๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Hz.Muhammedin İslam Daveti => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 16 Temmuz 2011, 14:33:49



Konu Başlığı: Duvara Dayanmış Odunlar
Gönderen: Ekvan üzerinde 16 Temmuz 2011, 14:33:49
Duvara Dayanmış Odunlar


Kur'an, münafıkların mevcut olmadığı Mekke döneminde 'kalbinde hastalık bulu­nan [184] veya 'yalancı', 'ikiyüzlü' [185] kimseler olarak tanımladı­ğı münafıklar konusunda Müslümanları bilgilendirdi ve onların her türlü fitne ve fesatlarına, zarar ve kötülüklerine karşı uyarıp, hazırladı. Mekke döneminde, Müslümanlara, ileride karşılaşacağı bir grubun kişilik ve karakterini bildiren ayet­lerden birisi şöyleydi: 'insanlardan kimi vardır ki: 'Allah'a inandık' der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah'ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir nusret gelecek olsa, mutlaka, 'Doğrusu biz de sizinle beraber­dik' derler. îyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir? Allah, elbet­te (O'na gönülden) iman edenleri de bilir, ikiyüzlüleri de bilir (ortaya çıkaracaktır) [186] Hiç kuşkusuz bu bir mucizeydi. Bu ayetler, Müslümanları ge­lecekte karşılaşacakları bazı problemlere karşı bilgilendirip, eğitiyordu. Kur'an, sonraki zamanlarda da münafıkları tanıtma, onların fitne ve fesatlarına, zarar ve kötülüklerine karşı bilgilendirme ve uyarma işini mükemmel bir şekilde yerine getirmeye devam etti. Birçok defa münafıkların değişmeyen, Müslümanlar var ol­dukça hep var olacak kötülük timsali görünümlerine, kişilik ve karakterlerine dikkat çekti. Onların hoşa giden sözleriyle, saygı uyandıran sosyo-ekonomik ko­numlarıyla ve giyimleriyle kendilerine itibar edilecek adamlar olduklarının düşü­nüleceği; ancak esasında onların hayra, iyiliğe, adalete, güzelliğe meyletmeyen sığ ve işlemez akıllarıyla sıradan bir kütükten farksız kimseler olduklarını açıkladı. Bu benzetmesiyle münafıkların ne kadar değersiz, düşüncesiz, akıldan mahrum adamlar olduğunu ifade etti. Müslümanları, onlara gıpta etmemeleri için uyardı. Onların hoşa giden sözlerinin bir değer ifade etmediğini, hakikat adına bir değe­re sahip olmadığını bildirdi. Bu açıdan şu ayetler, her çağın Müslümanlarını, her çağın münafıkları konusunda bilgilendirme ve uyarma görevini başarıyla yerine getirdiler ve getiriyorlar:

Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinler­sin. Halbuki onlar duvara dayanmış kütükler gibidirler. Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar sizin düşmanlarmizdır. Onlardan sakmm. Allah on­ların canlarını alsın. Nasıl bu hâle geliyorlar? [187] insanlardan öyleleri vardır ki, dünya hayatı hakkında söyledikleri senin hoşu­na gider. Hatta böylesi kalbinde olana (samimi olduğuna) Allah'ı şahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır. [188]

Münafık erkekler ve münafık kadınlar (sizden değil), birbirlerinden diri er. On­lar kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve cimrilik ederler. Onlar Allah'ı unut­tular. Allah da onları unuttu! Çünkü münafıklar fâsıkların kendileridirler.[189]

Onlara 'İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin' denildiği vakit 'Biz hiç, sefih­lerin (akılsız ve ahmak kişilerin) iman ettikleri gibi iman eder miyiz'.' derler. Bi­liniz ki, sefihler ancak kendileridir, fakat bunu bilmezler (veya bilmezlikten ge­lirler). [190]

Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çe­virmeyin. İşitmedikleri halde 'işittik' diyenler gibi olmayın. Şüphesiz Allah ka­tında hayvanların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. Allah onlar­da bir hayır görseydi elbette onlara işittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüz çevirerek dönerlerdi. [191]

Münafıklar, İslâm öncesinde veya İslâm'ın söz konusu olmadığı zaman ve yer­lerde hakikat arayışının birer önderi, özlenen ve aranan ışığın birer rehberi konu­muna gelebilirler ve gelmişlerdir de. Örneğin Abdullah b. Ubeyy veya Ebû Amir er-Rahib böyle kimselerdi. Ancak hakikatin ışığı yanmaya başlayınca, esenliğin yolu aydınlanıp hak ve bâtıl birbirinden ayrılınca, İslâm'ın sesi duyulunca fark edildi ki onların önderlik ve rehberlikleri kendi kişisel çıkarlarından, saltanatları­nı kurmak için yürüttükleri çabadan başka bir şey değil. Esasında onlar hak ve adalet, iyilik ve güzellik adına bir şey istemiyorlar. Kendilerinin de bunlardan bir nasipleri yok. Kur'an onların bu durumunu tüm zamanların Müslümanlarım bil­gilendirmek ve uyarmak amacıyla şöyle açıkladı:

Onların (münafıkların) durumu, (karanlık gecede) bir ateş yakan kimse misa­lidir. O ateş yanıp da etrafım aydınlattığı anda Allah, hemen onların aydınlığı­nı giderir ve onları karanlıklar içinde bırakır; (artık hiçbir şeyi) görmezler. [192]

Yahut (onların durumu), gökten sağanak halinde boşanan, içinde yoğun karan­lıklar, gürültü ve yıldırımlar bulunan yağmur(a tutulmuş kimselerin durumu) gibidir. O münafıklar yıldırımlardan gelecek ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. (O esnada) şimşek sanki gözlerim çikaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada bi­razcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir. [193]

Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi, başa kakmak ve incitmek suretiyle, yaptığınız hayır­larınızı boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz kayaya benzer ki, sağanak bir yağmur isabet etmiş de onu çıplak pürüzsüz kaya haline getiri ver mistir. Bunlar kazandıklarından hiçbir şeye sahip olamaz­lar. Allah, kâfirleri doğru yola iletmez. [194]

Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana !în-kâr et' der. İnsan inkâr edince de 'Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rab-bi olan Allah'tan korkarım' der. [195]


[184] Enfal, 8:49

[185] Tevbe, 9:77

[186] Ankebut, 29:10,11

[187] Münafikûn, 63:4

[188] Bakara, 2:204

[189] Tevbe, 9:67

[190] Bakara, 2:13

[191] Enfal, 8:20-23

[192] Ba­kara, 2:17

[193] Bakara, 2:19, 20

[194] Bakara, 2:264

[195] Haşr, 59:16