๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 18 Temmuz 2011, 18:03:55



Konu Başlığı: Komutanlar Grubu
Gönderen: Ekvan üzerinde 18 Temmuz 2011, 18:03:55
Komutanlar Grubu

 
Hazırlıklar kısa sürede tamamlandı. Harekâta katılmak için hazırlananların sayısı üç bindi. Resulüllah, harekâtta yer alacak Müslümanların önde gelenlerini mescit­te topladı. Her zaman yaptığı gibi harekât sırasında sabırlı olmalarını, Allah'ın rı­zasını gözetmelerini tavsiye etti ve harekâta ilişkin özel talimatını verdi; 'Zeyd b. Haris'i üzerinize komutan tayin ettim. Çıkacak savaşta Zeyd ûldürülürse komutan Cafer b. Ebû Talih, Cafer de öldürülürse komutan Abdullah b. Revâha'dır. Eğer Ab-dullah'da öldürülürse Müslümanlar aralarından birisini kendilerine komutan seçsin­ler.[15] Resulüllah ilk defa bir birliğe böylesi bir talimat veriyor ve asıl komutan dı­şında vekil komutanlar belirliyordu. Müslümanlar şaşırdılar ve bunun sebebini düşünürlerken, o sırada mescitte olan ve konuşmaları dinleyen Nûman b. Fûnhus isimli bir Yahudinin sesini duydular: 'Ey Muhammedi Eğer sen gerçekten bir pey-gambersen bu üç komutanın da öldürülecektir', Yahudinin sözlerini duyunca Müs­lümanların şaşkınlığı daha da arttı. Nûman'ın niçin böyle söylediğini düşünürler­ken, Nûman sözünün gerekçesini açıkladı; 'israil oğullarının peygamberleri bir sa­vaş için hazırladıkları orduya birden fazla komutan tayin ederlerse o komutanların tamamı da ölürdü, isterse sayıları yüz kişi olsun fark etmezdi. Ey Muhammedi Sen de böyle bir iş yaptın. Eğer gerçekten peygambersen senin komutanların da ölecekler. [16] Nûman, yanında duran Zeyd b. Haris'in kolundan tutarak 'Bence vasiyetini yapsan iyi olur. Çünkü eğer o peygamberse sen bir daha ailenin yanına dönmeyeceksin' dedi. Zeyd 'Ben şahitlik ederim ki o gerçek bir peygamber' dedi. Çevredeki Müslümanla­rı bir hüzün kapladı; 'Keşke sağ kalsalar da kendilerinden daha çok yararlansak' de­dikleri duyuldu. [17]

Ordu, Medine'den hareket etti. Resulüllah orduyu uğurlamak için Zeyd b. Ha­ris ve diğer vekil komutanlarla birlikte Uhud'daki Veda bölgesine kadar gitti. Ko­mutanlara Haris b. Umeyr'in öldürüldüğü yere kadar gitmelerini ve bölge halkını İslâm'a davet etmelerini, eğer daveti kabul ederlerse serbest bırakmalarını, cak kabul etmezlerse savaşmalarını söyledi. Ordudan ayrılacağı sırada durdu ve uymaları gereken ilkeleri bildirdi:

Allah'ın ismiyle yola çıkın. Ben size Allah'ın emirlerini yerine getirmenizi, ya­saklarından kaçınmanızı, yanınızdaki Müslümanlara karşı hayırlı olmanızı ve birbirlerinize karşı iyi davranmanızı tavsiye ediyorum. Allah yolunda, Allah için cihat edin. Allah'ın düşmanlarıyla savaşın. Çocuklara kadınlara ve ihtiyar­lara dokunmayın. Gittiğiniz yerde kiliselerde yaşayan, insanlardan ayrılmış ve kendilerini ibadete vermiş kimseler bulacaksınız. Onlara ilişmeyin. Ağaçlarını keserek veya yakarak, evlerini yıkarak insanları cezalandırmayın. Anlaşma yap­tığınız zaman sözünüzde durun; anlaşmalarınıza vefasızlık yapmayın. Ganimet mallarına karşı hain olmayın. Müşriklerle karşılaştığınız zaman onları Müslü­man olmaya davet edin. Müslüman olurlarsa hicret edip Medine'ye gelmeye da­vet edin. Eğer bu davete uyarlarsa muhacirlerin sahip oldukları tüm haklara sa­hip olacaklarını, muhacirlerin sorumlu oldukları tüm işlerden onların da so­rumlu olacaklarını bildirin. Eğer hicreti kabul etmez de memleketlerinde kal­mayı isterlerse, Müslümanlardan göçebe olanların konumunda bulunacakları­nı, göçebe Müslümanlara uygulanan hükümlerin onlar için de geçerli olacağı­nı bildirin. Savaş ganimetlerinden bir paylarının olmayacağını ve savaşta yer alan Müslümanların haklarına sahip olmayacaklarını da bildirin. Yok eğer. Müslüman olmazlarsa cizye vermeye davet edin. Cizye vermeyi kabul edenlere bir zarar vermeyin; ellerinizi onlardan çekin. Eğer cizye vermeye de yanaşmaz­larsa Allah'ın yardımına sığınarak onlarla savaşın. Kuşattığınız şehir veya kale halkı Allah'ın hükmüne göre teslim olmayı isterse onları Allah'ın hükmüne gö­re değil, kendi hükmünüze göre teslim alın. Çünkü bu konuda Allah'ın hük­münün ne olduğunu bilemezsiniz. Şehir veya kale halkı Allah ve Resulünün hi­mayesini isterse Allah ve Resulünün değil kendi himayenizi verin. Çünkü bu konuda Allah ve Resulünün himayesinin ne olacağını bilemezsiniz. Eğer sizler himaye anlaşmanızı bozacak olursanız bu Allah ve Resulünün himaye anlaşma­sını bozmaktan daha az sorumluluk gerektirir. [18]

Resulüllah bunları dedikten sonra komutanlarla vedalaştı, dua etti ve ayrılıp Medine'ye döndü.


[15] Buharı, Meğazi, 43; İbn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 11/128; Vakıdî, Meğazi, 11/756; Ibn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, IV/15; Ahmed, Müsned V/299.

[16] Vakıdî, Meğazi, 11/756.

[17] Ibnû'l Esir, eî-Kâmil ji't-Tânh, 11/234.

[18] Ahmed, Müsned, V/358; Vakıdî, Meğazi, 11/756.