Konu Başlığı: Din Kardeşliğinin Tesisi Gönderen: Ekvan üzerinde 28 Temmuz 2011, 16:00:39 Din Kardeşliğinin Tesisi Medine'nin şartları her bakımdan Mekke'den farklıydı. Farklardan birisini ve en önemlisini farklı topluluklara mensup, tamamıyla farklı kültürel geçmişlere sahip bireylerden yeni bir toplumun inşa edilmesi oluşturuyordu. Elbette ki toplum olmak, insanları bir mekanda toplamakla gerçekleşecek bir şey değildir. Her şeyden önce, toplumu oluşturacak bireyler arasında her birini diğerine bağlayan sıkı ve sağlam bağların bulunması gerekir. Bireyler arasında, toplum halinde yaşamanın gerektirdiği şartların tesis edilmesi gerekir. Resulüllah, Mekkeli Müslümanların oluşturduğu muhacirlerle Medineli Müslümanların oluşturduğu Evs ve Hazreç topluluklarından bir Müslüman toplumu inşa etme sürecini başlattığı zaman, toplumun harcı olarak ilk yaptıklarından birisi, Müslümanlar arasında selâmı emretmesi ve yaygınlaştırılmasını istemesi oldu. Elbette ki birbirlerine karşı olumlu sözlerle hitap eden, bu sözlerinde birbirlerinin iyilik ve esenliğini isteyenler arasında mevcut olan veya gelecekte olması muhtemel görünen problemler çözülür, buzlar erirdi, ilişkiler içten ve daha yoğun olurdu. Bağlar güçlenip, kuvvetlenirdi. Bu nedenle selâma büyük önem verildi. Müslümanların her karşılaştıklarından birbirlerini selâmlamaları istendi. Resulüllah bu konuda şöyle dedi: 'Varlığım kudret elinde bulunan Allah'a yemin ederim ki siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerektiği gibi iman edemezsiniz. Ben size yerine getirdiğiniz zaman aranızda sevgiyi oluşturup -pekiştirecek ey söyleyeyim mi? O selâmdır. Selâmı aranızda yaygınlaştır. [34] Toplumun temelinin sağlam olması, o toplumu oluşturan bireylerin birbirleriyle ilişkilerinin güçlü bir dostluk ve dayanışma üzerinde şekillenmesine bağlıdır. Resulüllah, karşılıklı dayanışmayı artırmak için, Muhacirle Ensar arasında inşa edilen kardeşlik bağını daha da güçlendirecek bazı uygulamalara karar verdi Bu 'iman kardeşliğinin' gereğiydi. Üstelik Muhacirler bütün mal varlıklarını Mekke'de bırakıp gelmişlerdi. Medine'de yaygın olan ziraat ve sanatı bilmiyorlardı. Bildikleri tek iş ticaretti, ama sermayeleri yoktu. Bunlardan dolayı, hem muhacirleri koruyup, başta ekonomik sıkıntıları olmak üzere problemlerinin ağırlığını azaltmak ve hem de bir İslâm toplumunun inşasını temin etmek için özel statülü bir kardeşlik uygulamasına gidildi. Kardeşlik bağı, hicretin beşinci ayında, mescidin inşası sırasında, Enes b. Malik'in evinde tesis edildi. Bu, dünyada benzeri bulunamayan bir uygulamaydı. İnsanların genellikle kan ve süt gibi unsurları temel alarak birbirleriyle kardeş olmalarına karşılık, Resulüllah insanlık tarihinde ilk defa inanç kardeşliğini ve bu kardeşliğin gereklerine uygun bir düzenlemeyi başlattı. Vahyolunan bir ayet, tesis edilen kardeşliği onayladı ve 'îman kardeşlerini övdü: 'Daha önceden Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.[35] Tesis edilen kardeşlik bağı maddî ve manevî her türlü ortaklığı ve dayanışmayı kapsıyordu. Kardeş ilan edilen Müslümanlar birbirlerine varis olabileceklerdi. Fakat varislik konusu iki yıl kadar sonra vahyolunan bir ayetle iptal edildi.[36] Bir başka ayet [37] ise, varisliğin kaldırılmasına rağmen, kardeşler arasındaki yardımlaşmanın önemine değindi ve yardımlaşmayı teşvik etti. Resulüllah sadece kardeşlik uygulamasını pekiştirmek için değil, her çağdaki: ve toplumdaki Müslümanlar arasında şekillenecek ilişkileri biçimlendirmek ve dayanışmayı gerçekleştirmek için, söz konusu iman kardeşliğinin önemini ve gereklerini sıklıkla dile getirdi. Müminlerin sevgi ve bağlılıkta tek vücut gibi olduklarını; vücudun bir organı acı çektiğinde, bu acıyı bütün vücudun yaşadığı gibi, müminlerin de birbirlerinin acı ve sıkıntılarına duyarsız olmadıklarını, olamayacaklarını ifade etti. Müminlerden birisinin bir diğer mümine üç günden fazla küs durmasının helâl olmadığını,[38] bir müminin, kendisi için istediğini din kardeşi için de istemedikçe gerçekten iman etmiş olamayacağını [39] bildirdi. 'Aranızda hediyelesin [40] diyerek, karşılıklı hediyeleşmenin dostluğu pekiştirmedeki önemine dikkat çekti. Müslümanlar ise tüm bu hatırlatma, uyarı ve emirlere titizlikle uydular. Bu konuda Ebû Talha'nın durumu önemli bir örnek teşkil etti. Ebû Talha'nm hurma vardı- Bu bahçelerden en iyisi de Mescid-i Nebî'nin yakınında idi. Beyruhale anılan bu bahçe çok değerliydi. 'Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) har-â kca 'iyi' ye eremezsiniz. Her ne harcarsanız, Allah onu hakkıyla bilir' [41] ayeti vahyolununca, Ebû Talha, Resulüllah'a gelerek 'Ey Allah'ın Allah 'Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça 'iyi' ye eremezsiniz' dir Ben bahçelerim içerisinde en çok Beyruha'yı severim. Ben onu Allah için sadaka larak veriyor ve karşılığında Allah'tan hayır diliyorum. Bu bahçeyi nasıl istersen öyle yap' dedi. Resulüllah, Ebû Talha'nm bu davranışına çok sevindi ve 'îşte sahibine kazandıran mal' dedi. Sonra 'Ben bu bahçeyi, başkalarına değil, yakın akrabalarına vermeni uygun buldum' dedi. Ebû Talha 'Nasıl istiyorsan öyle olsun ey Allah'ın Resulü!' dedi. Sonra o bahçeyi yakın akrabaları arasında paylaştırdı. [42] Birbiriyle kardeş olanların sayısı konusundaki rivayetler ihtilaflıdır. Kaynakların verdiği bilgilerden yaklaşık 50 civarında çiftin birbiriyle kardeş yapıldığı anlaşılmaktadır. Kardeşlik uygulaması, özellikle ilk zamanlar, muhacirlerin Medine'ye yeni geldikleri ve belirli bir evlerinin ve işlerinin bulunmadığı, geçimlerini sağlamak için ne yapacaklarını bilemez oldukları zamanlarda çok işe yaradı. Gerçi daha ilk günden itibaren Medineli Müslümanlar Mekkeli Müslümanlara her türlü yardımı yapmış; evlerini açmış, yemeklerini paylaşmışlarsa da, kardeşliğin tesisinden sonra bunlar bir dayanışma ve yardımlaşma olmaktan çıkıp, zorunlu bir şekilde yapılması gereken ve zorunlu bir şekilde yapılmasının gereklerini inançta bulan bir uygulama oldu. Elbette ki burada Ensarm fedakârlığı ön plandaydı. Onlar 'iman kardeşleriyle' her şeylerini paylaşmaya hazırdılar. Bunu gönülden istiyorlardı. Bu nedenle Ensar'a mensup bazı Müslümanlar Resulüllah'a başvurarak .sahip oldukları hurmalıklarını Muhacirler arasında paylaştırmasını teklif ettiler. Resulüllah bunu kabul etmedi. Bu sefer 'Bakım ve sulama işlerini Muhacirler üzerlerine alsınlar, ürünü onlarla paylaşalım' teklifinde bulundular. Ensar, din kardeşliğinin gereklerini yerine getirmekte öylesine titiz ve istekliydiler ki, onların bu özellikleri 'kardeşlerini' şaşkınlığa sürükleyen bir hayranlığa sahip olmalarma yol açtı. Bir defasında Ensara yönelik hayranlık ve övgülerini Resulüllah'a ifade etmekten kendilerini alamadılar: 'Ey Allah'ın Resulü! Yanlarına gelip sığındığımız bu insanların benzerini hiç görmedik. Aza ortak edip, çoktan vermekte kendilerini geçecek hiç kimse yok. Onlarla birlikte çalışmadık, ama bizi ürünlerine ortak ettiler. Bu nedenle bütün sevabı onların toplamasından korkuyoruz. Bu gidişle bize sevap kalmayacak' dediler. Resulüllah bu son derece anlamlı sözler karşısında o Müslümanlara 'Sikler onları övdüğünüz ve onlar için Allah'a duacı olduğunum sürece sevapta siz & pay sahibisin [43] dedi. Tesis edilen kardeşliğin bireysel uygulamalarında bazı ilginç durumlarla da karşılaşıldı. Bununla ilgili örneklerden birisi Muhacirden Abdurrahman b. Avf ile Ensardan Sâ'd b. Rebi arasında yaşandı. Bu iki Müslüman birbirleriyle kardeş yapılmışlardı. Sâ'd, Abdurrahman'a sahip olduğu bütün mal varlığının yarısını vermiş ve eşlerinden birisini de boşayıp kendisine eş olarak verebileceğini söylemişti. Abdurrahman bu teklifi uygun bulmadı. Teşekkür ederek 'Allah sana malını ve eşlerini hayırlı kılsın. Sen bana pazar yerinin yolunu göster [44] dedi ve geçimini sağlamak için öncelikle kendisinin çabalaması gerektiğini bildirdi. Takip eden günlerde ticaretle uğraştı ve Medine'nin önemli zenginlerinden birisi oldu. [34] Müslim, îman 93-94; Tirmizî, Et'ime 45, Kıyamet 56; İbni Mace, Mukaddime 9, Edeb 11. [35] Haşr, 59:9 [36] Rahim sahipleri (akraba olanlar), Allah'ın kitabına göre birbirlerine (varis olmağa) daha uygundurlar. Allah her şeyi bilir.' (Enfal, 8:75) [37] Ana babanın ve akrabanın bıraktıklarından her birine varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere hisselerini verin Allah her şeyi görmektedir.' (Nisa, 4:33) [38] Buharı, Edeb 62, istilân 9; Müslim, Bin 25; Muvatta, Hüsnü'l- Hulk 13; Ebû Dâvud, Edeb 55; Tirmizî, Birr 21. [39] Buharı, iman 7; Müslim, îman 17. [40] Tirmizî, Ve/a ve'l-Hibe 6. [41] Al-i îm-3-92 [42] Fahreddin Razî, Tefsîr~i Kebîr, VI/465. [43] Ibn Kesir, d-Bidaye ve'n-Nihâye, III/280; Tirmizî, SıjatVl Kıyame 44. [44] Buharı, Menakibu'l Ensar 3. |