> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > İlahî Yardım
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İlahî Yardım  (Okunma Sayısı 926 defa)
28 Temmuz 2011, 16:20:30
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 28 Temmuz 2011, 16:20:30 »



İlahî Yardım


(Ey Muhammedi) Seninle beraber tövbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı gitmeyin. Allah, sizin yaptıklarınızı görmektedir. Zulmedenlere meyletmeyin. Eğer meylederseniz ateş size de dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur. Yoksa yardım göremezsiniz! [5]

Zor yıllardı; boykot yıllarıydı, iki yılı aşkın süredir, insanın tahammül gücünü aşan zorluklara, boykotun dayanılmaz sıkıntılarına başarıyla karşı koymuşlardı. Müminler, müşrik eşrafın, İslâm'ın mevcut Mekke sistemine ve inancına entegre olmasına yönelik isteklerine hiçbir şekilde iltifat etmemişler; vahyin bildirdiği ilâ­hî hakikatler neyi gerektiriyorsa öyle olmanın çabası yürütmüşlerdi. Resulüllah'ı destekledikleri için boykota dahil edilen Haşim oğullarının müşrik mensupları da, Resulüllah'ı Mekke yönetimine teslim etmedikçe boykotun mağduru olacaklarım bilmelerine rağmen, aile bağlarını çiğnemeye yanaşmamışlar, Resulüllah'a yönelik desteklerine ısrarla ve istekle devam etmişlerdi. Ancak zorluklar dayanılacak gibi değildi. Hele açlık, özellikle de çocukların açlığı tahammül gücünü aşmıştı. Başta Resulüllah olmak üzere tüm müminler, bu sıkıntıların ne zaman biteceğini, Al­lah'ın yardımının ne zaman kendilerine erişeceğini düşünmeye başlamışlardı. Ama durumu tersine çevirecek ilâhî bir yardımın belirtilerini göremiyorlardı. Al­lah'ın yardım edeceğine imanları tamdı, bu konuda en küçük kuşkulan yoktu; ama, acaba ne zaman? Sonraları vahyolunan bir ayet, müminlerin o zamanki du­rumunu şöyle anlatmıştır: 'Hatırlayın ki, bir zaman siz yeryüzünde âciz tanınan az (bir toplum) idiniz; insanların sizi kapıp götürmesinden korkuyordunuz.[6]

Şartların her geçen gün daha da zorlaştığı, sıkıntıların dayanılmaz bir ağırlığa ulaştığı günlerin birisinde bir grup ayet vahyolundu. Allah'ın yardımını bekleyen müminler için, vahyolunan bu ayetlerde Allah'ın yardımının şartlarıyla ilgili bazı açıklamalarda bulunuluyor ve başta Resulüllah olmak üzere tüm müminlere, geç­mişteki peygamberlerin davet sürecinde yaşananlardan sunulan örnekler eşliğin­de bazı talimatlar veriliyordu. Müminler, vahyolunan Hûd sûresinin ayetleriyle, ilâhî yardımın değişmeyen şartlarını öğrendiler.

Söz konusu sûrenin ayetlerinin birisinde, müşriklerin bazı iddia ve istekleri nedeniyle Resulüllah'ın kalbinde yer bulan bir sıkıntıya değiniliyordu. Amaç, Re-sulüllah'ın duygu ve düşüncelerini açığa çıkarmak değil; kalbinden geçenlerin bi­lindiği ifade edilerek, Resulüllah'ın durumunu pekiştirmek ve gidişatını sağlam­laştırmaktı. Resulüllah'ın sıkıntısı müşriklerin bir tavrıyla ilgiliydi. Müşrikler, aç­lık, yoksulluk içerisinde hayatlarını zorla sürdüren müminlere ve Resulüllah'a ba­kıyor ve alaycı bir ifadeyle, bu yaşadıklarının Allah'ın insanlar arasından seçtiği bir kula yakışmadığını, eğer peygamber ise kendisinin insanların en zengini, en rahat yaşayanı olması gerektiğini iddia ediyorlardı. Bu iddialarının dolaylı ifade­sinde 'madem ki sen insanların en zengini ve rahat bir hayat süreni değilsin, öyle ise peygamberliğin bir yalandan ibaret suçlaması vardı. İşte bu Resulüllah'ı üzüyor, dayanılması zor sıkıntılara sevk ediyordu. Bazen öyle oluyor ki, alay edilmemek, aşağılanmamak için bazı ayetleri müşriklerin duymasını istemiyordu. Bu bazı ayetleri duydukları zaman müşriklerin şımarıklıklarının iyice artacağını biliyor­du. Allah bu duruma değiniyor ve ilâhî görevinin gereğini, birçok defa yaptığı üzere, tekrar hatırlatıyordu: 'Sen ancak bir uyarıcısın [7] diyordu. Bu, Resulüllah'a ilâhî görevinin gereğini en kısa ve her türlü yoruma kapalı şekilde ifade eden bir ilâhî uyarıydı. Ayrıca, görünüşteki bazı şeylerin aldatıcı olmaması gerektiği; iyi ekonomik şartlarda yaşayanların her zaman huzur ve saadeti elde edemeyecekleri veya zor şartlarda bulunanların da her zaman zor, olumsuz şart­larda yaşamayacakları açıklanıyordu: 'Kim, yalnızca dünya hayatım ve ziynetini is­terse, işlerinin karşılığı olarak ona istediğini tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar. îşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri ol­mayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şey­ler zaten bâtıldır.[8] Bu, tüm müminler için önemli bir uyarıydı; ge­çici heveslerin peşinde gitmenin yanlışlığı ifade ediliyordu. O halde, yaşadıkları zor şartlar, müminlerin dirençlerini kırmamalıydı; sabretmeliler ve mevcut olum­suz şartların geçici olduğunu hatırlarından hiç çıkarmamalıydılar. Zira Allah şöy­le diyordu: 'Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.[9]

Sûrenin tamamına yakım, geçmişte yaşanmış tevhid-küfür mücadelelerinin so­mut örnekleriyle ilgiliydi. Yaşanmış bu mücadelelerden hareketle tevhid-kûfûr mücadelesinin hiç değişmeyen özellikleri açıklanıyor, bunlardan hareketle, boy­kotun ağırlığını bütün şiddetiyle üzerinde hisseden müminlere, yaşadıkları sürecin nasıl devam edeceğinin ve nasıl sonuçlanacağının ipuçları veriliyordu. Sûrede, davetlerinden ve davetleri nedeniyle açığa çıkan problemlerin seyrinden bahsedi­len peygamberler Hz. Nûh, Hûd, Salih, Lût ve Şuayb idi. Bu peygamberlerin şah­sında davetin daha başlangıcında yer alan ve hemen hiç değişmeyen bir özelliği, örneğin Hz. Nuh'un şahsında şöyle açıklanıyordu: 'Andolsun, biz Nuh'u kavmine el­çi olarak gönderdik. Onlara: 'Ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkası­na ibadet etmeyin! Ben, size gelecek elem verici bir günün azabından korkuyorum' de­di.[10] Hz. Hûd da uyarı ve davetini neredeyse Nûh'unki ile aynı ifa­delerle dile getirmişti: ''Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. (Bu sözve iddialarınızla) siz yalan uyduranlardan başkası değilsiniz. Ey kav­mim! Ben, peygamberliğimin gereklerine karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir, hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz? Ey kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O'na tövbe edin ki, üzerinize göğün bereketlerini bol bol indirsin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek hakikat­ten yüz çevirmeyin. [11] Bu çağrının Hz. Salih'in ifadelerindeki karşı­lığı, 'Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. O sizi yer­den (topraktan) yarattı. Ve sizi orada yaşattı. O halde O'ndan mağfiret isteyin; sonra da O'na tövbe edin. Çünkü Rabbim (kullarına) çok yakındır, (kullarının dualarını) kabul edendir [12] olmasına karşılık, Hz\ Şuayb'm sözlerindeki karşılığı­nın ise, 'Ey kavmim! Allah'a kulluk edin! Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Ölçü­yü ve tartıyı eksik yapmayın. Zira ben sizi hayır (ve bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, gerçekten sizin için kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum. Ey kavmim! Öl­çüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde boz­guncular olarak dolaşmayın. Eğer mümin iseniz Allah'ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim [13] olduğu bildiriliyordu. Bunlar da açıkça ifade ediyordu ki, hakikat elçilerinden hiçbiri in­sanları bizzat kişisel menfaatlerini artıracak şeylere davet etmemişlerdi; kendi ki­şisel ihtiraslarının veya isteklerinin gereğine göre davranmamışlardı. Her hakikat elçisi, sadece evrensel hakikatin bazı gereklerinden bahsetmiş ve insanları iyi, doğru, adil olmaya çağırmış; yanlış inançlardan ve yönelişlerden kurtarmanın ça­basını yürütmüştü. Bu noktada Hz. Muhammed bir istisna değil, tarihin bu en köklü davasının, ilâhî çağrının sorumlularından birisiydi. Geçmişte yaşamış salih şahsiyetlerin Mekke toplumundaki temsilcisiydi.

Hûd süresiyle bütün hakikat önderlerinin insanlara aynı hakikati bazı farklı yönlerden ifade edip, bunlara göre yaşamaya davet ettikleri bildirilmişti. Onlar, davetlerinin konusuyla birbirlerinin aynısı, benzeriydiler. Fakat aynı zamanda muhatap oldukları tepkilerle de aynıydılar, benzerdiler. Örneğin, Hz. Nuh'un kav­minden kimseler, toplumun ileri gelenleri, kendilerine sunulan ilâhî hakikati dik­kate alıp, buna göre durumları hakkında bir değerlendirme yapmaları gerekirken, peygambere iman edenlerin toplumsal konumlarını dillerine dolamayı nankör­lüklerinin, inkârlarının, şirklerinin gerekçesi kılmışlardı: 'Biz seni sadece bizim gi­bi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de gör­müyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz [14] demişler­di. Kavminin ileri gelenleri Hz. Hûd'un davetini İse 'Ey Hüdl Sen bize açık bir mu­cize getirmedin, biz de senin sözünle ilâhlarımızı bırakacak değiliz ve biz sana iman edecek de değiliz. 'Tanrılarımızdan biri seni jena çarpmış!' demekten başka bir söz söylemeyiz! [15] diyerek reddedip, hakikate sırtlarım dönmüşlerdi. Aynen Hz. Salih'in kavminin ileri gelenlerinin yaptığı gibi: 'Ey Salih! Sen bundan önce içimizde ümit beslenen birisiydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi engelliyor musun? Doğrusu biz, bizi kendisine kulluğa çağırdığın şeyden ciddi bir şüphe içindeyiz.[16] Hz. Şuayb'm kavmindeki müşrik liderler ise 'Ey Şu-ayb! Babalarımızın taptıklarım, yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın! [17] diyerek hakikate teslim olmakta ayak diremişler, yanlış gidişatlarını sürdürmenin temelsiz, sahte gerekçelerini uydurmuşlardı. Aynen Mekke eşrafının yaptığı gibi. Onlar da, kendilerine sunulan ve kabul edip gereklerine göre yaşama­ya çağrıldıkları şeylerin niteliği hakkında düşünmek yerine, çok uçuk gerekçeler­le, temelsiz iddialarla hakikate sırtlarım dönmemişler miydi? Hiçbir zaman 'Senin söylediklerin ahlâka, adalete, iyiliğe aykırı şejyler' veya 'sen insanları kötü şeylere da­vet ediyorsun' diyememişlerdi.

Hûd sûresi il...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İlahî Yardım
« Posted on: 20 Nisan 2024, 03:58:45 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İlahî Yardım rüya tabiri,İlahî Yardım mekke canlı, İlahî Yardım kabe canlı yayın, İlahî Yardım Üç boyutlu kuran oku İlahî Yardım kuran ı kerim, İlahî Yardım peygamber kıssaları,İlahî Yardım ilitam ders soruları, İlahî Yardımönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes