๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 16:27:07



Konu Başlığı: Hilelere Dayanan Bir Sistem
Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 16:27:07
Hilelere Dayanan Bir Sistem


Firavunlar Mısır'ından da kolaylıkla anlaşıldığı üzere, gelir dağılımındaki denge bi­linçlice bozulmuş, hak ve sorumluluklar eşit olmayan biçimde dağıtılmış iki ku­tuplu toplumlarda, bir tarafı her türlü imkânlara sahip, haksız çıkarlarını alabildi­ğine artırarak sürdüren mutlu azınlık; diğer tarafı ise, imkânsızlıklar içerisinde ya­şayan, emekleri sömürülen, insanlık onurları ayaklar altına alınmış, bunun yanı sıra yaşanan gerçekleri fark etmemeleri için idrak kabiliyetleri de yok edilmiş veya yok edilmeye çalışılan kitleler teşkil ederler. Söz konusu ayrışmayı Kur'an'ın termino­lojisiyle ifade etmek gerekirse; birinci grubu müstekbirler, ikinci grubu da Müs-tez'aflar oluşturur. Ancak şu hiçbir şekilde göz ardı edilmemesi gereken bir hu­sustur ki, bu tür toplumsal yapılaşma, müsebbipleri olan müstekbirlerin saltanat­larını alt-üst edecek potansiyel bir toplumsal hareketi de bünyesinde taşır. Zulme dayanan bütün sistemler kendisini yok edecek karşıt güce gebedirler; emekleri sö­mürülen ve insanlık onurları ayaklar altına alınmış olan kitleler, bir gün, mağdu­ru oldukları çarpıklıkları fark etmeye başlarlar ve o zaman oradaki müstekbirle­rin saltanatları biter, tahtları darmadağın olur. Zira bir an gelir ki kitleler, kendi­lerinin sefaletlerine karşılık, oldukça küçük bir azınlığın her türlü bol ve büyük imkânlar içerisinde yaşıyor olmasının çarpıklığım fark edip, kendi sefaletlerinin nedeninin bu küçük azınlığın sefahati olduğunu görmekte zorlanmazlar. Ne de olsa o mutlu azınlığın hayat şartlan ve imkânları olanca açıklığıyla gözlerinin önündedir. İşte bu ihtimâlin, yani azınlığın zulüm ve sömürülere dayalı sefahati­ni yok edecek toplumsal bir hareketin oluşmasını engellemenin tedbirleri, zorba sistemin sahipleri tarafından titizlikle yerine getirilir. Böylelikle kötü sonu müm­kün olduğunca ertelenmeye çalışılır. Bu itibarla Firavun dönemi Mısır devleti ve toplumu ilginç bir örnek olma vasfını fazlasıyla kazanmaktadır.

Halkın sefaleti, Firavun'un sistemi açısından olması gereken bir özellik, ancak aynı zamanda da sürdüregeldikleri sefahatları için potansiyel tehlikeydi. Firavun öyle bir önlem alınmalıydı ki, kitleler uyanmasın, gerçeği göremesinler. Yoksa Fi­ravun'un kendisinin de sisteminin de sonu gelmiş demekti. Firavunlar, sistemle­rini devam ettirmek için binbir türlü hileler bulmuş ve uygulamaya koymuşlardı. Firavunların, hileler üzerinde şekillenen bir toplumsal sitem yapı inşa etme bece­risi parmak ısırtacak düzeydedir. Ayrıntılı düşünülmüş ve çok iyi ayarlanmış bir planı uygulamaya koymuşlardır. Bu planın en önemli kısmını, Kur'an'ın bildirdiği üzere, halkı çeşitli gruplara bölmek oluşturuyordu. Bu bölüp-parçalama işlemi, sırf coğrafî ayrılık veya yapay bir şekilde gerçekleştirilen gruplara ayırma işlemi değildi. Eğer öyle olsaydı durum daha farklı değerlendirilebilirdi. Firavun idaresi­nin yaptığı daha farklıydı. Firavunlar topluma fitne-fesat tohumları ektiler. Atılan bu fitne-fesat tohumları, toplumu karşıt istek ve idealler doğrultusunda gruplara böldü. Böylelikle her grup, kendisi için, ideallerine ulaşmayı engelleyen, sefaletle­rinin devamını sağlayan büyük bir düşman edinmiş oldu. Halbuki her bir grup bilmiyordu ki, düşmanı bildiği grubun da kendisinden farkı yoktu. Ve yine bilmi­yorlardı ki, asıl düşmanları sefaletleri pahasına kendilerine itaat ettikleri, saraylar­da oturan Firavun ve erkânıydı. Sonuçta, kitlelerin gündemini, kendi aralarına atılmış fitne-fesat tohumlarının yol açtığı düşmanlıklar, bu düşmanlıkların neden olduğu ayrılıklar teşkil etti. Firavun idaresi ise, faili olduğu bu ortamı dikkatle iz­liyor, muhtemel birleşme ve barışmaları önlemek için her türlü tedbiri alıyordu. Böylelikle insanların idrakleri, düşünceleri belirli bir noktaya bağlanmış oldu. O karışıklık içerisinde de kitleler, asıl düşmanları olan Firavun idaresini göremedi­ler. Kendi istekleriyle kul ve köle olmaya devam ettiler. Kendi aralarında tartışıp, kavga ederken, birbirlerini katledip güçlerini zayıflatırken, Firavun idaresi bütün müstekbirliğiyle varlığını devam ettirdi.

Firavunlar Mısır'ı, toplumsal sistemin ve yapının, birilerine haksız çıkarlar te­min edecek ve bunun devamını sağlayacak şekilde dizayn edilişinin tipik örnek­lerinden birisini oluşturuyordu. Bu açıdan benzerlerinin tipik örneğiydi. Sistemin devamı için gerçekleştirilen bahsettiğimiz toplumsal dizayn programlarına ek ola­rak, toplumun etnik yapısında da gerçekleştirilen parçalanma ise, sistemin zorba­lık ve hilelerinin en ilginçlerinden bir diğerini oluşturuyordu. Kur'an'ın konuyla ilgili açıklaması şöyledir: 'Şüphesiz ki Firavun, Mısır topraklarında kendisini büyük­lük duygusuna kaptırmış ve ülke halkını sınıflara ayırmıştı, öyle ki onlardan bir kıs­mını hor ve güçsüz buluyor ve bunun için de erkek çocuklarını öldürüyor, kadınları­nı sağ bırakıyordu. Çünkü gerçekten de o, yeryüzünde bozgunculuk yapmak isteyen­lerdendi.[72] Şimdi, bunun nasıl gerçekleştirildiğinin ayrıntılarını özel­likle Kur'an'dan hareketle tespit etmeye çalışalım.


[72] Kasas, 28:4