Konu Başlığı: Değişmeyen Özellikler Gönderen: Ekvan üzerinde 29 Temmuz 2011, 15:32:46 Değişmeyen Özellikler Müşrikler, Resulüllah'm davetiyle, davetin konusu olan ilâhî esaslarla İlgili ciddi olmayan tartışmalar açarak, insanların düşüncelerinde islâm davetini doğru anlamalarına engeller oluşturmaya çalışıyorlardı. Bu çoktandır yapageldikleri bir şeydi. Fakat, bilindiği üzere, onların İslâm'a yönelik muhalefetleri sadece düşünce planında gerçekleşmedi. Düşünce planındaki bu muhalefetlerinin yanı sıra, mü1 minlerle alay etmek, aşağılamak, tehdit etmek, işkenceler yapmak ve hatta öldürmek gibi fiilî engellemelere de sıklıkla müracaat ettiler. Her iki Habeşistan hicreti de bu ortam içerisinde gerçekleşti. Resulüllah'm hicrete katılmayıp Mekke'deki zorluk günlerine razı olması ise, müşrikleri sinirlendirip, iyice azdırdı. Zorbalıklarını hepten artırdılar. Bu nedenle birçok defa Resulüllah'm şahsına yönelik saldırılarda bulundular. Bu saldırılarından birisinde, ResulüUah'a zarar verip, tokatladılar. Çevreden yetişen bazı kimseler Resulüllah'ı müşrik zorbaların elinden kurtardılar. Resulüllah'm basma gelenleri duyunca koşup gelen Ebû Bekir'in eşrafın yüzüne karşı söylediği sözler tevhid-şirk mücadelesinin değişmeyen bir özelliğini dile getiriyordu: 'Rabbim Allah'tır dediği için bir adamı öldürüyor musunuz?' Her şey açıktı; Resulüllah insanları ahlâksızlığa, zorbalığa, kötülüğe çağırmamıştı. Daha da önemlisi, ahlâkî meziyetlere çağırıyordu. Mekke toplumu için olsa olsa tek suçu vardı, o da şirki reddedip 'Rabbim sadece Allah'tır' demesi. Bunun karşılığı ise zorbalık, hakaret, dayak olamazdı; ama müşrikler böyle düşünmüyorlardı. Müminlerin büyük bir kısmının Habeşistan'a hicret ettiği günlerdi. Daha birkaç gün önce Hamza islâm'a girmiş, müminler Hamza'nın İslâm'a girişiyle büyük bir sevince kavuşmuşlardı. Fakat durumda önemli bir değişiklik olmadı. Müşrikler bütün zorbalıklarryla yapacaklarını yapmaya devam ettiler. Bu sıralarda ResulüUah'a Mü'min (Gafır) suresinin bir bölümü vahyolundu. Vahyolunan ayetlerde, Hz. Musa ve Harun'un, Firavun gibi tarihin en büyük zorbasına rağmen gerçekleştirdikleri İslâm davetinin bir kesiti anlatılıyordu. Söz konusu ayetlerde iki peygamber kardeşten, zorba idarenin failleri olan Firavun, Hâmân ve Karun'a gidip Allah'ın ayetlerini bildirmelerinin ve zorbalığı terk etmelerinin istenmesi anlatılıyordu, iki kardeş emrin gereğini yerine getirirler. Fakat reddedilirler. Üstelik Firavun ve adamları, ilâhî çağrıyı seyrinden saptırıp, çarpıtmaya çalışırlar. Hz. Musa ve Harun'u sihirbaz olmakla itham ederler. Hz. Musa ve Harun çağrılarına ısrarla devam edip, söyleyeceklerini söylemeye, zorbaların zorbalıklarını gözler önüne sermeye devanı ederler. Firavun sisteminin elebaşları, ilâhî çağrıyı çarpıtma girişimleri bir fayda sağlamayınca son bir çare olarak fiilî zorbalıklarını sergilemeye karar verirler. Birbirlerine 'Onunla beraber inananların oğullarım öldürün, kadınlarını sağ bırakın! [266] derler. Bu genel karara karşılık, Firavun daha özel bir kararını dile getirir: 'Bırakın Musa'yı öldüreyim de Rabb'ine şalvarsın (bakalım Rabb'i onu kurtarabilecek mi?) Çünkü ben Musa'nın dininizi değiştirmesinden yahut yeryüzünde bozgunculuk (karışıklık) çıkarmasından korkuyorum.[267] Bütün bunlar, Resulüllah'ın ve yanındaki müminlerin başlarına gelenlerin benzerleriydi. Mü'min sûresinin ilgili ayetlerinde açıklanan şeylerle, Resulüllah'ın başına gelenler arasındaki tek fark isimlerdi. Bir yanda Hz. Musa ve Harun diğer yanda Hz. Muhammed. Bir yanda Firavun, Haman, Karun ve adamları diğer yanda Velid b. Muğire, Utbe b. Rabia, Âs b. Vâil, Ebû Cehil, Ebû Leheb, Ömer b. Hat-tab... Bu durum, Mü'min sûresinin önemini Resulüllah açısından daha da artırıyordu. Bu sûreyle Resulüllah'a, kendi başına gelenlerin tevhid-küfür mücadelesinin değişmeyen özellikleri olduğu bildirilip, kalbinin sağlamlaştırılması amaçlanırken; diğer yandan da müşriklere, söylediklerinin ve yaptıklarının Firavun ve adamları gibi tarihin en zorba şahsiyetlerinin söz ve işlerine benzediği, sonları belli olan seleflerinin bu olumsuz özelliklerini devam ettirirlerse kendi sonlarının da farklı olmayacağı bildirilmiş oluyordu. Fakat bu sûrede bazı ayetler vardır ki, bunlar bilhassa Resulüllah'a özel mesajlar veriyordu. Açıklanmıştı ki; Firavun ve adamlarının Hz. Musa ve Harun ile diğer müminleri katletmeyi planladıkları, müminlerin bu karar karşısında çaresiz olduğu bir anda, Firavun ve adamlarının hiç ummadığı bir şey gerçekleşmişti. Firavun ailesinden, Firavun'un en yakınlarından ve yönetimde söz sahibi olanlardan birisi, zorba kararın alındığı anda ortaya çıkıp, konuşmaya başlamıştı: 'Rabbim Allah'tır dediği için bu adamı öldürüyor musunuz? Oysa o size Rabbnizden deliller getirmiştir. Eğer yalancı olursa yalanı kendi zararınadir. Ve eğer doğru söylüyorsa size v adetliklerinin (hiç değilse) bir kısmı başınıza gelir. Şüphesiz Allah aşın giden, yalancı olan kimseleri doğru yola iletmez. Ey Kavmiml Bugün mülk sizindir. Burada siz hakimsiniz (Ancak) eğer (Allah'ın hışmı) bize gelirse, kim bizi Allah'ın hışmından kurtaracak?.[268] Bu çok önemliydi. Sûreyle, Resulüllah'a tevhid-küfür mücadelesinin hep aynı olan özelliklerinin neler olduğu bir kez daha bildiriliyor ve yine tevhid-küfür mücadelesinin değişmeyen özelliklerinden birisi olan Allah'ın müminlere yardımının yakın olduğu müjdeleniyordu. Hz. Musa ve kardeşinin, en kritik anda, bizzat Firavun'un en yakınlarından birisinin hidayete erdirihnesiyle desteklenmesi gibi, Resulüllah'ın da benzer nitelikte bir destekle karşılaşacağının müjdesi veriliyordu. O aşamada Resulüllah'ın hiçbir şekilde 'Artık davete yönelenler bulunmuyor. Bu iş olmayacak' gibi olumsuz düşüncelere kapılmaması gerektiği, dolaylı bir şekilde de olsa ayetle bildirilmiş oluyordu. Yapması gereken, durumunu devam ettirmesi ve daveti sürdürmesiydi. Firavun ailesinden olan müminin, imanını açığa vurup, Hz. Musa ve kardeşini destekleyerek Firavun ve adamlarını şaşkına çevirmesini nakleden ayetlerin vahyolunmasını takiben, Resulüllah da Mekke ileri gelenlerinden kimin mümin olabileceğini düşünmeye başladı. Bu kişinin Mekke eşrafında olmasının yanı sıra, genç ve güçlü olmasını tercih ederdi. Velid b. Muğire, Âs b. Vâil veya Utbe b. Rabia olmamalıydı, çünkü onlar her ne kadar Mekke'de sözü geçen kişilerse de oldukça yaşlıydılar ve otorite artık gün geçtikçe gençlere geçiyordu. Ebû Cehil ve Ömer b. Hattab önemliydi. Bunlar, Dâru'n Nedve'nin en önemli üyelerinden olmalarının yanı sıra, Mekke'de sözü geçenlerden ve gençlerden idiler. Bu düşünceler Resulüllah'ı dua etmeye yöneltti. Bu iki müşrikten birisinin islâm'a girmesi için Allah'a dua etti: 'Allah'ım! şu iki adamdan, Ebû Cehil veya Ömer b. Hattab'dan birisini İslâm ile aziz kı [269] dedi. Mü'min sûresinde açıklandığı üzere, Hz. Musa ve Harun, nasıl ki Firavun'un en yakınlarından birisi ile desteklemişlerse, Hz. Muhammed'in de aynı şekilde desteklenebileceği müjdesinin ve Resulüllah'ın bu yöndeki dualarının gereği olarak, Ömer b. Hattab şirkin bataklığından İslâm'ın izzet ve şerefine yöneltildi. Hem de Ömer b. Hattab, bu değişimi eline kılıcını alıp, öldürmek niyetiyle Resulüllah'ı köşe bucak aradığı gün yaşadı. Böylelikle, küfrün, sapıklığın, kötülüğün, pisliğin, zorbalığın zirvesinden, İslâm'ın izzet ve şeref zirvesine geçti. [266] Mümin, 40:25 [267] Mü'min, 40:26 [268] Mü'min, 40:28,29 [269] Ibn Ishak, Siyer 241; Tirmizî, Menükıb, 50 |