> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > İlk Talimatlar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İlk Talimatlar  (Okunma Sayısı 1616 defa)
02 Ağustos 2011, 17:15:46
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 02 Ağustos 2011, 17:15:46 »



İlk Talimatlar


Müddesir sûresi ile bildirildiği üzere, Resulüllah'ın ilâhî görevi dahilinde ilk yap­ması gereken şey 'Rabb'i yüceltmek'' ten ibaretti. Fakat bu 'Rabb olan Allah yücedir' veya 'Allah yücedir' biçiminde meydanlarda bağırmakla yapılacak bir iş değildi. Belki zamanla o da gerekecekti, ancak 'Rabb'i yüceltme' işi öncelikle ve asıl muh­tevasıyla Rabb sıfatını,[97] her türlü eksiklikten, ortaktan ayıklayıp, sadece ve sade­ce Allah ait kılmak biçiminde olmalıydı. Resulüllah, Allah'ın yegâne Rabb olduğu­nu, insanlar üzerinde O'na rağmen hiç kimsenin sözü dinlenen, kendisine itaat edilen, iradesine boyun eğilen olmadığım ve olamayacağını anlatmalıydı. Rabb'la ilgili mevcut yanlışlıkları tashih etmeliydi. Zaten, Alâk sûresinin ilk ayetleriyle mevcut yanlışlardan bazılarını tashih etmeyi sağlayacak bilgilerden bir kısmı ve­rilmişti. Bazı doğru inançlarla perdelenen yanlış inanç ve kabullerin yerinde bu­lunması gereken doğrular açıklanmıştı. İnsanların dikkatleri, bu ilâhî yöntemle, hem doğruların gerçek yönlerine ve bütünlüğüne, hem de akledilmediği için fark ettirilmeyen yanlışlıklara çekilmişti. 'Oku! Yaratan Rabb'in adıyla [98] aye­ti bunlardan birisi ve ilkiydi. Ayet kısa ama çok önemli bilgi ve mesajlar içeriyor­du. Bu ayet 'Yaratanın adıyla' veya 'Allah'ın adıyla? biçiminde değildi; eğer böyle olsaydı mesaj çok değişirdi. Bu iki ifadeyle de müşriklerin yanlış inançlarına mü­dahale söz konusu olmazdı. Çünkü, müşrikler Yaratanca ve yaratan olarak 'Allah'a inanıyorlardı. Yine aynı ayet 'Rabb'ın adıyla' biçiminde olsaydı, bu da müşrik inan­cındaki yanlışlığı, en azından ilk planda anlaşılan muhtevasıyla tashih etmeyecek­ti. Çünkü müşrikler arasında yaygın kullanılan ve anlaşılan biçimiyle rabb olanlar Allah'tan başka şeyler veya kişiler olduğuna göre, eğer ayet ıRabb'ın adıyla' biçiminde olsaydı, müşrikler bununla kendi inançlarının tasdik edilmiş ol­duğunu düşüneceklerdi. Rabb olarak kabul ettikleri şeyler ve kişiler adına hare­ket edilmesi gerektiğini anlayacaklardı. Ancak ayet daha farklı biçimdeydi. Ayet­te, "Yaratan Rabb'in adıyla' deniliyordu. Bu mevcut inancı toptan değiştiren bir ifa­deydi. Müşriklere göre, yaratan irade rabb değildi, rabb olanlar da yaratan değil­lerdi. Zira, inandıkları rabblerin yaratma özelliği yoktu. O halde bu ayetin kendi­lerini, kendi İnsan rablerini ifade etmediği açıktı.-Ayette 'Yaratma' sıfatı 'Rabb'e de­ğil, 'Rabb' sıfatı tamamıyla 'Yaratan ait kılmıyordu; bir diğer söyleyişle kendile­rinin de inandıkları Allah'a. 'Rabb' vasfı tamamıyla 'Yaratan'a ait kılındığı zaman da müşriklerin inandıkları yanlış rabb anlayışları tamamıyla reddediliyor; 'yara-tan'dan başkasına rabb sıfatından herhangi bir pay verilmemiş oluyordu. Bu da de­mekti ki; Allah, her şeyin Rabb'dir. Hiçbir şey O'nun egemenliğinin dışında değil­dir. Takip eden ayetler ise, Allah'ın rabb oluşunun insanla ilgili kısmına değinme­si açısından daha da önemliydi: 'O, insanı alâktan yarattı. Oku Rabb'in büyük ke­rem sahibidir.[99]

Müşrik inancına göre Allah'ın insanlarla olan ilgisi, sadece ve sadece hayatın başındaki (doğum) ve sonundaki (ölüm) müdahaleden ibaretti. Allah'ın, insanı yarattıktan sonra artık onun işlerine karışmadığına inanıyorlardı. Bu açıdan fiilen 'Allahsız' yaşıyorlardı. Ancak çok hayatî problemlerle karşılaştıklarında Allah'ı ha­tırlıyor; diğer zamanlar işlerini istedikleri gibi yürütüyorlardı. İhtiyaç hissederler­se fal okları aracılığıyla putlarına veya kâhinlerine başvuruyorlardı, inandıkları Allah, çocuklarının hiçbir işine karışmayan sorumsuz bir baba gibiydi. Alâk'm ilk ayetleriyle mevcut yanlışlıklar tashih edilirken, müşriklerin kabul ettikleri bir doğru öncelikle ifade olundu. Söz konusu doğru; insanı yaratanın Allah olduğu gerçeğiydi. Bu gerçeğe bağlı olarak da müşriklerin bir yanlışı daha tashih edildi; 'Allah'ın keremi sonsuzdur.' Yani, insanı yaratması nasıl O'nun keremi ise, daha başka şeylerde de O kerem sahibidir. Ayette, O'nun, her şeyi keremiyle kuşatmış olduğu bildiriliyordu. Kereminin bir sınırı veya kereminin dışında kalan bir alan ve konu olmadığı açıklanıyordu. Dolayısıyla, Allah'ın kereminin insanların yaşan­tı tarzlarını, bireysel ve toplumsal hayatlarını da kapsadığı açıklanıyordu. Buna göre, insanın da her şeyi ile Allah'ın keremine dahil olduğu ifade edilmiş oldu. Bir sonraki ayet ise bunu açıkça ifade etti: 'O, kalemle öğretti, insana bilmediğini öğret­ti.[100] Bu ayetlerle şirkin en Önemli dayanağı ve önemli bir müşrik ba­kış açısı daha iptal edildi. Müşrik kanaate göre; yüceliği sonsuz olan Allah, insan gibi bayağı, aşağı bir varlıkla/yaratıkla ilgilenmezdi; aksini iddia etmek Allah'ın şanını düşürmekti. Halbuki bu ayetlerde, insanî bir eylem olan 'halemle yazmak' ve 'öğrenmek' durumlarının müsebbibi olarak Allah zikrediliyordu. Tamamıyla in­sanla ilgili olduğu düşünülen 'yazmak' ve 'öğrenmek" işinin de Allah'ın güç ve kontrolü dahilinde olduğu açıklanıyordu. Zannedildiği gibi, Allah'ın sadece doğu­ma ve ölüme müdahale edip, hayatı süresince insanı serbest bırakmadığı; Allah'ın insanla olan irtibatını hiçbir zaman kesmediği bildiriliyordu. Risâlet sürecinin ilk günlerinde vahyolunan Kalem sûresinin ilk ayetinde ise [101] kaleme yemin edil­miş olması, insanla ilgili bir şeyin Allah katında aşağı sayılmadığını, insanlar ilgi­li her şeyin Allah'ın ilgi ve takdiri dahilinde olduğunu ifade etmesi nedeniyleönemliydi.

O, kalem ile öğretendir, insana bilmediğini O öğretti [102] ayetleri 'Ya­ratan Rabb'inin adıyla oku. O, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabb'in niha­yetsiz Kerem sahibidir [103] ayetleriyle birlikte düşünülünce önemli bir anlam açığa çıkıyordu. Buna göre, Allah büyük kerem sahibidir, ancak insanî alanlarla ilgilenmek onun yüceliğine bir leke değil, aksine kereminin yüceliğine bir işaret ve gerekliliktir. Dolayısıyla Allah'ın güç ve kudreti, ilk ayette geçtiği bi­çimiyle Rabb'liği, insanî alanları da kapsamaktadır. Hiçbir şey, O'nun Rabb'liğinin dışında yer almamaktadır.

Resulüllah, mevcut şartlardan ve Hıra mağarasında vahyolunan ayetlerin bil­dirdiklerinden hareketle Müddessir ile verilen 'uyarmak', 'Rabb'i yüceltmek' emir­lerinin gereklerini her türlü şüphenin ötesinde olanca açıklığıyla anlamakta zor­lanmadı. Yine aynı şekilde, Mekke'nin müşrik eşrafı da bu ayetleri anlamakta zor­lanmadılar. Bu ayetlerle mevcut inançlarının temelden reddedildiğini, yanhşlandığını gördüler.

Resulüllah vahyolunan ayetlerden hareketle hakikati ilan etmeye başladı. An­cak şurası son derece önemliydi ki, sadece doğruyu söylemek yeterli değildi. He­men herkes bilir ki, doğruyu doğru kişinin söylemesi, en az söylenenin doğru ol­ması kadar önemlidir. Bir yalancının doğruluk söylevi, bir ahlâksızın ahlâk çağrı­sı, bir bencilin fedakârlık isteği muhataplarının kafalarında ve gönüllerinde hiçbir şekilde olumlu karşılık bulmaz. Bireysel ve toplumsal tecrübeler göstermektedir ki, bir sözün, bir düşüncenin, bir bilginin insanlar tarafından kabul edilebilmesi için o söz, düşünce veya bilginin doğru olması veya doğruluğunun açıkça ispat­lanması yeterli olmamaktadır. Eğer doğru olma durumu bir söz veya bilginin ka­bul edilmesi için yeterli olsaydı, yeryüzünde hemen hiçbir kötülük görülmezdi; cinayetler işlenmez, hırsızlıklar gerçekleşmez, zulüm, işkence, baskı, aldatma... yeryüzünden ebediyen silinirdi. Çünkü, bütün bunların yanlış olduğunu hemen herkes bilmektedir. Bir söz veya bilginin kabulünde doğruluğunun yanı sıra onu söyleyen veya bildirenin kimliği ve özellikleri de Önem kazanmaktadır. İnsanlar güvendikleri, sevdikleri insanların söz ve bilgilerine itimat ederler; güvenmedik­leri, sevmedikleri kimselerin değil; üstelik doğru söylüyor ve doğru bilgi veriyor olsalar bile. Dolayısıyla, insanları yanlışları nedeniyle 'uyarmak1 ve 'Rabb'i yücelt­mek' görevinin başarıya ulaşması, bu işi yapacak kişinin bu göreve kişiliğiyle, ah­lakıyla uygun olmasını gerektiriyordu. Söylenenlerin etkili olması, kabul görmesi için, gerçeğin elçisinin de saygın ve sözlerine itimat edilir bir konumda olması ge­rekiyordu. Resulüllah peygamber olmadan önce de güvenilir, dürüst, edepli biri­si idi; ama bu olumlu özellikleri şimdi daha da büyük önem ifade ediyor ve bu ne­denle her türlü noksanlıktan, lekeden tamamıyla uzak olması gerekiyordu. Bu ne­denle ilâhî görevin ilk talimatlarının verildiği ilk ayetlerden bir kısmı hakikat da-vetçisinin özelliklerine ayrıldı. Böylelikle, Resulün eğitilmesi ve insanlığın zirvesi kılınması süreci de başlatılmış oldu. Müddessir süresinin ilgili ayetlerinden ilki şöyleydi:

Elbiseni temiz tut. [104]

'Elbiseyi temiz tutmak', Resulüllah'm veya herhangi bir Arap'm anlamını kolay­lıkla anladığı bir sözdü. Bu söz, Araplar arasında sıklıkla kullanılan ve Türkçe'de­ki 'Alnı açık olmakla, 'Yüzü ak olmakla aynı anlama gelebilecek bir deyimdi. Arap­lar, yalan söyleyen veya sözünde durmayan kimse için 'elbisesini kirletti' derlerdi. Yine aynı şekilde olmak üzere, iffetli kimseler için de 'eteği/elbisesi temiz' derlerdi. İlgili ayetle, Resulüllah'a, her türlü ahlâksızlıktan, fuhuştan, yalandan, kötü söz­lerden, yüz kızartıcı diğer her türlü davranışlardan uzak durması emredildi. Ya­lancı, sahtekâr, hilekâr, hain olmaktan kaçınması; kişiliğini bu tür olumsuz sıfat­larla kirletmemesi gerektiği bildirildi. Takip eden ayet ise "elbiseyi temiz tutma' em­rinin önemli bir gereği açıklandı ve gereğinin yerine getirilmesi istendi:

Pis şeylerden uzak dur. [105]

Resulüllah'a pis şeylerden uzak durması emredilirken, bir önceki ayetin konu­su olan ve en genel manâda 'ahlaki temizlik olarak tanımlanabilecek özellikleri de kapsayan daha genel bir emir verilmiş oluyordu. Resulüllah kabalık, sefihlik, ah­lâksızlık, terbiyesizlik gibi her türlü ahlâkî pislikten uzak durmanın yanı sıra, şir­kin ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İlk Talimatlar
« Posted on: 28 Mart 2024, 14:41:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İlk Talimatlar rüya tabiri,İlk Talimatlar mekke canlı, İlk Talimatlar kabe canlı yayın, İlk Talimatlar Üç boyutlu kuran oku İlk Talimatlar kuran ı kerim, İlk Talimatlar peygamber kıssaları,İlk Talimatlar ilitam ders soruları, İlk Talimatlarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes