Konu Başlığı: Hudeybiye Anlaşması Gönderen: Ekvan üzerinde 22 Temmuz 2011, 13:47:22 Hudeybiye Anlaşması Kur'an'ın isimlendirmesiyle Rıdvan biatmdan haberdar olan Kureyş liderleri, Müslümanların kendileriyle savaşmak için böylesine istekli olmaları ve bu arada müşrik Arap dostlarının yardımlarından da mahrum kalmaları üzerine telaşlanıp, çoktandır kendilerine teklif edilen fakat kabul etmeye yanaşmadıkları barış teklifini kabul etmeye karar verdiler. Yoksa şartlar her an daha da fazlasıyla aleyhlerine dönüyordu. Barış teklifiyle ResulüIIah'm karşısına çıkmadan önce, ileri sürecekleri şartlan aralarında görüşüp tartıştılar. Durumu en az zararla kurtarmanın çabasmdaydılar. itibarlarının daha fazla zedelenmesini istemiyorlardı. Müslümanların Mekke'ye girmelerine izin vermelerinin itibarlarını yok edeceğini bildikleri için, buna ancak bir sonraki yıl izin vermenin kendileri için uygun olacağını, böylelikle hem ortak bir anlaşma zemini oluşturacaklarını, hem de Müslümanlara boyun eğmediklerini göstermiş olacaklarını düşündüler. Anlaşma şartlarını görüşmek üzere aralarından bir heyet seçip Resuîüllah'a gönderdiler. Resulüllah, problemin savaşsız çözüleceğini anlayınca sevindi. Kureyş heyetiyle anlaşma şartlarını görüşmeyi kabul etti. Heyetin başkam Süheyl b. Amr'a öncelikle Osman'ı «ordu. Osman'ın öldürülmediğini öğrenince sevinci bir kat daha arttı ve onun serbest bırakıldığını görmedikçe şartları görüşmeye geçmeyeceğini bildirdi. Süheyl de Müslümanların elinde bulunan Mekkelilerin serbest bırakılması şartını ileri sürdü. Teklifler karşılıklı kabul edilip esirler serbest bırakılınca, anlaşmanın şartlarıyla ilgili görüşmelere geçildi. Resulüllah her ne kadar savaşmak için Müslümanlardan biat almış olsa bile, savaşmayı istemiyordu. Müşriklerle yaşanan her problemde olduğu gibi, bu sefer ki problemi de mümkün olduğunca kavgasız, kansız bitirmeyi arzuluyordu. Zaten Medine'den çıkarken niyeti savaşsız bir Mekke ziyaretiydi. Bu niyetini hiçbir zaman değiştirmemişti. Ayrıca, savaşın olumsuz şartların hazırlayıcısı olacağını, İslâm davetinin sunulacağı insanlar katında kazandıkları olumlu duygu ve düşünceleri kaybetmelerine yol açacağını düşünmüş olmalı ki, anlaşmayı tereddütsüz kabul etti. Süheyl, Resulüllah'taki anlaşma eğilimini fark edince, aslında Müslümanlardan çekinip anlaşmaya razı olmalarına rağmen, şartlar dikte eden taraf olmaya niyetlendi. Öncelikle o seneki umrenin iptal edilmesini, ancak bir yıl sonra Kabe'yi ziyarete izin vereceklerini söyledi. Bu Kureyş liderlerinin en önemli şartıydı. Resulüllah kabul etti. Ancak Resulüllah ile Kureyş heyetinin çevresini sarmış ve iki taraf arasındaki konuşmayı dinleyen Müslümanlar bu şartın Resulüllah tarafından kabul edilişine şaşırdılar. Aralarında fısıldaşarak, ResulüIIah'm hiç direnmeden o anki umre ziyaretinden vazgeçişine bir anlam vermeye çalıştılar. Kendileri gerekirse ölmeye razı olduklarına göre, Resulüllah neden böylesi bir şartı hemen kabul etmişti? Halbuki, gerekirse savaşır ve umrelerini de yaparlardı. Fakat açıkça bir şey demediler. Sadece hâl ve hareketleriyle hoşnutsuzluklarını belli etmeye çalışıyorlardı. Fakat ilginçtir Resulüllah Müslümanlardaki bu tepkilere hiç aldırmadı; itiraz ifade eden hâl ve hareketleri görmezlikten geldi. Diğer şartlara geçildi. İkinci şarta göre Arap kabilelerinden isteyen istediği tarafla anlaşma yapabilecekti. Bu iki tarafında da uygun bulduğu ve istediği bir şarttı. Üçüncü şarta geçildi: İki taraf, birbirlerine yönelik düşmanca girişimlerden on yıl süreyle uzak duracaklardı. İki taraf da hemen kabul etti. Çevredeki Müslümanlar bu şartın hemen kabul edilmesini de anlamakta zorlandılar. Gelişmeler Müslümanların lehineydi, her geçen gün güçleniyorlardı ve Kureyş bu şartla geleceğini on yıllığına garantiye almış oluyordu. Resulüllah'm böylesine her şartı direnmeden kabul etmesi Süheyl'i hepten şımarttı. Yeni bir şart daha ileri sürdü; eğer bir kişi Müslüman olur ve velisinin izni dışında Medine'ye sığınırsa iade edilecek, ancak eğer Müslümanlardan birisi din değiştirip Kureyş'e sığınırsa o Müslümanlara iade edilmeyecekti. Resulüllah bunu da kabul etti. Bu aşamada çevredeki Müslümanlar sabredemez oldular. Hoşnutsuzluklarını belli eden şeyler söylemeye, 'Ey Allah'ın Resulü! Olmaz, böyle bir şartı kabul edemezsin' demeye başladılar. Resulüllah sakindi. Sakin bir şekilde 'Bizden onlara gideni Allah bizden uzak tutsun [282] dedi. Üzerinde anlaşılan şartların yazılı hale getirilmesi kararlaştırıldı. Anlaşma sözde kalmamalı ve yazılı hale getirilmeliydi. Resulüllah, Ali'yi çağırarak yazmasını istediği ilk cümleyi söyledi: 'Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla'. Süheyl anında karşı çıktı; 'Olmaz biz rahman diye bir şey tanımıyoruz. Başlangıç cümlesi 'Allah'ın adıyla' olmalı'. Resulüllah 'Tamam' deyip Ali'ye 'Öyle yaz' dedi. Görüşmelerin başından beri şaşkınlıktan ne yapacaklarım bilemez hale gelmiş kalabalıktan yine bir uğultu yükseldi. Bazıları 'Hayır/ Olmaz böyle şey. 'Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla' yazılmalı' dedilerse de Resulüllah onları yine duymazlıktan geldi. Sonra, Ali'den ikinci cümleyi yazmasını istedi: 'Bu, Allah'ın Resulü Muhammed ile Süheyl b. Amr'ın üzerinde anlaşıp kabul ettikleri...' Süheyl yine müdahale etti; 'Olmaz! 'Allah'ın Resulü' olmaz. Biz seni Allah'ın resulü kabul etmediğimiz için bütün bunlar oluyor! Eğer Allah'ın Resulü olduğunu kabul etsek seninle savaşmazdık. 'Allah'ın Resulü' olarak değil 'Abdullah'ın oğlu' olarak yazılsın' . Resulüllah bunu da kabul etti; 'Inanmasanız da ben Allah'ın Resulüyüm. Abdullah'ın oğlu Muhammed yazmak benim resullüğümü değiştirmez deyip Ali'ye 'Öyle yaz' dedi. Çevredeki Müslümanların öfke ve hoşnutsuzluk belirtisi daha da belirgin hâle geldi. O ana kadar söylenenler karşısında sesini hiç çıkarmayan Ali de sesini yükseltti. Yemin ederek, kendisinden istenen değişikliği yapmayacağını söyledi. Useyd b. Hudayr, Ali'nin elini tutup 'Hayır Ali! Sakın değiştirme, 'Allah'ın Resulü Muhammed'ten başkasını kabul etmiyoruz' dedi. Bazıları 'Bizi bu kadar aşağılayan davranışları kabul etmiyoruz. Bunu ancak kılıç çözef derken, diğer bazıları ise 'Dinimiz için bu aşağılanmayı kabul etmiyoruz' diyerek tepkilerini açığa vurup, sert ifadelerle anlaşmaya taraftar olmadıklarını göstermeye başladılar. Sakin olan sadece Resulüllah'tı. Ali, bu arada, 'Allah'ın Resulü' ifadesini yazmıştı. Resulüllah, Ali'nin değişiklik yapmamak için yemin etmesi üzerine, silinmesini istediği kelimenin hangisi olduğunu sordu. Ali gösterdi. Resulüllah 'Allah'ın Resulü' ifadesini kendi elleriyle sildi ve Ali'ye Abdullah'ın oğlu Muhammed" yazdırdı. Giriş cümlesi bu şekilde tamamlandıktan sonra, anlaşmanın maddelerinin yazımına geçildi. Müslümanların tepkileri, hoşnutsuzluklarını ifade eden gürültüleri arasında yazım işlemi tamamlandı. Artık sıra metni imzalamaya gelmişti. Hiç beklenmedik bir şey gerçekleşti. O sırada yaşanan bir olay Müslümanların sabrını taşıran son damla oldu. Resulüllah anlaşma metnini imzalamak üzereyken bir gürültü, bağırtı duyuldu. Herkes dönüp baktı. Karşılarında ayaklarmdaki zincirleri sürükleyerek Hudeybiye'ye kadar gelmiş Süheyl'in oğlu Ebû Cendel vardı. Süheyl, oğlunu Müslüman olduğu için kaçmaması için zincirle bağlayıp hapsetmişti. Hemen kalkıp oğlunun zincirinden tuttu. Diğer oğlu Abdullah Müslümanların arasındaydı ve Ebû Cendel'i de elinden kaçırmak istemiyordu. Süheyl anlaşmanın ilgili maddesini hatırlatarak oğlunun kendisine iadesini istedi. Resulüllah, anlaşmanın henüz imzalanmadığım, bu nedenle Ebû Cendel'in istisna olmasını istedi. Süheyl kabul etmedi. Oğlunun iade edilmemesi durumunda anlaşmayı imzalamayacağım söyledi. Resulüllah, Ebû Cendel'i iadeye razı oldu. Müslümanlar inanamadikları bir duruma şahit oluyorlardı. Resulüllah'a neler olduğunu anlayamıyorlardı. Anlamaya çalışıyorlardı ama nafile. Bu sefer Ebû Cendel'in yalvaran sesi yükseldi: 'Ey Müslümanlar! Beni iade edecek misiniz? Dinimden dolayı işkence yapanlara beni tekrar teslim edecek misi-niz? Bütün gözler Resulüllah'm üzerindeydi. Resulüllah üzüntülüydü. Ebû Cendel'e yaklaştı ve 'Ey Ebû Cendel! Bu toplulukla anlaşmayı yeni yaptık. Seni iade etmemiz gerekiyor. Sen biraz sabret. Allah'tan bu sabrının karşılığı iste. Hiç şüphe yok ki Allah sana bir çıkış yolu gösterecektir; sana ve diğer Müslümanlara bir kolaylık verecektir. Anlaşmaya vefasızlık yapamam. Verdiğimiz sözde durmamak bize yakışmaz [283] dedi. Müslümanlar bir kez daha şaşırdılar. Ortam son derece gergindi. Gözlerinin önündeki sahne yürek parçalayıcıydı. Ebû Cendel gitmemek için direniyor ve yalvarıyor, babası götürmek için çabalıyordu. Müslümanların sabırları bitmek üzereydi. Resulüllah, Kureyş heyetinde yer alan Nikraz ve Huveytib'le görüştü. Onlardan Ebû Cendel'e kötü davramlmaması, işkence yapılmaması için yardımcı olmalarını istedi. Kabul ettiler ve yardımcı olacakları konusunda söz verdiler. Anlaşmayı iki taraf da imzaladı. Bu arada umre için gelip Müslümanlarla Kureyş arasındaki gelişmeleri takip edenlerden Huzâadan bir grup ayağa kalkarak kendilerinin Resulüllah'la müttefik olduklarını ilan ettiler. Bunlara karşılık Bekr boyundan bir grup kalkarak kendilerinin de Kureyş'le müttefik olduklarını ilan ettiler. Artık diğer kabileler çekinmeden taraflarını söyleyebiliyorlardı. Anlaşma bu kolaylığı sağlamıştı. Anlaşmanın imzalanmasını takiben Süheyl oğlunu yanına alarak Mekke'ye dönmeye hazırlandı. Müslümanlar hâlâ Ebû Cendel'in iadesini kabullenememiş-lerdi. Hz. Ömer kendince problemi çözecek bir çare buldu. Babası tarafından zorla götürülen Ebû Cendel'e yaklaşarak 'Ey Ebû Cendel! Sabret! Sabırlı ol Şunu bil ki bu müşriklerin kanı bir köpeğin kanından daha değerli değildir' derken, bir yandan da hiç kimseye fark ettirmeden elindeki kılıcı Ebû Cendel'e doğru uzattı. Ömer diyor ki: 'Ben Ebû Cendel'in kılıcı alıp babasını haklayarak kaçacağını ummuştum ama bunu yapmadı; babasına kıyamadı. [282] Buharı, Meğazi, 35; Müslim, îmâre, 71. [283] Koksal, islâm Tarihi, 6/183 |