> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > Hastalık
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hastalık  (Okunma Sayısı 841 defa)
15 Temmuz 2011, 17:01:07
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 15 Temmuz 2011, 17:01:07 »



Hastalık


Müslümanların sefer hazırhklarıyla uğraştığı günler içinde Resulûllah'ın rahatsız­lığı arttı; şiddetli baş ağrısı ve yüksek ateşi vardı. Hastalanmasının üzerinden bir­kaç gün geçti. Durumu gittikçe ağırlaşıyordu. Eşleri her an yanında bulunuyor, her türlü ihtiyacıyla ilgileniyorlardı. Ûmm-ü Habibe, o günlerin birisinde Habe­şistan hatıralarından bahsetmeye başladı. Amacı zihinleri dağıtıp, üzüntüleri biraz olsun gidermekti. Zira Resulûllah'ın hastalığı nedeniyle hepsi pek üzgündü. Ümm-ü Habibe, Habeşistan hatıralarından bahsederken bir tespitini aktardı. Hal­kın, ölmüş büyüklerinin kabri üzerine bina inşa ettiklerini ve o binayı ibadethane edindiklerini söyledi. Konuşmaları dinleyen Resulüllah, Ümm-ü Habibe'nin anlat­tıklarını duyunca, konuşmaya katıldı: 'Doğru! Onlar sevdikleri birisi ölünce onun üzerine bir mabet inşa ederler. Onlar bu yaptıkları nedeniyle yaratıkların en kötüsü olan kimselerdir' dedi. Sonra, önemli bir uyarı da bulundu: 'Sizden önceki bazı kim­seler peygamberlerinin ve salih kimselerin kabirlerini ibadethane edindiler. Sizler sa­kın kabirleri ibadethane haline getirmeyin. Sizi böyle bir şey yapmaktan men ediyo­rum.[59] Bu sözleriyle, hastalığının büyük ıstırap verdiği anda bile, Müslümanları her türlü yanlıştan, şirkten sakmdırmayı ne kadar önemsediğini bir kez daha gös­terdi. O zor anında bile aklında insanlar vardı; insanlığın esenliği vardı. Bu esen­liği engelleyen şirke, zulme, kötülüğe, ahlâksızlığa karşı dikkatli ve hassastı.

Günlerden birisinde baş ağrısından ve yüksek ateşten çok muzdarip oldu. O sı­rada ziyaretine Ebû Said el-Hudri geldi. Resulüllah yatıyordu ve üzerinde ince bir şilte örtülüydü. Ebû Said, yatağın hemen yanma oturup, şilteyi düzeltmek istedi­ğinde Resulûllah'ın ateşinin şilte üzerinden hissedilecek kadar yüksek olduğunu fark etti. 'Ateşin ne kadar da yüksek!' dedi. Sesinde, bir peygamberin, seçkin bir in­sanın böyle şiddetli bir şekilde hastalanmasına şaşırmış olmanın izi vardı. Resu­lüllah bu değerli sahabesinin şaşırma nedenim anladı. 'Bana sıkıntı ağırlaştınldı. Ama mükafatım da fazla olacak' dedi. Ebû Said 'Ey Allah'ın Resulü! En şiddetli sı­kıntıya uğrayanlar kimlerdir?' diye sorunca 'Peygamberlerdir' dedi. Ebû Said tekrar sordu 'Peygamberlerden sonra kimlerV Bu sefer cevabı 'Salihler [60] oldu. Benzer konuşma bir başka sahabeyle de tekrarlandı. Bu sefer ziyaretine gelen Abdullah b. Mesud'du. Ona 'Müslümanlar için hastalıklar, günahları için kefarettir; günahları yaprakların ağaçtan döküldüğü gibi dökülüp, azalı [61] dedi ve hastalığı nedeniyle üzülmemesini istedi.

Hastalığının seyri çok değişkendi; bazen oldukça rahatlıyor, bazen ise ateşler içerisinde yanıyor, hastalığının ağırlığından baygınlık geçiriyordu. Hastalığının ağvrlaştığı günlerden birisiydi. Yatsı namazı için ezan okundu ve Müslümanlar kendisini beklemeye başladılar. Durumu namaz kıldıramayacak kadar ağırdı. Öte yandan, o varken hiç kimse imam olmak istemiyordu. Bir ara 'Müslümanlar na­mazlarını kıldılar mı?' diye sordu. 'Ey Allah'ın Resulü! Hayır! Seni bekliyorlar' de­nildi. Su getirilmesini, vücuduna su dökülmesini istedi. Dediğini yaptılar. Yerin­den kalkmaya çalıştı, ama kalkamadı. Bitkindi, bayıldı. Kısa bir süre sonra kendi­ne gelince, namazın kılınıp kılmmadığını tekrar sordu. Kılmmadığı söylendi. Vü­cuduna tekrar su dökülmesini istedi. Su döktüler. Kalkmaya çalıştı ama yine ba­yıldı. Bu durum üç kez tekrar etti. Yerinden kalkamayacağım ve namaz kıldırama yacağmı anlayınca 'Ebû Bekir'e söyleyin, insanlara namazlarını kıldırsın' dedi. Aişe, 'Ey Allah'ın Resulü! O çok yufka yüreklidir. Ağlamaktan namaz kıldıramaz. Senin makamında durup namaz kıldırmak ona çok ağır gelir. İzin ver Ömer kıldırsın' dedi. Bu sırada Hafsa'ya bakmış ve onun da kendisine taraf olmasını isteyen bir bakış atmıştı. Hafsa söze karışıp, Aişe'ye destek verdi; namazı Ömer'in kıldırmasının da­ha doğru olacağını söyledi. Resulüllah, görüşünü değiştirmedi. Ebû Bekir'e söy­lenmesini ve namazı onun kıldırmasını bildirdi. Ama iki eşi Ömer'de ısrar ediyor­lardı. Resulüllah kızdı, 'Susun! Sizler Yusufun yanındaki kadınlar gibisiniz' dedi. Odada bulunanlardan bir başka kişiyle Ebû Bekir'e haber göndererek namazı kıl­dırmasını bildirdi. Ebû Bekir üzgündü, ama yapacağı bir şey yoktu. Öne geçip, na­maza durdu. Daha ilk rekatta ağlamaya başladı. Ağlamaktan Kur'an okuyamıyor, namaz kıldıramıyordu. Namaza devam edemeyeceğini anlayınca geri çekildi. Na­mazı kıldırmayı Ömer'e teklif etti. Fakat Ömer bu teklifi kabul etmedi. Resulûl­lah'ın isteğine aykırı davranmaktan çekiniyordu. Cemaatten birisi olan Abdullah b. Zem'a, durumu bildirmek için Resulûllah'ın bulunduğu odaya gitti. O sırada Resulüllah bayılmış, kendisinde değildi. Abdullah, mescitteki durumu Hafsa'ya söyledi. Hafsa, Aişe'nin de desteğiyle 'Ömer'e söyleyin, o kıldırsın' dedi. Abdullah geri dönerek 'Ömer! Namazı sen kıldıracaksın' dedi. Ömer bu isteğin Resulüllah'a ait olduğunu zannedip öne geçti ve namaza durdu. Ömer namaz kıldırırken Re­sulüllah kendisine geldi. Ömer'in sesini işitip, onun namaz kıldırdığım anlayınca 'Bu Ömer değil mi?' diye sordu. Eşlerinden birisi Ebû Bekir'in namazı kıldiramadığmı, bu nedenle Hafsa'nm isteği üzerine Ömer'in imam olduğunu söyledi. Resu­lüllah 'Hayır! Olmaz! Ebû Bekir nerede? Ebû Bekir'e söyleyin namazı o kıldırsın. îşin böyle olmasına ne Allah ne de Müslümanlar razı olurlar [62] dedi. Durum hemen mescide bildirildi. Fakat namaz bitmişti. Ömer durumdan haberdar olunca çok üzül­dü; 'Keşke bu namazı kıldırmamış olsaydım' deyip, kendisini yanılttığım düşündü­ğü Abdullah b. Zem'a'ya çıkıştı. Ona, neden böyle yaptığını sordu. O, Hafsa'nın böyle söylediğini, Hafsa'nın Resulüllah'm iznini bildirdiğini sandığını söyledi. Ar­tık yapılacak bir şey yoktu. Ömer üzüldü ve kızma kızmış bir halde susup, sesini çıkarmadı. O sırada içeride Hafsa, Aişe'nin oyununa geldiğini düşünüyor ve 'Za­ten bana ondan hayır gelecek değil ya!' diyerek yaptığı hatadan dolayı üzüntüsünü arkadaşlarıyla paylaşıyordu. Aişe ise daha sonraki yıllarda, o sıralar babasının imamlığım istememe nedeni olarak, henüz sağ iken Resulüllah'm yerine geçerek namaz kıldıracak kimseye Müslümanların iyi gözle bakmayacaklarını düşündüğü­nü, babasını bu konuma düşmekten korktuğu için imam olarak başkasını teklif ettiğini anlatmıştır. Fakat Resulüllah'm isteği üzerine o günden itibaren Ebû Be­kir imam olup, namazları kıldırmaya başladı.

Ebû Bekir'in öğle namazını kıldırdığı bir gündü. Resulüllah kendisini biraz iyi hissetti. Abbas ve Ali'nin yardımıyla mescide geldi. Müslümanlar Resulüllah'm mescide geldiğim fark edince sevindiler, Ebû Bekir geri çekilmeye niyetlendi. Re­sulüllah eliyle namaza devam etmesini işaret etti. Sonra gidip Ebû Bekir'in hemen yanına oturdu. Oturduğu yerden, cemaatten birisi olarak Ebû Bekir'e uyarak na­mazım kıldı. Aynı durum bir başka gün bir sabah namazı sırasında da yaşandı.

Hastalığının altıncı günüydü. Aralarında Ömer'in de bulunduğu birkaç kişi zi­yaretine geldiler. Resulüllah yatıyordu. Hastalığın şiddetinden sıkıntı içerisindey­di. Bir ara 'Sisin için bir şeyler yazdırayım da benden sonra yolunuzu şaşırmayın' de­di. Herkes şaşırdı. Ümmeti için vasiyette bulunacağı anlaşılıyordu. Ama bu uygun bir zaman mıydı? Resulüllah ağır hasta bir halde, yarı baygın bir durumda yatıyor ve kendisinden sonra nasıl davranılması gerektiğiyle ilgili bir şeyler yazdırmak is­tediğini söylüyordu. Bazıları buna gerek olmadığını söylediler. Diğer bazıları, is­teğinin yerine getirilmesi gerektiğini savundu. Fikir birliği yoktu. Taraflar arala­rında tartışmaya başladılar. Ömer söze karışıp 'Elimizde Allah'ın kitabı var. Bu bi­ze yeter' dedi. O sırada Resulüllah'm sesi duyuldu: 'Yanımdan kalkıp gidini Beni kendi halime bırakın. Benim yanımda böyle tartışmanız doğru değil'. Fakat Ömer'in görüşüne de itiraz etmemesi dikkat çekiciydi.

Bir ara Ebû Bekir ile Abbas mescitten çıkarak Medine sokaklarında gezinmeye başladılar. Üzgündüler, çaresizdiler. Medine sokaklarından gezinirlerken evler­den birisinden gelen ağıtları duydular. Evin yanma gidince bir grup Mûslümanın ağlaştıklarını gördüler. Bunun sebebini sorduklarında "Resulüllah için ağlıyoruz-Onunla birlikte olduğumuz günleri hatırladık' dediler. Ebû Bekir gidip, Müslüman­ların bu durumunu Resulüllah'a-bildirdi: Tnsardan bazı kadınlar ve erkekler top­lanmışlar ağlaşıyorlar' dedi. Resulüllah 'Neden ağlıyorlar?' diye sorunca 'Senin öle­ceğini düşünüp onun için ağlıyorlar' dedi. Resulüllah ile Ebû Bekir arasında bu konuşma gerçekleşirken içeri Fadl b. Abbas girdi. O sırada Resulüllahın ağnları azal­mış, ateşi biraz olsun düşmüştü. Fadl'a seslenerek 'Elimden tuf deyip, yatağından kalkmasına yardım edilmesini istedi. Fadl'ın yardımıyla mescide girdi. Minberin basamağına oturdu. Fadl'a 'halka seslen, gelsinler' dedi. Biraz sonra mescit Müslü­manlarla doldu. Resulüllah, kelime-i tevhidi söyledikten, Allah'a hamd ettikten sonra 'Ey insanlar.' Bana söylendiğine göre sizler peygamberinizin öleceğinden korkuyörmüşsünüz. Benden önce gönderilip de toplumu içinde temelli kalmış bir peygam­ber var mı ki ben temelli kalayım. İyi bilin ki ben de Rabbime kavuşacağım; sizler de kavuşacaksınız. Sizlere ilk muhacirlere karşı hayırlı olmanızı, onlardan da birbirle­rine karşı hayırlı olmalarını istiyorum. Sizlere Ensar'ı emanet ediyorum. Allah'tan sa­kınmanızı ve onlara karşı iyi davranmanızı isfiyorum. Biliyorsunuz ki onlar malları  bizimle paylaştılar. Siklere darlıkta da bollukta da yardım ettiler. Onlar bana sır­daş ve sığmak oldular. Ey Muhacirler.' Sizler çoğaldığınız, başka insanlar da çoğala­caklar. Ensar ise azaldı. Git gide daha da azalacaklar. Gün gelecek yemeğin içindeki tuz gibi olacaklar. Onlar üzerlerine düşen sorumluluğu fazlasıyla yerine getirdiler. Kendilerine ancak mükaf...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hastalık
« Posted on: 23 Nisan 2024, 09:38:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hastalık rüya tabiri,Hastalık mekke canlı, Hastalık kabe canlı yayın, Hastalık Üç boyutlu kuran oku Hastalık kuran ı kerim, Hastalık peygamber kıssaları,Hastalık ilitam ders soruları, Hastalıkönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes