> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > İman Kardeşliği
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İman Kardeşliği  (Okunma Sayısı 1637 defa)
01 Ağustos 2011, 12:01:19
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 01 Ağustos 2011, 12:01:19 »



İman Kardeşliği


Mümin erkeklerle mümin kadınlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Onlar iyiliği emreder, kötülükten akkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Al­lah ve Resulüne itaat ederler. Allah onlara rahmet edecektir.[45]

Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. [46]

Güvenlik, insan için her zaman önemli bir konu olmuştur. Çünkü, insanın doğa­sı güvenlik arar; insan canının, malının ve değerli bulduğu şeylerin güvende ol­masını ister. İnsan, en az diğer doğal ihtiyaçları kadar, hatta çoğu zaman onlardan da çok güvenliğe ihtiyaç hisseder. Kendisini güvende hissetmezse ve bu güvensiz­lik durumu uzun bir süre devam ederse, yaşama düzeni bozulur, kişiliği problem­li hale gelir. Güvenlik duygusu, insanın özüne ait bir şey olduğundandır ki, insan­lar arası ilişkilerde de güvenlik duygusunun etkisi kendisini her zaman güçlü şe­kilde hissettirir, insanın özü, güvenliğin olduğu tarafa meyleder; güvenlik her za­man önemli bir çekim merkezidir.

însan için en önemli güvenlik unsurlarından ikisini canı ve malıyla ilgili olan­lar oluşturmaktadır. Can ve mal güvenliği her çağdaki ve her toplumdaki bütün insanlar için önemli olmakla birlikte, Cahiliye devri Arapları için çok daha önem­liydi. Arap yarımadasının özel durumu, Arapların güvenlik ihtiyacını en üst düze­ye çıkarmıştı. îklim şartları ve coğrafî özellikleri nedeniyle ziraat ve hayvancılık gibi zamanın en önemli gelir kaynaklarından büyük oranda mahrum olan Arap yarımadası, geçimini daha çok ticaretle ve kısmen de yağmacılıkla sağlayan bir in­san kitlesini barındırıyordu. Tarım ve hayvancılık, ancak Taif ve Medine gibi çok özel bazı yerleşim alanlarındaki insanların gelir kaynaklarıydı. Ticaret ise genel olarak tüm Arapların en önemli gelir kaynağıydı, ama zordu. Ticarî faaliyete ka­tılmak için önemli miktarda sermayeye sahip olmak gerekiyordu. Ticaretin ancak çok uzak mesafelere giden kervanlar aracılığıyla gerçekleştiriliyor olması, küçük sermaye sahipleri için büyük bir dezavantajdı. Az bir sermayeyle ticaret yapmak çok zor, hatta büyük sermaye sahibi birisinin yardımı olmasa imkânsızdı. Üstelik can ve mal güvenliğinin her zaman risk altında olduğu Arap yarımadasının top­lumsal şartlarında, ticaret kervanına yönelik bir saldırı nedeniyle sahip olunan bü­tün sermayeyi kaybetmek her an ihtimal dahilindeydi. Zira, ikinci yaygın geçim kaynağı oîan yağmacılık, kervanların güvenliğini tehdit eden önemli bir problem­di. Büyük veya küçük gruplar halinde bir araya gelen yağmacılar, yerleşim birim­lerini basar, kervanlara saldırır; insanları köle alır, mallan yağmalarlardı. Bu işte ün yapmış birçok kişi vardı. Hılfû'l Füdûl örgütünün, oluşumuna önemli katkı sağlamış Abdullah b. Cûd'an eski ve ünlü bir eşkıyaydı. Abdullah b. Cûd'an, köle edindiği insanları satarak çok büyük sermayeye sahip olmuştu. Tövbekarlığı ter­cih edip hak din arayışına girmiş Ebû Zer el-Gıfarî de ünlü eşkıyalardan bir diğe­riydi.

Yağmacılığın yaygınlığı nedeniyle, İslâm'ın tüm Arap yarımadasına egemen ol­duğu zamanlara kadar, bir kişinin herhangi bir yerleşim merkezinden diğerine yolculuk etmesi, eşkıya gruplarının eline geçip köle olması anlamına gelirdi. Çöl­de yolculuk eden birisini ele geçirip köle edinmek, bedevi Arap kültürünün en bildik yasalarındandı. Grup halinde bile yolculuk yapmak büyük oranda imkân­sızdı. Bu tür yolculukların sonu ya köle olmaktı, ya da ölmek. Bir kişinin uzun mesafeler arasında yolculuk yapması, imkânsıza örnek verilecek bir durumu ifa­de ederdi. Bu nedenledir ki, İslâm davetinin zor günlerinde, Mekke'nin müşrik eş­rafının bazı müminlere en acımasız baskı ve işkenceler uyguladıkları, müminlerin her türlü can ve mal emniyetini yok ettikleri bir zamanda 'Bunlar ne zaman bite­cek1 diye soran Habbab b. Eret'e, Resulüllah'ın cevabı, Arap yarımadasındaki bir imkânsızı mümkün kılacak durumun Allah'ın yardımıyla yakın zamanda gerçek­leşeceğinin müjdesini vermek olmuştu. Arap yarımadasında güvenliği en zayıf bölgelerden birisini ifade ederek şunu söylemişti: "Allah'a yemin ederim ki, islâm kesinlikle kemale erecektir. Öyle ki, bir atlı tek basma San'a'dan Hadramut'a kadar gidecek, bu yolculuğu sırasında Allah'tan başka hiçbir şeyden korkmayacaktır. Fakat, dostlarım, ne var ki siz acele ediyorsunuz. [47]

Yarımadada can ve mal güvenliğini tehdit eden unsurlar çok fazla ve yaygın ol­duğu için, bir kişinin veya kendisini yağmacı gruplara karşı koruyamayacak bir­kaç kişilik küçük bir grubun yolculuğu için uygun tek zaman, bazı risklerine rağ­men, ancak 'Haram Aylar1 di (Eşhuru'l Hurum). Daha önce ayrıntılı bir şekilde bahsedildiği üzere, Haram Aylar, Arap yarımadasındaki insanların ticarî faaliyet­lerinin yanı sıra, Hicaz bölgesinin özel gelir kaynağı olan hac ve panayır faaliyet­lerinin devamını ve güvenliğini sağlamak için tahsis edilmiş geleneksel bir uygu­lamaydı.

İslâm'ın egemenliğine kadar Arap yarımadasında güvenliği sağlayacak herhan­gi bir askerî, siyasî organizasyon olmamıştı. İslâm'ın egemen olduğu döneme ka-dar bölgesel egemenlik alanlarının ötesinde tüm Arap yarımadasını kuşatan bir irade yoktu. Bu durum kuralsızlığı, haksızlığı, yağmacılığı halkın hayatında adeta doğal özellikler kılmıştı. Zaten ikinci önemli gelir kaynağı olan yağmacılık da Arap yarımadasında egemen olan bir iradenin bulunmamasından güç alıyordu. Zira, canı veya malı zarar görmüş bir kişinin veya yakınının, mağduriyetini gide­recek, hakkını aramasına imkân sağlayacak herhangi bir irade bulunmuyordu. Saldırıya uğramak, öldürülmek, köle edilmek, malların yağmalanması her an bek­lenen şeylerdi. Hılfû'l Füdûl gibi örgütler yok denecek kadar azdı ve bunlar.şartlann zorlamasıyla ve bazı gönüllülerin girişimleriyle kurulmuş lokal güvenlik bi­rimleri olmaktan öteye geçmiyordu.

Can ve mal güvenliği önemli olduğu, bunları temin etmeden hayatın işleyişi normalleşemediği için; canları veya malları güvenlikte olmayan insanlar şartları zorlar ve bir güvenlik ortamı tesis etmeye çalışırlar. Bu her zaman böyle olmuş­tur. Bu insanın değişmez çabasıdır. Yoksa hayatı sürdürmek gittikçe imkansızla­şır. Araplar da böyle yapmış, can ve mal güvenliğini tehdit eden olumsuz şartlara ve güçlere karşı bir güvenlik alanı inşa etmişlerdi. Haram aylar, Hılfû'l Füdûl gibi örgütler problemi bütün boyutlarıyla çözmede etkili olamadığı; güvenlik açısından hâlâ büyük açıklar olduğu için; güvenliği tehdit edecek unsurlara karşı güç birliğine gitmek yegâne çözüm olarak görülmüştü. O günün şartları içerisinde herkes bir başkası için tehdit unsuruydu. Hiç kimse başkası için tehdit unsuru ol­maktan rahatsız olmuyordu. Ama hiç kimse tehdit edilmek istemiyordu. Bu ortak noktadan hareketle, güvenlik sistemini inşa etmek zor olmamıştı. Güvenliği yok eden yaygın olumsuz şartlarda, bir güvenlik sisteminin inşası için dayanak kılman unsur güç birliğiydi. Güç birliğinin kaynağı ise soy bağıydı. Akrabalık bağlarına atfedilen ve kutsanan değerlerle son derece sağlam bir güç birliği sağlanmıştı. Soy bağı esas alınarak doğal bir dayanışma sistemi inşa edilmişti. Asabiyet olarak isim­lendirilen ve en genel anlamıyla kabile ruhu olarak tanımlanabilecek olan bu da­yanışma/yardımlaşma, diğer toplumlardakiyle kıyaslanamayacak kadar güçlüydü.

Dolayısıyla her bir fert, Arap yarımadasının olumsuz şartlarında, kendisini ölümleri pahasına koruyacak akrabalarının desteğini arkasına alarak; asabiyet [48] şemsiyesinin koruyuculuğuna sığınarak ticaret yapabiliyor, yolculuk edebiliyordu. Bir kişinin başına bir sıkıntı gelse soydaşları koşulsuz destek verecekleri, onun hakkını sonuna kadar arayacakları için; insanlar, gücün tek yasa olduğu o toprak­larda kendilerini ancak soy bağının tesis ettiği koruma kalkanı ile güvenlikte his­sedebiliyorlardı. Bu nedenledir ki, en önemli gelir kaynağı durumundaki ticaret kervanlarını koruyan asıl unsurlar kervanın yanındaki muhafızlar değil, o kerva­nın hangi soya veya kabileye ait olduğunun bilinmesiydi. Güçlü bir soya veya ka­bileye ait kervana saldırmaya hiç kimse cesaret edemezdi. Tabi ki, her soy veya ka­bile aynı derecede güçlü değildi. Güçlü olmak doğrudan sahip olunan insan sayı­sıyla ilgiliydi. Kim daha çok adama sahipse o daha güçlüydü ve adamı az olanın güvenliği her an tehlike altındaydı. Bu durumda küçük aileler, soylar diğerleriyle aralarında akrabalık bağları kurarak, büyük kabileler oluşturmayı tercih ediyor­lardı. Güvenliklerini ancak böyle sağlayabiliyorlardı.

Bin yılların tecrübesi, bir kişinin güvenlik içerisinde yaşamasının ancak akra­balarının destek ve yardımlarıyla mümkün olabileceğini göstermiş ve soya dayalı güvenlik anlayışı sistemleştirilip, kurumsallaştınlmıştı. Sosyal yapının en önemli unsuru olan ve kökü çok eskilere dayanan her kabile, iç içe girmiş akrabalık iliş­kilerinden oluşurdu. En içte bir baba ve onun çocuklarından oluşan 'fasile' vardı. Bu tipik bir aileydi. Birkaç fasilenin birleşmesiyle gerçekleştirilen akrabalık bağla­rından bir Jahz' oluşuyordu. Birkaç fahzın birleşmesi bir 'batın'ı, batınlar 'ammâre'yi, ammâreler de 'kabileyi oluştururdu. Örneğin; Ebû Talib ve çocukları bir fa­sile idi. Ebû Talib, Ebû Leheb, Abbas, Hamza fasilelerinin oluşturduğu Haşini oğulları bir fahz idi. Haşim oğulları-ile Umeyye oğullarının teşkil ettiği Abdume-naf soyu ise bir batın idi. Abdumenaf, Mahzum, Zühre, Teym... batınları ise bir am-mareyi oluşturuyordu; bu Kureyş ammaresiydi. Kureyş ve Kinâne ise bir kabileyi oluşturuyordu.[49] Arap yarımadasında ki sosyal yapı bu şekilde dizayn olmuştu.

Fasileden kabileye uzanan süreçte soy bağının mesafesi uzuyordu; bir kişi 8-10 kuşak öteden bir diğeriyle akraba olabiliyordu. Ancak buna rağmen dayanışma her zaman son derece güçlüydü, ister fasile kardeşliği, isterse kabile kardeşliği ol­sun, bir kişi en küç...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İman Kardeşliği
« Posted on: 19 Nisan 2024, 11:38:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İman Kardeşliği rüya tabiri,İman Kardeşliği mekke canlı, İman Kardeşliği kabe canlı yayın, İman Kardeşliği Üç boyutlu kuran oku İman Kardeşliği kuran ı kerim, İman Kardeşliği peygamber kıssaları,İman Kardeşliği ilitam ders soruları, İman Kardeşliğiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes