Konu Başlığı: Hayırda Yarış Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Temmuz 2011, 15:04:29 Hayırda Yarış Resulüllah'ın kararında ısrarlı olması ve vahyolunan ayetler, Müslümanlar için, nasıl davranacaklarını tespit konusunda fazlasıyla yeterliydi. El birliğiyle hazırlıklarını tamamlamaya çalıştılar. Resulüllah'ın yardımlaşma çağrısı gereği aralarında güzel bir yarış başladı. Müslümanların zenginlerinden bir çoğu, mal varlıklarının yarısını veya yarısına yakın kısmını bağışlayarak, birçok mücahidin bineğini ve savaş araçlarını temin ettiler. Bu şekilde bağışta bulunanlar arasında Talha b. Ubeydullah, Abbas b. Abdulmuttalib, Sâ'd b. Ubâde, Muhammed b. Mesleme, Abdurrahman b. Avf, Asım b. Adiyy, Osman b. Affan vardı. Ordu teşkili için hazırlıkların yürütüldüğü, Müslümanların yardımlaşmada birbirleriyle yarıştıkları bu günlerde birçok dikkat çekici olay yaşandı. Bunların her biri, Müslümanların imanlarmdaki samimiyetleri açığa vuran olaylardı. Şunlar bunun örneklerinden sadece birkaçıdır: Hz. Ebû Bekir ve Ömer arasında gizli bir yarış vardı. Yarışları kişisel menfaatlerinde değil, hayır işlerindeydi. Ebû Bekir bu yarışlarda her zaman önde olmuş, imanındaki samimiyet, imanının gerektirdiği fedakârlık, hep Ömer'in bir adım önünde yer almasına vesile olmuştu. Bizans'a karşı hazırlanan ordu için yardımlaşma çağrısı yapıldığı zaman, Ömer çoktandır beklediği fırsatlardan birisini elde ettiğini düşündü. O zaman düşündüğü ve yaşadığı şeyleri bizzat kendisi şöyle anlatmıştır: 'Bu sefer Ebü Bekir'i geçeceğim' deyip, servetimin yansını götürüp Resulül-lah'a verdim. Resulüllah 'Ömer! Ailene ne bıraktın?' dedi. Servetimin diğer yansım bıraktığımı söyledim. Büyük bir merakla Ebü Bekir'in ne yapacağını bekliyordum. Onun benim kadar çok bağışta bulunacağını sanmıyordum. Bir süre sonra Ebû Bekir geldi ve mümkün olduğunca gizleyerek bağışım Resulüllah'a takdim etti. Gördüğüm kadarıyla Resulüllah'a verdikleri benim bağışımdan azdı. Sevindim. Nihayet Ebû Bekir'i geçmiştim. Resulüllah, bana sorduğu gibi Ebû Bekir'e de sordu: 'Ebû Bekir! Ailene ne bıraktın?'. Ebü Bekir 'Onlara Allah ve Resulünü bıraktım. Bu onlara yeter. Başka bir şey bırakmadım' dedi. Anladım ki neyi varsa her şeyini getirip vermişti. Evinde hiçbir şey bırakmamıştı. Yarışı yine kaybetmiştim. 'Ey Ebû Bekir! Bu sefer de hayırda beni geçtin. Bir daha seninle yarışmayacağım. Çünkü seni hiç geçemeyeceğimi biliyorum' dedim ve bir daha hayır işlerinde onu geçmeyi ummadım.[147] Resulüllah bazı kimselerle birlikte otururken, devesinin yularından tutup gelen bir adam gördüler. Kısa boylu, yoksul görünümlü, çirkin ve siyah denecek ka-N dar koyu renkli adam Resulüllah'ın yanma gelip 'Ey Allah'ın Resulü! Bağışlamak için başka bir şeyim yok. Bunu kabul eder misin' diyerek devesini gösterdi. Resulüllah bağışı kabul ettiğim bildirince de devesini bırakıp gitti. Orada oturanlardan hiç kimse bu adamın kim olduğunu bilmiyordu. İçlerinden birisi görünüşünden hoşlanmadığı adamı aşağılamak için 'Bağışladığı şey kendisinden daha güzel ve değerli' dedi. Resulüllah bu sözden hoşlanmadı. O adamı hor gören kişiye bakarak 'Doğru söylemiyorsun. Düşündüğün gibi değil. O senden de, bağışladığı deveden de daha değerli [148] dedi. Habbab b. Akil son derece yoksul birisiydi. Resulüllah'ın ordu için bağış çağrısını işitince, ne bağışlayacağım düşündü. Ama bağışlayabileceği hiçbir şeyi yoktu. Ne yapacağını düşünürken, aklına bir çare geldi. Bir bahçe sahibi için sabaha kadar su taşıyıp, emeğinin karşılığı olarak bir miktar hurma aldı. Sonra, aslında o hurmaları yemeye herkesten daha muhtaç olmasına rağmen, getirip Resulültah'm yanma bıraktı ve Ta Resulallah! Bağışlamak için bundan başka bir şeyim yok. Kabul buyuf dedi. Resulüllah, eğer kabul etmese üzüleceğini bildiği sahabesini üzmemek için bağışını kabul etti ve 'Allah bağışını kabul etsin. Kazancını bereketlendirsin' diye dua ederek, görevliden o hurmaların bağış hurmalarına katılmasını istedi. Kadınların en önemli maddî varlıkları mehirlerinin bir parçası olan takılarıydı. Onlar eşlerinin bağışlarında kendilerinin de paya sahip olduklarını, hayırda eşlerine ortak olduklarını bilmelerine rağmen, bir de ayrıca bağışta bulunmayı arzu-ladılar. Çoğu taktlarım bağışlayarak ordunun hazırlığına katkı sağlamaya çalıştı. Bununla ilgili olarak Ümm-ü Sinan lakaplı bir kadının tanıklığı önemlidir. Ümm-ü Sinan, gördüğü bir şeyi şöyle anlatmıştır: Ayşe'nin odasına gitmiştim. Yerde bir örtü seriliydi. Örtünün üzerinde çokça biledik, pazubend, halhal, yüzük, küpe vardı. Bunların hepsi Müslüman kadınların bağışlarıydı. Savaş için hazırlanan ordu için bağışlamışlardı. Müslümanlar bağışa birbirleriyle yarışırlarken münafıklar boş durmuyor, çok bağışta bulunan Müslümanları aşağılamak için 'gösteriş yapıyor', az bağışta bulunanlar için de 'Allah'ın onun bağışına ihtiyacı mı var? Bu şey bağış sayıîır mı?' diyorlardı. Fakat Müslümanlar bu zihin karıştıran, moral bozan dedikodulara ve oyunlara aldırmadan imanlarının gereği olan 'işittik ve itaat ettik1 tutum ve anlayışı içinde bulunmaya devam ettiler. Münafıkların sinsi planları ve kötü durumları ise bir ayetle deşifre edildi. Söz konusu ayet şöyleydi: '(Münafıklar), Allah'ın, onların sırrım da fısıltılarım da bildiğini ve gayblan (gizli şeyleri) çok iyi bilen olduğunu hâlâ anlamadılar mı? Sadakalar hususunda, müminlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden haşhaşım bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, Allah işte onları maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici azap vardır.[149] [147] Vakıdî, Meğazi, IIİ/991; Belâzürî, Ensâbül Eşraf, 1/368; îbnü'l Esir, Üsdü'l Gabe, III/326, 327. [148] Taberî, Câmiu'l-Beyân fî Tefslril-Kur'ân, X/196. [149] Tev-be, 9:78,79 |