๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 26 Temmuz 2011, 11:55:06



Konu Başlığı: İntikam Savaşı: Uhud
Gönderen: Ekvan üzerinde 26 Temmuz 2011, 11:55:06
İntikam Savaşı: Uhud


O (mü'min)ler ki, yaralı oldukları hâlde ALLAH'ın ve Resulünün çağrısına uy­dular; onlardan iyilik edenler ve (şirkten/günahtan) korunanlar için pek büyük mükafat vardır. Onlar ki, halk kendilerine: (Düşmanınız olan) insan­lar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun!' deyince, (bu söz) onların imanını artırdı ve 'ALLAH bize yeter, O, ne güzel vekildir' dediler. Bundan do­layı ALLAH'tan bir nimet ve bollukla geri döndüler, kendilerine hiçbir kötü­lük dokunmadı. ALLAH'ın rızasına uydular. ALLAH büyük kerem sahibidir. [232]

ALLAH'ın Resulü Uhud günü beni Sâ'd b. Rabi'yi aramaya gönderdi. Ölüler arasında dolaşmaya başladım. Sâ'd'ı bulduğumda son nefesini vermek üze­reydi. Vücudunda yetmiş kadar darbe izi vardı. Vücudunun her yam mız­rak, kılıç ve okların açtığı yaralarla doluydu. Kendisine 'Ey Sâ'd! ALLAH'ın Re­sulü sana selâm söyledi. Kendini naşı! bulduğunu öğrenmek istiyor' dedim. Al­lah'ın Resulüne selâmımı ilet. O'na cennetin kokusunu aldığımı söyle. Kavmim Ensar'a da, müşriklerin ALLAH'ın Resulüne yaklaşmalarına ve zarar vermeleri­ne izin verirseniz ALLAH'ın huzurunda mazeretiniz olmaz dediğimi söyle' dedi ve ruhunu teslim etti. [233]

Uhud savaşı, risâlet sürecine damgasını vuran önemli olaylardan birisini teşkil et­miştir. Mekke'nin şirk ordusunun, Medine'ye 5 km mesafedeki Uhud dağı etekle­rine kadar gelip, savaşmak için Müslümanları beklemeye başlaması, savaşın görü­nür nedenini oluşturmuştur. Müslümanlar, bu meydan okuyuş ve tehdit karşısın­da, kendilerini savunmak için savaşa katılmak zorunda kaldılar. Mekke müşrikle­rinin müttefikleri olan Adel, Kare, Dîş, Ehâbiş gibi bazı kabilelerin de desteğini alarak Medine'ye kadar gelip Müslümanları savaşa davet etmelerinin iki ana nede­ni vardı. Bunlardan birisi, Uhud savaşına kadar geçen on üç yıllık risâlet sürecin­de ayrıntılı bir şekilde kendini açığa vuran tevhid-küfür farklılığıyla ilgiliydi. İnançtan hayat tarzına, bireysel farklılıktan toplumsal farklılaşmaya uzanan tev­hid-küfür ayrışmasının hicret sonrasındaki aşamasında savaşlar da görülmeye başlamıştı. Bunların en önemlisi ise Bedir'di. Bedir'le belli olmuştu ki, artık tevhid ve küfür varoluş mücadelesinde birbirlerine karşı fiziksel güçleriyle cevap vere­cekler ve farklılıklarının getirdiği gerilim ve çatışmalar savaşla sonuçlanan giri­şimlere neden olacak. Ayrıca savaş sadece meydanlarda silahlarla yürütülmüyor, ekonomik ve siyasal alanda da yürütülüyordu. Daha doğrusu Müslümanlar ço­ğunlukla ekonomik ve siyasî savaşları tercih ediyorlar, bu yolla küfrün direncini kırmaya çalışıyorlardı. Resûlüllah'ın hicret sonrasında Mekke'yi ekonomik ablu­kaya alma stratejisi takip etmesi veya bölgedeki bazı kabilelerle dostluk görüşmeleri yapması, ekonomik ve siyasî mücadelenin gerekleri olarak anlam kazanmak­taydı. Bunların içerisinde özellikle de ekonomik alanda verilen mücadeleler ve gi­rişimler, etkisini Mekke şehir devletinde en kısa sürede ve en şiddetli şekilde gös­teren girişimler oldu. Mekkelilerin, ticaret yolları kesildiği için ticaret yapamaz hale getirilmeleri ve ileri düzeyde ekonomik sıkıntı yaşamaya başlamaları, ekono­mik ablukayı kırma amacıyla bir harekâta girişmelerine yol açtı. Karede harekâtı bu girişimin oluşmasını sağlayan son olaydı. Mekkelilerin Şam'la ticaretlerini yü­rütmek için, hiç kimsenin kullanmadığı ve hatta çok az kimsenin bildiği en tehli­keli ve zorluklarla dolu bir yolu, son bir umutla denemek zorunda kalmaları, eko­nomik ambargonun etkisini göstermesi açısından önemlidir. O yolun da kapandı­ğım fark edince, ablukayı kırmanın tek çözüm olduğunu, geçici arayışların bir an­lamı kalmadığını fark ettiler. Problemin geçici olarak değil de, kökten çözüme ka­vuşturulması gerektiğiyle ilgili bir kararın verildiği ve bunun tavizsiz şekilde uy­gulamaya konulduğu ise, Uhud için yapılan harcamaların boyutundan ve hazır­lıklar konusunda yürütülen titiz çalışmalardan anlaşılmaktadır. Savaş için yarım milyon dirhem gibi büyük bir mali kaynak ayrıldı. Ordunun bir kısmı ücretleri peşin ödenmiş paralı askerlerden oluşuyordu. Hedef Müslümanları yok etmek ve problemden tamamen kurtulmaktı.

Uhud'un müşrikler açısından ikinci nedeni ise Bedir savaşıyla ilgilidir. Bedir savaşında aralarında eşrafın da bulunduğu birçok yakınlarını kaybeden Mekke müşrikleri, intikam duygusunun ağırlaşan baskısı altında günleri geçiremez ol-muşlardı.Yakmlarını öldürenleri katledecekleri günün hayali ile yaşıyorlardı. Ger­çekleşecek savaş bir intikam savaşı olacaktı. Bu ise, savaşın ne kadar kanlı ve hat­ta acımasız gerçekleşeceğini işaret ediyordu.

Bedir'in intikamını alma arzu ve düşüncelerinin savaş hazırlıklarını başlatma­sı, hemen Bedir sonrasına rastgelmektedir. Bedir savaşı sırasında Şam'dan gelen ti­caret kervanı bir zarar görmeden Mekke'ye ulaşmıştı. Bedir'de Mekke eşrafının büyük çoğunluğunun ölmesi üzerine Mekke lideri olan Ebû Süfyan'm girişimle­riyle, bu ticaret kervanın elde ettiği büyük kârın Müslümanlara yönelik bir inti­kam savaşının hazırlıkları için harcanmasına karar verildi. Ayrıca Mekke'de eko­nomik bir seferberlik ilan edildi. Herkes az veya çok Mekke ordusunun hazırlık­larına ekonomik destek verdi. Hazırlıklar bir yıl içinde tamamlandı. Bir yılın so­nunda her yönüyle savaşa hazır bir ordu oluşturuldu. Bu, savaşçıları cesaretlen­dirmek, onları savaşa teşvik etmek için bazı kadınların da görev aldıkları bir or­duydu. Hazırlıkların tamamlanmasıyla, Ebû Süfyan komutasındaki şirk ordusu Medine'ye doğru yola çıktı.

Mekke ordusu yola çıktığı zaman Abbas b. Abdülmuttalib, gelişmeleri ve Mek­ke ordusunun durumu hakkındaki bilgileri bir mektup aracılığıyla gizlice Resû-lüllah'a bildirdi. Abbas tarafından görevlendirilen şahıs, Mekke ile Medine arasındaki 500 km'Hk mesafeyi üç günde aşarak, son derece hızlı bir şekilde mektubu Resûlüllah'a uıaştrrdı. Abbas'm, Mekke ordusuyla ilgili haberleri Resûlüllah'a bil­dirmekte bu kadar geç kalma nedenini bilmiyoruz. Fakat, hızla Medine'ye ulaşan haber sayesinde, savaşa hazırlık açısından Müslümanlar 3-5 gün gibi bir sûreye şa­hin oldular. Abbas'ın mektubu kendilerine ulaşana kadar herhangi bir şeyden ha­berleri yoktu.

Resûlüllah, amcası Abbas'm mektubu sayesinde, müşrik ordusunun üç bin ki­şiden oluştuğunu, bunların iki yüzünün atlı ve yedi yüzünün de zırhlı olduğunu Öğrendi. Resûlüllah hiç vakit kaybetmeden hazırlıklara başladı. Müslümanların savaşa hazırlanmalarına yönelik gerekli talimatları verdi. Bu arada hem mektup­taki bilgilerin doğruluğunu kontrol etmek ve hem de daha ayrıntılı bilgilere ulaş­mak için Hubab b. Münzir'i yola çıkardı ve Mekke ordusunu gözlemekle görev­lendirdi. Süre çok azdı; hiç vakit kaybetmeden en sağlıklı ve ayrıntılı bilgilere ulaşmak ve gerekli hazırlıkları en uygun ve olanca hızlı şekilde tamamlamak ge­rekiyordu. Hubab'm getirdiği bilgiler Abbas'm mektubundakileri doğruluyordu. Mekke ordusu yola çıkmış, kadınların şarkıları ve oyunları eşliğinde Medine'ye doğru geliyordu.

Mekke ordusu Medine yakınındaki Uhud dağına kadar geldi ve ordugâhı ku­rup beklemeye başladı. Medine'ye saldırmayı düşünmediler. Müslümanlarla açık arazide savaşmayı arzuluyorlardı. Zira, savaş tecrübesine sahip bazı şahısların tav­siyesi Medine'ye saldırının önemli kayıplara yol açacağı ve hatta savaşı aleyhleri­ne çevireceği biçimindeydi. Medine evlerinin birbirlerine çok yakın olması nede­niyle şehre girişin zor olacağını, Müslümanların avantajlı olacaklarını biliyorlardı.

Müslümanlar hazırlıklarını mümkün olduğunca süratli bir şekilde tamamladı­lar. Savaşa hazır bir ordunun teşkili için gerekli düzenlemeler yapıldı. Mekke or­dusunun nerede karşılanacağına ise istişareler sonunda karar verildi. Bu amaçla mescitte bir istişare toplantısı düzenlendi. Resûlüllah başta olmak üzere savaş tec­rübesine sahip birçok Müslüman, Mekke ordusunun saldırıya geçinceye kadar beklenmesinin ve Medine'de karşılanmasının daha doğru olacağını ifade ettiler. Evlerin birbirlerine çok yakın olması nedeniyle şehir merkezine girişin kolaylıkla kontrol altına alınabileceğini ve hatta kadınlar ve çocuklardan da yararlanılabile­ceğini; onların damlara çıkarak müşriklere taş atabileceklerini söylediler. Karar bu yönde alınmak üzereyken, arka sıralarda oturan bazı gençlerin muhalif sesleri du­yuldu. Bu bazı gençler, Medine'de yürütülecek bir savunma savaşının korkaklık işareti olacağını, bunun düşmanları cesaretlendireceğini, Araplar arasındaki iti­barlarını kaybedeceklerini dile getirdiler. Gençlerin sözcüsü olarak îyas b. Evs yalvaran bir sesle 'Ey ALLAH'ın Resulü/' dedi; 'Kureyş müşriklerinin kavimlerine dö­nüp 'Muhammed'i ve adamlarım Medine'de kıstırdık' demelerinden çekmiyorum. Me­dine'ye kapanmamız Kureyş'in cesaretini artırır. Bütün hurmalıklarımızı keser, bütün ekinlerimizi çiğnerler. Ey ALLAH'ın Resulü! Biz müşrikken Araplar üzerimize gelirler­di de, o zaman dahi Medine'ye sığınmazdık. Kılıçlarımızı sıyırır, üzerlerine hücum eder, aşağılanmış bir hâlde onları çevremizden kovardık. Bugün düşmanımızı savaş alanında karşılamaya ve defetmeye daha layık ve elverişli durumdayız. Senin sayen­de ALLAH'ın bizi destekleyeceğini bilip dururken bizi evlerimize kapatma.[234]

Çoğunluğu Ensar'm gençlerinden oluşan kalabalık bir kitle İyas'ın görüşüne katıldıklarını söz ve tavırlarıyla belli ettiler. Bazıları lyas'm konuşmasını destekle­mek için 'Medine'ye kapanmanın onur kırıcılığını' kabul edemeyeceklerini dile ge­tirdiler. Resûlüllah'ın ıBen mağlup olmanızdan korkuyorum' demesine rağmen, gençlerin bu tamamıyla duygusal nedenlere dayanan düşünceleri genel bir eğilim niteliği kazandı. Birkaç kişi hariç, mescitteki bütün Müslümanlar 'düşmanın üze­rine gidelim, açık arazide savaşalım' görüşünde birleşince, Resûlüllah, aslında iste­mediği halde, istişare sonucunda ulaşılan karar olduğu için, Mekke ordusunu açık arazide karşılama düşüncesini onayladı ve gerekli hazırlıkları buna göre yürütme­ye başladı.

Mekke ordusu Çarşamba günü gelip Uhud'ın eteklerine yerleştiği zaman (27 Mart 625) Müslümanlar hâlâ hazırlıklarını bitirememişlerdi. İki gün sonra, Cuma günü, Resûlüllah savaş ve sabır üzerine bir konuşma yaptı. Müslümanları direnç­li olmaya davet edip, zorluklan sabırla göğüslerlerse başarılı olacaklarını bildirdi. Mücahitler ikindi sonrasında mescidin önünde toplandılar. Artık Medine'den ha­reket saati gelmişti. Resûlüllah, savaş için kişisel hazırlığını yapmak amacıyla, ya­nında Ebü Bekir ve Ömer olduğu hâlde odasına girdi.

Resûlüllah hazırlık için odasına girince, bazı Müslümanlar düşmanın karşıla­nacağı yer konusundaki istişare sırasında Resûlüllah'ın görüşüne uymamalarının bir yanlışlık olduğunu dile getirdiler. Bunlardan Sâ'd b. Muaz, 'Ey Müslümanlar! Resûlüllah Medine'den çıkmak istemediği, savaşın Medine'de olması gerektiğini ifade ettiği halde, Medine'den çıkma konusunda ısrar edip durdunuz. Bu yanlış oldu. Hal­buki Resûlüllah'a emir gökten geliyor. O'nun hakkında 'O kendiliğinden bir şey söyle­mez [235] buynılduğunu bilmiyor musunuz? Siz bu işi O'na bırakın; O'nun emrettiğini yapın' diyerek Müslümanları uyardı. Müslümanlar, Sâ'd'm sözleri üze­rine yanlışlıklarını fark ettiler, istişare toplantısında yanlış davrandıklarını düşün­meye başladılar. Düşünceler değişti ve alman kararda etkili olanlar pişman ve mahcup bir şekilde birbirlerine bakakaldılar. O sırada Resûlüllah zırhını giymiş bir hâlde kapının önünde gözüktü. Kısa sürede gerçekleşen karar değişikliği, ba­zıları tarafından mahcup bir tavırla ve pişmanlık ifade eden bir sesle Resûlüllah'a bildirildi: 'Ey ALLAH'ın Resulü! Biz yanlış yaptık. Senin istemediğin şeyi bizim isteme­miz doğru olmaz. Eğer Medine'de kalmak istiyorsan Medine'de kal. Sen ne istiyorsan onu yap. Biz her konuda tamamıyla sana itaat ederiz Resûlüllah bu karar değişik­liğini onaylamadı; 'Bir peygamber düşmanla savaşmadan ve ALLAH onunla düşmanı

ındaki hükmünü vermeden zırhını çıkarmaz. Ben size ne emrediyorsam onu ya-Haydi, ALLAH'ın ismini anarak yola çıkın. Sabır ve sebat ederseniz ALLAH'ın yardı­mı sizinle olacaktır [236] dedi.



[232] AH İmran sûresi, 3:172-174

[233] Zeyd b. Sabit

[234] İbn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 11/45; Belâzürî, Ensâbü'l Eşraf, i/315; Vakıdî, Meğazi, 1/165, 166.

[235] Necm, 53:3

[236] Vakıdî, Meğazi, 1/167, 168; Ibn Sâ'd, et-Tabakatü'l-Kübra, 11/38; Ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, IV/13.