Konu Başlığı: İhanet Gönderen: Ekvan üzerinde 22 Temmuz 2011, 14:23:19 İhanet Resulüllah Medine'ye hicret edişinden sonra oluşturulan ve birçok bakımdan anayasa niteliğinde olan anlaşma metnine göre. Müslümanlarla Yahudiler Medine toplumunun iki ayrı kesimini oluşturuyorlardı. Anlaşma gereği tarafların karşılıklı haklan ve sorumlulukları vardı. Anlaşmanın giriş maddesinde taraflar ismen sayıldıktan sonra şöyle deniyordu: 'İşte bunlar, diğer insanlardan ayrı bir toplum teshil ederler'. Ayrıca bir değer maddede de 'Müslümanlar ve Yahudiler arasında, Medine'ye hücum edecek kimselere karşı yardımlaşma yapılacaktır' denilmekteydi. Bu nedenle Medine'ye yönelik bir düşman saldırısında, bu saldırı hangi kesime yönelik olursa olsun, diğer kesim o saldırıyı kendisine de yönelmiş kabul edip gerekli desteği vermekle sorumluydu. Ayrıca, iki taraftan birisi, diğer tarafın aleyhine o tarafın düşmanlarıyla antlaşma yapmayacak, düşmana yardımcı olmayacaktı. Bu bir maddede şu şekilde ifade edilmişti: 'Ne Kureyş ve ne de onlara yardım edecek olanlar, (anlaşmanın taraflarınca birbirlerinin aleyhine olacak şekilde) himaye altına alınmayacaktır'. Bütün bu nedenlerden dolayı, neredeyse tüm müşrik Arapların saldırısına uğramış olan Müslümanların, Medine'de kalmış olan son Yahudi topluluğu Kurayzalar tarafından desteklenmesi gerekiyordu. Müşrik ordusuyla Müslümanların aleyhine hiçbir irtibat kurmamaları, onlarla bir anlaşma yapmamaları, onlara Müslümanların aleyhine destekte bulunmamaları gerekiyordu. Fakat Kurayzalar anlaşmaya uymak niyetinde değillerdi. Müslümanların akıbetini kötü gördükleri için, çekinmeden anlaşmanın hükümlerinin karşıtı davranışlar sergilemeye başladılar. Bu nedenledir ki, Müslümanlar, savaş süresince, on bin kişilik müşrik ordusundan daha çok Kurayzalarm kötülüklerini önlemekle uğraştılar; müşrik ordusunun zararlarından çok Kurayzalarm tecavüzlerinden çekindiler. Savaş, göründüğü kadarıyla, Müslümanlarla Kureyş önderliğindeki şirk ordusu arasındaydı. Ancak en az bir o kadar da Müslümanlarla Kurayzalar arasındaydı. Müslümanlar, Kurayzalarm neden oldukları olaylar ve ihanetleri sebebiyle büyük zorluklar yaşadılar. Onların neden olduğu sıkıntı, şirk ordunun sıkıntı ve korkularım bastırdı. Kurayzalar, anlaşmaya uymayıp Müslümanlara ihanet eden Kaynukalarm ve Nadirlerin başlarına gelenleri yakinen bildikleri için, Hendek savaşının kızıştığı anlara kadar Müslümanların aleyhine bir tutum ve tavır içerisine girmediler. Hatta hendek kazımı sırasında Müslümanlara araç-gereç yardımında bulunma sorumluluğunu yerine getirdiler. Ancak Nadir Ya hu dil erinden olup Mekke liderliğindeki müşrik ordusunun teşkilinde önemli bir rol üstlenmiş bulunan Huyey b. Ah-tab'ın girişimleriyle durumlarım değiştirdiler. Huyey b. Ahtap, Müslümanların yok edilebilmesi için, Kureyş önderliğindeki şirk ordusunu desteklemeleri gerektiğini söylediği zaman, önce çekindiler. Böylesi bir işe girişemeyeceklerini ifade ettiler. Çünkü, Müslümanların savaşı kazanması durumunda ihanetleri nedeniyle cezalandırılacaklarını biliyorlardı. 'Muhammed öldürülemez ve Kureyş de kendi memleketine çekip giderse, biz burada Muhammed'le baş başa kalırız. O zaman Muhammed bizi bağışlamaz- Bundan korkuyoruz' diyerek çekincelerinin nedenini açıkladılar. Ancak Huyey'in ısrarlı bir şekilde 'Ben sise bütün Kureyş'i, Kinâne'yi, Gatafan'ı getirdim. On bin kişilik koca bir ordu Medine'den Uhud'a kadar bütün alanı kaplamış bekliyor. Muhammed için son belli oldu. Artık elimizden kurtulamaz. Muhammed'in ve adamlarının köklerini kazıyacağız. Bunu gerçekleştirinceye kadar da bu ordu buradan ayrılmayacak' demesi üzerine Kurayza'nın liderlerinden Kâ'b b. Esed ikna oldu ve Yahudi-müşrik ittifakına destek vereceklerini bildirdi. Bütün arkadaşları ve topluluğu onun bu kararım desteklediler. Müslümanları yok edecekleri günün hayaliyle sevindiler. İtiraz sadece bir kişiden geldi. Kurayza'nın eşrafından olan Amr b. Sû'da yapılanın bir ihanet olduğunu, bu ihanetin bedelinin ağır olacağını, Müslümanlarla yapılan anlaşmaya sadık kalınması gerektiğini söyledi. Ancak onu dinleyen olmadı. Amr b. Sû'da sözünün dinlenmediğini görünce başka teklifte bulundu. "Madem anlaşmayı bozuyorsunuz, hiç değilse Müslümanların aleyhine müşriklere destek vermeyin. Tarafsız kalın" dedi. Fakat bu görüşü de taraftar bulamadı. Amr b. Sû'da, Kurayza topluluğu içinde tek basma kaldı. Ancak buna rağmen durumunu değiştirmedi ve bireysel olarak Müslümanlarla yapılan anlaşmaya sadık kalıp, ihanete dahil olmadı. 'Ben Muhammed'e karşı ihanet içinde olmayacağım [215] diyerek kararının ne olduğunu da açıkça ilan etti. Kurayzalar, anlaşmayı bozduklarını göstermek için kendilerinde bulunan anlaşma metnini yırtıp attılar. Daha sonra da Huyey'in aracılığıyla Müşrik ordunun temsilcileriyle görüşüp, onlarla Müslümanların aleyhine bir anlaşma yaptılar. Savaş sona erinceye kadar belirli günlerde olmak üzere müşriklerin saflarında Müslümanlara karşı savaşmayı, müşriklere savaş araç-gereci temin etmeyi ve yiyecek desteğinde bulunmayı kabul ettiler. Kurayzalar Müslümanlarla olan anlaşmalarına ihanet edip, müşriklerle yaptıkları anlaşmanın şartlarına uyma konusunda son derece istekliydiler. Zaten Müslümanlarla olan anlaşmalarını bozmalarını sağlayacak bir zorlama söz konusu değildi. Üstelik müşrikler savaşı kazansalar dahi elde edecekleri herhangi bir çıkar yoktu. Onlar, sadece ve sadece dinlerine rakip olarak gördükleri İslâm'ın yok olmasını istiyorlardı. Fakat müşriklerle anlaşma yaparken içlerindeki korkuyu bir türlü atamamışlardı. Ebû Süfyan'a 'Siz sabır ve sebat edin. Gevşemeyin. Bu iş burada bitecek. Siz Önden, biz arkadan Müslümanları vurup yok edeceğiz' diyerek, Müslümanlarla olan anlaşmalarına ihanet etme suçunun düşünmek istemedikleri kötü sonunun gerçekleşmesini önlemenin çabasını yürütmüşlerdi. Resulüllah bazı Müslümanlarla birlikte Sal dağındaki çadırında savaşla ilgili planları gözden geçirirken, Kurayzalarm anlaşmaya ihanet ettikleri haberini aldı. Hz. Ömer, 'Aldığım haberlere göre Kurayza Yahudileri anlaşmayı bozmuşlar. Müşriklerin tarafında savaşa katilacaklarmış' diyerek bir duyumunu bildirdi. Haber kötüydü. Resulüllah ellerinde doğru-dürüst savaş araç-gereci olmayan ve çocuğundan yaşlısına ancak üç bin kişiden oluşan ordusuyla, on bin kişiden oluşan, donanımı mükemmel ve hepsi de savaşçı müşriklere nasıl karşı koyacağını düşünüp, bunun planlarını yapmaya çalışırken, Kurayzaların düşman safına geçtiğini duyması üzerine bütün planlarının alt-üst olduğunu fark etti. Bu durum, düşmanın sayısını artırmaktan da öte, arkadan kuşatılmak anlamına gelen kötü bir gelişmeydi. Anlaşmalı oldukları için Kurayzaları hesaba katmamışlar, savaş öncesinde onlara yönelik önlemler almamışlardı. Aralarında hendek gibi bir engel yoktu. Kurayzalar istedikleri zaman kolayca Medine'deki kadın ve çocuklara zarar verebilirler veya islâm ordusuna arkadan saldırabilirlerdi. Resulüllah haberin doğruluğunu araştırmak istedi. Bu amaçla Zübeyr b. Av-vam'ı görevlendirdi. Zübeyr'den Kurayzalarm bölgesine giderek durumu yerinde araştırmasını istedi. Zübeyr, kendisinden istenilenleri yaptı; Kurayzalarm bölgesine gidip neler olup-bittiğini anlamaya çalıştı Gerekli bilgileri alınca da Resulül-lah'ın yanına döndü. Haber kötüydü; 'Ey Allah'ın Resulü! Onları kalelerim onarırken, yollarda savaş eğitimleri yaparken gördüm. Hayvanlarını da topluyorlar.[216] Resulüllah, ihanetlerini önlemek için eski dostları Havvat b. Cübeyr'i Kurayzalara gönderdi. Havvat'a Kurayzalara yapılan anlaşmayı hatırlatmasını ve eğer anlaşmayı bozmuşlarsa yenilemenin çarelerini araştırmasını söyledi. Havvat, görevi gereği gidip Kurayzalarla görüştü. Fakat yapabileceği bir şey yoktu. Kurayzalar ihanete karar vermişler ve kararlarını değiştirmek niyetinde değillerdi, islâm'ın yok olmasını, Müslümanların imha edilmelerini istiyorlardı. Hiçbir şartta yeni bir anlaşmaya yanaşmıyorlardı. Resulüllah, son bir çare olarak eskiden Yahudilerle dost olan, aralarında birçok anlaşmalar ve dostluk bağları gerçekleşmiş bulunan Evs ve Hazreç'in ileri gelenleri durumundaki Sâ'd b. Ubâde, Sâ'd b. Muaz, Abdullah b. Revâha, Havvat b. Cübeyr, Amr b. Avfdan oluşan bir heyeti Kurayzalara gönderdi. Heyetten, durumu ayrıntılı şekilde anlamalarını, gerekirse yeni bir anlaşma yapmalarını istedi. Dönüşlerinde, eğer haberler kötü ise ve kendisi de Müslümanlarla birlikteyse, Müslümanların moralini bozmamak için durumu şifreli olarak kendisine iletmelerini; ancak haberler iyi ise bunu açıkça söylemelerini bildirdi. Heyet, Kurayzalara gitti. Kurayza eşrafıyla oturup görüştüler. Kurayzalar biraz yumuşamış gibiydiler. Müslümanlarla yeni bir anlaşma yapmanın ilk şartı olarak Nadirlerin tekrar Medine'ye dönmesine izin verilmesini istediler. Heyet bunun konu dışı olduğunu, kendileriyle olan anlaşmalarının bozulmasının gerekçesi olamayacağını ifade etti. Bunun üzerine Kurayza eşrafı son derece kaba ve şımarık davranışlar sergilediler; Müslümanlara küfredip, aşağıladılar. Heyetteki Müslümanlar bir anlaşma zemini bulma umuduyla alttan aldıkça, Kurayza eşrafı şımarıklıklarını daha da artardı; ağır küfürlerle Resulüllah'ı ve Müslümanları aşağıladılar. Heyet herhangi bir olumlu sonuç alamadan ve Kurayzalarla anlaşma yapılabileceğine ilişkin bir umuda da sahip olmadan ordugâha döndü. Resulüllah'm yanına geldiklerinde O'nu bazı Müslümanlarla konuşurken buldular. Selâm verip Adal ve Kare' dediler. Mesajda, Adal ve Kare kabilelerinin Müslümanlara yönelik ihanetleri ve bu ihanetleri sonucunda İslâm irşat heyetini katletmeleri hatırlatılıyordu. Resulüllah mesajı anladı; Kurayzalar ihanet etmişler ve ihanetlerinden dönmüyorlardı. Müslümanlar açısından durum son derece kötüydü. Bir anlamda kapana kıstırılmışlardı. Her taraflarından düşmanla kuşatılmış durumdaydılar. Son derece yorgun olan Resulüllah, zorluk anlarında hep yaptığı üzere bir süre namaz kılmak ve uyumak için çadırına çekildi. Bir süre namaz kılıp Allah'tan yardım istedi; dua etti ve sonra aşırı yorgunluktan başını bir yere dayayıp uyudu. Uyandığı zaman yüzü gülüyordu. Müslümanlar heyecanla çevresini sardılar. Ne olduğunu sordular, ilâhî bir müjde ile uyandığını anlamışlardı. Resulüllah yüzü sevinçli bir şekilde yerinden kalktı ve 'Ey Müslümanlar/ Müjde' dedi; 'Sevinin. Allah'ın fetih, ve yardımı sikinle birlikte.[217] Bu, Müslümanların bozulan morallerini düzelten, buruk umutlarını canlandıran bir müjdeydi. Sonradan, müjdenin verildiği yere, o müjdenin hatırasını yaşatmak için inşa edilen mescide Zafer mescidi ismini verdiler. [215] Vakıdî, Meğazi, 11/457. [216] ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihâye, IV/119.. [217] Vakıdî, Meğazi, 11/460. |