iş gelmiş bulunuyor.[43]

Mekke eşrafı, bütün gayret ve çabalarına, uyguladıkları baskı ve işkencelere, yaptıkları tehditlere, sundukları tekliflere rağmen Resulüllah'ı davasından vazge-çiremeyeceklerini, Resulüllah'ın yanındaki müminleri dinlerinden döndüremeye-ceklerini anlamış durumdaydılar. İslâm davetini durdurma noktasında ne yapa­caklarını bilememenin şaşkınlığını yaşıyorlardı. Yıllardır sürdürdükleri mücadele­nin sonunda şunu anlamışlardı: İslâm'ın doğruluğu hakkında bir şüphe veya de­lil oluş tura madıkça, problem kendileri açısından hallolmayacak. Dikkatlerini is­lâm'a yönelttiler. Eğer İslâm'ın, insanların ona dahil olmasını engelleyecek olum­suz bir özelliğini tespit edebilirlerse problemden kurtulabilirlerdi. Ancak içinde bulundukları şartlarda İslâm'ın bir eksiğini veya yanlışlığını kendilerinin bilebil-meleri veya bulabilmeleri mümkün görünmüyordu. İslâm hakkında bütün bildik­leri, Resulüllah'ın kendilerine bildirdiği şeyler olup, bunlar da hep olumlu ve gü­zel şeylerdi. Bunları amaçlarını gerçekleştirmede malzeme olarak kullanamaya­cakları açıktı. Yahudilerden yardım alabileceklerini düşündüler. Zira, islâm ile Ya­hudilerin dininin aynı temellere sahip olduğunu biliyorlardı. Her ikisi de Allah katından olduğunu ifade etmekteydi, islâm'ı insanlar açısından sevimsiz, yanlış gösterebilmelerini sağlayacak bilgiyi Yahudilerden alabilirlerdi. Yahudilerden, ya­kından tanıdıkları, bilhassa ticarî seyahatleri sırasında sıklıkla görüşüp dost ol­dukları birçok kişi vardı. Yardımlarını esirgemeyeceklerine emindiler.

Mekke liderleri, islâm'la ilgili bir olumsuzluk, yanlışlık bulma arzularım ger­çekleştirebilmek için Yahudilerden yardım isteme kararını, Dâru'n Nedve'deki bu son toplantıda aldılar. Yapılan toplantıda durumu ayrıntılarıyla görüştüler ve iki temsilci seçtiler. Temsilcilere, Mekke adına yapacakları görevi şu şekilde bildirdi­ler: 'Muhammed'in durumunu Yahudi bilginlerinden sorun. O'nun özelliklerini ve söz­lerini bildirin. Onlar peygamberlik hakkında bizden daha bilgilidirler. Çünkü onlar kendilerine kitap inmiş bir topluluktur'.

Nadr b. Haris ve Ukbe b. Ebî Muayt'tan oluşan heyet, Mekke şehir devleti adı­na kendileriyle görüşüp, yardım istemek için Medine'deki Yahudilere gittiler. Bu iki temsilci, Medine'de Yahudi kabilelerinin ileri gelenleriyle görüşüp, Resulüllah ve Resulüllah'ın insanlara bildirdikleri hakkında bilgiler verdiler. İki temsilciyi dikkatle dinleyen Yahudiler şunları söylediler: ıŞu üç şeyi O'na sorun, eğer bunları bilirse O bir peygamberdir. Yok eğer bilemezse O bir yalancıdır. O zaman O'na iste­diğinizi yapın. O'na öncelikle bir mağaraya sığınan gençlerin durumunu sorun. Bun­ların, ayrıntılarını ancak bir peygamberin bilebileceği ilginç bir hikayeleri vardır. Ay­rıca yeryüzünü doğusundan batısına kadar gezen adamın durumunu sorun. Bir de ru­hun ne olduğunu sorun. Eğer bunlara cevap verirse O'nu tasdik edip, O'na itaat edin. Çünkü O bir peygamberdir. Eakat eğer bu sorularınızı cevaplayamazsa bu durumda O yalancılardan birisidir; ne istiyorsanız onu yapın.[44]

Yahudilerden, problemlerini çözebileceğine inandıkları bilgilerle Mekke'ye dö­nen heyet, büyük bir sevinçle durumu eşrafa açıkladılar: 'Ey Kureyş büyükleri! Bizler sizinle Muhammed'in arasındaki problemi halledecek şeylerle geldik. Yahudi bilginleri Muhammed'e bazı şeyler sormamızı istediler. Bu sorularımızla Muham­med'in ne olduğunu açığa çıkaracağız'- Sonra hiç vakit kaybetmeden Resulüllah'ın yanma giderek sorularını yönelttiler. Sorularını yönelttikten sonra da alaylı bir ifadeyle 'Eğer gerçekten peygambersen bunları bil bakalım! Eğer bilemezsen sen ya­lancının birisisin' dediler.

Mekke eşrafının sorularım dikkatle dinleyen Resulüllah, kendisine yöneltilen soruların cevabını bilmiyordu. Bunları ancak vahiy ile öğrenebilirdi. Cevapların vahyolunacağmdan ise kuşkusu yoktu. Bu nedenle, her zaman olduğu gibi vahyin yine yardımına yetişeceğinden emin bir halde 'Yarın gelin sorularınızın cevabını ve­reyim' dedi. Müşrik liderler ertesi gün büyük bir merak içerisinde Resulüllah'ın yanma gittikleri zaman sorularına cevap alamadılar. Resulüllah kendisine sorulan soruların cevabını veremedi. Soruların cevabı vahyolunmamıştı. Eşraftan bazıları bir sonraki gün tekrar Resulüllah'ın yanma gittiler, fakat cevap yine yoktu. Bir başka gün yine gittiler, cevap yine yoktu... Bu durum günlerce devam etti. Gün­lerce sorularına cevap alamayan Mekke eşrafı, Resulüllah'ın yalanını açığa çıkar­dıklarını düşünerek sevindiler, büyük bir keyifle insanlara durumu açıklamaya başladılar. Kanaatlerince artık iş bitmişti. Problemleri sonra ermişti. İstedikleri ol­muş ve Resulüllah'ın yalan söylediğini açığa çıkarmışlardı. Büyük bir mutlulukla, islâm'ın Allah katından insanlar için belirlenen bir inanç ve hayat tarzı olmadığı­nı, Resulüllah'ın kişisel düşünce ve fikirlerini Allah tarafından bildirilen şeyler gi­bi sunduğunu ilan etmeye başladılar. Karşılaştıkları herkese 'Eğer o gerçekten bir peygamber olsaydı bu soruları cevaplardı. Ama görüyorsunuz, cevaplayamıyor; o bir yalancı diyorlardı. Mekke müşriklerinin son derece sevinçli olduğu bu günlerde başta Resulüllah olmak üzere tüm müminler üzüntülüydüler; ne diyeceklerini bi­lemiyorlar, perişan bir halde bekliyorlar, sıkıntıları her geçen gün daha da artıyor­du. Bir toplumun gözünde yalancı konumuna düşmüşlerdi. Fakat durum on beş gün sonra değişti. Resulüllah'ın büyük bir üzüntü ve sıkıntı içerisinde beklediği, müşriklerin ise korktukları şey gerçekleşti. Söz konusu soruları cevaplayan ayet­ler vahyolundu. Vahyolunan ayetler Kehf sûresinin ayetleriydi.

insanların islâm'ı kabullenişlerini durdurmak, islâm'a girenlerin ise islâm'dan uzaklaşmalarını sağlamak maksadıyla Yahudilerle görüşen müşrikler, Resulüllah'ın sorularına bir süre cevap verememesiyle arzularına kavuştuklarını düşün­müş ve çok sevinmiştiler. Nihayet istedikleri olmaya başlamıştı; daveti durdurma­nın bir yolunu bulmuşlardı. Ancak Kehf sûresinin vahyolunmasıyla, sorularına cevap verildiği gibi, daha da fazlası yapıldı. Şöyle ki; müşrikler bir müddet soru­larının cevabını alamamaları nedeniyle 'Muhammed eğer peygamber olsaydı sorula­rımızı cevaplardı' propagandası ile konuyu tamamen vahyin üzerine odaklandırmışlardı. 'Muhammed eğer peygamber olsaydı sorularımızı cevaplardı' derken ken­dilerini mahkum ettiklerinin farkında değillerdi ve vahiy ile cevap verilince ne ya­pacaklarını bilemez oldular, itiraz da edemediler; cevap verilmişti ve bizzat ken­dileri bu soruların ancak vahiyle bilinebileceğini söyleyip durmuşlardı. Müşrikler kendi silahlarıyla vurulmuşlardı; ama bunu anladıkları zaman iş işten geçmişti.

Vahyin bir süre gecikmesinde birçok hikmetler vardı. Bunu ilk zamanlar, o sı­kıntılı günlerinde ne Resulüllah ve ne de diğer müminler anlayabildiler. O zaman bilmiyorlardı ama sonradan fark ettiler ki, eğer cevap ilk anda vahyolunsaydi, böylesine etkili olmayacak ve hatta müşrikler daha başka yalan iddialarda dahi bulunabileceklerdi. Ama müşrikler, on beş gün süreyle 'eğer peygamber olsaydı bi­lirdi'...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kur an
« Posted on: 30 Nisan 2024, 03:28:00 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kur an rüya tabiri,Kur an mekke canlı, Kur an kabe canlı yayın, Kur an Üç boyutlu kuran oku Kur an kuran ı kerim, Kur an peygamber kıssaları,Kur an ilitam ders soruları, Kur anönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes