๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 16:02:23



Konu Başlığı: Eleştiriler
Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 16:02:23
Eleştiriler


Müşriklerin Kur'an'la ilgili hiçbir iftiraları işe yaramadı. İftira ile amaçlarına ula­şamayacaklarını anladılar. Bu sefer taktik değiştirdiler. İftira atma taktiğini bir ya­na bırakıp, bizzat Kur'an'm bazı özellikleriyle ilgili eleştiriler ileri sürerek, Kur'an'ı gözden düşürmeye veya değerini sarsmayı denediler. Bu konudaki önem verdik­leri ve işe yarayacağına inandıkları eleştirilerinden birisini, Kur'an'm toptan vah-yolunmaması oluşturdu. Madem ki Kur'an en doğru inanç sistemini ve hayat tar­zını bildirmek için vahyolunuyordu; gidişattan anlaşıldığına göre vahyolunmaya da devam edecekti. O günün şartlarında vahyin nerede biteceği ve Kur'an'm nere­de tamamlanacağı belli değildi. O halde Allah neden Kur'an'ı bütün haliyle vah-yetmiyordu; neden bir defada tamamım insanlara sunmuyordu: 'Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenler: 'Kur'an O'na topluca indirilmesi gerekmez miydi?' dediler.[179]

Müşrikler, Kur'an'm hayatın kitabı olduğunu, hayatın kitabı oluşunu da bizzat hayatın olaylarına bağlı olarak, en somut biçimiyle insanlara göstermek amacında olduğunu bilmiyorlardı. Kur'an, eğer herhangi bir hukuk veya ahlâk kitabı gibi bir defada toptan insanlara sunulsa, çoğu yönleriyle teorik kalacağını, birçok hükmü­nün, özelliğinin eksik veya yanlış anlaşılabileceğinin farkında değillerdi, insanların doğru inanca ve hayat tarzına sahip olmalarını temin etmek için vahyolunmuş ve hakikati en özet biçimiyle sunan Kur'an'ın en önemli açıklayıcısının vahyolu-mış şartlan (Nüzul sebepleri) olduğunu anlamıyorlardı. Ayrıca, mevcut gelişme­lerden anlaşıldığı üzere, tüm bunları bilseler, fark etseler ve anlasalar da inatları­nı terk edip iman edecek değillerdi. Bu nedenle eleştirilerinin cevabı yine Kur1 an ile açıkça verildi: 'Biz, onların akıllarım başlarına toplamaları için bu Kur'an'da (çe­şitli ikaz ve ihtarları) türlü şekillerde tekrar ettik. Fakat bu, onlara, daha da kaçıp uzaklaşmaktan başka bir şey sağlamıyor.[180] Allah'tan gelen gerçeklen örtbas edenler: 'Kur'an O'na topluca indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz O'nu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle, parça parça indirdik ve O'nu tane tane, ağır ağır okuduk.[181] Kur'an kısım kısım vahyolunuyordu ve böyle vahyolun­maya da devam edecekti. Bu, Kur'an'ın müminler tarafından en doğru biçimde an­laşılması ve aşama aşama hayata aktarılmasını kolaylaştırmak için, ilâhi iradenin insanı eğitmesini bizzat uygulamada göstermek için tercih ettiği bir yöntemdi.

Müşrikler her seferinde, her iftiralarında ve itirazlarında en uygun ve en doğ­ru tarzda cevapladılar. Ancak onların asıl problemi Kur'an'ın gerçekten vahye da­yanıp dayanmadığı konusu değildi. Onlar vahye dayansa bile Kur'an'ı kabul edici değillerdi. Zira Kur'an işlerine gelmiyordu. Ama bunu açıkça söyleyemezlerdi. Bu nedenle de hep böyle dolambaçlı yolları tercih ettiler. Her seferinde de çaresiz bı­rakılınca, iftira veya itirazları bir işe yaramayınca, bu sefer çok garip bir iddiada bulundular. O zamana kadar hep anladıkları ve anladıkları için de itiraz ettikleri Kur'an'ı anlayamadıklarını iddia ettiler: 'Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz ka­palı. Kulaklarımızda da bir ağırlık var. Bizimle senin aranda bir perde bulunuyor [182] demeye başladılar. Halbuki onlar Kur'an'ı anlıyorlardı; anlamaları eksik veya yanlış değildi. Böyle olduğu için de hiçbir zaman 'Siz bunu yanlış anla­dınız' veya Siz bunu eksik anladınız' gibi bir düzeltmeye veya uyarıya muhatap ol­mamışlardı. Üstelik eğer anlamıyorlarsa niçin itiraz ediyorlardı; anlamadıkları şe­ye itirazlarının akla uygun bir tarafı var mıydı? Kur'an onların bu dolaylı itirazla­rına uygun cevabı verdi. Öncelikle bildirdi ki, Kur'an her Arap'm anlayabileceği bir sadelikte, anlaşılırlıkta vahyolunuyordu ve insanlar anlasınlar diye de çokça örnek veriliyor; tekrar takrar açıklamalar yapılıyordu: 'Kur'an rahman ve rahîm olan Allah katından indirilmiştir. Bu, bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır. Bu kitap müjdeleyici ve uyarıcıdır. Fakat onların çoğuyuz çevirdi. Artık dinlemezler.[183] Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik.[184] 'Biz Kur'an'ı, öğüt alsınlar diye senin dilinde in­direrek, kolayca anlaşılmasını sağladık.[185] Andolsun ki biz, öğüt alsın­lar diye, bu Kur'an'da insanlara, her türlü misali verdik. Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.[186] Resulüm! Sana söylenen, senden önceki pey­gamberlere söylenmiş olandan başka bir şey değildir. Elbette ki senin Rabbin, hem mağfiret sahibi hem de acı bir azap sahibidir. Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur'an kılsaydık, diyeceklerdi ki: 'Ayetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab'a yabancı dilden (kitap) olur mu?' De ki: 'O, inananlar için doğru yolu gösteren bir kı­lavuzdur ve şifadır.[187] Ancak bütün bunlara rağmen eğer bazı­ları Kur'an'ı anlayamadıklarını söylüyorlarsa, problem kendilerindeydi.

Zaten müşriklerin sıkıntıları anlayıp-anlamamak konusu da değildi. Kur'an'm mesajlarını çarpıtmayı arzuluyorlar; insanların zihninde Kur'an'ı garip, anlaşılmaz bir kitaba dönüştürmek, hayattan koparmak istiyorlardı. Allah, onların şahsında, her zaman için Kur'an'ın anlaşılır olma özelliğini tekrar tekrar ifade ettiği gibi, müşrik liderlerin oyunlarını kendilerine çeviren bir durumu da açıkladı. Müşrik liderler ne demişlerdi: 'Biz Kur'an'ı anlamıyoruz Allah bildirdi ki, anlaşılabilir bir kitap olmasına rağmen Kur'an'ı anlamıyorsunuz öyle mi? O halde hiç anlayama­yacaksınız. Çünkü siz buna layık kişiler değilsiniz: 'Onların kulaklarında bir ağır­lık vardır ve Kur'an onlara kapalıdır [188] 'Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatılıp da ona sırt çevirenden, kendi elleriyle yaptığını unutandan daha zalim kim vardır! Biz onların kalplerine, bunu anlamalarına engel olan bir ağırlık, kulaklarına da sağırlık verdik. Sen onları hidayete çağırsan da artık ebediyen hidayete eremeyecekler.[189]



[179] Furkan, 25:32

[180] îsra, 17:41

[181] Furkan, 25:32

[182] Fussilat: 41:5

[183] Fussilat, 41.2-3

[184] Yusuf, 12:2

[185] Duhan, 44:58

[186] 39:27,28

[187] Fussüet: 41:43,44

[188] Fussilet: 41:44

[189] Kehf: 18:57