Konu Başlığı: İftira ve İtirazların Cevapları Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 16:09:20 İftira ve İtirazların Cevapları Kur'an, müşriklerin bütün bu iftira ve itirazlarının uygun şekilde cevaplandırdı. Her şeyden önce dikkatleri Resulüllah'ın kişiliğine çekti. O'nu doğduğu günden beri tanıdıklarını hatırlattı. O'nun hiçbir zaman kendisi için gizli, özel amaçlara sahip bir kişi olmadığına dair bilgi ve kanaatlerini harekete geçirdi: 'De ki: 'Eğer. Allah düeseydi Kur'an'ı size okumazdım, Allah da onu size bildirmezdi. Ben bundan Önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hâlâ akü erdiremiyor musunuz?.[127] Bu açıklamada özellikle dikkat çeken konu, peygamber oluşuyla ilgili olarak Hz. Muhammed'in bizzat kendisinin hiçbir etki veya katkıya sahip olmamasıyla, seçilmek gibi bir beklenti içerisinde değilken seçilmiş ve görevlendirilmiş olmasıyla ilgiliydi. Bu, bir başka ayette özellikle bildirildi: 'De ki: 'Ben size, Allah'ın hazineleri benim yammdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyuyorum.[128] Kur'an, insan oluşları nedeniyle peygamberlerin elçiliklerinin reddedilmesinin sadece Mekkelilere özgü olmadığını, Mekkelilerin bu konuda geçmişteki diğer müşriklerin tutumlarım sürdürdüklerini, ilâhî hakikatin elçisi karşısında aynı tepkileri verdiklerini bildirdi: 'Herhangi bir ümmete bir peygamberler geldiğinde onlar bu peygamberi yalanladılar.[129] Bu, Peygambere itirazla ilgili yanlış tutumun gelenekselleşmiş karakterine dikkat çekme adına önemliydi, ancak daha da önemlisi bunu yapanların, elçiyi reddedenlerin kötü sonlarıydı; 'Biz de onları birbiri ardından yok ettik ve onları ibret hikâyelerine dönüştürdük. Artık iman etmeyen kavmin canı cehenneme!.[130] Bu, Mekkeliler için önemli bir bilgi, anlamlı bir mesaj ve can alıcı bir uyarıydı. Onlara, peygamberi reddederken önceki toplumlardaki müşrikler gibi davrandıkları bildirilirken, bu benzerliğin akıbetinin aynı olacağı da bildirilmiş oluyordu. Ancak daha da önemlisi, bir beşer olduğu için reddettikleri peygamberin bu kötü sonu engellemek için kendilerine hiçbir katkı sağlayamayacak olmasıydı: 'De ki: 'Ben kendime bile Allah'ın dilediğinden başka ne bir zarar ne de bir menfaat verme gücüne sahibim.[131] Elçinin melek olması gerektiği iddialarına gelince; Allah onların bu iddialarının yanlışlığını, anlayabilecekleri bir dille anlattı: 'Şunu söyle: 'Eğer yeryüzünde yerleşmiş gezip dolaşanlar melek olsalardı, elbette onlara gökten, peygamber olarak bir melek gönderirdik.[132] Getirilen açıklama son derece önemliydi; bu açıklamaya göre elçinin insan olması gerekiyordu; çünkü insanlara gönderiliyordu. Eğer bir elçi melek olacaksa, bu ancak melekler topluluğuna gönderilen bir elçi olabilirdi. Fakat anlamamakta ısrar edecek cahillere, inatçılara ek bir açıklamada daha bulunuldu: 'Eğerpeygamberi birmelek küsaydık muhakkak ki onu insan suretine sokar, onları yine düşmekte oldukları kuşkuya düşürürdük.[133] Hz. Muhammed'i, peygamber olmadığı iddiasıyla veya bil" melek tarafından peygamberliğine tanıklık yapılmadığı gerekçeleriyle reddeden Mekkelilerin, bu günahlarıyla kalmayıp, peygamberi bir de 'büyülenmiş' diye suçlamaları, ayette karşılığını sert bir şekilde buldu. Bir ayette 'Resulüm.' Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve hidayete hiçbir yol da bulamazlar [134] denilerek eleştirilip, açması sonları hatırlatıldı. Bu arada, durumlara anlamaları için, bu günahkârların selefleri hakkında ayrıntılı bilgiler verildi. Yaptıkları işin bir ilme dayanmadığı, hatta mevcut bilgi ve tecrübelerine de aykı-davrandıkları bildirildi. Mekkeliler, bir zamanlar Semud ve Ad kavminin yaşadığı yerleri görmüş kimselerdi. Semud ve Ad kavminin yaşadığı yerler, ticaret yollarının üzerindeydi. Ve bu iki kavmin helak oluş hikayelerinden de haberdardılar. Onlara gelen peygamberin ve onların peygambere karşı tepkilerinin neden oldu-&u kötü sonlarının hikayelerini birçok kez duymuşlardı. Bu nedenle 'Daha önce inkâr edenlerin haberi size ulaşmadı mı? [135] diye soruldu. Halihazırdaki durumlarıyla geçmişteki seleflerinin yanlış tutumları kendilerine bir kez daha hatırlatıldı: 'Kendilerine hidayet rehberi geldiğinde, insanların (buna) inanmalarını sırf, 'Allah, peygamber olarak bir beşeri mi gönderdi?' demeleri engellemiştir. Geçmişin hikayeleri anlatılırken, hem Mekke'nin eşrafına sahip oldukları yanlışlığın geleneksel bir yanlışlık olduğunu bildirmek, hem de bu sürecin nasıl devam edeceğinin ve sonuçlanacağının bilgilerini vermek amaçlanmıştı. Böylelikle müşrikler kötü sonları nedeniyle uyarılıp korku tulurken; Resulüllah ise bilgilendirilip, gidişatını değiştirmemesi, görevinin gereklerini yapmaya devam etmesi konusunda destekleniyordu. Konuyla ilgili bir örnek insanlığın atası Adem oldu. Onun bir insan olduğu ve hatta daha da önemlisi Allah tarafından 'çamurdan yaratıldığı [136] açıklandı; çamurdan yaratılmış bîr insan peygamber! Sonra diğer peygamberlerin risâlet görevleri dahilinde karşılaştıkları tepkilere, yaşadıkları sıkıntılara dikkat çekildi. Bu örnek şahsiyetlerden birisi Hz. Nuh idi. Kavminin eşrafı, Hz. Nuh'u 'Sen de bizim gibi bir insansın [137] diyerek reddederken, Hz. Nuh'a iman etmiş müminleri de 'ayaktakımı [138] olarak aşağılayıp, onları da kendilerince uyarmışlardı: 'Nuh sisin gibi bir insandır. Allah eğer bir elçi gönderecek olsaydı o ancak melek olurdu. Biz atalarımızdan böyle bir şey duymadık O cinnete uğramış bir kişiden başka bir şey değildir. İsterseniz onu bir müddet gözleyin de, görün bakalım.[139] Buna karşılık Hz. Nûh sadece gerçeği ifade etmişti: 'Ben size: 'Allah'ın hazineleri benim yammdadır' demiyorum, gaybı da bilmem. 'Ben bir meleğim' de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, 'Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir' diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.[140] Benzer durumları Hz. Hûd da yaşamıştı. Kavminin eşrafı, halkı 'o sisin gibi bir insan, başka bir şey değil; yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor [141] diyerek uyarıp, ilâhî bilgiyi reddetmelerini istemişlerdi. Bunu yaparken de kendilerince son derece haklı bir gerekçeye dayanmışlardı: Hz. Hûd'un insan oluşuna. Çünkü onlar da bir peygamberin ancak bir melek olabileceğini düşünüyorlardı: 'Eğer Rabbimiz isteseydi, melekler gönderirdi [142] diyorlardı. Ancak daha da önemlisi, Hz. Hûd'un davetini kabul etmiş müminlere söyledikleriydi. Kavmin eşrafı, müminlere 'Eğer siz, sizin gibi bir insana" peygamber olduğu inancıyla itaat etmeye devam ederseniz, sonunda hüsrana uğrarsınız [143] demişlerdi. Bu bir tehdit değil, bir uyarıydı. Bu uyarılarında da o müminleri düşündüklerinin, onları yanlış gidişattan koruma çabasının havası seziliyordu. Bununla demiş oluyorlardı ki, 'Sizler bir insana peygamber olduğu gerekçesiyle inandınız ve peşinden gidiyorsunuz. Ancak o asıl niyetini açıklamıyor; fakat aslında sizin başınıza kral olmak, sizi kendisine kul, köle yapmak istiyor. Eğer bu gidişatınızı değiştirmezseniz sonunda başınıza büyük bir bela almış olursunuz. Aklınızı başınıza alın ve iş işten geçmeden durumunuzu gözden geçirip, Hud'un yolundan ayrılın'. Fakat bütün bu hilelere, inkârlara, inatlara ve hatta kavminin ileri gelenlerinin 'Biz seni kesinlikle bir beyinsizlik içinde görüyoruz ve gerçekten seni yalancılardan sanıyoruz [144] demelerine karşılık, Hz. Hûd'un sözleri sadece gerçeği ifade etmek olmuştu: Ebedi gerçeği açıklamıştı: 'Ey kavmim1. dedi, 'Ben beyinsiz değilim; fakat ben âlemlerin Rabbinin gönderdiği hir elçiyim. Size Rabbimin vahy ettiklerini duyuruyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm. Sizi uyarmak için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir zikir (kitap) gelmesine mi şaştınız? Düşünün ki O sizi, Nüh kavminden sonra onların yerine getirdi ve yaratılışta sizi onlardan üstün kıldı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa eresiniz.[145] Benzer tepkileri Hz. Salih ile Şuayb da yaşamıştı, 'insan [146] oldukları için reddedilmişler; 'büyülenmiş olmakla [147] suçlanmışlardı. Aynı şeyleri Hz. Musa ve Harun da yaşamıştı. [148] Ve bütün bu yaşananlara iftira ve iddialara, o peygamberlerin verdikleri cevap '(Evet) biz sizin gibi bir insandan başkası değiliz. Fakat Allah nimetini kullarından dilediğine lütfeder. Allah'ın izni olmadan bizim size bir delil getirmemize imkân yoktur. Müminler ancak Allah'a dayansınlar [149] olmuştu. Böyle demişler ve bu dedikleriyle de yetinmişlerdi; çünkü hem gerçekten bir insandılar ve hem de Allah onlardan insan olduklarını söylemelerini özellikle istemişti: 'De ki: Ben, yalnızca sizin gibi bir beşerîm. (Şu var ki) bana, İlahınızın, sadece bir îlâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, iyi iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.[150] Hz. Muhammed de, önceki peygamberler gibi bir insandı. Bir insan olarak doğmuş, bir insan olarak yaşamış ve bir insan olarak seçilip, insanlara Allah'ın vahyini bildiren elçi olarak görevlendirilmişti, insan olduğu için evlenmiş, üzülmüş, korkmuş, tehdit ve şiddete maruz kalmış, yalanlanmıştı. Bir insan olduğu için, kötü gidişatlarının açması sonunu bildiği insanlar iman etmiyorlar, sapkın durumlarını sürdürmekte inat ediyorlar diye 'üzülmüş [151] onlar hakikati inkâr ettikleri için 'ruhu daralmıştı. [152] Yüce Allah, O'nun bu hassasiyeti karşısında O'nu yatıştırmış, üzüntüsünü gidermişti: 'Onlara aldırma. Davete uymamalarından dolayı sen kınanacak değilsin.[153] Bu aşamada önemli olan, Resulüllah'm ne yapacağıydı. Gerçi ne yapacağı önceki peygamberlerin söz ve eylemleri anlatılırken örnek verilerek dolaylı olarak bildirilmişti. Ama buna rağmen yapması gerekenler açıkça da bildirildi: 'Peygamberlerden azim sahibi olanların sabrettiği gibi sen de sabret.[154] 'Peygamberlerin üzerine düşen sorumluluk, açık seçik tebliğden başkası değildir.[155] 'O peygamberler ki Allah'ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah'tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter.[156] [127] Yunus, 10:16 [128] En'am, 6:50 [129] Müminun, 23:44 [130] Müminun, 23:44 [131] Yunus, 10:49 [132] îsra,17:95 [133] En'am, 6:9 [134] Vurkan, 25:9 [135] Teğabun, 101:5 [136] Sad, 38:71,72 [137] Hûd, 11:27 [138] Hüd, 11:27 [139] Mü'minun, 23:24,25 [140] Hud, 11:31 [141] Mü'minun, 23:33 [142] Secde,32:14 [143] Müminim, 23:34 [144] Araf, 7:66 [145] Araf 7:67-69 [146] Şuara sûresi, 26:154 [147] Şuara sûresi, 26:153 [148] Müminim sûresi, 23:47 [149] ibrahim, 14:11 [150] Kehf 18:110 [151] Müzzemmü sûresi, 73:10 [152] Hûd sûresi, 11:12 [153] Zariyat, 51:54 [154] Ahkaf 46:35 [155] Nahl, 16:35 [156] Ahzab, 33:39 |