๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 02 Ağustos 2011, 17:12:02



Konu Başlığı: İlk Müminler
Gönderen: Ekvan üzerinde 02 Ağustos 2011, 17:12:02
İlk Müminler

Bu din Allah'ın, meleklerin ve peygamberlerin dinidir. Atamız olan İb­rahim'in dinidir. Allah, beni bu dini tebliğ için bütün insanlara gönder­di. (Hz. Muhammed (s)

Resulüllah, ilk ilâhî talimatları alışını takiben, daveti nasıl gerçekleş tir eceğiyle il­gili bazı sıkıntılar yaşasa dahi, bir süre sonra görevinin gereğine uygun olarak ha­rekete geçti. Tanıdıklarını, kendisine vahyolunan ebedî hakikatlere iman etmeye davete başladı. Resulüllah'ı çok yakından tanıyan, O'na güvenen, saygı ve sevgi duyan birkaç kişi, daha ilk günlerde, olumlu cevap verdiler. Daveti olumlu cevap­layarak ilk günlerden itibaren Resulüllah'm yanında yer alanlar; eşi Hatice, evlat­lığı Zeyd, yeğeni Ali ve yakın dostu Ebû Bekir'di. Bunlar, hiç tereddüt etmeden, Resulüllah'm kendilerine bildirdiği ilâhî hakikatleri tasdik ettiler, Resulüllah'm peygamberliğine iman ettiler.

Davete olumlu cevap veren ilk kişi Hz. Hatice oldu. O, eşinin peygamber ola­rak görevlendirildiğini, bizzat eşiyle aynı anda ve herkesten önce anlamıştı. Hiç te­reddüt etmeden de eşinin peygamberliğini kabul etti. İmkânı ve gücü dahilinde eşi­ne yardımcı olmaya çalıştı. Zira o, insanlar içerisinde Allah'ın elçisine en yakın olan ve O'nu herkesten daha iyi tanıyan kişiydi. Resulüllah onbeş yıldır kocasıydı.

Hz. Hatice'den sonra Resulüllah'ı ilk tasdik edenin kim olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Konuyla ilgili farklı rivayetler, farklı kimselerin isimlerini ön plana çı­karmaktadır. Bu ihtilafın en önemli nedeni, birkaç kişinin aynı zamanda denecek kadar kısa süre içerisinde daveti kabul etmiş olmalarıdır. Fakat eğer bir sıralama yapmak gerekirse, bazı rivayetlerin şahitliğiyle, Hz. Ali'nin diğerlerine oranla da­veti biraz daha önce kabul etmiş olması daha kuvvetli bir ihtimaldir. Buna göre, islâm'ın, risâletin ilk günlerinde, Resulüllah, Hz. Hatice ve Hz. Ali'den ibaret üç mensubu bulunmaktaydı. Bu sırada Hz. Ali 10 veya 12 yaşında bir çocuktu. îslâm davetinin ilk günleriyle ilgili bir rivayet, ilk müminler hakkında bilgiler vermesi açısından önemlidir. Bu, bir tüccar olan ve ticarî işleri nedeniyle İslâm da­vetinin ilk günlerine rastlayan bir zamanda Mekke'ye gelen Yahya b. Afifin anlat­tıklarıyla ilgili rivayettir. Yahya b. Afif, daha önceki ziyaretlerinde Mekke'de rast­lamadığı ve duymadığı, fakat bu son ziyareti sırasında gördüğü yeni bir durum­dan bahsetmiştir. Afif şunları anlatmıştır: 'Ben Cahiliye çağında Mekke'ye geldiğim­de Abbas b. Abdülmuttaiib'in evine gitmiş ve misafiri olmuştum. Sabahın erken bir sa­atiydi. Güneş henüz yeni doğmuştu. Kabe'yi seyretmeye başladım. Bu sırada Kabe'ye bir adam geldi, gözünü göğe diktikten sonra yüzünü Kabe'ye yönelterek ayakta dur­du. Çok geçmeden bir çocuk geldi onun sağ yanında durdu, onun arkasından da bir kadın gelerek yanlarında durdu. Adam secde ederken onunla birlikte çocukla, kadın da secdeye kapandılar. Ben bunu görünce: 'Bu büyük bir hadise' dedim. Abbas da: 'Evet, büyük bir iştir. Sen bunun kim olduğunu biliyor musun?' diye sordu. Ben de 'Bil­miyorum' diye cevap verdim. O, 'İşte bu şahıs kardeşimin oğlu Muhammed'dir' dedi. 'Yanındaki çocuğun kim olduğunu biliyor musun?' diye sorduğunda, ben; 'Hayır bilmiyorum' dedim. O, 'Bu çocuk, kardeşimin oğlu Ali'dir' cevabını verdi. 'Onların arka­larında duran kadının kim olduğunu biliyor musun?' diye sordu. Ben yine, 'Hayır' de­dim. O, 'Bu kadın, Muhammed'in eşi Hatice'dir. Muhammed bana, senin bu gördüğün ibadetlerin Allah tarafından emredilmiş olduğunu söyledi. Allah adına yemin ederim ki yeryüzünde bu üç kişiden başka bu dine mensup olan başka kimse bulunmamakta­dır' dedi.[132]

Hz. Ali'nin İslâm'a girişi, risâîetin o ilk günlerindeki davetin niteliğiyle ilgili bazı önemli bilgilere ulaşma imkânı da sağlamaktadır. Ebû Talib, küçük oğlu Ali'nin, yeğeni Muhammed'le birlikte yeni bir dini kabul ettiğini ve birlikte ibadet ettiklerini duyduğunda, Resulüllah'la görüşerek duyduklarının doğruluğunu tet­kik etmek istedi. Resulüllah'a gelerek 'Yeğenim, duyduğuma göre yeni bir din edin­mişsin. Bu dinin özelliği nedir?' diye sordu. ResuîüUah'm bu soruya cevabı kısa ve açık oldu; 'Ey amca'. Bu din Allah'ın, meleklerin ve peygamberlerin dinidir. Atamız olan İbrahim'in dinidir. Allah, bu dini tebliğ için beni bütün insanlara gönderdi. Ey Amca! sen bu dine, tebliğ edeceklerimin hepsinden daha layıksın. [133] Resulüllah bu sözleriyle İslâm'ın türedi bir din olmadığını, diğer bin bir türlü dinlerden birisi ol­madığını; İslâm'ın insanlığın asıl ve ilk dini olduğunu açıklıyordu. Hz. ibrahim'in ismini zikrederek, insanları Mekke'nin şirkinde hâlâ mevcut bulunan bazı hakikat kırıntılarının asıllarına ve tamamına davet ettiğini bildiriyordu. Ebû Talip, yeğe­ninin davetine olumlu cevap vermedi. Durumunu değiştirmeye yanaşmadı ve bu konudaki kararlılığını da açıkça ifade etti. Fakat oğlu Ali'ye, yeğeni Muhammed'e uymaya devam etmesini söylemeyi de ihmal etmedi. Ayrıca, görecekleri tepkilere karşı uyararak, dikkatli olmalarını istedi.

Hz. Ebû Bekir'in Müslüman oluşuna gelince; Resulüllah ve Ebû Bekir risalet öncesi dönemde çok yakın arkadaştılar. Bundan dolayı, ResuîüUah'm kendisinin bir peygamber olarak seçildiğim ve görevlendirildiğini Mekkelilere bildirmeye başlaması üzerine, Mekke ileri gelenleri, Resulüllah'la görüşmesi ve durumu anla­ması için Ebû Bekir'i görevlendirmişlerdi. Ebû Bekir, kendisine verilen görev ge­reği arkadaşıyla görüşmüştü. Görüşme sırasında Resulüllah'tan İslâm'la ilgili ilk bilgileri almış, Alâk sûresinin ilk ayetlerini dinlemişti. Bazı rivayetlere göre, Ebû Bekir o ilk görüşme sırasında islâm'a girdi. Bazı rivayetlere göre ise Müddessir sû­resinin ilk ayetlerinin vahyolunmasını takiben gerçekleşen bir görüşme sırasında islâm'a girdi. Bu ikinci görüş olayların gelişimi açısından daha doğru gözükmek­tedir. Çünkü, Resulüllah Hıra'da vahyolunan Alâk sûresinin ayetleriyle peygam­ber olduğunu öğrenmiş, peygamberliğin gereklerine göre tebliğe başlaması Müd­dessir sûresinin ilk ayetlerinin vahyolunması ile gerçekleşmiştir. Bu nedenle Hz. Ali ve Hz. Zeyd'de de olduğu üzere, Hz. Ebû Bekir'in islâm'a girişi vahyin kesin­tiye uğradığı fetret devrini takiben gerçekleşmiş olmalıdır. Mevcut bilgilerden an­laşıldığına göre Hz. Ebû Bekir'in İslâm'a girişi şu şekilde gerçekleşmiştir: Resulül-lah, görevinin gereği olarak insanları İslâm'a davet etmeye başladığında, en yakın dostu Ebû Bekir Mekke'de bulunmuyordu. Bir ticaret kervanıyla Yemen'e gitmiş­ti. Yemen dönüşü, Mekke ileri gelenlerinden bir grup, Resulüllah ile ilgili yeni ha­beri kendisine aktardılar. Bu, Ebû Bekir'in ilgisini çeken bir haberdi. Kendisine anlatılanların mahiyetini anlamak için hemen değerli dostunun yanma gitti. Ey Ebû'l Kasım, duyduklarım doğru mu?' diye sordu. Resulüllah, ne duyduğunu sor­duğunda, Ebû Bekir; Sen, Allah'a davet ediyor ve kendinin de Allah'ın elçisi olduğu­nu söylüyormuşsun, bunlar doğru mu?' dedi. Resulüllah 'Evet' dedi. Konuştular. Re­sulüllah, yakın arkadaşına islâm'ı ve kendi durumunu anlattı. Ebû Bekir, bütün özellikleriyle çocukluğundan iübaren çok yakından tanıdığı ResuîüUah'm söyle­diklerine inanmakta hiç tereddüt etmeden, hemen orada söz konusu davete olum­lu cevap vererek müminlerin ilklerinden oldu. Resulüllah, Ebû Bekir'in İslâm'a gi­rişini anlatırken, onun bir farklılığını şöyle ifade etmiştir: 'İslâm'a davet ettiğim herkes önce muhakkak tereddüt etmiş; düşünüp-taşınmıştır. Fakat Ebû Bekir hiç te­reddüt etmeden davetimi kabul etti. [134]

islâm daveti kısa sürede birçok kişinin ilgisini çekti ve bazı kimseler daveti ka­bul ettiler. Hz. Hatice, Ali, Zeyd, Ebû Bekir gibi ilk müminleri takiben Abdurah-man b. Avf, Zübeyr b. Avvam, Osman b. Affan, Sâ'd b. Ebî Vakkas, Talha b. Ubey-üullah, Ammar b. Yasir, Bilâl-i Habeşî müminlerin safına katılan kimseler oldular. Bunlardan Ammar ve Bilâl hariç diğerleri Mekke'nin varlıklı ve güçlü ailelerine mensup gençlerdi. Hepsi de îslâm öncesi hayatlarında ahlaken erdemli olma ça­bası içerisinde bulunan kimselerdi ve ahlâkî erdemleriyle tanınan ResuîüUah'm ve Ebû Bekir'in davetleri karşısında tereddüt etmeden Müslüman oldular. Ammar ile Bilâl ise köleydiler ve Resulüllah'm hakikat çağrısını gönülden kabullendiler. Bu çağrının, gasp edilen insanlıklarını kendilerine iade edeceğini anlamakta zorlan­madılar.

Risâlet sürecinin ilk haftaları, aylan denecek kadar erken bir dönemde Müslü­man olanlar sadece bunlar değildi. Yukarıda isimleri geçenlere göre bir sonraki aşamada, ama davet sürecinin ilk zamanlarında iman eden daha başkaları da var­dı. Bunlar ve öncekiler dikkate alındığı zaman ilk müminlerin bazı ortak özellik­lere sahip oldukları anlaşılmaktadır. Bu özelliklerin başında, Resulüllah'm bizzat şahsına güvenlerinin imanlarının en önemli gerekçesi olduğu anlaşılmaktadır. Başta eşi, evlatlığı, yeğeni ve yakın arkadaşı olmak üzere, öncelikle yakınlarından bazı kimselerin daveti ilk kabul eden kimseler olmalarının nedeni budur. Daha da önemlisi ve dikkat çekeni, akrabalarından özellikle de kadınların risâletin ilk za­manlarında iman etmiş olmalarıdır. Bunlar arasında halası Safiyye, Ervâ, Umeyme ve Âtike, islâm davetinden önce ölen diğer halası Ümm-û Hakim'in kızları Sâ'da bint-i Kureyz ve Ervâ bint-i Kureyz, halası Umeyme'nin kızları Hamne bint-i Cahş, Zeyneb bint-i Cahş, amcası Abbas'ın hanımı Lubâne bint-i el-Hâris vardır. Risâletin ilk zamanlarında İslâm davetini kabul eden kadınlar arasında Hz. Ebû Bekir'in, Abdurahman b. Avfm, Osman b. Affan'ın, Talha b. Ubeydullah'ın, Am-mar b. Yasir'in anneleri de ayrıca dikkat çekmektedir. Ağırlıklı olarak kadınların henüz birkaç ayetin vahyolunduğu ve İslâm'ın nasıl bir din olduğunun çok fazla bilinmediği bir zamanda iman etmeleri üzerinde özellikle durmayı gerektiren önemli bir husustur. Burada şu söylenebilir ki, söz konusu kadınlar elbette ki o aşamada Resulüllah'm şahsına güvenleriyle hareket etmişler ve samimi bir şekil­de Resulüllah'm davetini kabul etmişlerdir. O'nun şahsında, insan oluşlarının ge­rektirdiği değere kavuşacaklarını hissetmiş veya görmüş olmaları da ayrıca dikka­te alınması gereken bir özellik olarak anlam kazanmaktadır. Onlar, iman etmele­riyle, sadece çocuklarının değil, aynı zamanda toplumun, daha yerinde bir tespit­le İslâm ümmetinin de anası olmuşlardır. Bu konuda Hz. Hatice önemli bir örnek­tir. O, peygamber olan kocasının insanlar arasındaki en önemli yardımcısı ve ilk müminlerden birçok kimsenin de iman etmelerine vesile olan özel ve önemli bir şahsiyet kimliğiyle çok önemli bir konumda yer almıştır. İlk müminlerden Hz. Hatice'nin vesilesiyle iman edenler arasında, önceki eşi Atik b. Abîd'den olan kızı Hind, yeğeni Umeyme, yakın akrabalarından Esved b. Nevfel, Amr b. Umeyye, Halid b. Hizam vardır.


[132] Ibn Ishak, Siyer, 195; Taberî, Tarihu'r-Rusül vel-Mülûk, 11/212; İbn Abdilber, el-İstiâbfî Esmai'l-Ashâb, 111/1243; İbn Sâ'd, et-Tabakatül-Kûbra, VII/17, 18.

[133] İbn Hişam, es-Siretü'n-Nebeviyyc, 1/263; Taberî, Tarihu'r-Rusül ve'l-Mûlûk, 11/213; Ibnü'l Esir, d-Kâmil fi't-Târih, 11/58.

[134] Ibn Ishak, Siyer, 178.




Konu Başlığı: Ynt: İlk Müminler
Gönderen: Ayşegül Yıldırım koü üzerinde 08 Aralık 2018, 01:12:25
”İlim ibadetten efdaldir, dinin namazıdır (nizam üzere yürütendir).” (Hz. Muhammed)


Konu Başlığı: Ynt: İlk Müminler
Gönderen: Sevgi. üzerinde 08 Aralık 2018, 08:09:12
Aleyküm selam Efendimiz e inanan ilk Müminler yakınındakilerdir hiç tereddüt etmeden inanmışlardır


Konu Başlığı: Ynt: İlk Müminler
Gönderen: Mehmed. üzerinde 08 Aralık 2018, 12:43:08
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri hak yol İslam dan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun