Konu Başlığı: Kırgınlık Gönderen: Ekvan üzerinde 18 Temmuz 2011, 17:49:46 Kırgınlık Ebû Süfyan b. Haris, Resulüllah'm amca oğlu, süt kardeşi ve çocukluk arkadaşıydı. Risâlet öncesinde sıklıkla görüştüğü sayılı dostlarından birisiydi. Çok iyi anlaşırlardı. Ancak risâlet görevi başlayıp da Resulüllah çevresindeki insanları islâm'a davet edince Ebû Süfyan b. Haris, Resulüllah'a karşı gelenlerin, davetini reddedenlerin arasında yer aldı. Müşrik eşrafın zorbalığı bir yöntem olarak tercih edip, İslâm davetini işkence ve baskıyla durdurmaya çalıştıkları zaman da Resulüllah'm karşısında, zorba eşrafın yanında yer almaya devam etti. Hatta işi daha da ileri götürüp, Resulüllah'ı hicveden, islâm'ı reddeden şiirler söyledi. Şiirleri dillerde dolaşırdı. Ayrıca Kureyş'in Müslümanlara yönelik savaşlarının hemen hepsinde yer aldı. O bu yaptıklarıyla, adeta diğer müşrik zorbalarla yarışıyor ve bu yaptikların Resulüllah'ı derinden yaraladığını bilmiyordu. ResulüUah, diğer zorba müş-'klerin yaptıkları nedeniyle üzülüyordu, ama süt kardeşi ve dostu Ebû Süfyan b. Hâris'in yaptıklarına daha çok üzülüyordu. Ebû Süfyan b. Haris, Resulüllah'a düş-ijöinı ve İslâm'a karşıtlığım Mekke'nin fethine yakın bir tarihe kadar devam pttirdi Durumunu hiçbir şekilde değiştirmedi. Değişim Hudeybiye anlaşmasından sonra ticaret için gittiği Suriye bölgesinde duyduklarıyla başladı. Duydukları karşısında hem şaşırdı, hem üzüldü. Medine'deki İslâm devleti ve Resulüllah'm peygamberliği Suriye bölgesi insanları tarafından konuşuluyor ve bazıları henüz görmediği Resulüllah'ı yakından tanıma isteğini dile getiriyordu. Ebû Süfyan b. Haris, kendi aralarından çıkmış, üstelik kendisinin kuzeni ve süt kardeşi olan ve yıllardır kendisine zorbalığın her türlüsünü yaptıkları Resulüllah'm bu şekilde başka bölgelerdeki insanlar tarafından merak ve takdirle konuşulan birisi olduğunu anlayınca, düşünceleri karıştı. O zamana kadar yaptıklarıyla başkalarını taklit ettiğini, yaptığı şeyin doğru mu yanlış mı olduğunu hiç düşünmediği fark etti. Bunu 'Yaşlılarımız bir yol edinip gittiler, biz de onlara uyduk. Onlar putlara sığınarak Muhammed'e karşı geldiler, biz de onların yaptığını yaptık' diyerek dile getirmeye ve bu düşüncesini Mekke'ye dönünce bazı arkadaşlarıyla paylaşmaya başladı. Arkadaşlarıyla konuştuğu zaman fark etti ki, birçok kişinin durumu kendisininkinden farklı değil. Ebû Süfyan b. Haris için günler sıkıntılı ve rahatsız edici bir şekilde geçmeye başladı. Ebû Süfyan b. Haris, bir ara durumunu eşiyle konuştu. Eşinden duydukları, kendisi adına bir başkası tarafından söylenmiş şeylerdi. Eşinin sözlerinde kalbinden geçenlerin ifadesini işitti. Eşinin dedikleri şunlardı: 'Arap olanların ve olmayanların Muhammed'a tâbi olduklarını görüp duruyorsun. Çevresindeki insanların sayısı her gün daha da artıyor. Herkes O'nu seviyor ve O'na güveniyor. Siz ise O'na düşmanlıkta birbirinizle yarışıp durdunuz. Halbuki O'nu tasdik etmek ve yardımcı olmak herkesten çok sana düşerdi. O'na yardım edenlerin ilki sen olmalıydın.' Bu sözler üzerine hatasını daha da iyi anladı ve Müslüman olmaya karar verdiğini, bu nedenle Medine'ye gideceğini söyleyip, oğlunu da yanına alarak yola çıktı. Resulüllah'la görüşmek ve Müslümanlara Jcatılmak için Medine'ye gitmek üzere oğluyla birlikte yola çıkan Ebû Süfyan b. Haris, yolda îslâm ordusuyla karşılaştı. İslâm ordusu Mekke'yi fethetmek için yola çıkmıştı. Ebû Süfyan b. Haris, islâm ordusunu görünce korktu; kendisi islâm'ın en katı düşmanlarından olduğu için öldürülmekten çekindi. Bu nedenle görülmemek için saklandı. Geceyi saklanarak geçirdi, islâm ordusu biraz ilerisinde mola vermişti. Sabaha doğru, tüm cesaretini toplayarak, ortalığın sakin olduğu bir zamanda, oğlunun elinden tutup ordugâha girdi. Kimseye hissettirmeden Resulüllah'a kadar yaklaşıp selâm verdi. ResulüUah, Karşısındakinin Ebû Süfyan b. Haris olduğunu anlayınca yüzünü çevirip, onunla ilgilenmedi. Ebû Süfyan b. Haris bundan sonrasını şöyle anlatmıştır: Resulüllah benden yüzünü çevirince, yüzünü döndürdüğü tarafa geçtim Yin yüzüme bakmadı ve öbür tarafa döndü. Bana bakmıyor, benimle ilgilenmivo du. Utandım. Yakın, uzak her şey beni sıkmaya başladı. Ne yapacağımı bilem' yordum. O'na çok sıkıntı vermiş, O'nu çok üzmüştüm. Bana kırgındı. Resulü! lah benden yüz çevirince çevresindeki Müslümanlar da yüz çevirdiler. Hiç kim se bana bakmıyor ve benimle konuşmuyordu. Oradan uzaklaştım. Kendimi bir şekilde Resulüllah'a kabul ettirmem gerektiğini düşünüyordum. Ama bunu nasıl başaracağımı bilemiyordum. Ebû Bekir'le karşılaştım. Ona yaklaşıp, beni Re-sulüllah'la görüştürmesini rica ettim. Fakat 'Resulüllah'ın yüz çevirdiği kişiye ben taraftar olmam' deyip o da benden yüz çevirdi. Onun yanından uzaklaşırken Ömer'le karşılaştım. Ricamı bu sefer ona bildirdim. Ama o 'Ey Allah'ın düşmanı! Resulüllah'ı ve arkadaşlarını üzen sendin değil mi! Üstelik O'na düşmanlığını her taraftan duyulacak kadar ileri götürdün değil mi!' demeye başladı. Ömer'in bana yardımcı olmayacağını anlayınca amcam Abbas'ı aradım. Abbas'ı bulunca onun yardımını istedim, Müslüman olduğumu ve Müslüman olunca Resulüllah'ın sevineceğini umduğumu, ama bunların gerçekleşmediğini, Resulüllah'ın beni görmek dahi istemediğini anlattım. Abbas, 'Yeğenim! O'nun senden yüz çevirdiğini bildikten sonra, benim seninle konuşmam doğru olmaz. Eğer sana yakınlık gösterirsem O'nu üzmekten ve öflzelendirmekten korkarım' dedi. Ne yapacağımı bilemez bir halde gezinmeye başladım. Ali ile karşılaştım. O da bana öncekilerinin söylediklerine benzer şeyler söyledi. Artık başkalarıyla görüşmemin bir fayda sağlamayacağını anlamıştım. Gidip Resulüllah'ın çadırının önüne oturdum. Sıcaktan ve susuzluktan ölünceye kadar O'nun kapısının önünde oturmaya karar verdim. Ordu hareket edince ben de orduyla birlikte hareket ettim. Ne Resulüllah, ne de Müslümanlardan bir kişi benimle konuşuyordu. Yanımda oğlum olduğu halde, koca ordunun ortasında yalnızdık. Bazen Resulüllah'ın görebileceği yerlere geçiyordum. Ama O beni görünce yüzünü çeviriyor ve bana bakmıyordu. Bu şekilde Mekke yakınlarına, Ebtah vadisine kadar geldik. Ordu mola verdi. Ben de yanımda oğlum olduğu hâlde Resulüllah'ın çadırının önünde beklemeye başladım. Hiç kimse benimle muhatap olmuyor ve benimle konuşmuyordu. Bu hâl üzere beklerken Ali geldi ve bana yardımcı olabileceğini söyledi. Çok sevindim. Dedi ki; 'Resulüllah'a arkasından yaklaş ve Yusuf un kardeşlerine söylediği şu sözleri söyle: 'Allah'a yemin ederiz ki, Allah seni gerçekten bize üstün kılmıştır. Doğrusu biz sana karşı yaptıklarımızla suçluyuz.[31] O'na karşı söyleyebileceğin bundan daha başka söz yok'. Hemen gidip, Resulüllah'ın arkasında durdum ve Ali'nin söylediği ayeti okudum. Resulüllah dönüp bana baktı ve gülümseyerek 'Bu güne kadar yaptıklarınızdan dolayı kınanmayacaksınız, Allah sizi bağışlasın. O merhametlilerin en merhametlisidir [32] dedi. Hem sevindim, hem de utandım. Utancımdan yüzüne bakamiyordum. Bir şiir okuyarak durumumu bildirmeye çalıştım. Okuduğum şiir şöyleydi: 'Ben Lât'ın süvarileri Muhammed'in süvarilerini yensin diye sancak taşıdığım gün, gecenin başında yolunu şaşırıp, zifiri karanlıkta ne yapacağını bilemeyen kimse gibiydim Şimdi ise yolunu bulmuş ve selâmete ulaşmış kişi gibiyim...'. Affımı kabul etti ve yanında kaldım.[33] [31] Yusuf, 12:91 [32] Yusuf, 12:92 [33] Vakıdî, Meğazi, 11/806-812; îbn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, İV/50; Ibn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyye, iv/42, 43. |